KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Bakan, değerli basın emekçileri, salonda bulunan hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum, kolaylıklar diliyorum. Şimdi, Sayın Bakan, ben de AKP Grubu gibi size bol bol teşekkür etmek isterdim ama sadece Güzeldere Tüneli için size teşekkür ediyoruz, bunu borç biliyoruz. Gerçekten, Güzeldere Tüneli hem Vanlılar hem Hakkârililer için ciddi bir sorun teşkil ediyordu, her yıl onlarca kazanın olduğu bir noktaydı. Geçen hafta tünelin açılışını gerçekleştirdiniz, hayaldi gerçek oldu misali. Bu konuda Van halkı, Hakkâri halkı adına sizlere teşekkür ediyoruz ama bunun devamını da bekliyoruz yani yirmi iki yıldan sonra açılan bir tünel orası. YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Yaparsa AK PARTİ yapar. GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - AKP'nin ulaştırma ve altyapı karnesi ortada maalesef ama öncelikle demokrasiyle olan kavgasına biraz bakmak gerekiyor. AKP'nin içte ve dışta Kürtlerle sorunlu bir ilişkisi var Sayın Bakan; biz her bakanlık görüşmesinde bunu ifade ediyoruz, burada da ifade edeceğiz çünkü düşman hukuku üzerinden halka yaklaşıldığını icraatlarından görmek mümkün. Her gün AKP'nin yeni bir ritüeline şahit oluyoruz maalesef. Antidemokratik olan bu ritüel artık, sekiz yıldır ya pazartesi günleri ya da cuma günleri karşımıza çıkan bir ritüel. Örneğin, Hakkâri, Mardin, Halfeti ve Batman'a kayyum pazartesi günü atandı; en son, geçen hafta cuma akşamı da Dersim ve Ovacık'a kayyum atandı. Şimdi, hukuk maalesef ülkede guguk olmuş durumda. Hiçbir yasa tanımadan, masa başında nereye, nasıl çökeceklerini planlayan bir AKP aklı var. Geçen hafta burada İçişleri Bakanına da bunu ifade ettik, kendisi hem kayyumları savundu hem de "Hukuk devletiyiz."in altını çizdi enteresan bir şekilde; kendi içinde bir çelişkiyle karşı karşıyayız maalesef. Yani bizler her defasında ifade ediyoruz, ifade etmeye de devam edeceğiz; kayyumlar bir siyasi darbe pratiğidir Sayın Bakan. Şimdi, demokrasi zayıf olduğunda, hukuk özgür olmadığında ulaştırma ve altyapı sektörü de tamamen bir sömürü ve soygun alanına dönüşmeye fazlasıyla müsait alanlardan bir tanesi, öyle bir sektör olarak karşımıza çıkıyor çünkü sermaye için katma değeri yüksek bir zeminden bahsediyoruz. Eğer sermaye sınıfına can suyu verilmek isteniyorsa buna hizmet etmesi için başvurulması gereken bakanlıkların başında kesinlikle Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı geliyor. İşçilerin, emekçilerin zorlu şartlarda çalışıp da emeklerinin karşılığını alamadığı bir bakanlıkla da karşı karşıyayız şu an. Bugün Karayolları, Demiryolları ve PTT için çalışan 10 binlerce emekçi birçok sorun yaşıyor ve maalesef emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Geçmişten günümüze PTT'nin toplum için ciddi bir anlam ifade ettiğini hepimiz çok iyi biliyoruz ama AKP her zaman olduğu gibi kurumları çürütmede mahir bir iktidar olmaya devam ediyor. Şu resme dikkatinizi çekmek istiyorum Sayın Bakan: Van'da PTT şubesinin önünde çekilmiş olan bir fotoğraf bu. Bir PTT şubesinin önü olduğu zaten belli, hıncahınç bir kalabalık var ve bazen bu kalabalık aslında yüzlerce metreyi de bulabiliyor, kuyruk hâlini alabiliyor. İnsanlar saatlerce burada sırada bekliyorlar. Özellikle yaşlıların çektiği eziyeti zaten burada söylemeye gerek yok. Eğer PTT önlerinde böylesi bir tablo mevcutsa bunun sebebi şubelerdeki yetersiz personel sayısı ve maalesef hizmetlerdeki aksaklık olarak karşımıza çıkmakta. Yine, gerçekten, PTT birçok yönüyle tartışmalı hâle getirilmiş bir kurum olarak karşımızda; yönetim kadrosundan tutun da sürekli zarar eden hâline kadar PTT'yle ilgili bir yığın iddia var. Bunun ceremesini üst kadro çekmiyor Sayın Bakan çünkü bedeli ödeyen yine, maalesef, en altta olanlar ve emekçiler olarak karşımıza çıkmakta. Özellikle, AKP eliyle yapılandırıldığından beri kurumda usulsüzlükler, çalışanlara yönelik taşeronlaştırma ve güvencesiz koşullarda çalıştırma kalıcı bir kaide hâlini almış durumda. PTT'de parçalı bir istihdam anlayışı da geliştirildi. Buna bağlı olarak, aynı işi yapan ancak çalışma statüleri farklı bir durum oluşturuldu. Bu da her biri hakkında farklı bir hukukun işletilmesine neden oluyor Sayın Bakan. Bunun yol açtığı önemli sorunların başında da adli tebligatların dağıtımı gelmekte. Normal şartlarda, söz konusu adli tebligatların kamu görevlisi olan 399 sayılı KHK'ye tabi personel ve idari hizmet sözleşmesi personeli eliyle yapılması gerekiyor fakat tebligatlarda yaşanan gecikme öne sürülerek usulsüz bir şekilde taşeron firma personeline de bu iş yaptırılmakta. Madem böyle bir yola başvuruyorsunuz Sayın Bakan, sayıları 10 binden fazla olan PTT işçisini neden kadroya almıyorsunuz? Bu sorunun cevabını sizden bekliyoruz. Bugün 25 Kasım, dolayısıyla, PTT'de çalışan kadın emekçileri de unutmak olmaz çünkü kadınların ciddi bir iş yükü var, buna bağlı olarak sağlıkları da ciddi bir tehdit altında. Hatırlar mısınız, bilmiyorum ama geçen yıl 42 yaşındaki PTT çalışanı Berran Kırmızıgül güneşin altında uzun süre çalıştığı için beyin kanaması geçirip yaşamını yitirmişti. Benzer şekilde, yine binlerce kadın zorlu koşullarda ve güvencesiz şekilde çalıştırılıyor. Kadınların kadrolu istihdamı yeterli değil Sayın Bakan. Kadınlar gişede ve dağıtımda aktif çalıştırılıyor. Bu anlamda, yönetici ve amirlik düzeyinde kadın sayısının erkeklere oranla asla kayda değer olmadığı ortada. Zaten bugün Bakanlığın bu atmosferine de baktığımız zaman buradaki kadronun da daha çok erkeklerden oluşturulduğunu çok rahat görebiliyoruz. BAŞKAN MEHMET MUŞ - 2 kadın var Sayın Bakanım, ben görüyorum, bakmayın siz. GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sadece 2 kadın var. ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKANI ABDULKADİR URALOĞLU - 4 olması lazım. GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - 4 olsun Bakanım, oranlamaya vurduğumuz zaman bu çok az bir sayı. O yüzden hem burada bu manzaranın en kısa süre içerisinde değişmesini bekliyoruz, talep ediyoruz hem de diğer alanlarda. Bunun yerine, kadınlar ücra semtlerde tebligat dağıtmakla görevlendiriliyor, birçok riskle karşı karşıya bırakılıyor; sözlü ve fiziksel tacize de maruz kaldıklarını hepimiz biliyoruz. Buna rağmen, etkili ve koruyucu bir denetim mekanizması maalesef yok. Her gün 10-15 kilo yükle sokak sokak çalışan, dolaşan kadınlar ciddi sağlık sorunları da yaşıyor. Mevcut şartlarda çalışan kadınlar zamanla bel ve diz ağrılarıyla karşı karşıya kalabiliyor, buna karşı da bir tedbir yok. Oysaki bunların bir meslek hastalığı olarak ele alınması, gerekli adımların atılması gerekiyor. Tabii, sorunların çözülmesi bir yana, kadınları taşeron statüsünde çalıştırıp firmaların insafına bırakan bir sistemle de maalesef karşı karşıyayız Sayın Bakan. Kadınlar başta olmak üzere, PTT çalışanları derhâl kadroya geçirilmeli. Neden mi? Çünkü taşeron çalışma, modern bir kölelik rejimi olarak karşımızda duruyor. Yine, Karayollarında çalışan binlerce emekçinin de gözü kulağı bugün burada. Ağır şartlarda çalışan binlerce işçi ciddi bir ekonomik krizle boğuşuyor. Ağır çalışma koşullarına rağmen hak ettiklerini maalesef alamıyorlar. Sendika kökenli biri olarak daima eşit işe eşit ücret için mücadele verdik ama AKP ısrarla farklı çalışma statüleri icat ediyor. Bugün Karayollarında çalışan 19 bin kadrolu işçinin yaklaşık 16 bini mağdur durumda. İşçiler aynı pozisyonda çalışmalarına, aynı işi yapmalarına rağmen farklı ücret almaya mecbur bırakılıyorlar. Geçmişte kadro sözü de verildi bunlara ama bu da yerine getirilmedi. Yine, geçen eylül ayında 2 bin emekçi "Zordayız, geçinemiyoruz." diyerek eylem yaptı; duydunuz mu, duymadınız mı bilmiyorum, büyük ihtimalle duymamışsınızdır bu sesi. En az 15 bin işçi kadro talebinde bulunuyor ama AKP verdiği sözü unutmuş durumda. Demiryollarında çalışan işçiler de aynı sorunları yaşıyor Sayın Bakan, seslerini duyurmaya çalışıyorlar çünkü sayenizde patronların millî gelirden aldığı pay, emekçilerin ise sefaletten aldığı pay her geçen gün artıyor, artmaya devam ediyor. Şunu da tekrar etmekte fayda var: AKP'nin tarafı holdinglerdir, yalnızca patronlarla saf tutuyor. Bu sebeple işçinin, emekçinin sorunlarına yabancı kalması da maalesef bizi şaşırtan bir durum değil çünkü söz konusu "huzur hakkı" adı altında ödemeler olunca para var, holdinglere hazine garantisi vererek milyonlar vermeye gelince siyasi iktidarın cömertliğine hepimiz şahit oluyoruz. Alın teri dökenlerin hakkını "tasarruf tedbirleri" adı altında kısıtlayan Hükûmet, önümüzdeki üç yılda bütçeden kamu-özel iş birliği kapsamında yapılan projelere garanti olarak 678 milyar ödeme yapacak. Sadece bir örnek vereceğim size Sayın Bakan, Kütahya Zafer Havaalanı'nın yapım maliyeti 50 milyon euro ama 2012-2024 yılları arasında şirkete yapılan garanti ödeme tutarı 71 milyon euro civarında. İşin acı tarafı, yurttaş 2044 yılına kadar bu haracı ödemeye devam edecek; haraç diyorum ben ve bunun altını çiziyorum. Müteahhitler AKP iktidarında daima prens muamelesi gördüler, bu sebeple 2017-2024 yılının sonuna kadar yap-işlet-devret tarzı projeler kapsamında AKP'nin prenslerine 187,5 milyar ödeme yapılmış; bunun adı yetimin rızkını, doğmamış bebeğin geleceğini çalmaktır Sayın Bakan. Yine, AKP iktidarında ciddi bir kamu zararı var ama hesap veren yok maalesef. Yanlış ekonomik, politik tercihlerin faturası ülkenin yüzde 95'ine kesiliyor. Mutlu azınlığın etkilendiği yok çünkü bu azınlığın parası para çekmeye devam ediyor. AKP, güya vergilerimizle otoyol ve köprü yapıyor ama Deli Dumrul gibi para alıyor ve ceza kesiyor. Yurttaşa vergisiyle yaptığı yolu parayla satan bir tüccar aklıyla karşı karşıyayız; yetmiyor, zamlarla da yurttaşın belini büküyor maalesef bu politikalarınız. Otoyol ve köprülere 2024 yılı içinde yapılan zam oranı yüzde 40 civarında... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Sayyiğit, bir dakika ekliyorum. Buyurun lütfen. GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim. Asgari ücret açlık sınırının altında, milyonlarca yurttaş yoksulluk sınırının altında; AKP'nin bu tabloyu değiştirmek gibi bir niyeti de yok, maalesef bir programı da yok. Buna karşı, DEM PARTİ olarak bizim politik tutumumuz net: Maliyetlerinin çok üstünde şirketlere para akıtarak âdeta bir kara deliğe dönüşen sözleşmelerden derhâl vazgeçilmeli, halkın vergisiyle yapılan otoyol ve köprülere yapılan fahiş zamlar geri çekilmeli. Halkı unutmayın çünkü halk 31 Martta sandıkta sizi unutmadı, bundan sonraki ilk seçimde de unutmayacak Sayın Bakan. Sözlerimi bitirirken, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü'nde katledilen kadınları da saygıyla anıyorum. Cezaevlerinde ve sokaklarda eril tahakküme karşı direnen tüm kadınlara selamlarımı gönderiyorum. Şunun da altını çizmek istiyorum: "..." sloganına yasak getirmek AKP faşizmine nasip oldu, buna rağmen kadınlar daima zılgıtlarıyla, renkleriyle, sloganlarıyla bir arada olacak, her yerde mücadele edecek. Teşekkür ediyorum.