Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a)Sağlık Bakanlığı b)Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c)Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç)Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 19 .11.2024 |
ORHAN YEGİN (Ankara) - Teşekkür ederim, ben de salonda bulunan herkesi saygıyla selamlıyorum.
2001 yılında partimiz kuruldu, milletin karşısına bir iddiayla çıktık, dedik ki: "AK PARTİ doğu ile batı arasındaki, kuzey ile güney arasındaki bütün gelişmişlik farklarını ortadan kaldırmak üzere sessiz milyonların sesi, kimsesizlerin kimsesi olmak üzere bir iddia ortaya koyuyor. Ey milletim, size hizmet etmemize ve bu devletin ürettiği hizmetleri Avrupa standartlarına, dünya standartlarına çıkartarak size hizmet etmemize müsaade edin." Hep beraber tezlerimizi milletin önüne attık, millet bizim tezlerimize, bizim söylemimize, bize inandı ve bizi iktidara getirdi ve yirmi bir yıldır -dün de bahsettik burada bir cümleyle- ulaşımdan enerjiye, sağlıktan savunma sanayisine Türkiye'de hangi alan varsa her alanda memleketi hem aldığımız yerden çok yukarılara hem de her bir önceki yıldan daha ileri mesafelere taşımanın mücadelesini verdik ve hep milleti önceleyerek, milleti önemseyerek, milletin haklarını, menfaatlerini önemseyerek siyaset yaptık. Vesayetle mücadele ederken de temel hedefimiz milletin menfaatlerini korumaktı, hizmet ederken de temel hedefimiz buydu.
Şimdi, bizi bugün burada "Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulan Sağlıkta Dönüşüm Sistemi'yle insan hayatını sermayeye peşkeş çeken bir sağlık sistemi kurdunuz." diye suçlayan arkadaşlar oldu. Gerçekten öyle mi düşünüyorlar bilmiyorum ama milletin AK PARTİ'ye yönetimi emanet ettiği yıllarda bir kurulu sistem vardı ve vatandaşı ayrıma tabi tutan bir sistem vardı. Her ayrım, kendi ayrıştırdığı kesime hizmetini yapmaya çalışıyor ve hizmet veriyordu. Kimseyi suçlamıyorum, kimseyi burada kötülemek için bir cümle kurmuyorum; öyleydi, alışkanlık öyleydi, dünden beri gelen bir alışkanlık vardı ve kimse o alışkanlığı değiştirmeyi düşünememiş veya ona cesaret edememişti ama AK PARTİ bu cesareti ortaya koydu ve o ayrımı ortadan kaldırdı.
Evet, o zamanlarda da herkes eczaneye gidebiliyordu, o zamanlarda da bir SSK'lı gidip eczaneden ilaç alabiliyordu ama ilacın yüzde 100 fiyatını ödeyerek eczaneden ilaç alabildiği bir dönemdi o dönem. O dönem de bir SSK'lı normal devlet hastanesine gidebiliyordu, evet, ama gittiği zaman aldığı tedavinin, aldığı hizmetin ücretinin tamamını ödeyerek gidebiliyordu. Eğer az bir katılım payıyla ödeme yaparak sağlık hizmeti almak istiyorsa gideceği hastanelerin sayısı, adı belliydi. BAĞ-KUR'lunun gidebileceği belliydi, insanlar bu şekilde sınıflara ayrılmıştı ama AK PARTİ "Bu düzeni yıkacağım, değiştireceğim." dedi ve bunu değiştirmek bizlere şükürler olsun ki nasip oldu.
Şimdi, AK PARTİ, bu ayrımcılığı ortadan kaldıran bir sistem kurmak istedi. Sağlık hizmet sunumunu herkese eşit oranda, eşit değerde sunmak istedi ve SGK'yi -Sosyal Güvenlik Kurumunu- kurdu, hastanelerin ayrımını kaldırdı; herkesin evinin altındaki, iş yerinin karşısındaki caddedeki eczaneden ücret ödemeden ilacını alabileceği bir sistemi kurdu. Dedi ki: "Herkes bu ülkenin biricik ferdidir." "Herkes bu ülkenin, bu devletin sunduğu imkânlardan yararlanmalıdır." dedi.
Şimdi, burada arkadaşlar diyorlar ki: "Bölgede sağlık hizmetinde eşitsizlikler var, çifte standart var." Eşitsizlik Bülteni diye bir bülten varmış, bu eşitsizliğin tesadüfi olmadığını söylüyorlarmış; insanlar bölgede hasta ediliyor, sonra güvence olmadığı için ölüme terk ediliyormuş, hiç kimsenin bölgede sosyal güvencesi yokmuş.
Bakın, arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Kurumunu kurarak bütün o sosyal güvenlik sistemlerini birleştirdik biz. Çalışan, emekli, herkesi o kapsama aldık; sigortası olan herkesi hiçbir ücret ödemeden bütün kurumlardan, hatta daha sonra özel hastanelerden de kuruş ücret ödemeden hizmet alabilir, ameliyat olabilir hâle getirdik. Eğer bir vatandaşın sigortası yoksa veya emekli değilse de dedik ki: GSS primi diye bir prim öde, ayda 600 TL bir prim öde; sadece sen değil, eşin, çocukların, bakmakla yükümlü olduğun annen baban da o GSS priminden dolayı yani sisteme dâhil olduğun için benim bütün hastanelerimden hizmet alabilsin, eczanelerimden ilaç alabilsin. Eğer ona da ödeme gücüm yok diyorsan, ey vatandaşım, yine senin sağlığın bana emanet olsun, Allah aşkına, gel, bir gelir testi yaptır; gelir testinde bunu da ödeyemeyecek durumda olduğunu bana gösterirsen, senin GSS primini de devlet olarak ben ödeyeyim. Vatandaşının yüzde 99'unu genel sağlık sigortası kapsamına aldı, geçen gün Çalışma Bakanlığı bütçesinde de söylemiştik. O yüzde 1 neydi peki? O yüzde 1 de, kendi kanunları gereği bankalarda, vakıflarda çalışanların kendi sandıklarında biriken, kendi sigorta sistemlerinde biriken fonlarla beraber yani vatandaşının yüzde 100'ünü sosyal güvence kapsamına almış bir devlete, vatandaşa ayrımcılık yapma suçlaması yapmak, "Vatandaşı hasta edip sonra sosyal güvencesiz, onu şifasız bırakıyor." demek bir bühtandır, bunun altını çizmek lazım.
Koğuş sistemi vardı, AK PARTİ iktidara geldiğinde -İsmail Abi o verileri çok güzel işledi, Yaşar Abi çok güzel işledi, ben girmeyeceğim- bugün oda sistemine geçmiş bir sistem var arkadaşlar, Allah aşkına yapmayın, bunları söylemeyin çünkü yaşı az çok benimle denk olan, benden biraz daha küçük olan, Türkiye'de sağlıktaki dönüşümün ne olduğunu annesini hastaneye götürdüğünde, babasını hastaneye götürdüğünde, dedesini nenesini götürdüğünde veya kendisi gittiğinde dün neydi, bugün ne; onun kıyasını, karşılaştırmasını çok iyi yapabilecek durumda.
Şimdi, OECD ülkeleri ile ülkemizdeki sağlık harcamalarının bütçe içindeki payı kıyaslandı ve "Türkiye çok kötü durumda." denildi. Ya, dünya bize geliyor, "Nasıl başardınız bunu, bize bir anlatın." diyor, eğitimler almaya çalışıyor, buradan heyetleri yurt dışına, kendi ülkelerine çağırıyor ve bunu dünyanın gelişmiş ülkeleri de yapıyor ama biz bir türlü arkadaşlara buradaki sistemi beğendiremiyoruz.
Bakın, doğuşta beklenen yaşam süresinin uluslararası karşılaştırmasına bakıyoruz. OECD, Türkiye bütün veriler elimde. 2002'lerde 68'lerde olan yaşam süresi bugün hamdolsun, 78-79'lara gelmiş. "Yıllardır bebeklerde ölüm oranları artıyor." denildi bugün burada. Arkadaşlar, şunu net ifade edelim: İktidarımızda tüm anne-bebek ölümleriyle ilgili olarak "Acaba önlenebilir miydi, önlenemez miydi?" diye raporlar hazırlanmaktadır; her yıl yenidoğan üniteleri ayrıyeten bir kez daha bu anlamda denetime tabi tutulmaktadır.
Bebek ölümleri, 2002 yılında bin canlı doğumda 31,5'ken 2024'te hamdolsun 9,2'ye indirebilmişiz bunu. Yeterli mi? Bitti mi işimiz? Hayır, öyle değil elbette ama bakın, çok ciddi bir mesafe almışız bu konuda.
MURAT ÇAN (Samsun) - Doğum oranı azaldı, doğum oranı, onu bilmiyorsun.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Her bin ölümde diyorum ya, doğum oranı diyorsunuz, her bin ölümde diyorum.
Peki, başka bir veriyi vereyim size. 958 bin doğumun -muhterem hocam duyuyor musunuz? "Doğum oranı azaldı." diyen- 130 bini prematüre ve bugün Türkiye'de prematüre doğumların yaşama oranı -bugün bir vekilimiz de "Benim prematüre çocuğum var." dedi- yüzde 95'in üzerinde, biliyor musunuz? Lütfen.
100 bin kişiye düşen hekim sayısı, uluslararası kıyasa bakıyoruz, AB ülkelerinde 2015-2017 arasında yüzde 13,7 artmış, OECD ülkelerinde yine bu yıllarda yüzde 13 artmış, Türkiye'de 2015-2024 yılları arasında yüzde 44,1 artmış. 100 bin kişiye düşen hemşire ve ebe sayısının uluslararası karşılaştırmasına bakıyoruz, aynı şekilde, ABD 2015-2022 arası yüzde 11, OECD 2015-2022 arası yüzde 10, Türkiye'de yüzde 45 artmış.
Arkadaşlar, kişi başına hekime müracaat sayısının uluslararası kıyasına bakıyorsunuz, evet, Avrupa'da ve OECD'de 6,7 bizde 11,9'da ama 2002'de bu oran 3,6'ymış. 100 bin kişiye düşen erişkin yoğun bakım yatak sayısına bakıyoruz, AB 19,6, Birleşik Devletler'de 21, OECD'de 17, Türkiye'de 38,4. Üçlü, beşli karma aşının uluslararası karşılaştırmasına bakıyoruz, Avrupa bölgesinde yüzde 95'lerde, üst gelir grubu ülkelerde 94'lerde, dünya ortalaması yüzde 84, Türkiye'de yüzde 98,8. Bakın, kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşılarına bakıyorsunuz, hakeza oranlar yine aynı şekilde. MR cihazı başına düşen görüntülemeye bakıyorsunuz, Almanya'yla, Birleşik Devletler'le, Birleşik Krallık'la, Fransa'yla, hepsiyle kıyaslıyorsunuz, hepsinin çok çok üzerinde ve bilgisayarlı tomografi de hakeza öyle.
Bakın, Türkiye'de gerçekten ciddi bir dönüşümü hep beraber yapmışız. Bugün sağlıkta şiddet çok konuşuldu, asla kabul etmiyoruz, şiddetin her türlüsüne karşı olduğumuzu söylüyoruz ama sadece sağlıkta şiddet yok arkadaşlar, bakın, bugün kadına şiddet meselesi var, bugün otobüs şoförüne de şiddet uygulanıyor, bugün öğretmene de gidip veliler şiddet uyguluyor, bugün taksiciler de katlediliyor.
CAVİT ARI (Antalya) - İktidarın yönettiği atmosferden kaynaklı hepsi.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Şiddet hepimizin sorunu, hepsine karşıyız ve hepsiyle... (Gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Yegin, bir saniye, ek süre vereceğim.
Değerli arkadaşlar, lütfen, sükûneti tesis edelim, çok fazla konuşmacı var, böyle yaparsak iş uzar gider. Bakın, on saattir böyle tanıdık simalar bekliyorlar konuşmalarını, beş dakika için, lütfen. Sayın Yeğin tamamlasın, size de gelince siz de kendi zaviyenizden değerlendirmeleri yaparsınız.
Sayın Yegin, buyurun, bir dakika ekliyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Şimdi, yenidoğan çetesi, Sayın Bakanın söylediği gibi insanlıktan nasibini almamışların çetesidir. Hem mahkemeyikübrada hem bugün Türkiye'nin mahkemelerinde müstahakları neyse o müstahaklarını göreceklerdir. Şimdi, bu adamlardan bazılarıyla bizim siyasilerimizin fotoğrafları var diye bizi de bu organize kötülüğün bu çirkinliğin içine çekmeye çalışan arkadaşlar, teşbihte hata olmasın, şu cümleyi aklıma getiriyorlar: Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - O hırsız kim?
ORHAN YEGİN (Ankara) - Yahu, adam çetenin bir numaralı üyesi, Meclis üyeniz; adam çetenin bir numaralı ortağı, İstanbul Büyükşehir Daire Başkanı. Bak, bak, buna rağmen...
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Eski bakanınız vardı, eski bakanınız; çamuru karşıya atma!
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bak üstadım, bir şey söyleyeyim, müsaade buyurun.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Çamuru karşıya atma, çamur sizde!
ORHAN YEGİN (Ankara) - Ya, bir cümlemi tamamlayayım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sükûneti tesis edelim Sayın Aygun.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bakın, buna rağmen size yüklenmiyoruz. Bu tarz adamların siyaseti olmaz, bu tarz adamların düşüncesi, davası olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Yegin, teşekkür ediyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Sürem hiç olmadı ama...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Maalesef...
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Adam suçluysa...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Arkadaşlar, laf atmayın, siz de...
ORHAN YEGİN (Ankara) - O zaman mikrofonsuz bitireyim.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Yegin, teşekkür ediyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bu tarz adamların davası, düşüncesi, partisi olmaz; bunlar menfaatlerinin gereği her yere sızmaya çalışırlar.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Size de sızmışlar diyoruz, size yüklenmiyoruz; siz sanki olayın ortağı bizmişiz gibi muamele ediyorsunuz. Ayıptır arkadaşlar, lütfen bunu yapmayın, Allah aşkına ya!