Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a)Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Türk Akreditasyon Kurumu ç)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 21 .11.2024 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli misafirler, Komisyon üyeleri, basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında ben de konuşmama İsrail'in Filistin'deki işgali ve savaşı üzerine kuracağım. Burada Türkiye'nin rolü ne, gerçekte ne yapıyoruz, çok anlaşılır değil gibi. Çünkü bununla ilgili kamuoyunda sürekli ortaya çıkan bir tartışma var. Biz Ticaret Bakanının buradaki sunumunda da aslında bunu tartıştık. Şimdi, sizin de bu konuyla ilgili diplomasi faaliyetlerinizden neyi amaçladığınızı da açıkçası anlamadık. Güncel gelişmeler, ortaya çıkan pratikler pek birbiriyle örtüşmüyor diyebilirim. Burada bir tutarsızlık var, bu iç kamuoyuna yansıyor. Ama açıkladığımız kadarıyla dış politikada bu konuda yeterince aslında iknasınız, iç kamuoyu ikna olmamış olsa da. En azından son D-8 zirvesinde böyle bir sonuç çıkmış gibi çünkü oranın sonuç metninde üye ülkeler bu duruma karşı yani ticaret ve destekle ilgili herhangi bir şerh koymamışlar.
Şimdi "Ülkemiz daima Filistin halkının yanında olmuş, soykırıma sessiz kalmamış ve uluslararası diplomasi alanında bir dizi diplomatik girişimlerde bulundu." dediniz. Hatta İsrail'e silah ambargosu uygulanmasının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından gündeme alınmasını teminen Birleşmiş Milletlerde bir girişim başlatıldığını ve İsrail'in bazı ülkelerden temin ettiği diplomatik, ekonomik ve askerî yardımı da açıklıkla ortaya koyarak "Bu ülkelere İsrail'e yardımlarını kesme çağrısında bulunuyoruz." dediniz. Bu gayret çok güzel. Şimdi, 8 Haziranda D-8 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı toplandı. Buradaki teşkilat üyeleri aynı zamanda İslam İşbirliği Teşkilatının da üyeleri. Orada da aslında tüm devletler Filistin'e karşı işlenen suçların durdurulması amacıyla diplomatik, siyasi, ekonomik ve hukuki baskı uygulanması, bütün gerekli tedbirlerin alınması çağrısında bulunuyordu. Ama bakınız Sayın Bakan, bu çağrının üzerinden daha üç ay geçmişti ki İstanbul'da SAHA EXPO... İsrail'e silah satan şirketler burada ağırlandı. 22 Ekimde başlamış bu fuar. Burada Uluslararası Savunma, Havacılık ve Uzay Sanayi Fuarı SAHA EXPO. İsrail'e silah temininde bulunan birçok firma da ağırlanmış. İşte burada hangi firmalar var diye baktığımız zaman, mesela, İtalyan menşeli bir Leonardo firması var, Fransız firmaları var, Birleşik Krallık merkezli BAE Systems var yine aynı zamanda. Merkezi ABD Florida'da bulunan ve İsrail ordusu ile ABD göçmenlik yetkililerine telefon izleme cihazları ve diğer ekipmanlar sağlayan bir ABD silah üreticisi firma da var. Silah ticaretiyle mücadele kampanyası "İsrail'in kendi silah endüstrisinin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri İsrail'e silah sağlayan en büyük tedarikçi ve ancak özellikle de Almanya, İtalya, Birleşik Krallık olmak üzere çok sayıda ülke de bu tedarikçiler arasında yer alıyor." diyor ve bu tedarikçiler SAHA EXPO'da ağırlanmış durumda. Buna verilecek bir cevap olmalı. Sadece orada silahlar tanıtıldı, sergilendi, projeleri anlatıldı, milyon dolarlık anlaşmalar yapıldı ama "İsrail'e herhangi bir silah sevkiyatında bulunmayın." mı denildi? Bu fuar Filistin diplomasisi açısından ne ifade ediyor, açıkçası merak ediyorum.
Aradan iki hafta geçmiş, Cibuti'de düzenlenen Türkiye-Afrika Ortaklığı Üçüncü Bakanlar Gözden Geçirme Konferansı, siz de katılmışsınız oraya. Bu olayın üzerinden iki hafta geçiyor ve orada "İsrail'in silah ve mühimmat satın alınmasına engel olmamız lazım." diyorsunuz. "Bu konudaki duyarlılığımızı her platformda sürekli gündeme getirmek zorundayız. İsrail'e silah satmanın soykırıma ortak olmak anlamına geldiği her fırsatta tekrarlanmalı." diye orada tekrarlıyorsunuz. Fuardan haberiniz yoktu sanırım diye düşünüyorum.
Aslında İsrail'le ticaret sürekli var. 2002 yılından beri artan bir ticaret hacminin olduğunu biz görüyoruz. Bunun ilgili olarak Euronews'in TÜİK verileri var, Özel Ticaret Sistemi verileri, buradan kaynak gösterirsek eğer bunu, burası 2002 yılında Türkiye'nin İsrail'e ihracatının 861,4 milyon dolar olduğunu söylüyor. ithalatı ise 544,5 milyon dolar. 2022 yılında ise ihracat 6,74 milyar dolara yükselmiş, ithalat ise 2,17 milyar dolara çıkmış. Ticaret hacmi de 1,41 milyar dolar yani Özel Ticaret Sistemi verilerine göre 2002 yılında Türkiye'nin ihracatında İsrail'in payı yüzde 2,39 iken bu oran 2022'de 2,87'ye kadar yükselmiş durumda. Şimdi, TÜİK verileri, gümrük kayıtları, hepsi bu yönde veriler veriyor, gösteriyor.
Yine, İsrail'in, biliyorsunuz, petrol ihtiyacı var. Petrol sevkiyatının Azerbaycan'dan doğru olduğunu da biliyoruz. İsrail kendi petrolünü üretemeyen bir ülke ve Azerbaycan'dan karşılıyor. Bu diplomasinin içerisinde Azerbaycan petrolüne bir ambargo uygulamak var mı, yok mu? Varil başına 1,27... Buna karşı uygulanmış herhangi bir yaptırım var mı? Türkiye İhracatçılar Meclisi eylül ayı verileri "İlk dokuz ayda Filistin'e tekstil ve ham madde ihracatı çok yüksek." diyor. Deri ve deri mamulleri ihracatı, hazır giyim, konfeksiyon ihracatı, çelik ihracatı da artmış durumda. Geçen yılın ilk dokuz ayında 91 milyon 276 bin dolar değerindeki ihracat yapılan Filistin'e bu yıl 571 milyon dolar ihracat yapılmış. Şimdi, burada, ticaret yasağını aşmak için evrakta 'İsrail' yerine 'Filistin' yazıldığı söyleniyor ve bunlar hep Ticaret Bakanlığının onayıyla gerçekleştiriliyor. Savaşın başlamadığı 2023 yılının ilk sekiz ayında Filistin'e 282 bin dolarlık demir çelik ihracatı gerçekleşmiş ama 2024 yılının ilk sekiz ayında Filistin'e 32 milyon 988 bin dolarlık demir çelik ihracatı gerçekleşmiş. Hiçbir şüpheye fırsat vermeden kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekiyor ve bunun bir izahatı olmak zorunda.
Sayın Bakan, başka ülkelerin topraklarına fiilî saldırıda bulunmak, asker bulundurmak, sivil yerleşim yerlerinin hedef alınması iktidarın Kürt sorununda çatışma yöntemiyle sorunu çözeceğini iddia etmesindeki ısrar ve savaş politikalarının devamıdır. İktidar, askerî operasyonlar yaparak hem bu sorunu daha büyütmekte hem de kendi ömrünü uzatmak için otoriter yöntemleri barışı savunan herkes için uygulamaya devam etmektedir. Kürt sorunundaki çözümsüzlük Türkiye'yi hızla otoriterleştirmiştir, antidemokratik bir ülke hâline getirmiştir. Yargı yolunun bunun için araçsallaştırılması, belediyelere kayyım atanması, Kürt halkının iradesinin yok sayılması, siyasetçiler üzerindeki baskının kesintisiz bir şekilde sürdürülmesi, güvenlikçi politikalarla çatışmayı derinleştirmek sorunu şiddetle çözmeyi tercih etmenin tezahürüdür.
Bakınız, 1985 ile 2021 yılları arasında doğrudan doğruya 230 milyar doların çatışma nedeniyle heba edildiği söyleniyor. 2022 yılına göre güncellenen dolar endeksine göre ise Türkiye ekonomisi 4,5 trilyon dolar kaybetmiştir. Bu kayıp olmasaydı eğer Türkiye'nin millî gelirinin yüzde 36'dan daha fazla büyüyebileceği ortaya konuluyor. Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün veya çatışmaya dayalı çözüm arayışlarının bu kadar korkunç bir ekonomik maliyeti de varken bu politikada ısrar etmek boşunadır. Ekonomik maliyetinin dışında hesap edilemeyen çok yönlü, çok boyutlu ve katmanlı bedellerini de unutmamak gerekir. Türkiye'nin acilen bir Kürt barışına ihtiyacı vardır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.