KOMİSYON KONUŞMASI

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, çok sağ olun.

Öncelikle Sayın Bakana çok teşekkür etmek istiyorum. Bugün Üsküp'le ilgili bir durum iletmiştik size, ilgilendiniz, sağ olun; sorun inşallah yarına kadar çözülecek, çok teşekkür ediyorum size, bürokratlarınıza ve Büyükelçiye.

Şimdi, ben bu ABD'deki seçimle ilgili ve Trump'la ilgili birkaç düşüncemi de sizlerle paylaşmak istiyorum; burada sıkça AK PARTİ'li arkadaşlarımızla polemiğe giriyoruz ama ilk kez sizinle de paylaşmak istiyorum.

Biliyorsunuz, ABD'de bir seçim oldu ve Trump'ın tezleri, Trump'ın savunduğu şeyler ile bizim ülkemizin savunduğu şeyler arasında siyah-beyaz gibi farklar var. Trump, Filistin'de iki devletli çözüme karşı, Filistin'in devlet olmasına karşı. Bizim "Müslümanların kırmızı çizgisidir." diye ifade ettiğimiz Kudüs'ün başkentliğini ilk kabul eden ve ilk büyükelçiyi taşıyan ülke ABD ve Trump döneminde yapıldı. Ancak sizinkilerden yazanı, çizeni, siyasetçisi Trump'ın kazanmasından çok mutlu; hatta seçimi kendileri kazanmış gibi mutlular Trump'ın kazanmasından! Trump'ın yazdığı, Cumhurbaşkanına yazdığı mektup hâlâ akıllarda ancak Sayın Cumhurbaşkanı "dostum" diyor! Bizim savunduğumuz tezlerin tam karşıtını savunuyor; yani acaba bu nasıl olacak, bu ilişki nasıl devam edecek, onu merak ediyorum. Nasıl bir ilişki olacak Amerika ile Türkiye arasında? Bizim kırmızı çizgilerimizin hiçbirini tanımıyor. Bunu söylemek istiyorum ki kurduğu Kabine hem Türkiye düşmanı hem Filistin düşmanı hem de Müslüman düşmanı bir Kabine; çok şahin bir Kabine kurduğu ifade ediliyor, siz daha iyi bilirsiniz, istihbaratçısınız.

Ben geçenlerde zapping yaparken Sayın Bakan, sayenizde A Haber izledim. Biliyorsunuz, A Haber bizimle ilgili çok sık belgeseller yapıyor, bize yeni tanımlamalar buluyor ama sağ olun, zapping yaparken sayenizde A Haber'e takıldım. Maşallah, anlatımınız da kuvvetli, orada şöyle bir şey söylediniz: ABD ile Türkiye'nin arasındaki en önemli 2 konuyu FETÖ; FETÖ'nün genel merkezinin Amerika'da olması, elebaşlarının Amerika'da yaşaması ve bu Suriye'deki PYD yapılanması olarak söylediniz. Şimdi, hem sizin döneminizde -siz gerçi daha yeni Dışişleri Bakanısınız- hem de daha önce, sizden önce uzun yıllar Dışişleri Bakanlığında ya da AK PARTİ'nin dış politikasında özellikle aranız bozulduktan sonra FETÖ'yle, eski ortağınız FETÖ'yle ilişkileriniz bozulunca... İlk biliyorsunuz, size karşı operasyonda -sanırım 7 Şubatta- aranız böyle limoni olmaya başladı, daha sonra 17-25 Aralıkta biraz gerildiniz, en sonunda 15 Temmuzda tamamen kopuldu bu eski dostlarınızla. Şimdi, ne PYD konusunda Amerika Birleşik Devletleri eksik bir şey yapıyor, hâlâ güçlendirmeye devam ediyor ne de FETÖ konusunda bir adım atabilmiş değil. Dolayısıyla bizim dış politikamızın yani Türkiye Cumhuriyeti'nin 2 kırmızı çizgisi konusunda bir pozitif gelişmenin olmaması hem geçmiş dönemdeki dış politikanın hem de bu dönemde sizin yürütmüş olduğunuz dış politikanın eksik ya da yanlış olduğunu düşünüyor musunuz diye sormak istiyorum.

Şimdi, tabii, Türkiye-ABD ilişkilerinde birçok konuda aslında hâlâ birçok problem devam ediyor, hâlâ Trump'ın yazdığı o meşhur mektup akıllarda durmaya devam ediyor. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Bir başka konu, Sayın Başkan, Sayın Bakan; Suudi Veliaht Prens Bin Selman geçtiğimiz aylarda Türkiye'ye geldi, Sayın Cumhurbaşkanı Veliaht Prensi uçağın kapısında karşıladı, kapısında yolcu etti, şerefine sazlı sözlü yemekler verildi, siz de karşılamada ve uğurlamada vardınız. Sizin eski göreviniz MİT Müsteşarlığıydı, Teşkilatınızın çok şerefli ve değerli mensupları sayesinde topraklarımızda işlenen bir siyasi cinayetten hem biz haberdar olduk hem dünya haberdar oldu. Hakikaten o istihbarat dünyaya örnek gösterilecek bir istihbarattır, hakkını da verelim. Şimdi, Suudi Arabistan Büyükelçiliğinde Cemal Kaşıkçı cinayeti işlendi, giriş görüntüleri var, sizin sayenizde, Teşkilatınız sayesinde Cemal Kaşıkçı'nın çıkış görüntüleri de var. Cemal Kaşıkçı öldürülüyor, çeşitli şeyler var, eritiliyor ve Cemal Kaşıkçı'nın kıyafetini birisi giyerek, kameralara göstere göstere İstanbul'da dublör gibi tur atıyor ve katiller bir özel uçakla buradan gidiyor. Şimdi, bu cinayeti en ince ayrıntısına kadar çözen sizsiniz, dünyaya duyuran sizsiniz. Bu konuda size ve sizin Teşkilat mensuplarınıza hakikaten Türkiye şükran borçlu çünkü bu cinayet bizim üzerimize kalabilirdi. Bununla ilgili biliyorsunuz, kitaplar yazıldı, çok sattı kitaplar, günlerce yine bizim az izlediğimiz, sayenizde izlediğimiz A Haber aylarca belgeseller yaptı bu konuda...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Gizli gizli izliyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Arada izliyorum, arada benim hakkımda belgesel yaptı, sağ olsun A Haber, on dört buçuk dakikalık belgeselim var. "Ne adammışım?" diyorum, ben de tanıyamıyorum kendimi.

Şimdi, konuya geleyim. Sonra siz hem karşılamada hem uğurlamada vardınız. Ben şunu merak ediyorum: Siz bu cinayeti çözensiniz, Cemal Kaşıkçı'nın katliam emrini veren de sizin karşıladığınız ve uğurladığınız Veliaht Prens; hiç içiniz acımadı mı? Onu merak ediyorum. Çünkü hakikaten, belki daha önce böyle bir cinayet yaşandı mı? Vardır ama Türkiye'de bu son dönemde yaşanan herhalde en büyük cinayetlerden biri.

Bir başka konu, geçtiğimiz günlerde... Daha doğrusu "üçüncü dünya savaşı" lafı çıktı, bunu da ilk siz söylediniz Türkiye'de. Bu, Türkiye açısından üçüncü dünya savaşı beka meselesi, bulunduğumuz coğrafya öyle, işte, Rusya'sı var, Ukrayna'sı var, herhâlde dünyanın en kötü coğrafyalardan biri "Orta Doğu" denen bir bataklık var... Bizim için beka meselesi... Bu beka meselesi ortada duruyorsa eğer, sizin söylediğiniz iddia doğruysa ülkede birliği sağlamak lazım, muhalefetiyle, iktidarıyla birliği sağlamak lazım. Siz bu arada ne yapıyorsunuz? Bu üçüncü dünya savaşı lafından sonra kayyum atıyorsunuz belediyelere, Kemal Kılıçdaroğlu hakkında dava açıyorsunuz, Ekrem İmamoğlu hakkında "ahmak" denen dünyanın en saçma davası var, Cumhuriyet Halk Partisinin üyesi Tayfun Kahraman hâlâ Gezi davasından cezaevinde. Bu Gezi davası da herhâlde dünyanın saçma davalarından biridir. Şimdi, acaba diyorum, bizim anlayışımıza göre, demokrasiden uzak, otoriter rejimi tahakküm etmek için mi bu üçüncü dünya savaşı lafını söylüyorsunuz? Benim kanaatim şahsen bu. Çünkü bu kadar antidemokratik uygulamanın olduğu, bu kadar muhalefetin üzerine gelindiği bir dönemde bunun yapılması hakikaten sorunlu. Yani size muhtemelen soruyorlardır gittiğiniz yerlerde bu Osman Kavala meselesini, kayyum meselesini soruyorlardır.

Şimdi, sunumunuzun bir bölümünde şöyle bir şey var, diyorsunuz ki: "Avrupa Birliği üyeliği hedefine bağlıyız." Bu Avrupa Birliği hedeflerine bağlı olmanızı biz destekliyoruz ancak Avrupa Birliği değerleri ne, çok kısaca söylemek istersek: İnsan hakları, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı gibi değerler yani Avrupa Birliğinin değerleri bunlar kısaca, daha çok uzatılabilir. Peki, Avrupa Birliği değerlerine bağlı isek bu Avrupa Birliği değerlerinin en önemli kriterlerinden birini niye yerine getirmiyoruz örneğin? Niye Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyoruz? Niye yargımız bağımsız değil? Niye savcıları gezdiriyoruz, bakan yardımcısı yapıyoruz, ardından İstanbul'a gönderip operasyon yaptırıyoruz? Tabii, en çok zorda olan sizsiniz, ben size söyleyeyim, bunlar, buradaki bakanlar 2 "tweet" atıyorlar kurtuluyorlar, siz gidiyorsunuz -56 gezi yapmışsınız- soruyorlar size: "Bu ne olacak Türkiye'nin hâli, niye kayyum atıyorsunuz, niye bu siyasi davalar, hani yargı bağımsızlığı?" Siz de herhalde cevap veremiyorsunuzdur, "Yargı bağımsız." diyemiyorsunuzdur herhalde. Yargıtay Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyor, ne bileyim, bir sürü sorun var yani adalet konusunda, kimsenin hukuk güvencesi yok Türkiye'de.

Şimdi, bu göç meselesi... Bence Avrupa Birliği değerlerinde sizi tek bağlayan şey göç meselesi, Bakın, bu Suriye'deki kriz herhâlde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada çıkan en büyük krizdir, en büyük krizlerden biridir. Bu krize dünya ortak, sadece bizim meselemiz değil, tek yükünü biz taşıyoruz. Yani Avrupa Birliğine diyemiyor musunuz: "Ya, bu dünyanın en büyük krizi, niye beraber taşımıyoruz?" Bunun da sebebi şöyle deniyor, ben de aynı şeyi düşünüyorum: Bir, para meselesi, Almanya'dan para aldığımız söyleniyor, bir de bu Avrupa Birliği yazılan raporlarda ya da Avrupa Birliği değerlerinde Türkiye'ye baskı yapmıyor. Örneğin, gazeteciler cezaevine atıldığında eskisi gibi laf, söz, bir şey demiyorlar ya da milletvekilleri yargılandığında bir şey demiyor. Can Atalay cezaevinde olduğu için bir şey demiyor. Yani Avrupa aslında bize bir rüşvet veriyor göç konusunda, bir rüşvet veriyor, hem siyasi hem de ekonomik rüşvet vererek bu Avrupa değerlerinden uzaklaşmamızı sağlıyor. Bakın, biz Avrupa'nın mülteci ambarı, mülteci kampı durumuna gelmiş durumdayız. Siz her ne kadar "Bizim sınır kapılarımız güvenli." deseniz de dünya âlem biliyor ki Afganlı, Bangladeşli, Pakistanlı elini kolunu sallaya sallaya sizin memleketinizden ülkemize giriş yapıyor ya da Antep'ten giriş yapıyor. Giriş serbest, çıkış yasak. Çıkış kime yasak? Mültecilere. E, bırakın gitsinler. Bangladeş'ten çıkan birisi, Afganistan'dan çıkan birisi Türkiye'ye kalmaya gelmiyor ki hedefi Avrupa'ya gitmek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkanım, hemen toparlıyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, bir dakika ekledim.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Hemen toparlıyorum.

Yani bunu ifade etmek istiyorum. Maalesef bizim yüz yıllık beka meselelerimizden biri bu. Türkiye bu meseleyle yüz yıl boyunca hem sosyal olarak hem demografik olarak... Ben dün İsmail Bey'e laf attım, bugün de Sayın Mustafa Kalaycı burada, ona da bir laf atayım. Bakın, milliyetçilerin buna en çok karşı çıkması lazım, bu ülkenin nüfus yapısı mahvoluyor, milliyetçilerin de çok ses çıkardığı yok.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - CHP milliyetçi değil mi?

VELİ AĞBABA (Malatya) - Öbür ortağınız Doğu Perinçek, 4'üncü ortak var ya, Doğu Perinçek, o bile bazen çıkarıyor.

MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - "CHP milliyetçi değil mi?" diyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Biz de milliyetçiyiz, biz savunuyoruz, ülkenin bekasını savunuyoruz.

Bir başka konu, hemen hızlıca geçeyim. Bizim ülkemizde Sayın Bakan vize problemi var. Daha önce Başbakanlık yapan Davutoğlu döneminde Meclise bir kanun gelmişti, biz çok karşı çıktık ama Avrupa bizi kandırdı, ne vize muafiyetimiz var, dünyadaki en itibarsız pasaportlardan birine sahibiz. Bakın, bir endeks var, nerede, onu bulayım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum bu konuşmanızdan dolayı Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Başkanım, bir cümle...

Şöyle bir Pasaport Endeksi var, burada 1'inci Singapur, 2'nci Finlandiya, biz 46'ncı grupta, dünyada 63'üncü sıradayız. Bizim çocuklar doktorayı kazanıyor, kabul alıyor, gidemiyor. "Dönme garantin var mı?" diyorlar bizim çocuklarımıza, bu da bizim ülkemiz açısından hem milliyetçiler açısından hem ülkesini sevenler açısından, herkes açısından iç acıtıcı bir durumdur.

Teşekkür ediyorum.