KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basın emekçileri ve salonda bulunan herkes; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakan, sabah bize tatlı ikram ettiniz, "Tatlı yiyelim tatlı konuşalım." diyedir herhâlde bu ama memleketin adalet karnesi pek de tatlı olmadığı için maalesef bu söyleyeceklerimiz de size çok tatlı gelmeyecek. Bir de şunu ifade etmek istiyorum: Adalet terazisindeki sembol bile bir kadından oluşuyor ama maalesef buradaki manzaraya baktığımız zaman, kadın sayısı yine fazlasıyla eksik. Kadının az olduğu yerde adalet de eksik olur.

ADALET BAKANI YILMAZ TUNÇ - Arkaya oturdular.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Hep arkaya oturtuyorsunuz, zaten benim eleştirdiğim temel konulardan bir tanesi de o. Kadın sayısı azsa adalet de fazlasıyla eksik olur, bunun da altını çizip başlayayım Sayın Bakan.

ADALET BAKANI YILMAZ TUNÇ - 3 Genel Müdürümüz var.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Şimdi, ülkenin adalet karnesi ortadayken Adalet Bakanı olmak fazlasıyla zor bence. Tabii, AKP'nin adaleti dahi şahsileştirdiği bir rejimden bahsediyoruz. Bu sebeple, siyasi iktidar yaygınlaşan adaletsizlikleri görmemeyi tercih ediyor, buna bağlı olarak gelişen toplumsal rahatsızlıklar ise kolluk gücüyle maalesef bastırılıyor Sayın Bakan. Öyle bir düzen kurulmuş ki Anayasa’nın sembolik hâle geldiği, yüksek mahkeme ve AİHM kararlarının bağlayıcılığını yitirdiği bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla, bugün, adalet mücadelesi özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yanında kritik bir önem taşıyor. Tabii ki siyasi iktidar her cümlesinde "Biz hukuk devletiyiz." vurgusu yapacak ama bunun evrensel boyutu itibarıyla insan hakları ve demokrasiyle yakın etkileşimini önemsemeyecektir maalesef. Elbette, bizim antidemokratik gördüğümüz uygulamalara karşı "Mevzuata ve kanuna uygun." cevabı vereceksiniz. İçinde adalet olmadığı sürece kanunların teknik düzenlemeler olduğu hatta kanunların dikta rejimlerde de var olduğu unutulacaktır Sayın Bakan. Bugün, yargı paketleri, Anayasa değişikliği tartışmaları toplumu eğer heyecanlandırmıyorsa bunun asıl sebebi adalet duygusunun tatmin edilmemiş olmasıdır bu topraklarda.

Artık, vergide adalet, mahkemede adalet, yönetimde adalet, sokakta adalet sesleri yükseliyor. Bunlardan biri de Van'da hayatını nasıl kaybettiği hâlâ şeffaf bir şekilde topluma aktarılmayan Rojin Kabaiş'tir. Üniversiteye yeni başlayan 21 yaşındaki Rojin'in intihar etmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir ama ya kayboldu ya da kaybettirildi Rojin Kabaiş. Aramalar sürecinde ve soruşturma sürecinde savcılığın inisiyatifi kolluğa devrettiği iddia ediliyor. Dolayısıyla olayın başından itibaren bir intihar ön kabulüyle bu olaya yaklaşıldı Sayın Bakan. Yine, Van Valisinin de Rektör ve Emniyet Müdürüyle birlikte Rojin'in babasının yanına gelerek "Otopsi raporuna razı olacaksın." dediği belirtilmektedir çünkü tek bir şüphe kalmayacak şekilde olayın aydınlatılması maalesef kimsenin gündeminde değil. Bu çatı altında Rojin'in annesiyle de görüşme gerçekleştirdik Sayın Bakan. Annenin bizden ve sizden tek talebi adalet. Siz de "Olan olmuş, peşine düşmeyin." mi diyeceksiniz yoksa kamuoyunu şeffaf bir şekilde bilgilendirecek misiniz Sayın Bakan? Çünkü bugün de her yerden "Rojin için adalet!" sesleri yükselmeye devam ediyor.

Bugün, yurttaşların AKP Türkiyesinde ansızın karşılaşabileceği iki şey var: Ya gözaltına alınacaklar ya da sonrasında tutuklanacaklar. Özellikle demokrasi güçleri ve Kürtler konusunda pervasızlaşan bir sürece şahit oluyoruz maalesef. Son birkaç günde gazeteci, yazar, siyasetçi yüzlerce insan gözaltına alındı. Mahkeme kararları beklenmeden belediyelere kayyumlar atanıyor, belediye meclisleri işlevsiz hâle getiriliyor; buna itiraz edenlerin, bunu protesto edenlerin anayasal hakları ise maalesef yok sayılıyor çünkü güvenlik güçlerinin de hukukun da temel amacı AKP'nin antidemokratik adımlarının çalışmasını sağlamak. Dolayısıyla bir zümre hukuku inşa edildi, artık karşımızda AKP'li yasalar var. Cezaevlerinin hıncahınç dolu olmasının sebeplerini burada aramamız gerekiyor Sayın Bakan. Kapasitesinin üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunan cezaevleri artık eza evlerine dönüşmüş durumda maalesef. Projeksiyonu hangi cezaevine tutarsanız tutun, süreklileşen hak ihlallerini buralarda çok net bir şekilde görebilirsiniz; İnsan Hakları Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği ve baroların hazırladığı raporlar da bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Cezaevlerinin özellikle hasta, engelli ve yaşlı tutsaklar için barındırdığı tehlikeler korkunç boyutlara varmış durumda, öyle ki insan hak örgütleri 2023 yılında en az 23.899 hak ihlalinin yaşandığını belirtmektedirler. Yine, Adalet Bakanlığının resmî kayıtlarına göre, 2018 ve 2023 yılları arasında cezaevindeyken hayatını kaybeden tutuklu ve hükümlü sayısı 2.258 olarak kayıtlara geçmiştir. Bu tablo, hangi nedenle olursa olsun, Sayın Bakan, devletin özgürlüğünden mahrum bıraktığı yurttaşı koruma sorumluluğunu yeterince yerine getirmediğini somut bir şekilde ortaya koymaktadır. Bugün, cezaevlerinde kronikleşen hak ihlalleri sorunu var, bunun da cezaevi idarelerinin tutumuna göre her cezaevinde farklılık gösterdiğini biliyoruz; bu, ortada. Öyle ki Kürtçe konuşmanın, Kürtçe gazete ve dergilerin, Kürtçe mektupların, Yeni Yaşam gazetesinin bazı cezaevlerinde engellendiği raporlara yansımakta. Yine, bazı cezaevlerinde muhalif televizyon kanallarına yer verilmediği, mahpusların dilekçe hakkının engellendiği, koğuş aramalarının işkence ve darpla sonuçlandığı birçok olayda rapor edilmektedir Sayın Bakan. Bunlara ilişkin verdiğimiz soru önergelerine cevaplarınız genelde mevzuat maddeleriyle doluyor. Sayın Bakan, pembe bir tablo çiziyorsunuz oysa işkence vakası var ama ceza yok, kötü muamele var ama soruşturma yok. Eğer, hâlâ, işkenceye sıfır tolerans noktasındaysanız gereğini yapmak da sizin vazifenizdir Sayın Bakan. Eğer vicdan varsa bunun varlığı ancak hasta mahpuslara bakışta kendini ortaya koyacaktır çünkü vicdanın da turnusolü hasta mahpuslardır Sayın Bakan. Bugün, cezaevlerinde 651'i ağır olmak üzere 1.517 hasta mahpus var. Bunlarla ilgili dilekçeler veriliyor, çağrılar yapılıyor, hastane raporları sunuluyor ama maalesef siz bunu görmüyorsunuz. Onlarca yıl cezaevinde kalmış, tek başına hayatını idame edemeyecek duruma gelmiş bir insanı içeride tutmak kanuni olabilir ama asla vicdani değildir, asla adil değildir, asla insani değildir Sayın Bakan. Artık, cezaevleri sağlıklı kalabilmenin zorlaştırıldığı yerlere dönüştürülmüş durumda, özellikle hasta mahpuslar için sağlığı daha da kötüleştiren koşullar mevcut bu cezaevlerinde. Bu sebeple, sağlıklı olanın hastalandığı, hasta olanın öldüğü koşulların düzeltilmesi çağrılarına Bakanlığın sessiz kalması kabul edilir bir durum değildir çünkü bazı ölümler kader değil Hükûmetin politikalarından dolayı göz göre göre gelen ölümlerdir. Sayın Bakan, bunun en çarpıcı örneği, Metris 2 No.lu R Tipi Cezaevinde iken yaşamını kaybeden Abdulkadir Kuday. Kuday çok ağır bir hasta mahpustu, 40 kiloya kadar düştü, ölmesi an meselesiydi ama ısrarla tahliye etmediniz, Bakanlığınızın hissizliği yüzünden iki ay önce maalesef Abdulkadir Kuday cezaevinde yaşamını yitirdi. Yine, epilepsi hastası Serhat Temizer'in durumu kritikti, ağır sağlık sorunu yaşamasına rağmen Van'da tek kişilik hücreye koydunuz, tahliye edildi ama tahliye edildiği gün Serhat yaşamını yitirdi. Dolayısıyla geç gelen adalet, adalet olmuyor Sayın Bakan. Örnekler çoğaltılabilir ama bundan sonrası için bir hayat nasıl kurtarılabilir, ağır hasta mahpusların sevdikleriyle son demlerini geçirebilmesi için neler yapılabilir; bence, hep birlikte buna odaklanmamız gerekiyor çünkü hasta mahpusların günden güne ölüme yaklaşmasını izlemek tamamıyla cinayete teşebbüstür. 76 yaşında ve birçok ağır hastalığı olan Hanife Arslan'ı cezaevinde tutmanın, Allah aşkına, devlete nasıl bir faydası var? Biz gerçekten bunu anlamakta zorlanıyoruz. Onu ziyaret ettiğimde yürüyemeyecek durumdaydı, Sayın Bakan, tekerlekli sandalyeyle getirildi görüşe. Aynı şekilde, cezaevindeki evladına sırf para yatırdığı için 75 yaşında ve hasta Hatice Yıldız'ı tutukluyorsunuz, Hanife Arslan'ı içeride tutuyorsunuz. Hasta ve yaşlı Kürt annelerinin içeride tutmak mıdır adalet Sayın Bakan? Şu an ağır hasta mahpus Abdulhalim Kaya da ciddi risk altında; 86 yaşında, yüzde 91 engeli var, banyo ve tuvalet gibi kişisel ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda ama tek başına kalıyor, hastane raporu "Cezaevinde kalamaz." diyor ama ATK'yi hiçbir şekilde ikna edemiyor. Eğer amaç intikam değilse bu hâldeki bir insan neden serbest bırakılmıyor Sayın Bakan? Bunun cevabını istiyoruz.

Yine, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, kötü muamele ve işkence vakaları hakkında günlerce konuşmak mümkün. Bugün, tutsakların tecrit içinde tecrit edilmesiyle, keyfî şekilde infazların yakılmasıyla, hasta mahpusların sağlık ve tedavi hakkının engellenmesiyle sadece adalet değil toplumsal barış da maalesef fazlasıyla yara alıyor çünkü onurlu bir barışın anahtarı kapsayıcı bir adaletin tesis edilmesiyledir. Dolayısıyla adalet bu tutuklu ve hükümlü ailelerini de görmek zorunda.

Yine, siyasi mahpuslar ailelerinden binlerce kilometre uzaktaki kentlerde tutuluyorlar. Şırnak'tan yaşlı bir anne ve baba Giresun'daki evlatlarını sadece kırk beş dakika görebilmek için yollarda eziyet çekiyor Sayın Bakan.

Yine, maddi imkân yok, yaşlı insanlar uzun yollara dayanamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Sayyiğit, bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Geçen aylarda bir hasta mahpus yakını, babasının oğlunu görmeden öldüğünü, annesinin de cezaevindeki evladını görmeden ölebileceğini aktardı. Bir yerden sonra kanunlar bir kenara Sayın Bakan, her şey tamamıyla insani ve vicdani bir hâl alıyor. Burada en büyük sorumluluk sizdedir Sayın Bakan çünkü başında "Adalet" yazan bir Bakanlığı temsil ediyorsunuz. Sonuç itibarıyla, hukukun üstünlüğü sağlanmadıkça, adalet tesis edilmedikçe barışın da sağlam bir temeli olmaz. Bu sebeple, bizler DEM PARTİ olarak toplumsal kesimlerle yaptığımız buluşmaya "..."(*) bütçeye "..."(*) ya da "ekmek ve adalet buluşması" dedik, bu kitapçıklarda da var. Burada da temel talebimiz, kitapçığımızda da gördüğünüz üzere ekmek ve adalet bütçesidir Sayın Bakan. Ancak bir adalet bütçesiyle kadınların, çocukların, emekçilerin ve tüm Türkiye halklarının yüzü gülebilir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.