KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, sayın bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Ben bugün yine bir PowerPoint sunumu üzerinden, izniniz olursa gideceğim. Burada, bugün ne konuşacağız? Aslında 30 Ekimde Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı siz sunumunuzu yaptınız, sonra bizim değerlendirmemize cevap verdiniz, ondan sonra bizim konuşma imkânımız olmadı. O değerlendirmelerde aslında önemli hususlar söylediniz, üzerinde durulması gereken hususlar bence. Mesele, işte, "Önümüzde seçimsiz bir dönem var, bu tarihî bir fırsat." dediniz, hakikaten öyle midir? Veya işte, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin çok güzel imkânlar sunduğu söylendi veya borçlanma politikasına ilişkin bir kısım değerlendirmeleriniz oldu. Ben bir nevi hem onlara bir bakmak... Tabii, buradaki amacımız elbette şu değil yani sizi yalanlamak veya sizin yanlışınızı çıkarmak veya sizi mahcup etmeye çalışmak gibi bir şey değil kendi açımızdan baktığımızda; hakikaten politikalar buna göre dizayn ediliyorsa bu sizin dediğiniz gibi bir şey olmayabilir, onu bir değerlendirmek, ona bir bakmak.

Şimdi, seçimsiz dönem gerçekten tarihî bir fırsat mı diye bakıyoruz, son seçimsiz dönemimiz Mart 2019-Mayıs 2023 Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Dört yıl hiç seçim olmadı. Bu dönemin rasyolarına bakalım, enflasyon 45 puan arttı, dolar 3,75 katına çıktı, rezervlerimiz 75 milyar dolar bozuldu; bu da seçimsiz dönemdi.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Pandemi oldu ama.

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, şimdi onu diyeceğim, güzel; Rusya-Ukrayna savaşı da oldu ama onlara bir şey olmadı. Pandemi de sadece bizde oldu, adı da pandemi ya; Amerika'da 2 enflasyon, İsrail'de 3,5; Avrupa Birliğinde 2; onlara pandemi gelmedi mi arkadaşlar? Rusya'da 8,5; Ukrayna'da 9,75 yani pandemi sadece bizi mi vurdu? Rusya-Ukrayna savaşı sadece bizi mi vurdu? Veya önümüzdeki dönemde hiçbir sıkıntı olmayacak mı? İşte, İsrail var... İşte öyle değil yani mazeret uydurarak gidersek olmaz. CDS primleri 2 katına çıkmış dolayısıyla siz "tarihî fırsat" deyince ben emin olun yani ürktüm, korktum, dehşete kapıldım; inşallah kâbus olmaz. Şimdi, zaten çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Daha önceki yaşadığımız seçimsiz dönemi en güzel eleştiren yine sizin Bakanınız, Sayın Mehmet Şimşek, onun "tweet"lerinden alıntılar var. Ben düşünüyorum "O zaman acaba hükûmette kim vardı, o bir Recep Tayyip Erdoğan hükûmeti değil miydi?" falan diye insan düşünüyor. O döneme ilişkin hem rezervler açısından, borçlanma oranları açısından -başka ne var orada?- risk primi açısından yaptığı değerlendirmeleri tek tek okumayacağım çünkü biraz uzun, fazla slaytım var ama bunları daha sonra arkadaşlar arzu ederse veririz. Yani hiçbir şey söylemeye gerek yok, o dönemin değerlendirmesini, tam bir felaket dönemi olduğunu Sayın Mehmet Şimşek bugün söylüyor sizin hükûmetinizin dönemi için ve seçimsiz bir dönemdi dört yıl. Yani böyle "seçimsiz dönem" falan deyip bunun üzerinden bir politika üretmeye çalışırsanız iş kötü olur.

Şimdi "2018 sonrası Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi çok güzel imkânlar sundu bize bu dönemde." dediniz. Bir bakalım hakikaten öyle mi oldu? Şimdi, program tanımlı denge, biliyorsunuz bu, IMF tanımlı denge, uluslararası standartta bir dengedir. 2018 öncesinde Türkiye'nin aslında kayda değer bir bütçe fazlası varken -program tanımlı arkadaşlar, burada faiz, tek defalık gelirler, tek defalık harcamalar düşülmüş özel bir tanım bu- ama 2018 sonrasında kamu maliyesinde müthiş bir bozulma var. Bunun aynısını maliye tanımı dediğimiz bizim bildiğimiz basit faiz dışı dengede de görüyoruz. Orada 2018 öncesinde pozitif olan faiz dışı dengemiz 2018 sonrasında yani Cumhurbaşkanı hükûmet sistemine geçtik... "Sadece bundan kaynaklanmıştır." diye de iddia etmiyorum, aslında iddia ederim de şimdi onunla uğraşmak gerekiyor yani vakit gerekiyor ona çünkü orada Berat Albayrak'ın kişisel gayretleri de var, Allah razı olsun onun gayretini şey yapamayız yani bozucu çok güzel gayretleri oldu. İşte, o da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin getirdiği bir şeydi yine aslında belki onun o Bakanlığı... Şimdi, dolayısıyla kamu maliyesi 2018 sonrası son derece bozuldu. Şimdi bir şey daha diyorsunuz: "Ya, bozulmanın nedeni EYT ve deprem felaketi " Komisyon üyesi arkadaşlar açısından bu slayt tekrar olacak çünkü bunu Hazine ve Maliye Bakanlığının şeyinde de sunmuştum. Ya, bu, hakikaten doğru bir şey değil Sayın Yılmaz yani doğru bir tespit değil. Bakın, depremi, evet, Allah bir daha yaşatmasın memleketimize, tekrar rahmetle anıyoruz hayatını kaybedenleri. Şimdi, depremin ciddi bir harcama etkisi oldu; 2023'te millî gelirin 3,6'sı kadar, efendim, 2024'te 2,3'ü kadar ama şimdi bu azalarak gidiyor. Fakat depremi gerekçe göstermek... Bakın, ismi bile Milli Dayanışma Paketi'ydi, deprem gerekçe gösterilerek bir paket uygulandı, bir vergi getirildi bu millete ve bu milletin gıkı çıkmadı deprem nedeniyle oldu diye. Şimdi ona hiç bakmıyorsunuz, sadece depremin harcama yükünü ortaya koyuyorsunuz. Şimdi, oraya da baktığınızda aslında, hemen diğer satıra geçin, depremin net etkisi iki yılda negatif yani iki yılda depremin harcama ve gelirinizin farkını aldığınız zaman bir harcama etkisi var ama üçüncü yıldan itibaren depremin net etkisi millî gelirin 1'i kadar, pozitif yani siz aslında kamu maliyesini deprem üzerinden düzeltiyorsunuz. Deprem size, kamu maliyesini düzeltmek için bu anlamda baktığınızda -yanlış anlaşılmasın kelimem- bir fırsat sundu, buna çevrildi bu yani depremin geçici harcamaları için kalıcı vergiler koydunuz ya, depremin geçici harcamaları için kalıcı vergiler koydunuz. Bakın, işte, hesap burada, arkadaşların faklı hesabı varsa buyursunlar, Hazine ve Maliye Bakanı bunları kabul etti. Dolayısıyla depremin gelir ve harcamalarını düştüğümüzde -bakın en son satır- 3,1; 4,4; 3,9 gibi millî gelire oranla açıklarımız var bizim. Dolayısıyla yani öyle ciddi bir kamu maliyesi düzeltmesinin olmadığını görmek lazım.

Şimdi, EYT'nin maliyetini de aşağıya koydum; bizim hesaplamalarımıza göre 2023'te millî gelirin 0,54'ü; 2024'te 0,66'sı. Şimdi, Çalışma Bakanlığına da bu çalışmayı sundum, detayını da söyledim; varsa farklı çalışmanız bize detayını verin, tartışalım dedim, sadece rakamını verdi, detayını vermedi. Maliye Bakanlığında şansımı denedim. "Bakın, bizim çalışmamız bu, siz çok abartıyorsunuz." O dedi ki: "Bizim bir çalışmamız yok." Çalışma Bakanlığını referans gösterdi "Ondan aldık." dedi. Dolayısıyla biz, bizim bu rakamlarımızı çok iddialı bir şekilde ortaya koyuyoruz. Size de tekrar söylüyorum: Bizim rakamlarımız, EYT'nin mali etkisinin daha düşük olduğuna ilişkin rakamlarımız Çalışma Bakanlığının açıkladığı rakamların çok altında Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Dolayısıyla orada işi abartıp bunu EYT'ye yüklemek, efendim, depreme yüklemek yanlış olur.

Peki, neye yükleyeceğiz diye bakacaksınız; o da gelecek slaytta. Türkiye bir deprem felaketi değil, özellikle 2018 sonrasında, Türkiye bir yönetim felaketi yaşadı; bunu görmek lazım artık. Bakın, sadece 5 tane kalem burada; kamu-özel iş birliği projeleri, trendin üzerinde giden faiz harcamaları, KİT görev zararları, kamu bankaları ve KKM. Bunun 2023 yılında toplam mali etkisi millî gelirin yüzde 5,55'i kadar. Bak, 5 tane kalemin bozucu etkisi yani bunlar normal şartlarda çok trendinde giden harcamalardı veya hiç olmayan harcama kalemleriydi. Anlatabiliyor muyum? 2024'te KKM hesabını şu anda yapamıyoruz, ne olduğunu bilmiyoruz. KKM hariç, kamu maliyesine, bütçeye etkisi şu kalemlerin, şu saydığım 4 tane kalemin 2,27; 2,39 millî gelire oranı, bunlar çok büyük oranlar yani esas bozulma buradan kaynaklanıyor. Bunu depreme yaslamak, EYT'ye yaslamak son derece yanlış bir analiz olur, buraları düzeltmeden... E, deprem bitiyor işte, niye düzelmiyor kamu maliyemiz o kadar? Anlatabildim mi? Dolayısıyla burada artık daha detaylarına girmeyeceğim.

Şimdi, borçlanmaya ilişkin analiziniz oldu, efendim, ne dediğiniz şurada yazıyor, dediniz ki: "Açığımız geçici olarak deprem nedeniyle arttı." Bunu zaten söyledik. Ondan sonra "Ödediğimizden fazla borçlandık, bu yapısal bir problem değil. Orta vadede olumlu bir perspektif var." dediniz. Bakalım, öyle mi? Şimdi, bize göre faiz giderleri bir artış trendine girdi. Yani 2002'yle mukayese ettiğimizi, düşük olduğu falan söylemeyin; onlar geçti zaten. 2002, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin varsayalım ki en kötü dönemiydi, tamam, onu kabul ettik diyelim ama şu anda bu bize bir şey kazandırıyor mu? Şu anda faiz giderlerimizin füze gibi yukarıya doğru gitmesine bir gerekçe oluşturabilir mi bu? Olmaz. Dolayısıyla şimdi faizin artmasının 3 tane nedeni var; bir, bütçe açığımız artıyor, evet ama deprem değil, sizin yanlış politikalarınız nedeniyle artıyor. Ülkenin risk primi artıyor, bu borçlanma maliyetlerini artırıyor, faiz giderlerini artırıyor. Bir de hatalı borçlanma politikaları nedeniyle bizim faiz giderlerimiz artıyor.

Bakın, şimdi gelecek slayta. Şimdi, burada sol blokta CDS'ler, efendim yani 800'ün üzerine çıktı CDS'imiz. Ne zaman çıktı? Ya, nas politikası işte -aslında o kelime kullanmak istemiyorum da- faiz sebep, enflasyon sonuç diyelim. Haşa, nasla ilgili bizim bir sorunumuz yok ama böyle bir şey olmaz ya. Yani "Faiz sebep, enflasyon sonuç." dedi. "Size ne oluyor, bana ne oluyor." dedi. "Ben faizi düşüreceğim." dedi. Ya, şimdi 50'ye çıkardınız arkadaş, faizi. Ne oldu, neyi çözüyorsunuz ya? Bu ülke sizin bu politikalarınız yüzünden yurt dışına bir yılda 18 milyar dolar faiz ödedi ya; böyle bir şey olabilir mi? Gördünüz mü CDS'leri?

Şimdi yan tarafa gelin, çok fazla görünmüyor rakamlar ama orada dış borç tahvil faiz oranlarımız yüzde 10'a kadar çıktı. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, depremde çıkmadı veya Rusya-Ukrayna savaşı yoktu, verdiğim tarih -pembe alanda, mesela, yüzde 10 ne zamanmış- 15 Kasım 2022 borçlanmamızda. Ne vardı burada? Yani dünyada faizin bu kadar düşük olduğu dönemde, negatif faizler vardı o dönemde, bütün dünya negatif faizi konuşuyordu bizim faizlerimiz döviz bazında yüzde 10'a çıktı. Geçmiş dönemine bakın, yüzde 4-5'lerde yani dolayısıyla, faiz giderlerinin meselesi önemlidir. Bunu bir yönetim anlayışınıza bağlamanız gerekirken gidip bunu depreme bağlamak, bilmem neye bağlamak son derece yanlış; bunu net bir şekilde görüyoruz.

Bir de üçüncü şık neydi? Borçlanma politikanız yanlış oldu. Hazinenin temel bir ilkesi vardır, TL cinsinden sabit faizli enstrümanların payını artırmaktır. Hazine Müsteşarlığının eski sayfalarına da bakın, şimdi yenilerinde de bunu yazmışlardır. Şimdi, şurada grafik ne kadar anlaşılıyor bilmiyorum, iç borçlanmanın döviz yapısına bakıyorsunuz, bir artış var, maviler döviz gösteriyordu, tamam. Nakit dışı borçlanma, alttan Varlık Fonuna ha bire kâğıt veriyoruz, orası batak zaten. Öbür tarafta, diğer grafikte altın cinsinden borçlanmamız artıyor ama esas üzerinde duracağım yer sağ alt köşedeki bar grafik. Orada bakın, bordo olan alan bizim borçlarımızın endeksli olan kısmını gösteriyor. Neye endeksli? Bir, kura endeksli yani kura göre değişiyor. İki, altın fiyatlarına endeksli. Üç, enflasyona endeksli. Görüyor musunuz, bakın, orada hele 2021 yılında... Bu, Berat Albayrak döneminde başlayan bir hatadır, yanlış politikadır, yanlış borçlanma politikasını anlatmaya çalışıyorum. Yani toplam borç stokumuzu bir dönem sadece yüzde 15-16'sı sabitmiş, kalanı bizim dışımızdaki faktörlere bağlı ve o faktörlerin bir kısmını da biz patlattık. Bizim dışımızda olan ne olabilir? Altın fiyatları ama kurumuz bizimle alakalı, iyi performans gösterirseniz Türk liranız değer kaybetmez veya iyi performans gösterirseniz enflasyonunuz daha şey olur. Enflasyonu patlatacak politika uyguluyorsunuz, bir yandan da bütün borcunuzu, bütün değil de yani borcunuzun önemli kısmını enflasyona endeksliyorsunuz. Ya, böyle bir akıl tutulması var mı, dünyanın neresinde böyle bir şey var? "Rekabetçi kur." dedi Berat Albayrak, bütün borçlanmanın bir kısmını da kura dayandırdı, ondan sonra "Rekabetçi kur." deyip "Kuru artıracağız." politikası izledi; düşünebiliyor musunuz arkadaşlar. Türkiye niye fakirleşti? İşte bundan fakirleşiyor bu ülke.

Şimdi, "Önümüzdeki dönem daha olumlu." diyorsunuz. Allah muhafaza, eğer olumlu olan buysa... Bakın, bu ne? İç borç faiz ödemeleri projeksiyonu yani önümüzdeki dönemde ödeyeceğimiz iç borç faiz ödemelerini gösteriyor. 2021 sonunda sadece 795 milyar liraymış önümüzdeki dönemde ödeyeceğimiz iç faiz. Yine Eylül 2021'den itibaren o "Faiz sebep, enflasyon sonuç. Bu işi ben bilirim, ben ekonomistim. Nas var." politikaları bakın, 795 milyar lirayı, önümüzdeki dönemde ödenecek faizi 6 trilyon 322 milyar liraya çıkardı değerli arkadaşlar, 8 katına çıktı. Hani nerede önümüzde olumlu bir yol var? Bu faizleri biz ödeyeceğiz, bu sadece iç faiz kısmı. Sağ tarafa bakalım, mavi olan faiz, kırmızı olan anapara. Ya, bir ülkede, bir yerde, bir memlekette -bunu şahıs olarak düşünün, ülke olarak düşünün- faiz anaparayı geçerse tefecinin eline düşmüş demektir. Hazineyi tefecinin eline düşürdünüz siz. Ondan sonra, önümüzdeki dönemin de bize olumlu bir perspektif sunduğunu veya olumlu olacağını söylüyorsunuz; bunu anlamak mümkün değil.

Şimdi, bu biraz daha "resume" bir grafik olacak yeniden. Bakın, iki yıl toplamıdır bu, dipnotunda yazıyor yani bir şey atlamamaya çalıştık. Depremin -sadece harcama geliri yok- harcama etkisi 5,9 millî gelire oran olarak; o 4 tane kalemin iki yıldaki etkisi 7,82 millî gelire oran olarak. Dolayısıyla, burada baktığımızda, yanlış politikaların maliyetinin ne kadar net bir şekilde ortada olduğunu görüyoruz.

Şimdi, geliyoruz, bize bir şey söylediniz, güzel bir perspektif vererek "Orta gelire Türkiye geçebilir." dediniz; tamam, güzel. Ama şimdi Dünya Bankasının sınıflandırmasına bakalım. Burada yüksek gelirliler, yüksek-orta, düşük-orta ve düşük gelirliler diye sınıflandırılıyor. Yüksek gelirliler için tek kriter var, GNI bazında 14 bin dolar; tamam mı? Türkiye'nin mevcut durumu 2023 itibarıyla GNI bazında 11.650 dolar. Şimdi, yüksek gelirli ülke sayısı 86. Bunların içerisinden bu Körfez ülkeleri, küçük ada ülkeleri ve petrol bilmem neleri çıkardığımızda 42 tane böyle hani adamakıllı ülke kalıyor. Şimdi, bu 42 ülke bizim hedefimiz yani biz de oraya gitmek istiyoruz. Şimdi bakalım, bu 42 ülkeden 2 tanesi Rusya ve Macaristan arkadaşlar. Türkiye, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 117'nci sırada 142 ülke arasında, Rusya da 113, Macaristan 73. Yani İnsani Özgürlük Endeksi'nde bakın Rusya bizim gibi, Macaristan bize göre biraz daha iyi. Yolsuzluk Algısı Endeksi'nde Rusya bizden de kötü, Macaristan bizden biraz daha iyi ama diğer kalan 40 ülke hakikaten bu endekslerde de ilk 40'ta, ilk 50'de. Şunu söylemeye çalışıyorum: Yani bizim hedefimiz... Sadece hedefi yanlış koyduğunuzu söylemeye çalışıyorum. "Yüksek gelirli ülke olacağız." dediğiniz zaman bu yanlış bir hedeftir, bu, Rusya olmaktır, işte Rusya da öyle. 14 bin doları tutturmuş ama uluslararası endekslerdeki, birazdan vereceğim endekslerdeki durumu da ortada. Tek hedefimiz bu olmaması lazım; gelişme, kalkınma millî gelir rakamından biraz farklı bir şey. Edwin Austin Abbey diye Amerikalı bir sanatçı var, söylediği laf şu: "Büyümek için büyümek, bir kanser hücresinin ideolojisidir." Şu anda bir büyüme fetişizmi yaşatıyorsunuz bu ülkede, büyüyemiyorsunuz da işin kötüsü. İşte, iki çeyrektir Türkiye küçülüyor, şu anda teknik olarak Türkiye resesyona girdi. Her şeye rağmen büyüyeceğim, gelir dağılımını bozacağım büyüyeceğim, yandaşa vereceğim büyüyeceğim, şöyle yapacağım büyüyeceğim, böyle yapacağım büyüyeceğim dediniz, bunun çok doğru olmadığını çok önceden söyledik, Abbey'de söylemiş zaten yani "Büyümek için büyümek, bir kanser hücresinin ideolojidir." demiş ama bunu da başaramıyorsunuz. Böyle bir büyümenin de kimseye faydasının olacağını düşünmüyorum, hedefi yanlış koydunuz Sayın Cevdet Yılmaz özür dileyerek söylüyorum.

Şimdi, vaktim azalıyor, diğer göstergeler açısından baktığımızda; makroekonomik göstergeler, gelir dağılımı göstergeleri, istihdam, kadın göstergeleri yani o 42 ülkeyle bizim aramızda çok keskin farklar var yani buraları düzeltmeyi hedef almamız lazım. Yine, iş ve teknolojide, sağlık ve eğitim göstergelerinde, her birinde o 42 ülkeyle, hani bizim yaklaştık, oraya geleceğiz dediğimiz 42 ülkeyle -bu gelişmişlik, kalkınmış gösterileri açısından söylüyorum- aramızda çok uçurum var. 14 bin doları belki yakalarsınız, yakalayabiliriz ama gelişmiş, kalkınmış bir ekonomi olamayız, hedefi keşke gelişmişlik, kalkınmışlık üzerine koymuş olsaydınız.

Şimdi, tabii, bu bütçe bizi yine sizin söylediğiniz hedefe taşır mı diye bakıyoruz. Şimdi, bir tartışmamız vardı: Oran-nominal rakam. Oran diye sizi çok şükür ikna ettim en sonunda ben. Oran dedik de ama şimdi oranı da abartmamak lazım. Mesela, 2024 yılı için niye oran kullanalım? Meclis size bir bütçe verdi değil mi? "Şu kadar para harcayacaksınız." ondan sonra da "Bunu aşmayın." diye bir şey veriyor, siz de bu dönem dediniz ki: "Tasarruf yapacağız, tasarruf yapacağız." Bir bakıyoruz, şimdi, sadece 2024 yıl için -bakın, diğer senelerde ben de oran kullanıyorum- harcamalarımız Meclisin verdiği yetkinin üzerinde ve cari harcamalardan kaynaklı önemli bir kısmı, 100 trilyon lira cari harcamalar, mal ve hizmet alım giderleri. Böyle bir tasarruf olabilir mi? Tasarruf yapacaksanız mal ve hizmetleri kesmeniz lazım, orayı kesmiyorsunuz... Bunun detayları var, onlar da söylenebilir. Esas sizin buradaki uyumu aslında geliyorsunuz, vergiler üzerinden yapıyorsunuz.

Şimdi, tekrar 2025'e dönecek olursak. 2024'ten 2025'e mali uyum var mı, tasarruf var mı? Temel problem bu yani 2025'te bir mali uyum yapıyor muyuz? Baktığımızda kabaca rakamlara, faiz dışı harcamalarda 2024'ten 2025'e millî gelire oran olarak 1,66 puanlık bir azalma var. Normal şartlarda ilk bakışta çok güzel yani iyi bir azalma bu harcamalar. Şimdi, nereden geliyor diye bakıyorsunuz. Arkadaşlar, 1,66'nın 1,38'i zaten deprem harcamalarını azaltmaktan kaynaklanıyor. Anlatabiliyor muyum? 0,41'i de personel gideri. Zaten vatandaş, işçi, memur sıkıntıda orayı azaltacağız diyerek bir mali uyum, mali konsolidasyon "fiscal adjustment" yapıyorsunuz, böyle bir şey olmaz. Dolayısıyla, burada da Nasrettin Hocanın lafı aklımıza geldi: Bu 2 okka çeken kedi ise et nerede, et ise kedi nerede? Şimdi eğer bu bir tasarrufsa o zaman yani bu şeyden kaynaklı... Depremi kısıyorsunuz, personeli kısıp "Ben tasarruf ettim." diyorsunuz. Bu tasarruf olmaz, bu mali uyum değildir.

Şimdi, biraz daha kompleksleştirelim bu analizimizi; 2025 yıl mali uyumu hem gelir hem gider açısından. Şimdi, vergi gelirlerinde 2,64'lük bir "fiscal adjustment" yapmışsınız, bir mali uyum yapmışsınız. Şimdi, bunun 1,70'i depremlerden, deprem sonrası vergi paketi var 0,33'ü oradan, 0,61'i de bu yıl yeni yapılacak düzenlemelerden veya bir kısım yeniden değerleme oranının yüksek artırılması gibi etkenlerden. Şimdi, harcama tarafında 1,42'lik bir uyum var, az önce söyledik, bunun önemli bir kısmı, neredeyse tamamı aslında baktığınız zaman deprem harcamalarından. Dolayısıyla, depremi; gelirinde, harcamasında baktığımızda 4,1'lik bir mali uyum görünmekle birlikte, bunları dışa alarak baktığımızda aslında mali uyum konsolidasyon kısmımız -kalitesi tartışılmak kaydıyla- millî gelirin 1'i kadar ancak bir şey oluyor.

Şimdi, tabii, bu yüksek faiz politikasıyla bu işin olmayacağını hep söyledik, nitekim yürümüyor da onu da görüyoruz. İşte, kamu maliyesi olması lazım, bir de yapısal reform ajandanızın olması lazım; yalnız yapısal reforma ilişkin bir şeyi maalesef görebilmiş değiliz. Şimdi, bu Varlık Fonu meselesine ilişkin bir mahkeme süreci var, basından takip etmişsinizdir. Bu ülkede yaşıyoruz ya, ben bu ülke adına hakikaten hayret ediyorum ve çok üzülüyorum. Nasıl kandırmışlar? "75 milyar dolar size para getireceğiz." diye Türkiye Cumhuriyeti devletinin 25 milyon dolarını tokatlıyorlar. Yahu, sanki mafyayla iş tutuyoruz biz. Ya, bu nasıl bir devlet sistemi, bu parayı nasıl ödeyebildiniz? Adam: "Ben size para getireceğim, verin bana para verin." demiş, 25 milyon dolar ödenmiş, şimdi iş mahkemelik. "Varlık Fonu" dediğiniz hikâye bu, sembol olsun diye söyledim, daha birçok şey söyleyebiliriz.

Yellen'la görüşüyor Sayın Mehmet Şimşek; başka ülkelerle mesela Avustralya'yla tedarik zincirini konuşuyor, Japonya'yla küresel öncelikleri konuşuyor, Almanya'yla vergi konuşuyor, başka ülkeyle vergi konuşuyor; Türkiye'yle yaptırımları ve terörizmin finansmanını konuşuyor eski Amerika FED Başkanı. Çünkü bizimle konuşacak başka bir şeyi yok. Şimdi, toplumun yüzde 74'ünün son iki yılda yolsuzluğun arttığı konusunda bir kanaati var. Şimdi, dolayısıyla bir reform ajandasının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, buyurun sunumunuzu toparlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, sağ olun.

Şimdi, tabii bunlar olmayınca tasarruf yok. Vergiyi başka yerin üzerine... Oraya geleceğim. Ondan sonra yapısal reform ajandası olmayınca vatandaşta da güven olmuyor Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı yani güven olmuyor, güven olmadığı zaman...

Bakın, burada, şimdi, şurası enflasyon rakamları. 2001 krizinden sonra hızlı bir şekilde enflasyonu -çünkü uygulanan programa bir güven vardı- 40 puan falan düşürdük. Şimdi "Uyguluyoruz." diyoruz, çok fazla bir mesafe alamıyoruz. Yani şu dönem, o düşük enflasyon dönemleri sizin döneminizdi ama yine sizin yaptığınız yanlışlar, hatalar nedeniyle enflasyonu buraya getirdiniz ve bu enflasyonun düşeceğine ilişkin de -çünkü vaktim kısıtlı olduğu için de çok fazla giremeyeceğim- çok da fazla milletin bir umudu yok, bütün güven endeksleri de onu gösteriyor.

Şimdi, bir tartışma var "Asgari ücrete yüksek artış yaparsak bu enflasyon yapar." diye. Ben buna katılmıyorum zaten millet yani fakir kesim para harcayamıyor. Bakın, tüketim malları ithalatı artıyor, buna bakmak lazım. Türkiye çok ciddi bir servet transferi yaşadı son dönemde, bir kesim aşırı zenginleşti. Bu kesimin harcamaları esas artıyor, artmaya devam ediyor arkadaşlar. Bütün ithalat kalemleri azalıyor, tüketim ithalatı artıyor. Bir dezenflasyon programı uygulayan bir ülkenin tüketim ithalatında bu kadar radikal bir artış olabilir mi? Olamaz. Dolayısıyla, enflasyon, evet, gelir dağılımını bozuyor ama bu gelir dağılımı adaletsizliği bu sefer geliyor enflasyonu vuruyor, bir kısır döngüye giriyor. Bunu çözmenin yolu, bu üst gelir grubuna vergi koymaktır. Benim bunu söylemekten dilimde tüy bitti. Ya, ben bir muhalefet partisi milletvekili olarak "Vergi koyun." diyorum, siz iktidar partisi olarak vergi koymaktan kaçınıyorsunuz.

Şimdi, bu vergi ve transferlerin gelir dağılımına etkisi... Bu ağır bir grafik, bunu arkadaşlar baksın diye koydum. Tek özeti şu: Bakın, Türkiye orada... Küçücük bir şey var yani vergi ve transferlerin Gini'yi düzeltme durumu, zaten bozuk Gini'miz ama düzeltmiyor da. Bak, başka ülkelerde nerelerden nerelere kadar o çizgilerin uzunluğu, bunu arkadaşlar daha sonra incelerlerse bir ara konuşuruz.

Şimdi "Program uyguluyoruz." diyorsunuz, bunun yükü kimin üzerinde? Geçenlerde bu iş gücü meselesini konuştuk, orada bize haksız bir ithamda bulundunuz "İşinize gelince işsizlik oranı, işinize gelince atıl iş gücü." Öyle bir şey yok. Ben, burada, hep bütün analizlerimde atıl iş gücü oranını ve Türkiye İstatistik Kurumunun rakamlarını kullandım. Şu atıl iş gücü, bakın, programın yükü işte bu kesimin üzerinde, çalışma ümidini kaybetmiş insanların üzerinde. Ne eğitimde ne istihdamda olmayan gençlerin oranını görüyor musunuz? Türkiye kırmızıyla, bayrağımızla orada yani diğer ülkelere göre... Yani uygulanan programın yükü bu kesimin üzerinde.

Türkiye ciddi bir barınma krizi yaşıyor, hiçbir şey söylemeye gerek yok. Ya, Türkiye'nin en zengin 2 kişisi... Eski Merkez Bankası Başkanı: "Annemin yanına yerleştim, ev kiraları çok yüksek." diyor. Türkiye İş Bankası Genel Müdürü "Evden çıktım, 12 bin lira olan kiram 75 bin liraya çıktı." diyor. Siz bu bütçenizde barınma krizine ne getiriyorsunuz Allah aşkına ya! Türkiye'nin en zenginlerinin, üst gelir grubunun bile efendim, bu kadar şikâyet ettiği yerde milletin felaketinden sizin haberiniz var mı?

Şimdi, uygulanan mali politikaların yükü kimin üzerinde diye bakalım. Bu grafiğin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu analizi şu ana kadar sizlerden falan duymadık, bu bizim kendi rakamlarımız, kendi analizimiz. Şimdi, sol taraf geniş halk kitleleri, sağ tarafta refah düzeyi yüksek kesim. Şimdi, üç yıl toplamı olarak baktığımızda, özetleyerek söyleyeceğim, bir programdan dolayı geniş halk kitlelerine, vatandaşa yaklaşık 3 trilyon 375 milyar liralık bir yük geliyor ama bunun karşılığında refah düzeyi yüksek kesim ve kurumlara -işte kurumlar vergisi artışları falan gibi hususlar var burada- sadece gelen yük 582 milyar lira. Yani programın yükü 100'se 15'ini zengine koymuşsunuz, 85'ini zavallı emekliye, çiftçiye, öğrenciye, işçiye, memura koymuşsunuz. En son Aile Bakanlığı bütçesinde gördük. Arkadaşlar, siz de ona bir baktırın, Sayın İbrahim Şenel de ona baktırsın. Yoksullukla Mücadele Programı'nda aile bütçesinde artış yüzde 6,7. Burada sordum: "Ya, bir teknik hata mı var?" Böyle bir şey olabilir mi ya? Gelecek yıl, Yoksullukla Mücadele Programı'na verecekleri para 6,7 artmış sadece ya, bu kadar yüksek enflasyonda. Yani bunların üzerine, kimin üzerine bindiğiniz çok net bir şekilde ortaya çıktı ama Trendyol'cular kazanıyor, 128 milyar dolar harcayanlar, aşırı kârlı alanlar, faiz kazancı elde edenler; bunların hiçbirisine maalesef bir şey yapmadınız.

Son olarak da Türkiye Yüzyılı'nın yönetim anlayışını... Ben geldim, en son dedim ki: "Ya, buradan ne anlanır? Ne var, ne var?" Bula bula bunları buldum, üç tane beyanat; Sayın Cumhurbaşkanı, 8 Kasım 2024, daha çok yeni "İnşallah faizle birlikte enflasyon da düşecek. Bundan hiç endişeniz olmasın. Benim ekonomideki mantığım bu. Bir ekonomist olarak aldığım, öğrendiğim bilgi bu." Hayret bir şey ya! Ya, bunun bedelini çok ödedik biz. Hâlâ şimdi oraya dönüyor. Allah'tan piyasa çok fazla aldırmadı ama iki defa daha etsin bu lafı Türkiye yeniden yangın yerine dönecek. Siz de demişsiniz ki: "Üç tane kredi derecelendirme kuruluşundan bir yılda iki defa not artırımı alan tek ülkeyiz." Ya, zaten çöptü bizim derecemiz; çöptü, çöpten bir tık üst çöpe çıktık yani bizim kadar düşen yoktu ki bizim kadar yükselen olsun Sayın Yılmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, toparlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Son şey, son şey...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Gitmemiz gerekiyor.

ERHAN USTA (Samsun) - Cumaya gideceğiz. Arkadaşlarımız, cumaya giden herkes abdestlidir zaten. Ben abdestliyim.

Şimdi, Ticaret Bakanı "Beş ay üst üste cari fazla verdik..." Burada şunu söyledi yani onu bir not almanız lazım "Türkiye'de cari açık sorun olmaktan çıkmıştır." Ya, burada o kadar anlattım, anlattım, yine gitmiş -Ticaret Bakanı- tekrar bu sözü söylemiş, ben de en son slayta da şu sözü koydum: "Söylesem tesiri yok, sussam gönlüm razı gelmiyor."

Bütçeniz hayırlı olsun efendim.