Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a)Millî Eğitim Bakanlığı b)Yükseköğretim Kurulu c)Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı ç)Yükseköğretim Kalite Kurulu d)Üniversiteler |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 14 .11.2024 |
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) - Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'nin eğitiminin dinî değil de millî olması gerektiğini 1925 yılında şöyle açıklamıştı: "Yeryüzünde 300 milyonu geçen Müslüman vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle terbiye ve ahlak almaktadırlar fakat acınarak söylüyorum, gerçek hadise şudur ki, bütün bu milyonlarca insan şunun veya bunun esaret zinciri altındadır. Aldıkları sadece manevi eğitim ve ahlak onlara bu esaret zincirlerini kırabilecek insanlık meziyetini vermemiştir, veremiyor çünkü eğitimlerin hedefi millî değildir." Atatürk aynı konuşmasına şöyle devam ediyor: "Millî eğitimle geliştirilmek ve yükseltilmek istenen genç dimağları bir taraftan gereğinden fazla soyut kavramlarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak lazımdır." Getirdiğiniz bu Maarif Modeli'yle millî eğitimin sorunlarını ikiye indirdiniz, sizi tebrik ediyorum; iki sorundan biri millî değil, ikincisi de eğitim yok.
Şimdi, siz 61'inci Bakansınız. Hamdullah Suphi Tanrıöverler, Mustafa Necatiler, Hasan Ali Yüceller geçti buradan; öyle ya da böyle 60 Millî Eğitim Bakanının her birisi bir aydınlanma devrimi olan Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kurumlarından biri olan, bu değişim dönüşümün, çağdaşlaşmanın bir ayağı olan millî eğitime bir tuğla koymuştur, muhakkak koymuştur ama siz Müsteşarlığınız ve arkasından gelen Bakanlığınızla âdeta bir karşı devrim sürecinin mimarı oldunuz ve geçen bütçede hepimizin gözü önünde, Meclisin ortasında kürsüden "Ben bu vakıf, dernek ve cemaatlerle iş birliği yapacağım." diyerek âdeta Türkiye Cumhuriyeti'ne meydan okudunuz. Yaptığınız uygulamalarla okullar âdeta cemaatlerin, vakıfların, derneklerin cirit attığı mekânlar hâline geldi. Geçmişte bir 15 Temmuz süreci yaşadık, bir felaket yaşadık, bundan da ders çıkarmadınız. Önceden bir tane paralel yapı vardı, şimdi vakıflar, cemaatler, TEDES'ler, Diyanet İşleri Başkanlığı, kendi işinizi birçok kurumla paylaşan bir paralel yapıya çevirdiniz ve nihayet bu maarif modeliyle de bu işi taçlandırdınız. Diyorsunuz ki: "Bu süreçte biz şu kadar kişiyle görüştük, şu kadar kişiden fikir aldık." Efendim, 3 bin akademisyen... Ya, bizi de burada dinliyorsunuz ama bakın, bizi sadece dinliyorsunuz, bizden hiçbir şey almıyorsunuz. Mesela, biz size diyoruz ki: "Bir öğün yemek verin." Biz size diyoruz ki: "Mülakatı kaldırın." Biz size diyoruz ki: "Atanmayan öğretmenleri atayın, öğretmensiz eğitim olmaz." Ama dinliyor musunuz bunları? Dinlemiyorsunuz. Tabii ki 3 bin kişiyi de sadece muhtemelen dinlemişsinizdir. Mesela, bu arkadaşlar, akademisyenler size "Atatürk ve inkılaplarını koymayın." mı dedi? "Cumhuriyetten bahsetmeyin." mi dedi? "Çağdaş, bilimsel eğitim koymayın." mı dedi? Çünkü bunları burada göremiyoruz. Tabii, bu kadar cemaati, vakfı, ne idiği belirsiz suçlara da bulaşma potansiyeli olan bu yapıları okula dolduruyorsunuz ama "Temizlik yok." diyoruz, "Sağlık yok." diyoruz, "Güvenlik yok." diyoruz okullarda -bunları biraz sonra açacağım- ama kamu kurumları size destek olmaya çalışıyor, milyonlarca insanın oyuyla seçilmiş belediyeler bir kamu kurumu olarak size destek olmaya çalışıyor; cemaatleri okullara sokan, o yapıları okullara sokan sizler bu belediyelerimizi okullara sokmuyorsunuz. Mansur Yavaş Başkanımızın ifadesiyle 270 okuldan temizlikle ilgili destek talebi geliyor, bunun 113'ünü geri çeviriyorsunuz. İşte, sizin zaten niyetiniz, tarzınız, çalışma şekliniz bu.
Şimdi, bu mülakat konusu çok önemli. Seçim sandığı bir sözleşmedir seçmenle siyasi arasında. Seçimlerden sonra verilen sözlerin tutulmaması da siyasete ve siyasetçiye güveni maalesef sıfırlıyor. Özellikle de iktidara gelenler sandıktan önce verdiği sözü tutmadıkları zaman riyakârlıktan da öte, maalesef, bu seçmene karşı bir siyasi hırsızlık, bir siyasi dolandırıcılık olarak nitelendirilebilir çünkü verilen sözü tutmanız lazım iktidara bu şekilde geldiğiniz için.
Sizin Müsteşarlığınız döneminde özel okullardaki öğretmenler için taban maaş uygulamasını sona erdirdiniz. Aynı işi yapan, belki de çok daha fazla sıkıntılı bir ortamda çalışan özel okul öğretmenlerinin asgari ücretle çalışmasının yolunu açtınız. Ben buradan soruyorum ve cevabınızı çok merak ediyorum: Buradaki işveren ve öğretmen ilişkisinde neden işverenden taraf oldunuz? Buradaki öğretmenlerin asgari ücret almasını... Eğitimle ilgili hangi gerçekle veya çalışma hayatıyla ilgili neydi sizi buna iten? Ha "Ben o zaman Müsteşardım, Bakan değildim." derseniz, şimdi de Bakansınız, bunu neden düzeltmiyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)