KOMİSYON KONUŞMASI

GİZEM ÖZCAN (Muğla) - Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Bakanım, yaklaşık dokuz yıldır Parlamentodayım, sekiz yıl Adalet Komisyonu üyesi olarak görev yaptım, bir yıldır da Anayasa Komisyonu üyesiyim. Bu süre zarfında üç ayrı Bakanla çalıştık, dört dönem olarak; ilk önce Sayın Bekir Bozdağ, daha sonra Abdulhamit Gül, daha sonra ikinci Bekir Bozdağ dönemi ve şimdi de sizin Bakanlığınız dönemi ve bu dört dönemin yani üç ayrı Bakanın temel bir ortak noktası var: Zor sorulara cevap vermiyorsunuz yani bizim sorduğumuz sorular çok net ama cevaplanması durumunda iktidarınızın zor duruma düşeceğini değerlendirdiğinizde cevap vermiyorsunuz. Mesela bir örnek vereyim size: En son 2020 yılında çıkardığınız infaz düzenlemesinden Türkiye'de kaç bin kişi yararlandı; suç tiplerine göre bunlar hangileriydi, bunların ne kadarı tekrar içeri girdi? Ve ben en son sorduğum soruda şunu da söyledim, dedim ki: Şeyda polisi şehit eden kişi sizin bu çıkardığınız af düzenlemesi ya da infaz düzenlemesi -siz öyle addediyorsunuz- ondan yararlandı mı yararlanmadı mı? Bunun gibi çok örnek var, mesela bu soruya cevap gelmedi.

İki, şu anda Türkiye'de tutuklu, hükümlü sayısı 365 bin, biz böyle biliyoruz. Tabii, burada kapasite 300 bin civarı, siz iktidara geldiğinizde tutuklu, hükümlü sayısı 52 bindi. Şimdi, yine sizin çıkardığınız bu infaz düzenlemeleri sonrasında ne kadar insan tahliye oldu? Ve şu anda, bakın, sadece son bir yılda Türkiye'de 100 bin kişi tutuklandı, son bir yılda. Bu neye işaret ediyor, biliyor musunuz? Bu büyük bir toplumsal patlamaya işaret ediyor, bu hızla gidildiğinde 600-700 binleri, 1 milyonları bulması içten bile değil.

Bir diğer soru: Şu anda Türkiye'de görev yapan hâkim ve savcı sayısı kaçtır; bunların hangileri yaklaşık sizin çeyrek yüzyıllık iktidarınız döneminde görev almıştır?

Başka bir soru sormak istiyorum: Değerli arkadaşlar, şu an Türkiye'nin gündemine oturuyor; Cumhur İttifakı olarak yani burada Sayın Erdoğan da Sayın Bahçeli'nin söylediğinin tersine bir şey söylemedi, olumladı. Bizim hukukumuzda umut hakkı diye bir şey var mıdır; varsa hangi maddede yer almaktadır? Türkiye'den umut hakkı diye bilinen bu kapsamda AİHM'e yapılan başvuru ve AİHM'in verdiği bir başvuru var mıdır? Eğer şayet bunların cevabı "Yok" ise iktidarınız Abdullah Öcalan'ı hangi yasaya istinaden Ankara'ya, Meclise getirmeyi düşünmektedir?

Bir diğer soru: Değerli arkadaşlar, bakın, siz herkesin gözü önünde dediniz ki: "İstanbul Sözleşmesi'nden çıkarken biz kendi yapacağımız düzenlemelerle kadına karşı şiddeti azaltacağız." Peki, siz sonra hangi düzenlemeleri yaptınız; kadına karşı şiddet azaldı mı yoksa... Bizim sahip olduğumuz, gördüğümüz rakamlara göre maalesef son bir yılda sadece 424 kadın öldürüldü, bunların 28'i hakkında koruma kararı vardı. Burada verilen bazı rakamlara sürekli ideolojik yaklaşıldığı yönünde itirazlarda bulunuyorsunuz; sistematik, iktidarınızın bütün döneminde aynı şeyi görüyoruz. Peki, herkes komplo kuruyor, dünyadaki rakamlar sahte falan filan da şu soruya ne dersiniz acaba: Neden peki Türkiye, AİHM'e başvuru konusunda 1'inci sırada? Başvuru bu, daha karar yok ortada, başvurudan bahsediyoruz. Niye insanlar hakkını bir türlü Türkiye'de arayamıyor ve bu güvensizlik, bu adaletsizlik ortamı konusunda ne söyleyeceksiniz?

Başka bir soru sormak istiyorum: Anayasa’nın 10'uncu maddesi eşitlikle ilgilidir. Yine bizim hukukumuzda "Kişinin mesleğine göre, pozisyonuna göre, zenginliğine göre farklı hukuk uygulanır." diye bir madde var mıdır; yoksa gözaltı işlemleri sırasında ki biz hiç kimseye kötü muamele yapılsın istemiyoruz ama mesela, en son Serdar Ortaç'ın koluna girerek gözaltı işlemi yapan kolluk kuvvetleri niye birçok olayda biz görüyoruz ki ters kelepçeyle ve neredeyse arkadan ikiye katlanmış bir şekilde insanları götürüyor? Aynı şey Mehmet Ali Erbil için de geçerli. Yani kişiye göre ayrı uygulama, ayrı gözaltı işlemi uygulaması hukuki midir, değil midir?

Son soru; Türkiye'den giden çok sayıda ürün pestisit bulunduğu için Avrupa Birliği kapılarından geri geliyor yani böcek ilacı diye bilinen maddenin üzerinde bulunması ve bunlar Türkiye'ye geliyor. Peki, size şunu da sormak istiyorum: Toplum sağlığını tehlikeye düşürmekten bu başlık adı altında kaç kişiye soruşturma açılmıştır, hangi firmalardır, sonuçları neler olmuştur?

Teşekkür ederim.

Konuşmamı hazırlarken adaletle ilgili dile getirmem gereken konuları şöyle bir sıraladım, sonra hepsini dile getirsek burada yirmi dört saati aşan konuşmalar yapacağımızı fark ettim; ben de bütün hepsini ortak kesen bir konu üzerine konuşma yapmaya karar verdim; nedir o? Adalet sistemini tam belkemiğinden kıran yargının siyasallaşması, onun da en uç noktası olarak kayyım siyaseti.

Sayın Bakan, gün geçtikçe görüyoruz ki iktidarınız seçim sonuçlarını hazmedemedi, Bakanlığınız ise seçimle alamadığı belediyeleri zor yoluyla ele geçirmenin âdeta karargâhına dönüştü. Yirmi iki yıldır siyasetinizi millî irade üzerinden kurduğunuzu iddia ettiniz, millet irade koyup "Koltuk Cumhuriyet Halk Partisinin." dediği anda millî iradeyi ezip geçmenin adresi oldunuz ve bunu da sizin siyasetten arındırmanız gereken mahkemeler eliyle yapıyorsunuz, bunun farkında değil misiniz? Gerçekten bu sizlerde bir sorgulamaya neden olmuyor mu, ben merak ediyorum. Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer yüce Mecliste, Komisyonda görüşüne başvurulduğunda terörist değildi, Esenyurt'u söke söke alınca mı terörist oldu? Bunu sizlere soruyoruz. İki dönemdir halkın oyuyla seçilen Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ü on iki yıl önce katıldığı bir cenaze nedeniyle görevden almak ucuz bir millî irade hırsızlığı değil midir?

Sonra biz diyoruz ki: Bu kayyumlar millî iradeye ihanettir, bunu yapamazsınız; cevabınız bu konuda ne oluyor? "Top yargıda, yargıya müdahale etmeyin." Sayın Bakan, ben size bir yargıya müdahale örneği göstermek istiyorum: Konu, 450 hâkim ve savcının Danıştayca görevine iade edilmesi. "Danıştayın aldığı bu kararda sessiz kalmamız mümkün değil. Nasıl ki Anayasa Mahkemesinin aldığı bazı garip kararlarda Cumhur İttifakı olarak tepkisiz kalmıyorsak buna da sessiz kalamayız." Kim demiş bunu? Sayın Cumhurbaşkanı. Bu, şimdi, yargıya siyasal müdahale değil mi, açık talimat değil mi? Elinizi vicdanınıza koyun. Peki, siz Sayın Cumhurbaşkanına bu konuda tek bir cümle söylediniz mi, yoksa "Yargıya müdahale etmeyin." ilkesini söz konusu muhalefet olunca mı hatırlıyorsunuz?

Peki, sizlerin 7'inci Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun yargılandığı bir dönemde "Siyaset yapanlar örnek alırsa onların da sonu bu eski Genel Başkan gibi olur." açıklamanıza ne demeli? Biz başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün Genel Başkanlarımızı örnek alıyoruz, bu konuyu da açıkça belirtmek istiyoruz.

Sayın Bakan, tutukladığınız ve yerine kayyım atadığınız Sayın Ahmet Özler'le görüşmemizi hukuksuzca engellediniz, sonunda da yarın bir görüşme olacak. Genel Başkanımız bunu dile getirince şu cümleleri kullandınız: "İzin istiyorsanız düzgün bir şekilde izin istersiniz, adam gibi istersiniz." Ben de bir hukukçuyum, hukukun usul esaslarında "adam gibi izin isteme" diye bir kavram olduğunu hiç duymadım; salondaki bütün hukukçulara soralım, böyle bir kavram var mı, bizlere ifade etsinler. Ayrıca, bu cinsiyetçi dili, oturduğunuz makama da yakıştıramıyoruz Sayın Bakan ve üstelek yakıştıramadığımız sadece bu da değil, iktidarınızın İstanbul'da sürdürdüğü hükümranlığa her sandıkta partinizi alt ederek son veren Ekrem İmamoğlu'na yönelik siyasi kumpas da yargının merkezinde olduğu bir süreç olarak işliyor. Zannediyorsunuz ki yerelden genele ördüğümüz halk iktidarını "Ekrem Başkan'a siyasi yasak verirsek engelleriz; karar verilene kadar da bu tehditle Cumhuriyet Halk Partisini kontrol altında tutarız." HSK'nin de Başkanı olarak hâkimin sürgünüyle ilgili itirafı gündeme almazsanız üzülerek sizlerin de bu siyasi kumpasın parçası olduğunu öğrenmiş olacağız.

Teşekkür ediyorum.