KOMİSYON KONUŞMASI

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Sevgili hazırun, şimdi, burada eğitimdeki ekonomik sorunları konuşmak istiyorum ben ancak ekonomik sorunlar çok yanlış tartışılıyor bizim ülkemizde. "Ekonomik kriz var." diye tartışılıyor ancak var olan şey ekonomik kriz değil bir bölüşüm krizi çünkü büyüme oranları açıklanıyor, yetmiyor, büyük para babaları, holdingler yüzde 600'lere varan kâr oranlarını açıklıyor ama biz bakıyoruz ki emekçinin payı her geçen gün azalıyor ve eğitimle ilgili de her geçen gün yoksullaşmanın arttığını görüyoruz.

Şimdi, bunun da bir yaklaşımın ürünü olduğunu görüyoruz. Bu yaklaşım da özel okulların sayısının artırılması, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesinin çok acı sonuçları var; biz bunu en yakın zamanda sağlık sektöründe "yenidoğan çetesi" adı altında gördük ama eğitim alanındaki özelleştirmenin sonuçlarını da çok acı bir şekilde yaşıyoruz. Mesela, özel okullara 2014 yılından bu tarafa ciddi teşvikler veriliyor, destekler veriliyor, vergi indirimleri yapılıyor ve bir bakıyoruz ki okul öncesi seviyede, MEB'e bağlı olmayan resmî kurumlar dışarıda bırakıldığında özel ve kamu okullarının sayısı birbirine eşitleniyor; hatta öğrenci sayısı baz alındığında, özel okulların öğrenci sayısı kamu okullarının öğrenci sayısını geçiyor. Okul öncesi için bu rakamları verdim.

Çokça bahsettik, tekrar tekrar bahsedeceğiz, temizlik ve hijyen sorunu çok ciddi bir şekilde yaşanıyor. "Tasarruf Tedbirleri" adı altında öncelikle kamudaki, devlet okullarındaki olanaklar kısılıyor, temizlik çalışanları atanmıyor, görevlendirilmiyor; zaten sabun falan, bunlar yoktu yıllardır, bunlar hiçbir şekilde karşılanmıyor.

Bakın, şimdi, bölüşüm krizi dedik, gitgide emekçilerin payı düşüyor dedik. Açlık sınırının altında bir asgari ücret dayatması varken okullara aç gelen öğrenci sayısı gitgide artıyor; son istatistiklere göre çocukların yüzde 25'i okula aç geliyor, hatta açlıktan bayılıyor. 13 yaşındaki bir çocuk "Kendimi eğitiyorum, acıkınca su içiyorum, kendimi geliştiriyorum." diyor. Böyle bir ülkede yaşıyoruz, 13 yaşındaki bir çocuk kendisini başka yönlerden geliştirmeli, yetenekleri doğrultusunda geliştirmeli ve eğitim buna hizmet etmeli ancak bizim ülkemizde eğitim olanakları tamamen özel alana aktarıldığı için kamu alanında bu vahametlerle karşı karşıya kalıyoruz.

Sevgili hazırun, çok önemli iki sorun, ÇEDES ve MESEM'ler; birbirleriyle bağlantılı, birbirinden ayrılmaz iki parça şeklinde, bir mekanizma şeklinde işliyor. ÇEDES'lerle itaatkâr nesiller yetiştirilmeye çalışılırken, MESEM'lerle de o itaatkâr nesillerin ucuz iş gücü olarak, sesini çıkarmadan, çocuk yaştan itibaren çalışması planlanıyor. "Mesleki eğitim vermeyeceğiz mi?" deniyor, Avrupa örnek veriliyor ama Avrupa'da çocuklar, gençler mesleki eğitim alırken ölmüyorlar, eğitim alıyorlar, gidip ucuz iş gücü olarak iş yerlerinde çalışmıyorlar, ölmüyorlar. Bizim ülkemizde, edinebildiğimiz bilgilere göre 11 çocuk MESEM'lerde katledildi. "Öldü." demiyoruz, katledildi kesinlikle.

ÇEDES'ler özellikle çok önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor. ÇEDES'lerle kamu olanakları vakıflar adı altında, dernekler adı altında tarikatlara aktarılıyor. Zaten burada rakamlar verildi, Diyanetin payı ile eğitim payı arasındaki uçurum burada aktarıldı. Bütçede eğitime ayrılan paydan bahsedilirken çalışanların payı da ekleniyor, bu, AKP iktidarının bir uyanıklığı olarak karşımıza çıkıyor. Böyle "yalan dolan" diyorsunuz da daha önce açıklanan rakamlarda çalışanların payı yokken çalışanları da ekleyerek "İşte, Millî Eğitime çok para aktarıyoruz." diyorsunuz; bu da kesinlikle doğru değil, bu bütçenin içinden de tarikatlara ve vakıflara ÇEDES'lerle aktarım yapıyorsunuz.

Şimdi, bu projeyle aynı zamanda kamu eğitiminin niteliği düşürülüyor ve kamu okullarından özel okullara öğrenci akışı sağlanıyor, bu da sermayenin kârlılığını artırmaya dönük bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor. Bu protokolün de -ÇEDES'lerin, MESEM'lerin- kesinlikle ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Kesinlikle kamusal bir eğitim yaklaşımıyla çocukların kendi yeteneklerini geliştirebildiği, üretime yetenekleri doğrultusunda katılabildiği bir eğitim anlayışının geliştirilmesi gerektiğini, eğitime çok daha fazla bütçe ayrılarak bu bütçenin de söylediğimiz bu kamucu yaklaşımla kullanılması gerektiğini düşünüyoruz.