KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Evet teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, Tarım Bakanlığımızın ve bağlı kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, ilk önce Sayın Bakanın sunuşuyla ilgili olarak değerlendirmemi yapacağım: Burada yirmi iki yıllık bir Hükûmet var ancak Sayın Bakan hâlâ 2002 yılıyla mukayese ediyor; artık bundan vazgeçmek lazım. Makroda bundan vazgeçtiler çünkü 2002’yle bakınca her şey daha kötü, o yüzden 2002’yle mukayeseyi bıraktı makro değerlendirmelerde. Tabii, sizin ortaya koyduğunuz şeyler, daha çok nüfusla alakalı yani 2002'de 65 milyondu Türkiye nüfusu, şimdi 85 milyon; bunlar göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapılmış olsa birçok şeyin aslında 2002'ye göre de iyi olmadığı ortaya çıkacaktır. Ben son yılları… Çünkü bütçeyi her yıl yapıyoruz değil mi, yani her yıl bütçe yapıldığına göre, her yıl burada bir değerlendirme yapıldığına göre bunu bir önceki yılla mukayese etmek lazım. O mukayeseleri yapamazsınız, yaptığınız zaman aslında birçok şeyin kötüye gittiğini de görüyoruz, yani 2023-2022’ye göre şu anda tarım sektörüyle ilgili göstergelerin kötü olduğunu görüyoruz, herhâlde o nedenle bundan kaçınıyorsunuz.

Şimdi, tarım sektörünün millî gelir içerisindeki payı düşüyor. Bu, aslında gelişen, kalkınan ekonomilerde bir anlamda normaldir ama bizde bir çelişki var tabii yani yüzde 5’ler civarında bir tarım millî gelir, tarım katma değeri ama istihdamın yüzde 15'i hâlâ tarımda yani yüzde 15'le siz yüzde 5 üretiyorsunuz. Bu, bir verimlilik problemi olduğunu da zaten ciddi bir şekilde ortaya koyar. Dolayısıyla, tarım madem kritik bir sektör, planlarda stratejik bir sektör olarak yer alıyorsa, aslında, bu hızlı daralmanın, tarımdaki hızlı küçülmenin yani bizim gelişmemizden değil, aslında tarım sektörüyle ilgili problemlerin çözülememesinden kaynaklandığı da çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. 2023 yılı için tarım sektörünün GSYH hedefi, 2023 hedefleri biliyorsunuz 150 milyar dolardı ama gerçekleşmenin işte 68 milyar dolarda kaldığını görüyoruz; bu anlamda hedeflerin de çok gerisinde.

Şimdi, bana göre, hani tarımda temel ne sorunlar var denilse çok şey söylenebilir ama birinci sorun, düşük verimlilik; burada tabii birçok faktör var. Sulama imkânlarının sınırlı olması, hâlâ sulanabilir arazi miktarlarımızın düşük kalmış olması, tarım işletmelerindeki ölçek sorunu yani işletmelerimizin küçük olması, arazinin parçalı olması, makineleşmenin yetersiz olması gibi nedenler; ikincisi, bence fiyat politikası ve piyasa aksaklıkları yani bu, tarımdaki temel sorunlardan bir tanesi. Bunlardan bir kısmına konuşmamda vaktim olduğu sürece yer vereceğim ve üçüncüsü de girdi maliyetlerinin yüksekliği ki gerçekten çok yüksek girdi maliyetleri var yani çok daha fazla bir sübvansiyon gerekiyor. Destekleme bütçesi yetersiz; bununla ilgili detaylı konuşmayı önerge üzerinde konuşurken yapacağım. Yani desteklerin ne kadar yetersiz olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Şimdi, tabii, bunların sonucu olarak da bakıyorsunuz, tarım sektöründe ticaret açığı artıyor ve şimdi, tabii bunun üzerine gıdayı, başka şeyleri ekleyince farklı sonuçlar elde edebiliyorsunuz ama tarıma tarım olarak bakıldığında ithalatı, ihracatı... Yani işte, 2002 mukayesesi madem yapıyorsunuz, 2002 yılında tarım sektörünün dış ticaret açığı 79 milyon dolardı, milyon dolar, şu anda bu yıl 4 milyar dolar civarında bir şey bekleniyor, geçen yıl 7 milyar dolar civarında bir ticaret açığı vardı tarıma sektör olarak bakıldığında.

Şimdi, bitkisel üretimde ekim alanları daralıyor; işte, 2003 yılında 17,4 milyon hektar tahıl ve diğer bitkisel üretim alanı varken 2023'te bunun 16,7 milyon hektara düştüğünü görüyoruz.

Şimdi, sıkıntılar tabii giderilemeyince çiftçi ne yapıyor? Çiftçi borçlanıyor. Burada rakam üzerinden gitmek yerine oransal gidelim; çiftçi borçlarının millî gelire oranına baktığımızda, hani 2002’yle mukayese ediyorsunuz Sayın Bakan, 2002 yılında çiftçi borçlarının millî gelire oranı yüzde 7 imiş, şu anda yüzde 48. Yani çiftçi hayatını sürdüremiyor, çiftçi borçlu, çiftçi borçlanarak birtakım şeyleri yapmak durumunda kalıyor.

Tohum meselesine girmeyecektim ama bir arkadaşımız işte, tohumda "Tohumu koruma altına aldık.” diye söyledi. E, tabii nesli tükenen şey koruma altına alınır. 2006'da bir tohum kanunu çıkardınız; yerli ve millî tohumu bitirdiniz, şimdi de tabii onu birtakım… O uzun mesele yani biz bunları Planlamada o zaman konuşmuştuk, çalışmıştık. Yani şimdi, tabii, yerli millî tohum bitince kampanya başlatıp yerli tohumu koruma altına almak gibi bir durumda kalınıyor.

Biraz daha güncele gelirsek Sayın Bakan, geçen yıl TMO, buğday fiyatlarını ne kadar artırdı? Yüzde 12 civarında, arpa fiyatları yüzde 3,6 civarında artırıldı. Yani girdi maliyetlerinin yüzde 50'nin üzerinde olduğu, enflasyonun bunun çok daha üzerinde olduğu bir ortamda çiftçinin temel ürünlerinden bir tanesi olan buğdayda, arpada fiyatların çok düşük artırıldığını görüyoruz. Buradan çıkan sonuç şu: Mesela, dün, Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesinde görmüştük -bir ekonomik programın uygulandığı ifade ediliyor Sayın Mehmet Şimşek tarafından- yani öğrencilerin burslarını düşük artırarak yükü öğrencilerin üzerine yıkan bir şey vardı, dün onu gördük, bugün de aslında baktığımızda hem tarımsal destekleme bütçesi açısından hem de devlet tarafından fiyatı belirlenen ürünlerde çok düşük fiyat artışları yapılarak aslında ekonomik programın yükü burada da görüyoruz ki çiftçilere yükleniyor. Yani çiftçiler bu ekonomik programın yükünü çekecek hâlbuki yani çok ciddi para kazanılan aşırı kâr alanları var, bunları vergiyle ilgili toplantılarda biz konuşuyoruz, oralarda hiçbir şey yapıldığı falan yok ama işte, ya emekli üzerine yükleniyor, ya, efendim, işçi memur üzerine, asgari ücretli üzerine ve burada da görüyoruz ki Tarım Bakanlığı, tarım bütçesi üzerine yüklenerek bir ekonomik program uygulanmaya çalışılıyor.

Tabii, şimdi, millet tarımdan vazgeçtikçe bu işin geri dönüşü zor, yani bakın, gençler artık köylerde değil, gençler çiftçilik yapmıyor. Çiftçilik de bir "know-how"dır yani esasında baktığınızda bir bilgi gerektirir yani yarın bir gün aklımız başımıza gelse, çok güzel destekler de versek çiftçilik yapacak bilgi ve yetenekte insanı maalesef bulamayacağız.

İklim değişikliği meselesine hiç girmeyeceğim ama önümüzdeki en büyük risklerden bir tanesi.

Şimdi, "üretim planlaması" "desteklerin sadeleştirilmesi" "havza bazlı üretim" diyorsunuz, bunları kesinlikle destekliyorum. Aslında yeni konuşulmuş şeyler de değil, Tarım Bakanlığı bunu çok önceki yıllarda da konuşmuştu, bir türlü hayata geçirilemedi ancak inşallah bunlar hayata geçirilir. Tabii, bunun için ciddi bir bütçeye ihtiyacınız var ama bütçeniz, öyle bir bütçeniz yok ve bunu, dediğim gibi önerge kısmında biraz konuşacağım ama bu ciddi bir bütçe gerektirir.

Şimdi, biraz da seçim bölgem olan Samsun'la ilgili bazı üretim verilerini sizinle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, Samsun'da işte, az önce de ifade edildi, Bafra Ovası var, bir tarafta Terme, Çarşamba Ovası, bir tarafta Vezirköprü Ovası var yani tarım potansiyeli çok yüksek olan bir şehir ama Samsun'da bir kısım ürünlerin üretiminin çok ciddi şekilde azaldığını görüyoruz. Şu grafik domates üretimini gösteriyor Sayın Bakan, yani rakamların ne olduğuna da bakmaya gerek yok, 2005-2011 ve 2023 yani 375 bin tonlardan 36 bin tona düşmüş domates üretimi. Şu nedir? Patlıcan üretimi aynı şekilde düşüyor, Samsun'da hıyar üretimi şu, görüyorsunuz, bu düşüyor, efendim, sivri biber üretimi çok radikal bir şekilde düşüyor, fasulye üretimi aynı şekilde -şu da onun grafiği- mesela, işte 125 bin tondan 19 bin tona düşmüş. Arkasında ne var? Marul üretimi -şu marulu üretimi- Samsun'da düşüyor, sarımsak üretimi aynı şekilde Samsun'da düşüyor. Niye düşüyor? Türkiye'de aslında bunların üretimi artıyor ama tabii bunun bir kısım lokal nedenleri de var ama çiftçi buralarda kâr edemiyor, bir arayışa girmiş. Ne yaptı şimdi? Çeltiğe gitti ama -şimdi onu diyeceğim- fındık var, çeltik var, kavak... Şimdi, biz verimli ovalarda kavak yetiştiriyoruz. Böyle bir şey olabilir mi ya! Ama ne yapsın? Şimdi, burada insanları suçlayamazsınız. Bakıyor "Ya, bundan zarar ettim, hadi, bir de kavak ekeyim." diyor; işte, on yıl sonra kavak şu kadar para ediyor, çocuğun düğününü yaparım, bilmem ne yaparım diye. Taban arazide fındık yapıyoruz biz; böyle bir şey olabilir mi? Taban arazide fındık üretiliyor. Fındık bizim bildiğimiz eğimli arazide üretilir ve çeltiğe kaydı. Şimdi, bu sene çeltik nasıl diye bakıyoruz -Tarım Kredi Genel Müdürü buralardaydı sabahleyin, bilmiyorum, şimdi yok herhâlde Hüseyin Bey- yani kota getirildi Sayın Bakan; günlük, ilçe bazında kota getirildi, yani o kadar kısıtlı şey verildi ki ondan sonra tabii kota doldu, veremiyor, esnafa gidiyor. Efendim "Borcunun 2 katı kadar çeltik alacağım." dedi, onu 1 katına, borcu kadarına düşürdü, yani Tarım Krediye borcu var, onun karşılığında çeltiğini alacağım dedi, 1 katına düşürdü. Şimdi, TMO piyasaya zaten geç girdi, TMO alımda nazlanıyor -buğdayda da aynı şey var, detaylarını konuşabiliriz- ondan sonra, şimdi, 25 lira, 31 lira arasında bizim oradaki çeltik için söylüyorum fiyat açıklanmışken şu anda piyasada 19 lira çeltik, 18 lira yani bugün Terme Ziraat Odası Başkanıyla görüştüm, kendisinden aldığım fiyat bu. Yani bir arayış için çeltiğe girdi, çeltikte de mağdur, fındığa girdi, -birazdan konuşacağız, kahverengi kokarca belası geldi ki ben geçen fındık bahçelerini gezdim, yani kimisi iş teslim edememiş- ya, 27 lira fiyat duydum, 130 lira normal fiyat, açıklanan fiyat. "27 liradan fındığımı sattım." diyen insanlar var ve bununla ilgili sizi çok sert eleştireceğim, kokarcayla ilgili, kahverengi kokarcayla ilgili. 2019'dan itibaren Türkiye'ye girdi ama ne sizden önceki Tarım Bakanı ne de siz maalesef hiçbir şey yapmadınız. Ben soru önergesi olarak sordum; Sayın Bakan, eğer afiş dağıtmak bir şey yapmaksa atış dağıtmışsınız, “Kamu spotu yapıldı.” deniliyor, onu biz de görmedik de ama burada bir defa çok ciddi kimyasal mücadele yapılması gerekiyor. Yani şimdi, diyor ki insanlar: “Ya, biz burada ilaççının eline düştük, ne ilacı kullanacağımızı da bilmiyoruz ve ilaç fiyatları da aldı başını gitti. İşte, bir ay önce aldığım ilaç şimdi şu fiyata geldi ve ilaççı diyor ki 'Ya, şunu kullanırsanız iyi gelir.'" Şimdi, bu bahçe kullanıyor, öbür bahçe kullanmadığı zaman, iki gün sonra etkisi geçtiğinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, toparlayın.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani bir bahçeye tapulu değil ki bu kahverengi kokarca, öbür bahçeye de gidiyor; burada sizin devreye girmeniz lazım, yani ciddi bir şekilde bu devletin… 2 milyar doların üzerinde bir şey, hepsi risk altında. Evet, şimdi, daha yerleşim yerlerinin olduğu biraz daha işte, çok yüksek olmayan yerlerde ama bu yarın yüksek alanlara da geçecek belki. Gürcistan bu meseleyi çözdü ama şu anda Türkiye'de kokarca bizim temel sorunumuz hâline geldi, bizim bölgenin çok ciddi sorunu hâline geldi. Dolayısıyla burada tuzaklamaların yapılması lazım, daha uzun vadeli bir mücadele olarak biyolojik mücadelenin yapılması lazım, bu samuray arılarının, her neyse işte onların salınması lazım doğaya ve dolayısıyla kokarca meselesini bir baş belası olmaktan çıkarmak lazım. Sadece Samsun değil tabii, Samsun'un 5 veya 6 tane ilçesi fındıkla geçiniyor ama Ordu, Giresun derken oralarda çok ciddi bir millî servet risk altında, bunu görmek gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, toparlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Şimdi, fındık demişken isterseniz hiç kokarca bulaşmasın, bakın, bir vatandaştan gelen bir mesaj bu, diyor ki: “5 bin ton fındık -hesabını yapmış- çıkardım ben.” Şimdi, bir özelliği var, kendisi işçilik yapma imkânı olan biri değil, bunun sonucunda hesabı şu: "5 bin ton fındığı 130 TL'den satarsam yani ilk fiyattan sattığım anda bile 33.750 lira zarardayım.” Şimdi, kim zarar etmiyor maliyetine baktığınızda? İşçiliğini kendisi yapan, işte, işçiliği kadar bir para kazanmış oluyor ama işçiliğini hele hele kendisi yapmazsa… Yani fındığı yük olarak görmeye başladı bu ülkede insanlar ya, Hükûmet böyle görüyor. Fındık halbuki yük değil yani dünyada fındık üretiminde nerede olduğumuzu siz çok iyi biliyorsunuz. Dolayısıyla fındıkta kahverengi kokarcalı alanlar yani o zararlının girdiği alanlar zaten tarumar oldu da ama onun hiç bulaşmadığı alanlarda bile fındık üreticisi bu sene çok ciddi bir şekilde mağdur oldu.

Yine, Samsunla ilgili üç tane konuyu dile getirmek istiyorum. Bir Salıpazarı Barajı işimiz var, yılan hikâyesine döndü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, tamamlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, bitiriyorum. Teşekkür ederim.

2017 yılında bunun temeli atıldı, hikâyesi çok daha önceye gidiyor ve şu anda, açıklamalara göre yüzde 30 civarında bir tamamlanma oranı olduğu söyleniyor ama bu çok düşük. Yani, bakın, Salıpazarı ve Çarşamba, Terme de öyle ama Salıpazarı Barajı yapılırsa Salıpazarı ve Terme büyük ölçüde selden kurtulacak. Her sene sel basıyor, artık bir rutin hâline geldi. Bu barajın bir an evvel bitirilmesi lazım.

“Ladik İbi Köyü Sulama Projesi” diye Ladik-Havza-Kavak, orada 60 bin dekarlık bir alanı sulayacak bir proje vardı. Ben Planlamada Müsteşar Yardımcısı olduğum esnada fizibl olduğu için -kendi bölgemin projesi olduğu için değil- bunu yatırım programında koydurmuştuk, bu, daha sonra yatırım programından çıkartıldı. Bunun niye çıkartıldığı konusunda bize bilgi verirseniz sevinirim. Ancak bu Ladik İbi Köyü Sulama Projesi mutlak surette bizim bölgemiz açısından son derece önemli, tekrar yatırım programına alınması lazım.

Son konu olarak da bu sulama kanalları meselesi; Sayın Bakan, başka bölgelere bilmiyorum ama bizde çok sıkıntılı bir konu, hâlâ açık sulama kanalları var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, bitiriyorum.

Şimdi, açık sulama kanalları hakikaten kırık ve çok ciddi bir israf var ve bunların kapalı kanallar hâline getirilmesi lazım, barajlarla ilgili sorunların da giderilmesi lazım.

Bir de bizim bölgemiz açısından, özellikle bu sebze, meyve üretiminin çok azalmış olmasını biraz da tarıma dayalı sanayiyle birlikte düşünmek lazım Sayın Bakan. Yani bu, tabii, sizin işiniz değil ama yine sizin vereceğiniz destekler burada önemli, Sanayi Bakanlığıyla temasta olmanız lazım. Yani domatesi üretiyor insanlar, domates bir ayda üretiliyor, on iki ayda tüketiliyor. Bugün yine hale sordum, Samsun’a Antalya’dan domates geliyor arkadaşlar. Zamanda 375 bin ton domates üreten Samsun'da bu ürünün üretimi bugün 75 bin tona düşmüş. Niye? Soğuk hava deposu yok, salça fabrikası yok yani tarıma dayalı sanayi yok; bunların da olması lazım. Bu, Hükûmetin komple yapacağı bir şey, bunlarda da Samsun’a destek verirseniz çok sevinirim.

Ben bu vesileyle bütçenizin tekrar hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.