Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a)Millî Eğitim Bakanlığı b)Yükseköğretim Kurulu c)Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı ç)Yükseköğretim Kalite Kurulu d)Üniversiteler |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 14 .11.2024 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli Komisyon üyeleri, konuklar; hepiniz hoş geldiniz, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Direkt OECD raporu üzerinden bir veri verdiniz, dediniz ki: "OECD ortalamaların üzerinde bir eğitim yatırımımız söz konusu ülkede 10,7'yle." Peki, öyle mi gerçekten? Buradan başlamak istiyorum, 2002 yılında merkezî yönetim bütçesinden genel kamu hizmetlerine ayrılan pay yüzde 42'ymiş, 2024 itibarıyla bu yüzde 25,7'ye kadar düşmüş; özellikle eğitim ve sağlıkta bir ticarileşme söz konusu, bir özelleştirme söz konusu. Bu da tabii ki özel finansmanla halkın cebinden yaptığı harcamaların artması demek. Eğitim bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay ise yüzde 9,73'ten yirmi üç yıl öncesinin neredeyse yarısına kadar gerilemiş durumda, yirmi üç yıl önce bu yüzde 17,38'di. Tabii ki bu, Millî Eğitim Bakanlığının ticarileşme sürecini gösteriyor Sayın Bakan, velilerin cebinden yapacağı eğitim harcamalarının da artacağının aslında habercisi. Bu da tabii ki her yıl iktidarınızın tekrarladığı işte "Bütçede aslan payını eğitime ayırdık." söyleminin de gerçeği yansıtmadığını gösteriyor. Eğitim bütçesinin ideolojik hegemonik karakterini de aslında ifade ediyor.
OECD'yle örnek vermiştiniz, biz de OECD'yle devam edelim. Bir Bakışta Eğitim Raporu var OECD'nin, Türkiye'de eğitim kademelerine göre öğrenci başına yapılan harcamaları ifade ediyor. Burada ortaöğretimde OECD ortalaması yıllık olarak 11.400 dolar, Türkiye'de ise öğrenci başına yıllık yapılan harcama 4.793 dolar düzeyinde; gördüğünüz gibi OECD ortalamasının çok çok altında. Yani halkın, emekçinin, yoksulun giderek ağırlaşan ekonomik yükünün altında çocuklar da eziliyor.
Sayın Bakan, stratejik planlarınız var Millî Eğitim Bakanlığı Stratejik Planlaması diye. Orada Millî Eğitim Bakanlığı 2015-2019 yılında notlarında şöyle yazmış orada, diyor ki: "Düşünme, anlama, araştırma ve sorun çözme etkinliği gelişmiş; bir toplumun gerektirdiği bilgi ve becerilerle donanmış; millî kültür ile insanlığın ve demokrasinin evrensel değerlerini içselleştirmiş; iletişime ve paylaşıma açık, sanat duyarlılığı ve becerisi gelişmiş; özgüveni, öz saygısı, hak, adalet ve sorumluluk bilinci yüksek; gayretli, girişimci, yaratıcı, yenilikçi, barışçı, sağlıklı ve mutlu bireyler yetişmesine ortam ve imkân sağlamak." Daha sonraki 2019-2023 ve 2024-2028 stratejik planlarınızda buradaki "insanlığın ve demokrasinin evrensel değerlerini içselleştirmiş" ibaresi kalkmış, "sanat duyarlılığı ve becerisi gelişmiş" ibaresi kaldırılmış, "gayretli, girişimci, yaratıcı, yenilikçi ve barışçı" ibareleri ve "mutlu bireyler" ibaresi ortadan kaldırılmış. Burada eğitimin ideolojik bir aygıta dönüştüğünü görüyoruz. Hedeflenen, demokratik ve barışçıl bir toplum değil, toplumsal sorumluluğu yüksek sağlıklı ve mutlu bireyler değil, ideolojinize tarafgir bir eğitimi dayatarak ideolojik hegemonyanızı kurup toplumsallığı dizayn etme çabanız açıkça ifade edilmiş.
Sayın Bakan, seçim bölgem Ağrı'da bir konu var. Orada atamalarla ilgili bir haber çıkmış 7/8/2024'te, bununla ilgili olarak EĞİTİM SEN'in bir açıklaması var "Ağrı'da yönetici olmaya hak kazanan EĞİTİM SEN üyeleri Vali tarafından uygun görülmemeleri nedeniyle atanmadı." diye. EĞİTİM SEN Şubesi Başkanı da bunun ilgili açıklama yapmış. Burada tabii Valiliğin engeli var, okullara en yüksek puanlarla başvuranları tercihlerine atamadıkları görülüyor. Şimdi, burada 2'nci, 3'üncü sırada olanların da aslında atamaları yapılmamış, kadrolar aslında boş, şu anda da boş olarak devam ediyor. EĞİTİM SEN bunu idare mahkemesine taşımış, Millî Eğitim Müdürlüğü bunun Valilik kararıyla olduğunu da yine ifade etmiş. Valilik istenen randevulara cevap vermiyor. EĞİTİM SEN Genel Başkanı telefonla arıyor Valiyi ve konuşuyorlar; "Ben öyle uygun gördüm, hukuk önünde hakkınızı arayınız." Tabii, Bakanlığınıza iletiliyor bu durum, sizin Bakanlığınızın da -İl Millî Eğitim Müdürlüğü size danışıyor- şöyle bir cevabı olmuş bununla ilgili olarak: "2'nci ve 3'üncü sıradakileri de atamayın. Bu adamlar mahkemeyi kazanıp geri geldiğinde daha büyük bir kaos yaşanır."
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Heval Bey, bunları nereden duyuyorsunuz siz?
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Bunu bizim EĞİTİM SEN Başkanımız ve...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Heval Bey, dedikodular üzerine konuşmayalım.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Bakınız, EĞİTİM SEN Genel Başkanımız, Valiyi arıyor ve konuşuyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Ben buradayım, benimle konuşmadı diyorum.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Ben size soracağım zaten bunu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Hayır, diyorsunuz ya "Size sorulmuş, siz de böyle demişsiniz."
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sizin Bakanlığınıza sorulmuş diyorum, Bakanlığınızın bilgisi dâhilinde Sayın Bakan. Ben size bunu zaten soruyorum şu anda, anlatmaya çalıştığım böyle bir durum var. 12 kadrodan 4 tanesi boş şu anda; muhtemelen oralara, boş kalan kadrolara liyakatsiz yöneticiler atanacak. Arkadaşlarımız puanlarını almışlar ve o kadrolara atanmamışlar; bunu önleyen de Valilik. Ben size bunun ifadesini yapıyorum şu anda ve Bakanlığınıza da...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Heval Bey, "Size sormuşlar, siz böyle demişsiniz." dediniz ya...
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Bakan, Bakanlığınıza bunun bilgisi gelmiş diyorum ve İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından da bu arkadaşlarımıza bu şekilde ifade edilmiş.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - "'2'ciyi, 3'cüyü de atamayın.' demişsiniz." dediniz ya...
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Tırnak içerisinde, bu şekilde ifade edilmiş.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Ben buradayım bakın.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Tamam, siz söylemediniz zaten, Bakanlığınız diyorum ben. Burada tırnak içerisinde belirtilmiş zaten; yazılı olmadığı için, ben de aktarmadığım için olabilir bu şey ama böyle bir ifade de var. Bunun zaten açıklığa kavuşmasını istiyoruz, o yüzden size ifade ediyoruz bu durumu; burada, bu konuda ne düşünüyorsunuz diyoruz zaten. Personeliniz şu anda öğretmenlik yapıyor, maaşını da sizden alıyor fakat idareci, yönetici olamıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Valiliğin böyle bir yaptırım gücü var mı, aynı zamanda bunu engelleme yetkisi var mı? Sizin sorumluluğunuz, bu durumda, atamasını yaptığınız hâlde valilik engeliyle karşılaştığı andan itibaren bitiyor mu? Burada sorumluluğunuzun devam ediyor olması gerekmez mi diye soruyorum.
Sayın Bakan, bir diğer konu ise tıp fakültelerinin eğitim süresinin azami dokuz yıl olmasıyla ilgili. Öğrencilerin eğitim hakkı burada engelleniyor. Tüm fakülteler göz önüne alındığında, azami süreye takılarak okullarından atılma tehdidiyle karşı karşıya kalan toplam 487 bin mağdurdan bahsediliyor. Tıp fakültesi, biliyorsunuz, kolay kazanılan bir bölüm değil, yoğun emek ve disiplin isteyen bir bölüm. Tıp eğitiminin de kendi içerisinde çok ciddi sıkıntıları var. Maalesef, öğrenciler, ülkedeki tüm sorunlarla aynı zamanda mücadele etmek zorundalar; bu, ekonomik krizden pandemiye kadar uzayıp gidiyor. Tüm öğrencilerin eğitim hakkı da aslında anayasal güvence altında. Bu duruma çözüm bekliyor öğrenciler.
Bir diğer konu; Kürtçe, ana dilde eğitim. Sayın Bakan, Mezopotamya'nın kadim dili Kürtçe, bugün, maalesef, yitip gitmekle karşı karşıya. Ana dilde eğitim Kürtlerin en temel hakkı. Kürtçe 168 dil arasında 918.123 kelime haznesiyle dünyanın en zengin dilleri arasında. Maalesef ki asimilasyon politikaları Kürtçe üzerine hiç olmadığı kadar büyük hızda etki yaptı. Kürt Dil Bilimcisi Zana Farqini'nin çok çarpıcı bir ifadesi var, diyor ki: "Kürtçe, yağmura yakalanmış kar gibi eriyor." Çeşitli araştırmalar; yasaklamaların, engellemelerin Kürtçe konuşmanın dramatik bir düşüş içerisinde olmasını sağladığını söylüyor. Fakat bunun tam tersine Kürtlerin ise dil ilgisi son zamanlarda oldukça artmış durumda ve ortak kanı ise bu durumdan çıkışın tek yolunun dilin eğitim dili olması; ana dilde eğitim. Kürtlerin yüzde 80'i ve daha fazlası, ana dilde eğitim talebinde ısrarcı durumdalar. "Ana dilde eğitim istiyor musunuz?" diye anketler yapılıyor; eğer bu soru yüzyıl önce sorulmuş olsaydı, bu sorunun cevabı yüzde 100 olacaktı. Yüzyıllık politikalara rağmen Kürtlerin hâlâ yüzde 80'i ana dilde eğitimde ısrarcılar ve "Resmî dil de ayrıca öğretilmeli." diyorlar.
Bugün ebeveynlere baktığımızda, maalesef ki dillerine sırtını dönmek zorunda kalıyorlar çünkü Türkçenin geçerli olduğu bir eğitim ortamında çocuklarının geri kalmasını istemiyorlar. Birçok ülkede insanlar ana dillerinde de var olabiliyorlar; aynı zamanda, birden fazla dil, resmî dil de olabiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bozdağ, buyurun lütfen.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Bir ülkenin birden çok resmî dilinin olmasının sakıncasını hâlâ anlamış değiliz. Bir ülkede yaygın olarak birden fazla dil kullanılıyorsa bunlar o ülkenin zaafı değil, zenginliğidir. "Devlet eşittir tek dil." olamaz. Türkler, Kürtçe öğrenseydi halklar arasında bu kadar kutuplaşma ve ön yargı da olmazdı. Başka bir dil öğrenmek eğer sizi ana dilinizden uzaklaştırıyorsa orada muhakkak bir adaletsizlik ve eşitsizlik vardır. Kürtler, Türkçe öğrenirken maalesef ki Kürtçeyi unutuyorlar.
Teşekkürler Sayın Başkan.