Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 28 .11.2024 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli misafirler, değerli komisyon üyeleri, basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben sözüme Türkiye cezaevlerinin nüfusuyla başlamak istiyorum. Türkiye'de 406 ceza infaz kurumu var son verilere göre. Toplam kapasite 299 bin ama cezaevindeki tutuklu ve hükümlü sayısı ise 371 bin, yaklaşık 71 bin aşım var. Bu 71 bin kişi nerede konaklıyor, nasıl misafir ediyorsunuz, onu öncelikle sormak isterim. 71 bin kişi fazlalık var cezaevlerinde bugün. Şimdi, bunların 55.890'ı tutuklu. Bu tutuklu sayısı, Sayın Bakan, 2005 yılındaki toplam hükümlü ve tutuklu sayısına eş değer. Bakın, 2005 yılındaki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 55.870'miş. Bugün sadece 55.890 tutuklu var, hemen hemen sayı aynı, 20 kişi fark var arada. Çok hızlı bir artış var Sayın Bakan, çok yüksek rakamlar. Şimdi, 2023 yılında bir infaz düzenlemesi yaptınız, bu infaz düzenlemesiyle yaklaşık 110 bin kişi tahliye edildi. Aradan çok zaman geçmedi, tabii, sayı 251 binlere kadar düşmüş, 2 Mayıs 2024'te yaklaşık sekiz ay içerisinde 329 bin kişi daha yeniden cezaevlerinde şu anda. Peki, bu aradan geçen sekiz ay içerisinde kaç kişi eklenmiş? 78 bin kişi. Öncelikle şunu da sormak isteriz: Bu 110 bin kişi kimdi, tahliye edildi o zaman? Bu 78 bin kişi kim, hangi cezalardan dolayı sanki hazırda bekletiliyormuş gibi direkt olarak cezaevine gönderilmişler? Neredeyse ayda 10 bin kişi cezaevinde olmuş o dönemde. Avrupa'da Avrupa Konseyi üye ülkeleri içerisinde toplam mahkûm ve tutuklu sayısının en yüksek olduğu ülkeler arasında Türkiye geliyor 1'inci sırada. Şimdi, şöyle baktığımız zaman, o zaman demek ki ekonomik, sosyal sorunlara çözüm üretemiyoruz. Bunun karşısındaki muhalefet güçlerini de yine yargı sopasıyla cezalandırıyoruz ki cezaevleri bu kadar dolu. Bu durumda yargı araçsallaştırılıyor diyebilir miyiz? Çünkü eğer sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm üretemiyorsak çözüm yolu sadece kapatma olarak, bir çıkış yolu olarak benimsenmiş gibi duruyor.
Şimdi, hapishanelerde tabii ki ciddi anlamda sorunlar var, insan hakları ihlalleri bunların başında geliyor ve özellikle de hasta mahpusların durumu. Bunlarla ilgili olarak her dönem aslında konuşuluyor tüm yasama yıllarında. Ben şöyle bir göz attım, neredeyse hemen hemen her dönem aynı sorunlar dile getirilmiş. Soru önergelerine baktım, hemen hemen aynı dönem aynı soru önergeleriyle size ulaşılmaya çalışılmış. Bu sorunlara bir türlü çözüm üretilemiyor. Bakınız, hapishane revirlerinde -tekrarlıyoruz, genel olarak tüm sorunları aktarayım- hekim ve uzman hekim bulunmuyor. Ambulans yerine ring araçları kullanılıyor ki ring araçları insan hakları ihlali demek. Ring araçlarında transfer sırasında mahpuslar kelepçeli transfer ediliyorlar. Hastanelerdeki mahpus koğuşları olumsuz. Onur kırıcı davranışlara maruz kalıyorlar. Jandarma personelinin ağız içi aratma dayatması sürekli ve mahpuslar doktor önüne gittiklerinde şahsi dosyalarının üzerinde suç tipi yazılı ve ayrımcılığa maruz kalıyorlar bu yüzden, kelepçeli muayeneye zorlanıyorlar. Muayene odasında kolluk gücü bulunduruluyor, hapishaneye dönüşte çıplak aramaya zorlanıyorlar. Kalabalık koğuş nedeniyle salgın hastalık riski sürekli var ve revir doktorları darp raporları vesaire vermiyor.
Şimdi, en son Marmara Bölgesi Hapishaneleri Hak İhlalleri Raporu'na bir göz atalım dedik. Orada İnsan Hakları Derneğinin İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu bu raporu hazırlamış. Aynen bunlar, bu genel olarak saydıklarımız devam ediyor. "Temmuz, Ağustos, Eylül ayı 2024 raporu: Hastaneye götürmeme, hastane sevklerinin geç yapılması, revire çıkarmama, doktorların mahpuslara kötü davranması, doktorun kelepçeyi çıkarmak istememesi, mahpusların kelepçeyle muayeneye zorlanması, diyet yemeği verilmemesi, bozuk yemekten zehirlenme ve benzeri..." bu şekilde gidiyor. "Yeterli ve sağlıklı beslenme ve temiz suya erişim hakkı ihlali, öz bakım ihtiyaçlarının karşılanmaması, yemeklerin az ve kalitesiz verilmesi, hijyenik olmaması, suyun kirli ve çamurlu akması." Ben bunu en yakın Patnos Cezaevinden biliyorum. Birkaç defa da soru önergesi verdik, defalarca da dile getirdik. Sorunlara çözüm üretilmiyor. İletişim hakları ihlalleri, tecrit, izolasyon, yine haksız tutukluluk, adil yargılanma talebi ve ceza infazı sürecinde yaşanan ihlaller var. İnfaz yakmalar, denetimli serbestlik hakkı ihlalleri, şartlı tahliye hakkı ihlalleri gibi ve adalete erişim hakkı ihlalleri. Mesela, yazılan dilekçelere cevap verilmiyor, suç duyurusu dilekçeleri reddediliyor, dilekçeleri işleme konulmuyor gibi birçok hak ihlali söz konusu.
Sayın Bakan, sunumunuzda e-duruşmadan bahsettiniz. Daha önce bir e-doktor uygulaması da vardı. Şimdi, hâlâ devam ediyor mu o e-doktor uygulaması? Sunumunuzda göremediğim için sormak istedim.
ADALET BAKANI YILMAZ TUNÇ - Ayrıntı olduğu için...
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Ayrıntı, evet. Şimdi, onunla ilgili hemen bir tarama yapayım dedim, "Yıl sonuna kadar 164 cezaevinde e-doktor sistemine geçilmesi gerekiyor." diye bir uygulama söz konusu.
Şimdi, Sayın Bakan, bu kadar hak ihlalinin yanında şimdi bir e-doktor uygulamasıyla yeni bir sağlık hakkı ihlali yaratılmış durumda. Siz inanıyor musunuz e-uygulamayla sanal bir ortamda ve kayıt altında bir durumda sağlıklı bir hasta muayenesi yapılabilsin; hasta mahremiyetine uyulabilsin; hekim-hasta arasındaki sır saklama yükümlülüğü, hekimin sır saklama yükümlülüğü korunabilsin? Bunların olabileceğini düşünüyor musunuz? Bir muayenenin, anamnezin sanal ortamda derinleştirebileceğini ve fizik muayenesiz bir muayenenin bir bütün muayeneyi kapsayabileceğini düşünüyor musunuz? Bu, ciddi anlamda bir hasta hakkı ihlalidir ve hasta mahpuslar açısından da çok ciddi sorunsallıklar barındırmaktadır. Bu, aynı zamanda niteliksiz bir sağlık demek ve hekimlik mesleğinin de aynı zamanda hekimlerin buna da zorlanması, mesleklerinin de itibarsızlaştırılması anlamına da geliyor.
Şimdi, bu hak ihlalleri, Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komitenin bu Beşinci Dönem Raporlarında da açıkçası önümüze çıktı. Çok yakın bir tarihte Beşinci Dönem Raporu olarak açıkladılar. Bilmiyorum bilginiz var mı? Bu rapor, Türkiye'de işkencenin ve diğer kötü muamelenin artarak devam ettiğini ve bu durumdan endişe duyulduğunu belirtiyor. Türkiye, 1988 yılında taraf olmuş. Komite "Türkiye'nin sözleşmede yer alan yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için birçok konuda biz ona tavsiyede bulunuyoruz." demiş ve 65 tavsiyede bulunmuşlar. Bu tavsiyelere baktığımızda, işkence suçunu düzenleyen TCK 94'üncü maddenin sözleşmeyle uyumlu olmadığını önce belirtiyorlar ve bunun kolluk güçleri açısından cezasızlığa yol açtığını belirtmişler. Komite, yine "TİHEK'in bağımsız olmadığından endişe duyuyoruz." diyor. TİHEK'in işkence karşısında...
(Uğultular)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - İçeride çok uğultu var, lütfen konuşmacının insicamını bozmayalım.
Sayın Bozdağ, buyurun.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Komite, TİHEK'in bağımsızlığının güvence altına alınması gerektiğini yine belirtmiş. İstanbul Protokolü, Minnesota Protokolü uyarınca soruşturmaların yürütülmesinin gereği yine belirtilmiş. Ters kelepçe gibi uygulamaların, toplantı ve gösteri yürüyüşleri bağlamında kullanılmasının yasaklanması gerektiği önerisinde bulunmuş. S ve Y tipi için fiilî olarak tek başına hücreye kapatılmak olduğunun altı çizilmiş. İdare ve gözlem kurullarının bağımsız olmadığı tespiti yapılmış. Özellikle insan hakları savunucularının, gazetecilerin siyasi mahpusların tahliyelerinin engellenmesine bu kurullar aracılığıyla engeller oluşturulduğu tespiti yapılmış. Yine, ağırlaştırmış müebbet hapis cezasının kaldırılması gerektiği ifade edilmiş.
Şimdi, işkencesiz bir dünya ve Türkiye için Birleşmiş Milletlerin İşkenceye Karşı Sözleşmesi'ne ülkelerin uyması ve yasal düzenlemelerini yapmaları gerekiyor. 26 Temmuz 2025 tarihine kadar da bu komiteye bir bilgi vermesi gerekiyormuş Türkiye'nin galiba, böyle bir ibare de var. Şimdi, ben, bu sözleşme sizin açınızdan açıkçası ne ifade ediyor, öncelikle bunu bilmek isterim, bu sözleşmeye taraf Türkiye. Türkiye raporundaki bu 65 tavsiyeye dönük olarak sizin bir hazırlığınız var mı ya da olacak mı? Bu ihlaller, bu belirtilen ihlaller, bu konular bizim de sıkça günlük pratiklerde örnekler göstererek gündem yaptığımız, size de gerek komisyonlarda gerek önergelerde dile getirdiğimiz ve dikkatinize sunduğumuz hak ihlalleri Sayın Bakan.
Şimdi, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna bir göz atalım dedik, ne kadar ihlal kararı vermiş cezaevleriyle ilgili, şimdiye kadar 13 tane ihlal kararı vermiş. Yani kurulmuş olduğu tarihten bugüne kadar 13 ihlal kararı vermiş olması çok düşük değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Size başvurular mı yok, böyle bir eşitlik kurumundan acaba kimsenin haberi de mi yok diye sormak istiyorum.
S ve Y tipi bunlar, tek kişilik hücreler var, bu hücreler aynı zamanda tecrit, izolasyon demek, sosyalleşmenin önünde insansızlaştırma, yalnızlaştırma projesi gibi duruyor. CPT uzun süreli tecridin ve hücre hapsinin işkence ve kötü muamele yasağının ihlali olduğunu söylüyor. Şimdi, bu cezaevleri yapılırken veya cezaevlerindeki hak ihlalleri, sağlık ihlalleri ve cezaevlerinin durumuyla ilgili olarak sağlık il müdürlüklerinin de aynı zamanda periyodik olarak cezaevlerini ziyaret ettikleri gibi bir mevzuatta bilgi var, bu gerçekleşiyor mu öncelikle bunu da sormak isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Bir de mesela, bu S ve Y tiplerini gördüğü zaman sağlık otoriteleri buradaki izolasyonu, tecridi, yalnızlaştırmayı gördüklerinde nasıl bir rapor sunuyorlar; buna dair bir örnek rapor sunumunuz bize olacak mı?
Teşekkürler.