Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanı Meral Gökkaya tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 03 .12.2024 |
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Merhaba, öncelikle ayrıntılı sunumlar için teşekkürler. Yalnız bu ayrıntılı sunumları dinleyince daha bir karamsar oluyor kamuoyunun birçoğu. Neden? Daha önce, devamında tartıştığımız için.
Şimdi, bütün sunumlarda çok iyi tedbirler alındığı, çok iyi düzenlemeler yapıldığı söyleniyor. Muhtemelen de bu niyetle yapılıyor ama 2024'ün ilk 7 ayında katledilen kadın sayısı 228; 94'ü evli olduğu erkek tarafından öldürüldü. Buna "şüpheli" diye ifade edilen ölümler dâhil değil, biz biliyoruz ki şüphelilerinin arkasında da erkek şiddeti var. Ayrıca, şiddet nedeniyle "Artık yeter!" deyip kendi hayatına son veren kadınlar dâhil değil. Dolayısıyla, eğer bu kadar etkili tedbirler alınmışsa ve buna rağmen bu manzara varsa bu tedbirler alınmasaydı mesela 500 kadın mı öldürülecekti? Yani, çok daha mı fazla çocuk istismara uğrayacaktı; bunu sormadan edemiyoruz. Bu kadar tedbire rağmen bu sayılar önümüzde, bu tedbirler olmasaydı bunun 5 katı, 10 katı olacak diye düşünmek çok doğal geliyor bana. Böyle olunca da toplumsal hayatta kadınların yaşam hakkı yok öyleyse, yok. Peki, burada bizim dinlemek istediğimiz, aslında bütün bunları yaptınız, pozitif neler oldu? Mesela neyi durdurabildiniz? Sunumlarda buna ilişkin hiçbir şey göremiyoruz.
Sonra bir başka şey: Sayın Bakan, 5 Ağustostaydı sanırım, basına düştü; Türkiye Adalet Akademisi çatısı altında Aile Hukuku Değerlendirme Kurulu diye bir kurul oluşturulduğu söylendi Anayasa’nın 41'inci maddesine binaen ve bu kurulda boşanma, velayet, nafaka, tazminat konuları da ele alınacak dendi; daha da ayrıntılı bilgi verilmedi. Şimdi, bununla ilgili ciddi soru işaretleri var. Bu şiddetin artırılmasında -mesela benim birinci sorum- acaba kadının adını mevzuatın hemen hemen hepsinden, neredeyse yüzde 100'ünden çıkartıp onun yerine aileyi geçirmek ve kadını aile dışında tanımlamak, bu şiddetleri durduramamanızın gerekçesi olabilir mi, bunu hiç düşündünüz mü diye sormak istiyorum.
Sonra, gelelim -deminki- Aile Hukuku Değerlendirme Kuruluna. Bu haber basına düştüğünde, kadın-erkek eşitliğini çalışan çeşitli akademisyenler, şiddetle mücadelede önemli verilere, deneyime sahip STK'ler ve çeşitli kadınlar buna ilişkin birtakım kaygılarını paylaştılar. Bu kaygıları özellikle sizinle paylaşmak istiyorum. Mesela, Adalet Akademisi altında kuruluyor bu sistem. Adalet Akademisinin Gülen cemaatinin marifetiyle kurulduğu yönünde epey bir fikir var ve yargı içinde paralel yapı oluşturma meselesinde... Siz diyebilirsiniz ki "Artık bunu engelledik." Bilemiyorum, bu hâlâ soru işareti, burayı bir kenara bırakalım.
Sonra, basında çıkan haberlere göre, mesela, bu sizin kurduğunuz Kurula benzer bir yapının İran'da bir muadili varmış, irşat büroları. Gerçekten -bununla ilgili- birlikte değerlendirdiğimizde, böyle bir benzerlik var mı diye sormak istiyorum. Çünkü bir çeşit şeriat mahkemesi ya da şeyhülislamlık makamı oluşturuluyor gibi kaygılar var çeşitli kadın örgütlerinden, kadın birimlerinden.
Ve bir başka kaygı, en büyük kaygı: Demin dediğim gibi, kadını ailenin içine hapsetme ile bu şiddet olaylarını durduramama arasında doğrudan bağ olduğunu düşünenlerdenim ben, bunu biliyorsunuz. Mesela, boşanmak istediği için öldürülüyor kadınlar, işte nafakayı istediği için öldürülüyor kadınlar, çocuklarının velayetini istediği için ya da -çok az kısmı olsa da- istemediği için öldürülüyor kadınlar ve burada bu Kurulun, bu en kritik 4 başlıkta inisiyatif alacağı söyleniyor, basında böyle çıktı.
Şimdi, son dönemdeki boşanmanın zorlaştırılması, nafakaya göz dikilmesi meselelerini de aklımızdan geçirince ve 6284'ün, Medeni Yasa'nın aslında birtakım olumlulukları olduğunu düşününce, temel kaygı şu: Bu Kurulla birlikte 6284 baypas mı ediliyor, Medeni Kanun baypas mı ediliyor? Çünkü bu Kurulun hangi bileşenlerden oluşacağı, yetkilerinin ne olacağı hiç belli değil, sadece "kuruldu" deniyor. Bu açıdan, bu meselede kamuoyunun çok aydınlatılması lazım ve kaygılar, gerçekten... Ben, mesela, böyle bir amaç güdüldüğü konusunda eminim. Yani 6284'ün etkin kullanılması konusunda hiçbir tedbir alınmaması... Bütün istatistiklerde mesela şunu görmüyoruz: 6284'ü etkin uygulamadığı için kaç devlet memuru, görevli, yetkili soruşturuldu, kimlere yaptırım uygulandı? Hiç bilmiyoruz bunları. Ve kadınlar orada tekrar tekrar kendilerinin şiddete maruz kaldıklarını söyleyerek başvuru yapmaktan imtina ediyorlar.
Son sorum, bunu daha önce bütçe görüşmelerinde de sormuştum: Adalet Bakanlığının yetkisinde değil, İçişleri Bakanlığının yetkisinde geri gönderme merkezleri ama geri gönderme merkezleri göçmenlerin tutulduğu, aslında adalet mekanizması açısından hiçbir suçu olmadığı hâlde hemen apar topar sokaklardan toplanıp -pusuya yatmış gibi çünkü göçmen takibi var- sonra apar topar geri gönderme merkezlerine... En son 3 kişinin, 3 Azerbaycanlı kadının ismini vermiştim size, çok kötü muameleye, işkenceye tabi tutuluyorlarmış diye; nitekim, yirmi dört saat içinde bu 3 kişi sınır dışı edildi; kötü muamele, işkence... Mesela, geri gönderme merkezindeki bu suçlarla ilgili, görevlilerin yaptığı suçlarla ilgili sizin herhangi bir tedbiriniz olacak mı diye soruyorum.
Teşekkür ediyorum.