KOMİSYON KONUŞMASI

SÜMEYYE BOZ (Muş) - Selamlama kısmına hiç giremeyeceğim, zaman az ama söyleyeceğim şeyler çok, bu sebeple doğrudan konuya geçiş yapacağım.

Sağlık Bakanlığının başarı grafiğini yine yapılan hastane ziyaretleri ve ameliyat sayıları üzerinden değerlendirmesi ve yansıtması gerçekten de oldukça hayret verici çünkü ne kadar çok hasta başvurusunun yapılması ve ameliyat sayılarının fazla olması koruyucu sağlık hizmetlerinin aslında olmadığını gösteriyor ve bu bir yerde de bir itiraf olarak karşımızda duruyor. Sağlık Bakanlığı tüm yurttaşların sağlık hakkını güvence altına almakla yükümlüdür. Bu nedenle, diğer bakanlıkların faaliyet alanlarına giren sağlık hakkı ihlalleri ve yaşam hakkına dair konularda aslında sizin Bakanlığınız bünyesindeki meselelerdir diye düşünüyoruz. Bu anlamda daha önce verilen protokol önerileri vardı 3 bakanlığın dâhil olduğu ancak bunlar cevapsız kaldı. Ben ise şimdi konuşmama bu bakanlıklara yani 3'lü protokole bir bakanlığı daha ekleyerek devam etmemiz gerektiğini ifade edeceğim. Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı Sağlık Bakanlığından oluşan 3'lü protokole Millî Eğitim Bakanlığının da dâhil edilmesi gerektiğini ifade ederek birkaç somut örnek üzerinden sürdüreceğim konuşmamı. Adalet Bakanlığıyla olmalı çünkü birçok konuşmacımız da aslında bahsetti hasta tutsaklar ve cezaevlerinde bulunan özel gereksinime sahip çölyak hastası, diyabet hastası gibi tutsaklar var ve bunların sağlık hakkına erişimi, tedavi hakkına erişimiyle ilgili meseleler de sizin gündeminiz olmak durumunda.

Kelepçeli muayene, ağız içi araması gibi insanlık dışı uygulamaların da devam etmesinin yine sizin Bakanlığınız bünyesine giren konular olması gerekiyor. Ayrıca bilindiği gibi, Sağlık Bakanlığına bağlı kurumların verdiği "Cezaevinde kalamaz." raporlarına rağmen tahliye edilmeyen tutsaklar var, hasta tutsaklar var. Şimdi, Adalet Bakanlığının Sağlık Bakanlığının bu raporlarını dikkate almayışı da Sağlık Bakanlığının dert etmesi ve zorlayıcı olması gereken bir mesele aslında, bunu belirtmek gerekiyor.

Bunun yanı sıra, mahpusların ihtiyaçlarına kayıtsız kalınması yalnızca bir ihmalkârlık değil, Sağlık Bakanlığının da insanlık suçu sayılabilecek bir sorumluluk ihlali içinde olduğunu gösteriyor. Tabii ki bu ihlaller sadece sağlık politikasındaki bir eksiklik değil, Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının cezaevlerindeki sağlık hakkını hiçe saymasının da açık bir göstergesidir. İnsanlık onurunun hiçbir siyasi ya da bürokratik bahaneye kurban edilmemesi gerektiğini Sayın Bakana buradan bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Millî Eğitim Bakanlığı da bu protokole dâhil olmalı, hangi açıdan ifade ediyoruz? Şimdi, dünyada 100'ün üzerinde ülke okulda ücretsiz bir öğün yemek sunuyor. Bu da dünya çapında çocukların yüzde 19'unun beslenme hakkına erişmesi anlamına geliyor. Çocuklar için beslenme hangi anlama gelir? Gelişimi için gerekli olan besinlere ücretsiz ulaşması, sağlıklı, güvenli ve doyurucu bir besin hakkına ulaşması demek. Peki, bunlar karşılandığında ne ortaya çıkar? Odaklanma ve anlama becerisinde güçlenme, uzun vadede oluşacak hastalıkların engellenmesi -ki bu da koruyucu sağlık hizmetlerinin bir parçası olarak görülmek zorundadır- toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık azalması ve sosyal eşitsizliklerin etkisinin hem eğitimde hem de sağlıkta azalması anlamına gelecek.

Peki, böyle bir durumda İçişleri Bakanlığının rolü ne olabilir? Aslında çok fazla örnek var ama zaman az olduğundan ben sadece kısaca değineceğim. İçişleri Bakanlığının rolü ne olabilir? Gözaltılar yapılırken uygulanan şiddet, işkence, kolluk kuvvetleri tarafından sağlık görevlilerine ve doktorlara raporların objektif verilmemesi için yapılan baskılar da Sağlık Bakanlığının dâhiliyetini gerekli kılmakta.

Burada biraz da savaşlara değinmek istiyorum ancak bu savaşlar "Sağlıkta Dönüşüm Programı" adı altında yandaş sermayedarların birbirleriyle yapmış olduğu "En çok ben öldürdüm, en çok ben katlettim, Sosyal Güvenlik Kurumunu en fazla ben zarara uğrattım." üzerinden gelişen bir savaş değil, gerçek savaş politikalarından bahsediyorum. Şöyle ki: Savaş politikalarının özel harp yöntemiyle Kürt yurtlarında kendini daha da belirgin hâle getirdiğine tanık oluyoruz.

Bakınız, çocuk ölümlerinden bahsedildi. Çocuk ölümlerinin giderek arttığından ve buna dair bir harita ifade edildi. Ben de bu haritayı bir kez daha göstereyim. Çocuk ölümlerinin fazla olduğu haritalar ve bu harita da zırhlı araçlarla katledilen çocukların haritası. İkisi arasındaki benzerlik tesadüf mü? Tabii ki değil diyoruz. Sağlıkta ayrımcı, ırkçı yaklaşımlar ve savaş politikalarının etkili olduğu alanlar aynı çünkü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜMEYYE BOZ (Muş) - Bununla beraber Sayın Memişoğlu'nun bugün yaptığı konuşmayla 17 Ekim Dünya Prematüre Günü'nde yaptığı konuşma aynı talihsizliktedir.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Teşekkür ederiz Sayın Boz.

SÜMEYYE BOZ (Muş) - Bu konuşmamı tamamlayacağım, sadece duygularımı ifade etmek istiyorum çünkü orada yapmış olduğu konuşmada şunu söylüyor: "Bebekleri yaşatmaya çalışacağız, prematüreleri hayata kazandırmaya çalışacağız." demişti. Ancak övgüler ve buna dair birçok methiyeler yapmıştı.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Teşekkür ederiz Sayın Boz.

Perihan Hanım'a söz vereceğim.

SÜMEYYE BOZ (Muş) - Sadece sözümü tamamlayacağım, tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Ama böyle bir usul yok çünkü herkes tamamlamak istiyor.

SÜMEYYE BOZ (Muş) - Ve bunu etik değerlerden, insani duygulardan yoksun kesimlerin yaptığını ifade ederek bunu münferit bir olaymış gibi, örgütlü bir çete değilmiş gibi ifade etti. Ancak biliyoruz çürük yapı operasyonu dedikleri şeyin çürümüş olan iktidar, çürümüş olan sistem, çürümüş olan bu sağlık sisteminin bir parçası olduğunu söylemek istiyorum.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Peki, peki, teşekkür ederim.

Sayın Koca, buyurun.

PERİHAN KOCA (Mersin) - Bir saniye...

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Koca, başlayın çünkü sizin sürenizden gidiyor.

SÜMEYYE BOZ (Muş) - Çünkü mafya, katliam, özelleştirme, yandaş sermaye ve yolsuzluğa karşı...

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Ama bitmez böyle.

ÜMMÜGÜLŞEN ÖZTÜRK (İstanbul) - Senin ayrıcalığın ne?

SÜMEYYE BOZ (Muş) - Şimdi ben sözümü tamamlamak istiyorum.