KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şimdi, ben de aslında sistem eleştirisi yapacağım. Bakın, ortada "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denen ucube bir sistem var, tekrar şey yapıyorum, bu sistem ucube bir sistem; birazdan anlatacağım niye ucube bir sistem olduğunu. Bu ucube sistemi sahiplenmeyin, bu sistem sürdürülebilir değil. Bakın, daha üzerinden beş yıl geçti, yürümüyor bu sistem.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Kim demiş?

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yürümüyor, Anayasa değişikliğinin hepsinin altında bu var. Bu sistemin yürümediğini görüyoruz biz.

Şimdi, Orhan Bey, sen öyle şeyler söyledin ki yani karşılıklı olarak resmen burada bir konuşmacının cümlelerini alarak... Bunlar yakışmıyor, yapma böyle, bunlar yakışmıyor

ORHAN YEGİN (Ankara) - Çok ağır konuştu, direkt bizi hedef alarak konuştu.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Hayır, bak, herkes, her milletvekili burada kendi konuşmasını yapar. Yani burada "Bir milletvekili şunu dedi, bunu dedi." Onunla ilgili bir şeyleri söylemek son derece yakışıksız, böyle yapma, hayır. "belediyeler, vergi harcaması" diyorsun...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Hiç de bile.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bir dakika, ya, dur, ben senin sözünü kesmedim.

"Vergi harcaması" diyorsun, 3 trilyonu anlatıyorsun. Yahu, kardeşim, Onuncu Plan, On Birinci Plan, On İkinci Plan, OVP, hepsinde ne yazıyor biliyor musun? "vergi harcamalarının etkinlik açısından, verimlilik açısından gözden geçirilip daraltılması" yazıyor çünkü bu sistem içinde zamanında konmuş şeylerin etkinliğine ilişkin ölçülmüş bir şey yok, ölçme yok ve hâlâ bir şey yok ortada. 3 trilyon geldi önümüze, bunun bir kısmı belki gerekli olabilir ama bunun büyük bir kısmı da gerekli değil, 2 trilyon bütçe açığı veriyorsun sen; bunları konuşacaksın. Ülkenin kaynaklarını 2 şekilde kullanacağız, doğru ve yerinde. Doğru kullanımından kastımız, hiçbir usulsüzlüğe, hırsızlığa, yolsuzluğa mahal vermeden kullanılmasıdır. Yerinde kullanılması, zaten kıt olan kaynaklarımızın -çünkü her sene dışarıdan dış tasarruf alıyoruz, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı da bilir yani cari açık veriyoruz- yerinde olan yatırımlara, ülkenin ihtiyacı olan yatırımlara, önceliklere yatırılmasıdır. Böyle değil ne yazık ki, kamu-özel iş birliği böyle değil, kur korumalı mevduat sistemi böyle değil.

Belediyelerin konser harcaması... Bir kere, bakın, şunu kabul edin: Bakın, bu ülkede merkezî hükûmet ve yerel hükûmet birbirinin tamamlayıcısı ve yerel yönetimler üzerinde zaten merkezî hükûmetin vesayet yetkisi var arkadaşlar. Hepsi Sayıştay denetiminden tutun, İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerinin hepsinin denetimine tabi, varsa bir şey zaten konuşulur. Sanki sizin belediyeleriniz çok iyi, her şey mükemmelmiş gibi bizim belediyelerimizin üzerine çamur atarak siyaset yapılmaz. Bakın, doğru değil bu.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Çamur atmıyoruz, veri onlar.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yirmi iki yıldır şey yapıyor yani ortada bir parti devleti var arkadaşlar, bakın, parti ve devletin iç içe geçtiği bir yapı var, bunlar doğru şeyler değil. Bu yüzden, burada biz şunu söylüyoruz... Biz her zaman söyledik, biz, tabii ki muhalefet partisi olarak şu andaki konumumuz itibarıyla eleştiriyoruz ama yapıcı eleştiriyoruz, hep ne olması gerektiğini de söylüyoruz, neden karşı çıktığımızı söylüyoruz.

Şimdi, bakın, muhalefet şerhi yazacağız. Geçen sene yazdık, 485 sayfa bütçeye, 156 sayfa kesin hesap kanun teklifine muhalefet şerhi yazdık, nelerin yanlış olduğunu söyledik. Bunların dikkate alınmasını isteriz.

Diğer taraftan, şimdi Cumhurbaşkanlığı bütçesini görüşüyoruz. Bakın, 14 kuruma ait 30'u aşkın bütçe, kesin hesap kanunu teklifi ve Sayıştay denetim raporu var. Bu kadar kısa sürede bu kadar bütçeyi, dokümanı, bu kadar kurumu görüşmek mümkün değil yani burası herhangi bir kurum olsa... Yani bir bakanlık geldiği zaman onların da bağlı, ilgili kuruluşları oluyor ama bünyede 8 kurul veya başkanlık, 9 politika kurulu, 5 ofis var, başdanışmanlar, danışmanlar, Savunma Sanayii Başkanlığı, Diyanet İşleri, TMSF, Millî Saraylar İdaresi...

Sormak istiyorum: TMSF'nin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Cumhurbaşkanlığıyla ilişkisi ne? Niye burada? Neden burada? Savunma Sanayii Başkanlığının burada yeri ne, Cumhurbaşkanlığında; Millî Savunmada olması gerekmiyor mu? TMSF'nin Hazine ve Maliye Bakanlığında olması gerekmiyor mu? Nasıl bir Cumhurbaşkanlığı sistemi bu; her şeyi toplamışsınız, bakanlıklara âdeta bir paralel bakanlık gibi bir şey oluşmuş. Geçmiş dönemlerde böyle değildi; ya ilgili bakanlığın içindedir ya da bir devlet bakanlığı kurulur, o devlet bakanlığı eliyle yürütülürdü; böyledir bu iş. Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı TBMM'nin... Diyanet İşleri Başkanlığı eskiden bir bakan eliyle, devlet bakanı eliyle yönetilirdi. Yani, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, ortada acayip bir durum var, devasa bir şey var. Biz bugün hepsini nasıl görüşeceğiz, bu belli değil.

Buradan geleyim bütçe hakkına. 1215'te Magna Carta'yla başlayan bir süreç. Önce kralın vergi yetkilerinin İngiltere'de kısıtlanması, arkadan harcamaların denetim altına alınması ve son aşamada da parlamentoların kurularak ikisinin birlikte birleştiği bir hak var, önemli bir hak. Ne diyor? "Vergi ve benzeri gelirlerle kamu harcamalarının çeşit ve miktarını belirleme, onaylama ve bütçe harcamalarının sonuçlarını denetleme hakkı." Yani, şimdi sormak istiyorum: Parlamento olarak bütçe hakkının gereğini yerine getirebiliyor muyuz? Ne kadar yerine getiriyoruz? Hâlâ kesin hesap komisyonu yok. Bir kesin hesap komisyonu kurulsun diyoruz. Bakın, dünyanın birçok ülkesinde ayrı bir komisyon var, bütçe uygulama sonuçları kesin hesap komisyonunda görüşülüyor. Ben şuna karşı değilim: Anayasa'ya göre bütçe ile kesin hesap birlikte görüşülüyor, gene birlikte görüşülür ama komisyon kurulur, komisyon öncesinde çalışır, raporunu verir, bir raporu Plan ve Bütçe Komisyonuna gelir, ondan sonra biz gereğini yaparız. Yani, şimdi, biz bütçeyi mi görüşeceğiz, kesin hesap kanununu mu görüşeceğiz, Sayıştay raporlarını mı görüşeceğiz? Yani böyle bir görüşme sistematiği yok. Biz bütçeyi layıkıyla görüşmüyoruz. Hesap verilebilirlik ilkesi işlemiyor, kâğıt üzerinde kalmış.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, 2017 referandumu sonrası, 2018 yılında yeni geçilen bir sistem. Değerli milletvekilleri, bu sistemin gerekçesi yok. Bakın, parlamenter sisteme ilişkin en büyük eleştiri şudur: "Koalisyonların varlığı karar alma süreçlerini yavaşlatıyor ve sistemi istikrarsızlaştırıyor." İyi ama bu çıktığı zaman, 2017 referandumu, on beş yıldır siz tek parti olarak zaten ülkeyi yönetiyordunuz; ne istediniz de yapmadınız da böyle bir sisteme geçtiniz? Çünkü buradaki şey açık ve net, belli; Recep Tayyip Erdoğan'a göre, hani dışarıda gidip ölçünüze göre terzide elbise diktirmek gibi bir şey yapıldı, hükûmet sistemi değişikliği yapıldı.

Dünyada uygulanan 3 tane sistem var değerli milletvekilleri, parlamenter sistem, başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bunların hiçbirinin içine girmiyor çünkü başkanlık sisteminde -ki en çok Amerika'da uygulanıyor, Latin Amerika ülkelerinde "başkancı sistem" deyip otoriter sistemlere ya da totaliter sistemlere gidiyor- sert kuvvetler ayrılığı var. Yasama ve yürütme, seçim usulleri, seçim zamanları, işlevleri, birbirleri üzerindeki denge ve denetim mekanizmalarıyla bir işleyen sistem var ama o sistem, bir biçimde, Amerika'nın ilk kurulduğu zaman -İngiltere- 13 tane eyaletin bir araya gelerek oluşturduğu bir sistemden üremiş. Burada hükûmet sistemleri dışında her ülkenin kendine özgü koşulu var. Bakın, 4 tane kriter var.

1) Tarihsel ve toplumsal koşullar. Tarihsel koşullar, 1876'dan beri yaklaşık yüz elli yıldan beri parlamenter sistemde Türkiye'de şekillenmiştir. Meclis Hükûmeti dönemi bir zorunluluktur çünkü aynı zamanda İstanbul da vardı, İstanbul Hükûmeti. Orada bütün Meclis yetkileri toplamıştır, sonrasında da 1924 Anayasası'yla bir çeşit parlamenter sisteme geçilmiştir. Darbe dönemleri olduktan sonra bile hep parlamenter sisteme geçilmiştir. Türkiye'nin sistemi parlamenter sistemdir. Türkiye'nin başkanlık sistemine ilişkin bir deneyimi yok. Bazen cumhurbaşkanları, başkanlar karizmalarından, kendi kişiliklerinden kaynaklanan nedenlerle yetkileri daha çok kullanmışlardır belki ama sonuç itibarıyla parlamenter sistem içinde şekillenen bir yapı var.

2) Siyasi ve ideolojik yelpazenin genişliği. Bakın, Amerika'da 2 tane parti var; bir de arada zengin biri çıkıyor, gidiyor, para harcıyor, orada aday oluyor. Türkiye'de öyle değil; siyasi yelpazeye baktığımız zaman, şu anda bile yani o barajlar olmamış olsa belki 10-15 tane siyasi parti Meclise girecek. Sosyal demokrat, sosyalist, liberal, muhafazakâr, milliyetçi her anlamda siyasi yelpazenin her yerinde siyasi partiler var. Böyle bir yapının içinde başkanlık sistemi işlemez, bu sistem işlemiyor.

3) Siyasi parti yapıları. Siyasi parti yapıları disiplinli parti yapılarıdır Türkiye'de. Amerika'da öyle değil, "bay partizan" dediğimiz cumhuriyetçiler demokratlarla birlikte oy kullanır ya da tersi olur başkan bir taraftadır, kongrede çoğunluk bir taraftadır. Türkiye'deki parti yapısı bizim partilerimizde, bütün partilerin hepsinde disiplinlidir; herhangi bir biçimde partinin ilkelerine, kurallarına, tüzüğüne, yönetmeliğine uymadığınız zaman o partiden ihraca kadar giden bir süreçtir.

4) Siyasi kültür. Türkiye'nin siyasi kültürü baktığımız zaman çok uzlaşmacı olmayan, daha çok çatışmacı bir siyasi kültürdür. Bütün bunların hepsinin ortada şekillendirdiği bir yapı var. Bu yapı, bu yeni geçilen sistemle birlikte bir biçimde bir zorunlulukla getirildi ama işlemiyor sistem.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, buyurun.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim.

Bu Anayasa değişikliğinin altında da aslında bunlar yatıyor yani yeniden ne yapalım, sistemi nasıl revize edebiliriz ki bu sistem işlesin gibi. Bakın, yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığı yok. Türkiye'de Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin Genel Başkanı. Şimdi, Cumhurbaşkanına hakaretten davalar açılıyor, bir baktım diğer önceki Cumhurbaşkanlarının açtığı dava sayılarına, hepsi son derece düşük rakamlar ama bu sistemde çok. Neden? Çünkü Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin Genel Başkanı; çıkıyor, Genel Başkan sıfatıyla konuşuyor, ona cevap verdiğinizde Cumhurbaşkanına hakarete giriyor. Böyle ucube bir sistem olur mu? Yasama ve yürütme iç içe girmiş, yüksek yargı organlarının hepsini aynı şekilde Cumhurbaşkanı atıyor, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri var, bürokratların görev süresi belirlenmiş; TÜİK Başkanı dört yıl görev yapar, Merkez Bankası Başkanı dört yıl. Öyle mi? Değil. Biz biliyoruz yani işte, yılda bir... Yani yaklaşık son altı yılda herhâlde 6'ncı TÜİK Başkanı görevde ya da Merkez Bankası Başkanı görevde. Eskiden üçlü kararname sistemi vardı. Üçlü kararname sisteminde ilgili bakan önerir, Başbakan olur verir, Cumhurbaşkanı onaylardı. Eskiden Bakanlar Kurulu vardı, Bakanlar Kurulu bir araya gelirdi, herhangi bir kanun tasarısı, bir karar geleceği zaman hepsi bir biçimde uzlaşarak gelirdi. Aynı zamanda bir uzlaşma kültürünün, parlamenter sistemin ortaya çıkardığı bir şeydi. Şimdi bakanlar öyle değil, bakanlar seçimle gelmiyor, Cumhurbaşkanı onları atıyor, doğal olarak seçilmedikleri için, aynı zamanda Cumhurbaşkanı atadığı için bütün sorumlulukları Cumhurbaşkanına. Şimdi bu sistem Türkiye'ye uygun bir sistem değil, dünyaya uygun bir sistem de değil. Bu sistemle Türkiye bir yere gidemez, defalardır söylüyoruz bunu.

Son olarak şunları söyleyeyim: Ülkede her şey tozpembeymiş gibi konuşmayın. Ülkede Türkiye Cumhuriyeti'nin belki en büyük bölüşüm şoku yaşanıyor. TÜİK'in rakamlarına gidin bakın gelir dağılımı bozukluğuna, yüzde 20'lik dilimler, yüzde 10'luk dilim, yüzde 5'lik dilimlere bakın; en yüksek yüzde 5'lik gelir gurubuna sahip ile en düşük yüzde 5'lik arasındaki fark 26 kat. Arkadaşlar, gelir dağılımı bozulmuş, yoksulluk artıyor, asgari ücret açlık sınırının altında, ekonomi yavaşladı. Bugün, işte, üst üste 2 çeyrekte negatif olması demek teknik olarak resesyon demek, ekonomi literatüründe böyledir. Yani bu işler iyi gitmiyor, kötü gidiyor; biz bunları söylüyoruz, eleştirimizi yapıyoruz, uyarı görevimizi yapıyoruz. "Biz yaptık, oldu." "Her şey iyi." "Rezerv arttı..." Rezervin tek başına artması bir şey değil; rezerv yıllarca da swapları dışarıda tuttuğumuzda eksi 50-60 milyar dolarlar seviyesindeydi. Bu modelde yüksek tutarsanız, faizi yüksek tutarsanız doğal olarak dışarıdan para girişi olur, para girişi olduğu için de rezerviniz artar. Bu bir şey değil ki.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, tamamlayın lütfen.

Buyurun.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitireceğim, tamamlayacağım.

Elinizdeki bir varlığa yükümlülükle beraber bakacaksınız, rezervlerinizin kısa vadeli borçları karşılama oranına bakacaksınız, kaç aylık ithalatı karşılıyor ona bakacaksınız. Cari işlemler açığında ne yaptık da bir şey değişti Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı? Yazık, siz de plancısınız, ben de plancıyım; yıllarca bunu söylemedik mi? Türkiye'nin üretim ve ihracat yapısı ara malı ithalatına bağımlı ve bu bağımlılık devam ediyor. Şu anda cari işlemler açığının göreceli olarak biraz açılmış, azalmış olması bir şey değiştirmiyor. Bu yapıyı değiştirmediğimiz sürece, bu ekonomik modeli, buradan bir yere gidemeyiz. Şimdi, bütün var olan bu krizin sorumluluğunu genel ücretlerde gören, enflasyonun nedenini ücretler olarak gören bir anlayışla bir yere gidemeyiz. Bakın, ücret tabii ki bir maliyet unsurudur ama ücret kadar önemli olan, orada dışarıdan eğer ham madde ve ara malı ithal ediyorsanız döviz kurudur; para kullanıyorsanız, kredi kullanıyorsanız faiz oranlarıdır, enerji kullanıyorsanız enerji maliyetleridir. Bunların hepsinin bir biçimde enflasyonda payı var. Yani "Ücretleri artırmayalım, ücret-fiyat sarmalına girmeyelim." Bakın, ücret-fiyat şeyinde fiyat aslında ücreti şey yapar, fiyatlar bu kadar yükselirse insanların reel geliri azalır, doğal olarak insanlar o taleplerini ortaya koyarlar. Sadece böyle ücretin üzerinden bir enflasyon değil kâr itkili... Bakın, son dönemde baktığımız zaman bütün kuruluşlara, Türkiye'nin temel büyük kuruluşlarına, İSO 500'e bakın, kârların anormal arttığını görüyoruz, kâr itkili bir enflasyondan konuşuluyor, buna ilişkin makaleler var. Korkut Boratav'ından birçok kişiye kadar yazdığı şeyler bunlar, tartışılıyor kamuoyunda. Yani siz bunlara kulağınızı mı kapatıyorsunuz? Yani sonuç itibarıyla bunları izlediğinizi, doğal olarak akademik dünyada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, toparlayın.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamamlıyorum, son cümlelerim.

Yani bürokrasi tabii önemli bunun içinde ama akademik dünya var, akademik dünyada kimler ne diyor, bunlara bakın derim. Bunlara bakacağız. Yani bugün Türkiye'nin ekonomisi kötü gidiyor, büyüme yavaşlıyor, işsizlik oranları artıyor. İşsizliğe sadece o dar tanımlı işsizlik değil, geniş tanımlı işsizlik açısından baktığımız zaman -ki öyle bakmamız gerekir- sıkıntı var. Ekonomik dengeler bozuldu. Size geçen, ilk sunuşta da söylemiştim, kalkınma planı ile OVP'nin arasındaki ilişki koptu. 2027 yılındaki OVP hedefine bakıyorum, 2028 yılındaki kalkınma planı hedefine bakıyorum, hiçbirinin birbiriyle ilgisi yok. Tamam, anlıyorum, belli varsayımlar altında hazırlıyoruz onu ama onların da bir ulaşılabilirliğinin olması lazım. Biz o ulaşılabilirliği ortaya koyamazsak piyasaya, ekonomideki karar alıcılara nasıl doğru sinyalleri vereceğiz?

Bakın, bugün yapılması gereken, Türkiye'nin iyi yönetilmesidir, liyakattir, adalettir. Günlerdir, burada her gün bütçede konuşuyoruz. Burada Türkiye'nin çok ciddi sorunları var; çeteleri konuşuyoruz, her tarafta mafyalaşmayı konuşuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, teşekkür ediyorum.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamamlıyorum.

Yenidoğan çetesini konuşuyoruz, hayatını kaybeden çocuklarımızı konuşuyoruz. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı; bunlar var. Bu sorunları gidermek zorundayız. Yani hepimiz bu ülkenin geleceğinin iyi olmasını istiyoruz.

Ve son olarak şunu söyleyeyim: Yoksulluk öyle bir şey ki kuşaktan kuşağa geçen bir şey. Bugün yoksul bir ailenin çocuğunun o yoksulluğu ortadan kaldırabilmesi çok zor, fırsat eşitliği de bozuldu. Bakın, Türkiye'de baktığımız zaman, en yoksul aile çocukları devlet imkânlarıyla okuyarak, azimleriyle, çalışkanlıklarıyla en tepeye kadar çıkmıştır; bugün artık bunlar zor. Gelecek kuşakları da düşünmek zorundayız. Kuşaklar arası bütçeleme yaklaşımı var. Sadece bugünü değil, bugün topladığımız vergi ve harcamalar değil, yarına ilişkin bunların ne getireceğini, bu sistemi de bu mevcut yapının içine koymamız gerekiyor diyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.