Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy ve Elâzığ Milletvekili Ejder Açıkkapı ile 122 Milletvekilinin Savunma Sanayii ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2594) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 15 .10.2024 |
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben de öncelikle Nobel Ekonomi Ödülü alan Sayın Daron Acemoğlu’nu tebrik ediyorum. Kendisi, biliyorsunuz, ekonomi biliminin gelişmesine iktisat içinde çok değişik alanlarda katkılar vermiş bir kişi ama özellikle “kurumsal iktisatçı” olarak sayılıyor. Zaten verilen ödülün gerekçesinde de kurumsal iktisatçı olarak kurumların nasıl oluştuğu ve refahı nasıl etkilediği konusu önemli olmuş.
Şimdi, bakın, gene kurumları konuşuyoruz. Bu kurumlar, yürütmeyi, yargı ve yasamayı kapsıyor. Usul tartışmasında da aynı şeyi söyledik yani bugün, baktığımız zaman, Parlamentonun yasa yapma sistematiği son derece yanlıştır ve bu yasamayı itibarsızlaştırıyor. Zaten mevcut, adına “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen, dünyada hiçbir yerde benzeri olmayan ucube sistem yasamayı zaten etkisiz kılmışken, bir de aynı şekilde burada, yasama içinde doğru bir biçimde, nitelikli ve kaliteli kanun yapma imkânımızın da bir anlamda buradaki sistematikte -Meclis sistematiğini söylüyorum- hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem Genel Kurulda elimizden alınması son derece yanlıştır. Biraz önce Sayın Komisyon Başkanı 2 tane komisyonumuzdan “Biz bunu görüşemeyeceğiz.” diye yazı geldiğini söyledi. Bu yeni değil ki hep aynı şey oluyor. Ya, burada bir yanlışlık yok mu, bu yanlışlığın düzeltilmesi gerekmiyor mu?
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Parlamenter sistem döneminde de böyleydi.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yani siz şimdi… Parlamenter sistem ile bunu karşılaştırırsak yüzlerce şey söyleriz parlamenter sistemin lehine, bu sistemin aleyhine. Yani bugünkü mevcut sistemin gitmediği herkes tarafından anlaşılıyor. Yani farkındaysanız zaten Anayasa değişikliği, mevcut sistemin tıkandığı konuşuluyor her yerde. Böyle bir olay varken bugün biz şunu yapamaz mıyız burada görüşülürken Sayın Kalaycı: Örneğin bir alt komisyon kuramaz mıyız? Niye kurmadık? E, niye…
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Tüzüğü değiştirin.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tüzükte alt komisyon kurulmasına engel hiçbir şey yok, hayır. Aynı zamanda alt komisyonların da tali komisyonların da o konuda görüş bildirmesi İç Tüzük’te yazıyor, bildirebilir. Ben ayrıca başka bir şey daha söyleyeyim. Plan ve Bütçe Komisyonu olarak da o ilgili komisyonların görüş bildirmesini isteyebiliriz. Tali komisyon olarak sevk edilmemiş dahi olsa -biliyorsunuz Sayın Başkan, İç Tüzük’te var- Plan ve Bütçe Komisyonu orada o konunun görüşülmesinin daha sağlıklı olması için ilgili komisyona yazı yazarak “Size tali komisyon olarak gelmemiş ama görüşünüz nedir, bildirir misiniz.” diye sorma yetkisi var ama bunların hiçbirini kullanmıyoruz. Ondan sonra böyle bir sistemde bekliyoruz ki yasama verimli olsun, yürütme verimli olsun. Var olan kurumlar birer birer kapatılmış, Devlet Planlama Teşkilatı artık yok, Devlet Personel Başkanlığı yok, Merkez Bankasının itibarı yerlerde, ondan sonra biz de bunları konuşuyoruz. İşte, Daron Acemoğlu’nun Nobel Ekonomi Ödülü’nü almış olması bana öncelikle bunları hatırlattı, onu paylaşmak istedim sizlerle.
Tabii, bu bir vergi paketi -biraz önce usulde de kısaca söyledim- ama biraz daha açmamız lazım bu konuyu. Adının “Savunma Sanayii Destekleme Fonu katılma payı” olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Bu açık bir biçimde vatandaşa yükümlülük yükleyen, vatandaşın gelirinin bir kısmını vermesini icap ettiren bir şey. Zaten sadece vergi düşünmeyin; vergi, vergi benzeri harçlar, cezalar, bunların hepsi gene aynı amaca hizmet ediyor ve Anayasa 73’te de zaten tanımlanmış. Bu anlamda bu bir çeşit vergi, vergi benzeri. “Katılma payı” deniyor; ne fark eder, ne önemi var? Yani buradaki hikâye paranın bütçeye gitmeyecek olması, belli bir savunma sanayisi fonuna gidecek olması mı? Bu bir şeyi değiştirmez. Savunma Sanayii Fonu aynı zamanda bütçeden ödenek alıyor. Değerli arkadaşlar, kendi başına bütçenin dışında bir fondan bahsetmiyoruz. Ülkede Savunma Sanayii Başkanlığı var ve Savunma Sanayii Destekleme Fonu var ve bu Fon’a biz yeniden tekrar bu bütçe döneminde kaynak vereceğiz ve aynı zamanda da Cumhurbaşkanlığı bütçesi içinde görüşeceğiz. Bakın, özellikle alt komisyon kurulmasını şunun için istedim: Şimdi, biz Cumhurbaşkanlığı bütçesini görüşeceğiz diğer bütçe türleri gibi bir gün boyunca ama ben saydım, Cumhurbaşkanlığı bütçesi içinde 14 tane kurum var, Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kurumlar. 14 tane kurumu birlikte görüşeceğiz. Burada Savunma Sanayii Başkanlığını layıkıyla görüşebilmemiz mümkün değil. O yüzden söyledim, eğer böyle bir şey geliyorsa burada bir alt komisyon kurulsun, bu konuda bilgilendirsin. Buna neden ihtiyaç duyuldu, nedir, doğru mudur, yanlış mıdır; bunları konuşalım.
Bütçeye yük getirmediği söyleniyor. Değerli arkadaşlar, bütçeye yük getirmemiş olması vatandaşa yük getirmediği anlamına gelmiyor. “Bütçe hakkı” dediğimiz şey demokrasilerin en temel haklarından biridir, vatandaşın ödediklerinin, yükümlülüklerinin nerelere harcandığını bilme hakkı. Bu anlamda “Bütçeye bir yük getirmiyor.” denmiş olması hiçbir şey ifade etmiyor ve şunu söylemek istiyorum: Eğer savunma önemliyse, ulusal güvenlik bu kadar önemli bir konuysa bu, vergiyle düzenlenmeli, bu şekilde fon eliyle düzenlenmemeli. Şimdi birden bire burada, bir kısım, belli birtakım harcamalar üzerinden, işlemler üzerinden vergi alınması hemen hepimize şunu hatırlattı: Ne oldu, ne oluyor? Doğal olarak da arkadaşlarımız bunun son günlerde bir tehdit, İsrail tehdidi, dış tehditle olan bağlantısını kurdular. Ne oldu, neden birden bire bu önümüze geldi? Bütçe konuşacağız, bütçe görüşeceğiz. Varsa bir ihtiyaç biz de burada gerekli önergenin hazırlanmasını birlikte yapalım, biz de imza atalım hep birlikte, ondan sonra ödeneklerini artıralım eğer eksik geliyorsa, ihtiyaç varsa ama neden buna ihtiyaç duyulduğunu anlamış değiliz. “Savunma sanayisi önemli, işte, şu olsun...” Tamam, önemli tabii, savunma, ulusal güvenlik elbette önemli ama burada bir kısım yükümlülükler getiriliyor; bunlara neden ihtiyaç duyuldu? Savunma Sanayii Fonu’ndan yeni birtakım projeler mi var? Hangi projeler eksik gidiyor? Ödemelerde bir kısım sıkıntılar mı var? Herkes bu soruları soruyor ve soracak, kamuoyunda da bu tartışılıyor. E, o zaman, o “şeffaflık, açıklık” dediğimiz şey gerçekleşmiyor.
Şimdi, 4842 sayılı Kanun gereğince Savunma Sanayii Destekleme Fonu, gelir ve kurumlar vergisi tahsilat toplamı üzerinden yüzde 6, veraset ve intikal vergisi tahsilat toplamı üzerinden yüzde 25, motorlu taşıtlar vergisi tahsilat toplamı üzerinden yüzde 20’lik pay alıyor. Payları artıralım, gelin. Niye payları artırmıyoruz? Yani sonuçta toplanmış vergiler, buradan gitsin, onlar başka bir yere mi harcanıyor? Bütçe açığını artıracak diye mi korkuyoruz burada? Böyle bir şey olur mu? Gelin, bu yüzde 6 rakamını artıralım. Ha, orada, şunu söyleyeyim: Hep vergi paketini söylüyoruz, ne oldu vergi harcamaları? “Vergi harcaması” dediğimiz, alınmaktan vazgeçilen istisna, muafiyet ve indirimler yoluyla vergi harcamaları sadeleştirilecekti, bakılacaktı, etkinliğine göre yeniden değerlendirilecekti. Bunu yaptığımız zaman zaten hiçbir şey yapmasak, buradaki oranlar aynı bile kalsa, buradaki Savunma Sanayii Fonu’na gelecek para kat kat katlanacak.
Vergi harcamaları 2023 yılında 1 trilyon 476 milyar lira arkadaşlar. 2024 yılında -gerçekleşmeyi bilmiyoruz, muhtemelen daha üstte olacak- 2 trilyon 210 milyar, 2025 öngörüsü de 2 trilyon 777 milyar. Bakın, bu kadar vergiden vazgeçmişiz. 2023 yılında bütçe açığı 1 trilyon 375 milyar. Bunun üstünde vergi harcaması var. Hani vergi paketi bekliyor? Bütün Türkiye bunu beklerken ne oldu, hani vergi harcamaları gözden geçirilecekti? Ben baktım, ta, birinci orta vadeli programdan itibaren, 2006'dan beri her sene aynı şeyler söyleniyor. Sadece OVP’de değil, kalkınma planında da aynıları söyleniyor. Yıllık programlarda da aynısı ama bu konuda şu ana kadar yapılmış hiçbir şey yok. Ha, en son gelen vergi paketinde çok küçük bir miktar vardı, o da zaten devede kulak; bunlar büyük rakamlar. Eğer bu konuda bir samimiyet varsa eğer bir biçimde kaynakları aktarmak istiyorsak önce bunu yapalım. Bir, buradaki oranlar artırılabilir; iki, vergi harcamaları kontrol edilir; üç, bütçeye konulan ödenek aktarılır. Şimdi önümüze bütçeye geliyor ödenek, ne kadar olduğunu bilmiyorum, göreceğiz ayrıntısıyla ama gelin, bunları artıralım. Ama biz bunları artırmıyoruz, ne yapıyoruz? Özellikle madde 4’te bir şekle şemale kavuştuğu gibi, orada anlatıldığı gibi, vergi beyannamelerinden, tapu kadastro işlemlerinden, noterde yapılan işlemlerden, limiti 100 bin lira ve üzerinde kredi kartı olanların hamillerinden katılma payı alıyoruz. Bunların hepsi vergi işte, vatandaşın üzerine getirilen yükümlülük. Yani ne fark eder? Ha, oturmuşsun vergi olarak vermişsin; ha, böyle vermişsin yani dalga mı geçiyoruz?
Şimdi, bu, tabii, kamuoyunda da çok tartışılıyor, özellikle bu limit, 100 bin lira kredi kartı limiti çok tartışılıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sayın Başkanım…
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Şimdi, bakın, limit üzerinden bir katkı payı. Değerli arkadaşlar, limit üzerinden vergi veya katılım payı alınmaz; limit, limit; kullanılmış bir şey değil. Bakın, vergi ya da vergi ve benzeri yükümlülük ya gelirden alınır ya servet unsurlarından alınır ya da harcamadan alınır, bunların dışında bir şeyden alamazsınız. Adamın limiti 100 bin lira, 150 bin lira da olabilirdi, fark etmez; bundan nasıl para alırsınız, kullanmadığı parayı nasıl alırsınız? Yani, senin limitin var, şu kadar… Bu -herhâlde öyle mi düşünülüyor- bir zenginlik göstergesi, bir refah göstergesi gibi mi görüyoruz 100 bin lirayı? Değerli arkadaşlar, hatırlatayım; sendikalar düzenli olarak her ay açlık ve yoksulluk sınırını hesaplıyor. 4 kişilik bir ailenin dengeli ve düzenli yaşaması, beslenmesi için bütün ihtiyaçları olan gıda, kira, elektrik, su, doğal gaz, eğitim, sağlık, giyim; hepsini koyduğumuz zaman oluşan yoksulluk sınırı 70 bin lirayı geçti. Yani bunun ne anlamı var? Neden 100 bin lira?
Bir de tabii, bu, aynı zamanda baktığımız zaman Anayasa’ya da aykırı, ödeme gücü ilkesine aykırı. Anayasa madde 73 çok açık ve net. Bu konuda maddelere geçmeden önce Anayasa’ya aykırılık iddiamız da var, söylüyoruz; bu şekilde bir şey olmaz. Anayasa madde 73’te deniliyor ki: “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” Yani limitin 100 bin lira olmuş olması ya da üstü olmuş olması o kişinin mali gücünü, ödeme gücünü mü gösteriyor? Böyle gayriciddi bir iş mi olur? Hem vergi hukukuna hem de hukukun temel ilkelerine aykırı. Bütün kartlar için, hepsi için ayrı ayrı tekrar alacağız.
Bakın, şunu söylemek lazım: Burada getirilen iş zaten son derece sıkıntılı bir iş ve ama bakın, bu harcamaları da dikkate almıyor. Bugün, bu ülkede, özellikle bu yoksulluk sınırının içinde ya da hemen üstünde olan insanların harcamalarının büyük bir kısmı zorunlu ihtiyaçlar, lüks ihtiyaçlar değil. Ya gıdaya harcıyorlar ya eğitime ya sağlığa ya ulaştırmaya ya kiraya ya taksit varsa, eğer bir biçimde krediyle bir araba aldıysa, ev aldıysa onu ödüyorlar. Yani böyle bir yapının içinde baktığımız zaman, harcamaları da dikkate almayan bir şey bu. Yani böyle bir şeyin buraya getirilmesi son derece yanlış ve biz bunu... Sonuç itibarıyla kanun yapıyoruz burada, hukuk normları oluşturuyoruz ama hukuk normları oluştururken “Biz burada istediğimizi yaparız.” gibi bir şey söz konusu değil. Hukukun temel ilkeleri, Anayasa, yasalar bizi sınırlıyor; doktrin bizi sınırlıyor, belirliyor.
Şunu da söylemek isterim: Bu düzenleme, kayıt dışılığı artıracak olan bir düzenleme, kredi kartından nakde geçişe neden olacak bir düzenleme. Birçok insanın da -kamuoyunda görüyoruz zaten- limitlerini aşağıya doğru indirmek istediklerini görüyoruz. Yani buraya bir şey getiriyoruz, bir kere getirdiğimizi neden getirdiğimiz belli değil, birdenbire önümüze bir kanun teklifi geliyor, ondan sonra bunun için de “savunma sanayisi” deniyor, ondan sonra bir kısım katılım payları, onun için de maktu vergiler ön planda. Esas itibarıyla, önemli olan ödeme gücüne göre vergi almak; az kazanandan az, çok kazanandan çok. Neden vergi dilimleri var? Burada vergi dilimi de yok. Değerli arkadaşlar, bu yanlıştır, derhâl bundan vazgeçilmelidir.
Onun dışında da baktığımız zaman, bütün bu işlemler, tapu kadastro işlemleri, noterde yapılan işlemler… Tapu kadastro işlemlerinden maktu vergi alarak mı Türkiye sorunları çözecek? Buradan gelecek olan para hiçbir şey değil, bunlar Türkiye'nin hiçbir sorununu çözmez. Eğer öyle bir şey varsa tapu sisteminde, gayrimenkul sisteminde rayiç bedel uygulamasını getirirsiniz, ciddi anlamda bunun denetimini yaparsınız, buradan vergi alırsınız. Bunu yapmıyorsunuz, ondan sonra diyorsunuz ki: “İşlem başına alıcıdan ve satıcıdan böyle para alacağım.” Bütün bunlara baktığımız zaman, son derece gayriciddi, neden hazırlandığı belli olmayan ve anladığım kadarıyla bir biçimde bir paraya sıkışma var herhâlde, bunu anlıyoruz yani. Ne var? Yani devletin bir borcu mu var, ödenmemiş bir şeyleri mi var arkadaşlar? Alt komisyon kurulsun dedik yani alt komisyonda bunları ayrıntısıyla konuşurduk.
Evet, bu konuda söylenecek daha çok şey var ama maddelerde de tekrar söyleyeceğiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamamlıyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Son olarak, Anayasa’ya aykırılıklarla ilgili iddiamız olduğunu söyledim, Anayasa madde 73'e aykırı.
Gene aynı şekilde Anayasa madde 13... Daha önce Anayasa Mahkemesi kararları Anayasa madde 35 mülkiyet hakkıyla beraber değerlendiriliyor. Ölçülülük ilkesi var: burada getirilen bu düzenlemeler o açıdan madde 13, ölçülülük ilkesine de aykırıdır. Bu yüzden de Anayasa’ya da aykırıdır buradaki getirilen düzenlemeler; onu belirtmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar.