KOMİSYON KONUŞMASI

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, Millî Eğitim Bakanlığının ve ilgili kurumların yöneticileri, Sayın Bakan; hepiniz hoş geldiniz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Sayın Bakan kapsamlı bir sunuş yaptı, kitabına da hızla baktım. Tabii, istatistikler neyi nasıl kullanmak istiyorsanız, o işe yarar hâlde kullanılıyor. Ben bütçenin detaylarına girmeyeceğim, Sayın Bakan verdi; toplamda Millî Eğitim Bakanlığının 1 trilyon 451 milyarlık bir bütçesi var ve bu bütçenin yüzde 80'i personel bütçesi olarak var. Dolayısıyla, mal ve hizmet alımlarına yüzde 8, sermaye giderlerine yani yatırıma ayrılan pay yüzde 10. Bunun ne anlama geldiğine bakarsak, geçen yıl burada konuştuğumuz ve bağladığımız bütçe 1,09'du; bu sene 1,451 yani geçen yıla göre yüzde 13,15 oranında artmış duruyor. Sayın Başkan, bütçe yüzde 13,15 arttı ama 1 Ocak sabahı itibarıyla bu Hükûmet, bu iktidar yeniden değerleme oranını yüzde 44 olarak tüm vergilere yansıtıyor olacak. Yetmez, Türkiye İstatistik Kurumunun şu an itibarıyla enflasyon oranı yüzde 48,58; ENAG'ı saymıyorum, o 89,77 ki doğru olan o. Sonuçta sadece Türkiye İstatistik Kurumunun pinpon topuyla ölçtüğü vergi oranına bakarsak, enflasyon oranına bakarsak bu bütçenin 1 trilyon 619 milyar olması gerekirdi. Dolayısıyla, sadece yüzde 13,15 artmış ve Sayın Bakan, geçen yıla göre yüzde 10,38 daha az bütçeniz var. Size matematik üzerinden bir alım gücü meselesini anlatmak istemem. Peki, merkezî yönetim bütçesi içindeki payı... Adalet ve Kalkınma Partisi bir zaman kapsülünde yaşıyor; kırk yıl önceden rakamlar, yirmi beş yıl önceden rakamlar; ya, durmuş bir saat bile günde 2 sefer doğruyu gösteriyor. Yani birileri yirmi üç yıl iktidar olunca, 23'üncü kez bütçe getirince otomatikman bazı sayılarının artması lazım. Şimdi, artan sayılara bakalım. Mesela, merkezî yönetim bütçesi içindeki payına bakalım; 1998'de 11,8 milyon öğrenci varken yüzde 8,41'miş; 18 milyon 710 bin öğrenci olmuş, bütçeden aldığı pay yüzde 9,85. Şimdi, aradaki farka bakın ya da yatırım bütçesine bakalım, hani sürekli kendinizden önceki dönemlerle karşılaştırıyorsunuz ya, yatırıma ayrılan pay yani ikili eğitimde çocuklar heba olmasın diye, yani taşımalı eğitimle çocuklar okuldan uzak kalmasın diye, yani yemek vermediğiniz çocuklar, bunlara nasıl para bulacağız? Yatırımdan para bulacağız. Sizden önce o beğenmediğiniz dönemlerde, 1998'de Millî Eğitim Bakanlığının yatırım bütçesi yüzde 30,63; 1999'da 19,15; 19,9; 19,20; 17,18; sizin gelebildiğiniz rakam yüzde 9,73. Siz Millî Eğitim Bakanlığı olarak sadece yüzde 9,73 yatırıma pay ayırmış durumdasınız. Sizden önceki en kötü hükûmette 17,18'di size teslim ettiğinde bu rakam.

Peki, yükseköğretim kurumlarının bütçeleri ne durumda? Burada bir YÖK Başkanı var, tıp öğrencilerinin sorunlarıyla ilgili defalarca randevu almaya çalışan milletvekillerine randevu vermemeyi marifet sayıyor. Sayın Başkan, siz milletvekillerine randevu vermiyorsunuz, kime randevu veriyorsunuz? Tıp fakültesi öğrencilerinin okuldan atılma durumu var, dokuz yıl okumuş çocuklar bir kural nedeniyle atılacaklar, ülkeye hiçbir yararı yok; size bunu anlatmak isteyen vekillere siz bir randevu vermiyorsunuz. Eğitim fakültelerinde verilen diplomalar elinizden çalınıyor, 97 eğitim fakültesinin fakülte dekanı var, EFDEK var, kurul var; siz ağzınızı açıp yanınızda oturan Sayın Bakana "Ya, siz kimsiniz de bizim diplomalarımızı saymıyorsunuz?" diyemiyorsunuz, çok normal.

Sonuç itibarıyla, bütçenize bakalım Sayın Başkan: 2002 yılında yüzde 0,71'miş gayrisafi yurt içi hasılada. Şimdi kaç olmuş? Yüzde 0,79 yani 0,08 artmış ama çok övündüğünüz bir şey var, takdir ediyorum sizi, güzel yapmışsınız; siz bu Hükûmeti teslim aldığınızda 76 tane üniversite vardı; şimdi bağırırsınız "Biz bu üniversiteleri artırdık." diye, iyi yaptınız, 208 tane yükseköğretim okulu var şu anda. 76 nere, 208 nere? 1,8 milyon öğrenci, 75 bin akademisyendi; 4,1 milyon öğrenci, 185 bin akademisyen; katbekat artmış. Bütçe ne olmuş, bütçe ne olmuş? Öğrenciler gelmiş, öğretmenler gelmiş, akademisyenler gelmiş, binalar gelmiş, elektrik, su, doğal gaz... Bütçe ne olmuş? Bütçe yok. Yani ne yapmışsınız? Var olan bütçeyi yeni gelenlere dağıtmaya başlamışsınız; yaptığınız bu, bir bütçe falan vermiş değilsiniz. Ama sonra? "Efendim, yirmi yıl önce şu kadardı da biz bu kadarı getirdik de, yirmi beş yıl önce şöyle olmuştu da böyle olmuştu." Ben rakamlarla konuşuyorum, arzu ederseniz size veririm, bu rakamlar sizde de vardır herhâlde. Peki, sonuç ne? 18 milyon öğrencimiz var; 18,7 milyon öğrenci. Bunların 15 milyonu örgün eğitimde, bunların 1,6'sı özel eğitimde. Özel eğitimde olan öğrencilerin sayısını artırmak başlıca marifetlerinizden biri çünkü Türkiye'de nitelikli eğitime ulaşmanın temel yolu artık o eğitimi satın almak. Yaptığınız, iktidarınızın başarılı olduğu alanlardan bir tanesi bu. Siz eğitimi...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Suat Bey, kavramları bilmiyorsunuz, "özel eğitim" değil, yanlış anlaşılıyor.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Ben sizi kesmedim Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Ben sizin için bir düzeltme yapıyorum.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Ben sizi düzeltmedim, o kadar çok yanlış şey söylediniz ki... Ben sizi asgari düzeyde nezakete davet ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Size iyilik yapıyorum. "Özel eğitim" başka, "özel öğretim" başka; bilmediğiniz için "özel eğitim" diyorsunuz, başka bir konudan bahsediyorsunuz.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Siz son derece saygısız, son derece nobran bir insansınız.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar...

Sayın Özçağdaş, bu doğru değil, bu ifade doğru değil.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - O nasıl bir tabir!

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, hangi üslup doğru? Ben kendisinin konuşmasını bölmüş müyüm? Hoş değil.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Özçağdaş...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Bakana söyle, laf atıyor!

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, bir saniye...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Bakan bir yığın yalan yanlış rakam verdi, ben onları kestim mi? Bana niye konuşuyorsunuz, Bakanınıza konuşun, Bakana konuşun!

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Özçağdaş, bir saniye...

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Şu üsluba bakın ya!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sen Bakanın üslubuna bak be, Bakana bak sen!

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir saniye... Müsaade eder misiniz bana.

Değerli arkadaşlar, bir sakin olun önce.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Hayret bir şey ya!

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, bir müsaade edin.

Size bir bilgi verdi, alırsınız almazsınız... "Nobransınız, saygısızsınız..." Kusura bakmayın ya, böyle bir üslubumuz yok ya.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, bana "Sen bu işleri bilmiyorsun." diyen bir adama en kibar olarak nobran derim ben.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, konuşmanıza devam edin. Sizi temiz bir dil kullanmaya davet ediyorum.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Ben de Sayın Bakanı "Sen bu işi bilmiyorsun." demekten... Buradan yasaklarım kendisini, menederim kendisini.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Özçağdaş, ilk bütçeyi yapmıyoruz burada, ilk konuşmacı da siz değilsiniz.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, siz niye benimle konuşuyorsunuz?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

Sizi sükûnete...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Bakan bana "Bu işi bilmiyorsun." dedi, ona vereceğiniz bir cevap var mı? "Bakansın, makamına uygun konuş." filan diyecek misiniz?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, değerli arkadaşlar...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Anlıyorum, AK PARTİ Milletvekilisiniz de bir de arkadaşınıza konuşur musunuz.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bana laf yetiştirmeyin, konuşmanızı yapın lütfen.

Buyurun, devam edin.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Arkadaşlar, Bakanınızın gerçekler karşısında konuşmamı bölmek istediğini anlıyorum ama başka gerçeklerden bahsedeyim Sayın Bakan; o yönetemediğiniz Bakanlığın durumundan.

2011-2012'de ilkokullarda okullaşma oranı 98,9'du, bugün 95,03. Nasıl yaptınız, geriye getirdiniz, bir onu anlatın bakalım. Ortaokullarda 93,1'di, 91,45... Ha, iyi bir gelişme var, ortaöğretimde 67,37'ydi, 87,97... Ama şöyle bir gerçek var: Siz Bakan olduğunuzdan bu yana 91,7'den 87,97'ye düştü.

Yine, bizzat sizin verdiğiniz rakamlara göre söyleyeyim; siz Türkiye'deki çocukları yüzde 95 oranında okullaştırabilmiş durumdasınız ama -kendi kitabınızda var- yabancı çocukları yüzde 97 oranında okullaştırmışsınız; okumak isterseniz sayfa 52'de. Ortaokullarda Türk çocuklar yüzde 91,45, yabancı çocuklar yüzde 94,59... Dolayısıyla siz Türkiye'deki çocuklara bir okullaşma bile sağlayamıyorsunuz. Tabii ki otuz yıl önceye göre ileride olacaksınız, bir zahmet olacaksınız, ülke gelişiyor. Sadece satıp savdığınız KİT'lerin parasını kullansanız yeter.

Peki, sonuçta, bir bakışta eğitime bakalım. Bir rapor var değil mi, ne olmuş? "Dünya bizi kıskanıyor." "Dünya liderini kıskanıyor." Türkiye'de devlet tarafından öğrenci başına yapılan harcama miktarı 3.133 dolar. Peki, OECD ortalaması kaç? 11.914 dolar ama tebrik ederim, Meksika ve Kolombiya'dan daha öndesiniz. Peki, ilköğretimde bu rakam nedir? Yüzde 80 devlet harcaması, 2015'te. Şimdi kaç olmuş 2021 sonucu? Yüzde 77'ye düşürmüşsünüz. Peki, bu nasıl karşılanmış? Hane halkı harcamaları yani vatandaşın cebinden yaptığı harcamalar 15'ten 19'a çıkmış. OECD ülkelerinde devletin payı yüzde 93, Türkiye'de yüzde 77. Dolayısıyla baktığınızda -YÖK Başkanımıza da söyleyelim- Yükseköğretimde de Türkiye'de yıllık harcama toplamda 4.219 dolar, OECD ortalaması 12.703 dolar. Dolayısıyla gayrisafi yurt içi hasılaya göre sonuç ortada.

PISA sonuçlarından bahsetti Sayın Bakan. Sayın Bakan Türkiye'yi Burkina Faso'yla, Nijerya'yla, Mozambik'le falan karşılaştırmayı seviyor. Ben size söyleyeyim, kestirmeden sonucunu söyleyeyim: Siz 2002'de iktidar olduğunuzdan bu yana fende de matematikte de okuma alanında da daha geridesiniz. 2003 sonuçlarında 28'inci, 28'inci, 28'inciydik, bugün itibarıyla 29, 32, 30; olduğumuz nokta budur. Siz kendinizi -dünya lideriyiz ya- OECD ülkeleriyle karşılaştıracaksınız. Siz geriye gittiniz, siz şu anda ileride falan değilsiniz, sizden önceki iktidarlar sizden iyi durumdaydılar. Bunun sonucu ne? Türkiye'deki her 5 öğrenciden 1'i okuduğunu anlamada ve basit matematik işlemi yapmakta, bilimsel süreç becerileri konusunda sorunlar yaşıyor. 15 yaş grubu öğrencilerin OECD ülkelerindeki diğerlerine kıyasla bir okul yılı geride oldukları anlamına geliyor. Baktığımız zaman, basit bir metni okuyamayan ve okuduğunu anlamayan öğrenci oranı yani öğrenme yoksulu öğrenci oranı yüzde 21,7. Maalesef Türkiye sadece PISA değil, PIRLS araştırmasına göre de öğrencilerin yüzde 14'ü en düşük yeterlilik seviyesine dahi ulaşamıyorlar, yüzde 38'i orta yeterlilik seviyesine dahi ulaşamıyorlar yani toplamda yüzde 42.

Peki, siz neler vadetmiştiniz? İşte, sizin, Adalet ve Kalkınma Partisinin vaatleri var, biz bu vaatler üzerinden bakıyoruz neler yaptığınıza, neler ettiğinize, neler söylediğinize. Bakın, bunlar sizin vaatleriniz, bunları siz ilan ettiniz kamuoyuna.

Zorunlu okul öncesi eğitim. “2018'de ilkokula başlamadan önce en az bir yıl okul eğitimi almasını sağlayacağız.” demişsiniz, "2023'te 3-5 yaş grubu okul öncesi eğitimi yüzde 90'a çıkaracağız.” demişsiniz. Sonuç ne oldu? 2018'de verdiğiniz vaat daha yüzde 86,24'te. 2000’le, 1995'le, 1990’la kıyaslamayacaksınız, 2018’de beş yıllık süre için verdiğiniz vaadi bile tutturamadınız. Peki, 3-5 yaş net ortalama okullaşma oranınız ne? Yüzde 51,89. Vaadiniz kaç? Yüzde 90. Vaatler ve gerçekler üzerinden bakacağız.

Sayın Bakanın bayıldığı bir konu var, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli. Ben kendisine ne zaman eğitim bilimleri perspektifinden eleştirsem o bana “1930'larda şöyle oldu, 1940'larda böyle oldu.” diye cevap veriyor. Şimdi, bakın, kimin hazırladığı belli olmayan… Burada anlatıldı, bu kadar bin kişi görüş vermiş de bu kadar bin kişi katılmış da insanlara çağrı yapılmış da; hiçbirisi doğru değil, kimin hazırladığı belli değil, kaynakçası yok, görüş alma, değerlendirme süreçleri düzgün yürütülmedi, size soran kurumlara cevap bile vermeye tenezzül etmediniz. Gününü sonunda bir siyasi partinin adını verdiniz "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" diye, kimsenin kullanmadığı bir terimi kullanmaya devam ettiniz. Gerçek bir çağ dışı eğitim manifestosu ve üstelik sadeleştirme falan da yok, bir kavram çorbası; eğitim bilimleri hocalarıyla konuşabilirsiniz.

Peki, ben size başka bir şey söyleyeyim, diğer milletvekillerimize söyleyeyim: Şu gün itibarıyla Sayın Bakanın Türkiye'de 2 tane okul öncesi programı olduğunu biliyor musunuz? Bu derece iş bilmez bir iktidar var. 2 tane okul öncesi programımız var, 2’si de uygulamada. “Neden?” diye sormak lazım, anlatsınlar bakalım neden? Birini yaptılar, uyguladılar -ki doğru olan oydu- orada istedikleri sonucu, istedikleri kavramları içine sokamayınca şimdi ikinci bir okul öncesi programı var. Defalarca söyledim Sayın Bakana, cevap bile vermedi. Aslında Sayın Bakana sorduklarında “On yıldır çalışıyoruz.” dedi. On yıldır nereye çalışıyorsunuz? On yıl boyunca çalıştığınız falan yok, arada sizin yapmış olduğunuz başka müfredat değişiklikleri de var. Dolayısıyla, o müfredat değişikliklerinden buraya bile on yıl geçmedi. Üstelik bir müfredat değişikliği yaptıktan sonra dünya tarihine geçtiniz, hiçbir pilot çalışmasını yapmadan doğrudan çocukları denek olarak kullanmaya başladınız. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey görülmez. Bir eğitim programı geliştirildiğinde önce pilot çalışması yapılır. Deneme lisesi var, buyurun Bakanlıktan çıkın, gidin, niye kurulmuş o deneme okulları? Dünyanın her yerinde böyledir. Ben size eğitim bilimleri perspektifinden bahsediyorum, siz bana her cevabınızda “1930'larda böyle oldu, 1940'larda böyle oldu.” diyorsunuz. Öyle olmuş olsa bile, seksen sene önce bir hata yapılmış olsa bile -ki öyle değil- seksen beş sene önce bir hata yapılmış olsa bile öyle değil, siz bugün bu hataları yapamazsınız.

Gelelim yabancı dil eğitimine. Yine, vaatleriniz var, 2018'de söylemişsiniz, “Şöyle öğrenecekler, böyle öğrenecekler.” İlkokulda ikinci sınıfta iki saat, ortaokul 5-6 üç saat, 7-8’de dört saat öğrenciler on bir yıl ders alıyorlar “…”(*) başka bir şey yok, başka hiçbir şey yok, bilinen bu ve sonuçta burada sürekli vaat olarak verilmeye devam ediyor.

Sonuçta bugün ne konuşmamız lazımdı? Dijital teknolojileri konuşmamız lazım, yapay zekâyı, bilgi iletişimi vesaire konuşmamız lazım, biz temizlik, güvenlik konuşuyoruz.

Sayın Bakanın 19 Eylülde açıklaması var. 2 Bakanla konuşmuş, 120 bin İUP personeli alacaklarmış yani ayda 8 bin liraya personel alacaklarmış. Vicdana bakar mısınız? Tabii ki insanlar başvurmadılar. Tarih 19 Eylül, “19 Eylülde alacağız.” diyor. Okullar ne zaman açılmış? 2 Eylül yani bu şuna benzer: Biz Meclisi açmışız, 2 Eylülde Meclis açılmış, Meclisin teknik personeli, bu işleri yapacak olanlar daha işe alınmamış. 19 Eylülde Başkanım diyor ki: “Buraya temizlik görevlisi alacağız, çaycı alacağız.” vesaire, bunu Bakan söylüyor. Dünyanın her yerinde, sadece bu konudan istifa etmesi gereken bir Bakan “19 Eylülde 120 bin kişi alacağım.” diyor. Alamadı, alamazsınız çünkü 8 bin liraya kimseyi çalıştıramazsınız. Kim temizledi okulları, kim temizliyor? Nöbetleşe öğrenciler temizliyor, öğretmenler temizliyor, veliler temizliyor, aralarında para topluyorlar. Bakan ne diyor? “Para toplamayın.” Ben ne dedim kendisine?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Gerçeği konuşun Allah rızası için.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Bin lira gönderin dedim, her öğrenci başına bin lira gönderin dedim. 15,8 milyon öğrenci vardı o gün itibarıyla, toplam 15,88 milyar yani Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin yüzde 1,45'i. Okullara para göndermeyeceksiniz, Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi. okul müdürlerine "Onu toplamayın, bunu toplamayın." Belediyelere "Valilerden rica edin." diyeceksiniz. Burada resimler var, göstermekle uğraşmak istemiyorum. Dolayısıyla, siz, okullar açıldıktan bir ay sonra bile yeterli temizlik personelini istihdam edememiş bir Bakansınız ve burada gelip "Doğruları konuşun." diyorsunuz. Herhâlde, Türkiye'den biraz haberdar değilsiniz.

Gelelim okullarımızın temizlik görevlisi, güvenlik görevlisi meselesine. Bakın, Millî Eğitim Şûra kararı var, diyor ki: "Uzman kütüphaneci, sağlık personeli, teknik eleman, temizlik, güvenlik personeli alın." Tabii, temizlik işini başaramamış bir iktidara "Güvenliği sağlayın." demeye çalışıyoruz. Bakın, İbrahim Oktugan öğretmen şiddet mağduru olarak hayatını kaybetti, Mehmet Eren Parlak çocuğumuz bir başka öğrencimiz tarafından öldürüldü. Teknik personel olmadığı için Sibel Turan Öğretmen merdivenden düşerek öldü. 6 yaşındaki Miray Arslan yavrumuz okullarda iş sağlığı güvenliği tedbiri alınamadığı için öldürüldü. Ama başka bir şey var, Sayın Bakan, sizin devriiktidarınızda, sizin Bakanlığınızda 11 çocuk öldü. Ben sizi koltuğunuzda oturuyor olsaydım, birincisi vefat ettiğinde, iş kazasında öldüğünde çoktan istifa etmiştim. Arkanızda Mesleki Teknik Hizmetler Genel Müdürü var, o da istifa etmiyor. Siz ne olursa istifa edersiniz, mesela ne yaşanırsa siz istifa edersiniz? 11 çocuk öldü diyorum. Araştırma önergesi veriyoruz, kabul etmiyorsunuz; DEM veriyor, kabul etmiyorsunuz; Saadet veriyor, kabul etmiyorsunuz; İYİ Parti veriyor, kabul etmiyorsunuz; "Ce-Ha-Pe" zihniyeti veriyor, kabul etmiyorsunuz. Siz neyi kabul edersiniz? 11 çocuk, sizin için yaptırdım, belki masanızın üzerinde tutarsınız. İstifa etmiyorsunuz, en azından, masanızın üzerinde sizin döneminizde ölmüş, sizin hatalarınız nedeniyle ölmüş, sizin eksikliğiniz yüzünden ölen çocukların resimlerini görürseniz belki bir ilerleme sağlarsınız. Peki, durum nedir? Size soruyorlar soru önergesinde, temmuzda diyorsunuz ki: "5 çocuk öldü." Ağustosta cevap veriyorsunuz Aliye Timisi Ersever'e, burada, "Uzuv ve hayat kaybı yok." diyorsunuz. Sizin devlet yönetme ciddiyetiniz bu seviyede.

Taşımalı eğitim... Tabii, Hazine Maliye Bakanlığının tuvaletinden tasarruf olmaz ama taşımalı eğitimden tasarruf olur. Ne oluyor o zaman? 30 kilometrenin üzerinde, güçlü iktidarımız taşıma yapmıyor. Ne oldu? Özellikle kız çocuklarının okullaşmasıyla ilgili problemler oluşmaya başladı. Sezgin Tanrıkulu Diyarbakır'da defalarca anlattı, vekiller olduğu yerde anlatı, Bursa Büyükorhan'da, çocuklar taşınmadıkları için -Bursa Milletvekilimiz burada, değil mi vekilim- 5 çocuk, traktör devrildi, 1'i ölümle cebelleşiyor bir aydan fazla bir süredir. Sizin iktidarınız budur.

Deprem bölgesinde on iki ayda tüm evleri teslim edecektiniz. Öyle dediniz, ben demedim, Sayın Cumhurbaşkanı söyledi. Sonuç? Her ilin valisine gittim, valileri ziyaret ettim, yüzde 10'un üzerinde teslim ettiğiniz yok ve o çocuklar 21 metrekare konteynerde yaşam savaşı veriyorlar, ulaşımlarını sağlamaya çalışıyorlar; siz de Sayın Bakanın büyük bir projesi var, Velivizyon dizisi, oradan çocuklara sağlıklı ortamlarda çalışmalarını söylüyorsunuz.

SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - "Yüzde 10" diyorsunuz...

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Devlet orada, devlet orada.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Ben söz vermedim, siz verdiniz, siz söz verdiniz, ben vermedim. "On iki ayda o evleri yaptıracağız." diyen ben değilim, sizsiniz, boşa bağırmayın.

Gelelim ikili eğitime... 2018'de vaadiniz var. Herhangi bir konudan çekinmeniz yok sizin. "2019-2020 eğitim öğretim yılı sonuna kadar ikili öğretime son vereceğiz." diyorsunuz. Bugün, Türkiye'de, ilkokulların yüzde 40,66'sı ortaokulların 34,18'i -alın size istatistik- imam-hatip ortaokullarının 11,8'i, liselerin 7,35'i ikili eğitimde yani 3 milyon 825 bin çocuk ikili eğitimde. Siz neyi anlatıyorsunuz? Ve bunu siz verdiniz. Arkadaşlar, siz vaat vermekten mi anlamıyorsunuz, vaatlerinizi tutmayınca utanmıyor musunuz, ben anlamıyorum.

Gelelim çok önemli bir konuya, ücretsiz okul yemeği. Siz vaatlerinizde bile bize sorumluluk yüklüyorsunuz ya, vaat vermişsiniz, bize yüklüyorsunuz. Ücretsiz okul yemeği, harcamalar 88 arttı, Mahinur Bakanımız çıktı, dedi ki: "5,4 milyon çocuğa destek veriyoruz." PISA dedi ki: "Öğrencilerin karınları gurulduyorsa etkili bir şekilde öğrenmeleri mümkün değil. 3,6 milyon öğrenci var." Kantinde tost 50 lira, su 10-15 lira, sonuç itibarıyla sizin onlara yaptığınız yardım ne? Günde 3 lira. Erkek çocukları ayda 2 tost yiyemezler ama kız çocukları sabrederlerse verdiğiniz parayla ayda 2 tost yiyebilirler. Peki, siz ne yaptınız? Deprem bölgesindeki özel okullara 24 bin lira ile 28.800 lira arasında yardım yaptınız. Onlara para var ama çocuklara para yok. Peki, Velivizyon Ailem dizisi Sayın Bakanın prodüksiyonunda çekiliyor, orada kötü bir anne var. Kadınlarla ne probleminiz var, bilmiyorum. Kötü anne... Anne sabah portakal suyu sıkmıyor, yumurta da haşlamıyor çünkü anne kötü, kadınlar kötü. Peki, onun ekonomik durumu? Onlarla biz ilgilenmiyoruz; yağmur yağdı, deprem oldu vesaire. Peki, biz dedik ki -bugün de bir önerge veriyoruz- 190 milyar lira yapıyor, toplam 190 milyar lira. Eğer bunu verirseniz yüzde 11,6'sına denk gelecek bütün bütçenin.

Gelelim mülakatlar meselesine. Sayın Bakan geçen gün AK PARTİ Grubunda konuşuyor, diyor ki: "Efendim, hiçbir haksızlık yok, hiçbir torpil yok, hiçbir kayırmacılık yok." Ben söylemedim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 11 Nisan 2023'te "Mülakatı kaldırdık." dedi, Mahmut Özer "Kaldırdık." dedi ve siz "Mülakatı mülakat gibi yapacağız." dediniz yani yapmadığınızı ikrar ettiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Özçağdaş, toparlayın.

İki dakika veriyorum.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Peki, ne oldu? İller arasında farklılıklar oluştu, bazı iller... Ben sizi aylarca uyardım, her ilde başka komisyon gireceği için bunlar yapılamaz dedim. Şimdi ne oldu? Çocuklar Bursa ve İstanbul gibi bazı illerde yuvarlandığı için çok az puan aldılar, bazı illerde 5 puan, 10 puan fazlalarla puanlarını aldılar. Ne oldu? Gerçek bir adaletsizlik oldu.

Son olarak öğretmenlere de geleyim. Sizin döneminizde 540 liraydı öğretmen maaşı, 2002'de, bugün 41 bin lira yani öğretmen maaşı 19,7 çeyrek altındı, şimdi 8,3 çeyrek altın.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Altından niye gidiyorsun? Altın borsasına bak, altın borsasına bak.

CAVİT ARI (Antalya) - İşine gelmedi değil mi?

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Eğitim öğretime hazırlık ödeneği 175 liraydı yani maaşın...

(Gürültüler)

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Nasıl olacak Sayın Başkan, nasıl olacak böyle, nasıl olacak böyle? Konuşturmamaya çalışıyorsun.

Neyle kıyaslayacağım, armutla mı kıyaslayacağım, elmayla mı?

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bir şeyle kıyaslamak zorunda.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Neyle yaparsan yap, altınla yapma.

CAVİT ARI (Antalya) - Utanman lazımken bir de cevap veriyorsun ya, yazıklar olsun!

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Efendim, böyle olur mu, böyle olur mu?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Özçağdaş...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Bana değil, oraya söyler misiniz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Altın borsası ne kadardı o zaman? Ona bak bir.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, sizi sükûnete davet ediyorum.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Neyle yapacağız, neyle; elmayla mı, armutla mı, soğanla mı, patatesle mi? Neyle yapacağız, samanla mı yapacağız, neyle yapacağız?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Neyle yaparsan yap, altınla yapma.

CAVİT ARI (Antalya) - Sana battı herhâlde, battı! Utanman lazım!

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - İşine gelmiyor değil mi, işine gelmiyor.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum..

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkanım, herhâlde bunu ekleyeceksiniz diye düşünüyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Hatip, devam edin.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sonuçta, siz öğretmenlerin maaşından 11,4 altını aldınız, her maaş... Okula hazırlık ödeneğiniz maaşın yüzde 32'siydi, yüzde 9,96 yani onu da altınla kıyaslamıyorum bak, onu da azaltmışsınız.

Dolayısıyla, siz mülakatlarda ciddi bir haksızlık yapmış bir iktidarsınız.

Bu arada, Sayın Cumhurbaşkanının bir sözünü tekrar hatırlatalım: "Biz verdiği sözü göreve gelince unutanlardan, sandık ufukta görününce vaat bohçasını açıp seçim sonrası üzerine yatanlardan değiliz. Biz sözüne, kavline sadık, vaatlerinin arkasında duran Cumhur İttifakı'yız." diyor. Tutun sözünüzü, kaldırın mülakatları. "Mülakatları kaldıracağız." dediniz, niye kaldırmıyorsunuz o zaman? Dolayısıyla, siz yeterince öğretmen alamamış bir iktidarsınız.

Sayın Bakan en son yaptığı açıklamalardan bir tanesinde dedi ki: "Geçen yıl boyunca bizim..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu bağırış çağırışlarla susturulan süre ne olacak?