Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b) Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 26 .11.2024 |
MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Sayın Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, kıymetli hazırun; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin savunma noktasında, güvenlik noktasında hangi kritik aşamalarda olduğuna dair kanaatlerimi belirtip birkaç tane değerlendirmeyle beraber sözlerimi tamamlayacağım.
En önemli güvenlik meselesinin başında Kıbrıs'ın geldiği kanaatindeyim. 2004 yılında Annan Planı'nda yürütülen sürecin yanlış olduğu, 2017'ye kadar Annan Planı çerçevesinde yürütülen bu değerlendirmeler neticesinde Türkiye'nin Kıbrıs'ta, özellikle Kuzey Kıbrıs'ta elini zayıflatan adımların atıldığı gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Türkiye o dönemde Avrupa Birliğine üyelik başvurusu çerçevesinde masadan kaçan taraf olmayacağımızı, "kazan-kazan" stratejisi uygulayacağımızı, "Çözümsüzlük çözüm değildir." mantığıyla hareket edeceğimizi ilan ederek Annan Planı'na "evet" dedi ve netice itibarıyla Türk tarafı yüzde 65 "evet" Rum tarafı yüzde 75 "hayır" dediği için Annan referandumu geçmedi. Sonrasında Avrupa Birliği tarafından yapılan hiçbir söz yerine getirilmedi; hibe yardımlar, Ercan Havaalanı'nın uluslararası uçuşlara açılması vesaire, bütün bunlar gerçekleşmedi ve neticesinde şöyle bir durumla karşı karşıya kaldık: Kıbrıs'ta iki devletli çözümü öne sürdüğümüzde, ısrarcı olduğumuzda bu sefer Batılı ülkeler özellikle şu ifadeyi kullanarak "Siz, Annan referandumuna 'evet' diyerek ayrı bir devlet olmak istemediğinizi ifade ettiniz." dediler. Şimdi, burada, bizim önce yapmamız gereken şey, Doğu Akdeniz'in özellikle son gelişmelerle beraber bu kadar önemli hâle geldiği bir ortamda, iki devletli çözüm noktasında hiçbir adım atmadan, bunu hiçbir müzakereye tabi tutmadan ısrarcı olmamızdır. 2017'den bu tarafa inişli çıkışlı yapılan değerlendirmeleri de görüyoruz ama son tahlilde, geçtiğimiz 15 Kasım günü -ben de Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz Bey'le beraber adadaydım- Sayın Yılmaz'ın konuşmasında buna önemle atıf vardı; bunu da buradan ifade etmek istiyorum, bunun sürekli hâle getirilmesi gerekir.
Diğer bir konu, Suriye, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli güvenlik meselesidir. Niçin en önemli güvenlik meselesi? 911 kilometrelik bir sınırımız var ve bu sınırda maalesef, yaşadığımız güvenlik sorunları neticesiyle, sınır ihlalleri vesaire binbir türlü problemle karşı karşıya kaldık. Aslında, Suriye meselesi, Türkiye'yi Afganistanlaştırma çabasının bir sonucuydu ve şimdi, biz, Suriye'nin içerisinde "İdlib" denilen bir bölge var, İdlib bölgesinde 5 milyona yakın insan var, orada güvenlik güçlerimiz İdlib'in etrafında özellikle Rusya, Suriye ve İran tarafından yapılan o bölgenin temizlenme girişimine karşı oradan yeni bir göç dalgası oluşmasın diye bir çaba içerisine giriyor. Bunu anlıyorum ama aynı zamanda Amerika da oradaki mevcut statükonun korunması gerektiğine dair bir adım atıyor. Heyet Tahrir el-Şam daha önce Amerika'nın terör örgütü listesindeyken şimdi terör örgütü listesinden çıkarıldı ve orada farklı bir hesaplar içerisinde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, şimdi, bizim özellikle İdlib'te oluşan fiilî durum neticesinde, İdlib'deki radikal unsurların oradaki varlığını da göz önünde bulundurarak Suriye meselesinde çözümü nasıl gerçekleştireceksek -bunu Suriye yönetimiyle görüşmek mi, farklı adımlar mı, neyse- muhakkâk bunun bir an önce hayata geçirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli güvenlik sorunu olan Suriye meselesi üzerinden daha fazla köşeye sıkıştırılmak gibi bir yanlış içerisinde olmamamız gerekir diye düşünüyorum.
Sayın Bakan, konuşmanızda Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne önemli bir atıf yaptınız ama maalesef daha önce Meclis Başkanlığımızı yapmış bir ismin Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni tartışmaya açması hayati bir hataydı. İki tane sigortası var Türkiye Cumhuriyetinin; biri Kıbrıs'taki haklarımızdır, bir diğeri de Montrö Boğazlar Sözleşmesi'dir. Bugün, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni olabildiğince ayakta tutmak hepimizin görevi olmalı. Karadeniz'i Akdeniz gibi farklı güçlerin bilek güreşine çevrildiği bir alana çevirirsek maalesef çok büyük riskleri almış oluruz. Sayın Cumhurbaşkanının 7 Temmuz 2023 tarihinde yaptığı bir konuşma var, o konuşma da "Ukrayna'nın NATO üyesi olması hakkıdır." mealinde bir açıklamaydı. Ben bu açıklamanın çok yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum. Türkiye'nin bu zamana kadar Batı ülkeleriyle yürüttüğü çeşitli stratejik adımlar olabilir, birliktelikler vesaire olabilir ama Türkiye konumu itibarıyla, pozisyonu itibarıyla hem Rusya'yla hem Amerika'yla farklı boyutlarda ilişki geliştirmek durumunda olan bir ülkedir. Romanya'nın ve Bulgaristan'ın 2004'te NATO üyesi olmasının akabinde, şimdi bir de Gürcistan üzerinden, Ukrayna üzerinden NATO üyeliği tartışmalarını canlandırmak Türkiye'nin pozisyonuna çok büyük zararlar verir; bunu buradan bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Amerika'nın Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'yle yürüttüğü iş birliklerinin, tabii, özellikle 15 Temmuzdan sonra daha da ilerlediğini görüyoruz. Dedeağaç'ın özellikle 15 Temmuzdan sonra daha da aktif hâle getirildiğini görüyoruz yani kozmik odaya girilmesinin ardından Dedeağaç'a yapılan tahkimatın daha da arttığını görüyoruz. Dolayısıyla, şu anda İncirlik Üssü'nün fiilî olarak kapatıldığını, resmî olarak açık olduğunu ve Amerika'nın İncirlik'in yerine Dedeağaç'ı koyduğunu da görüyoruz. Şimdi, Dedeağaç'la ilgili endişeler dile getirildi, Amerika'nın bunu Rusya'yı kuşatma çerçevesinde değerlendirdiğine dair kanaatlere şahit oluyoruz. Oysa bunun böyle olmadığını, bunun Türkiye'ye dönük adımlar olduğunu da görüyoruz.
Sayın Bakan, aynı zamanda Suriye'yle bu yakınlaşma çabalarının bir olumlu sonucu da şu olacaktır diye düşünüyorum: Malumunuz olduğu üzere, Suriye ile aramızda deniz yan hukuku anlaşmamız yok ve bu durumda böyle bir yakınlaşma sonucunda bizim Suriye'yle bir anlaşma ihtimalimiz doğarsa Akdeniz'de, Doğu Akdeniz’de hâlihazırda devam eden bu sorunlara farklı bir açıdan katkı sağlayabilir diye ifade etmek istiyorum.
Sayın Bakan, zaman zaman -tabii, ben bunu asla niyetinizden şüphe etmeden söylüyorum ama kamuoyunun algısı açısından önemli olduğu kanaatindeyim- konuşmalarınızda İsrail-Hamas arasında süren bir çatışmayı dile getiriyorsunuz. Oysa bunu "İsrail-Filistin" diye ifade etmek sorunu daha iyi tarif eder kanaatindeyim. Konuşmalarınızın bazılarında "İsrail-Hamas" şeklinde değerlendirmeler oluyor. Ben bu noktada biraz daha hassas davranılsa iyi olur kanaatindeyim.
Biraz önce bir konuşmacı da ifade etti. Son yapılan G20 Zirvesi’nde IMEC Ticaret Yolu üzerinden Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi'ne alternatif bir şeyler oluşturulma gayreti var, Türkiye’nin baypas edilme çabaları var. Tam da bu noktada Gazze’nin, Hayfa’nın ne kadar önemli olduğunu yani Türkiye’nin oradaki savunmasının ne kadar önemli olduğunu da ifade etmek istiyorum. O ticaret yolunun merkezinde Hayfa var, o ticaret yolunun merkezinde Gazze var. Sizler de bunu takip ediyorsunuz.
Hızlı olarak geçeyim. Türkiye, İran, Pakistan ve Mısır arasında daha yakın, bölgesel iş birliği çabalarının artırılması gerektiği kanaatindeyim. Mümkünse bu 4 ülke arasında bir saldırmazlık anlaşması yapılmalıdır ve bu 4 ülkenin, 600 milyona yaklaşan nüfuslarıyla bölgedeki gelişmelere birlikte tepki verecek bir adım atmaları iyi olur kanaatindeyim.
Sayın Bakanım, bir de ben -şu anda yaklaşık bir ayı geçti- bir kanun teklifi verdim. Kanun teklifinde Almanya’daki çifte vatandaşlıkla alakalı sürecin daha da hızlandırılması adına bedelli askerlik miktarının düşürülmesi yönünde bir talebim oldu. Bunu niçin yaptım? Bunu herhangi bir maddi gerekçeyle ifade etmedim. Tamamen biraz önce Nedim Bey’in ifade ettiği beyin göçü meselesine farklı bir açıdan yaklaşmak ve oradaki vatandaşlarımızın, 4'üncü nesil olan insanlarımızın, gençlerimizin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıyla birlikte Alman vatandaşlığı ve aradaki köprü vazifesinin devam etmesi gerektiği kanaatindeyim. Tabii, Türkiye’deki algı... Bedelli askerlik miktarının aynı olması burada bazı endişelere, Türkiye'de işte karşıtlık vesaire böyle değerlendirmelere sebep olabilir. Bunun doğru bir şekilde çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Orada şu anda, maalesef -aradan yedi sekiz ay geçti- 10 binler civarında bir başvuru var. Düşünün, orada 3,5 milyon insanımız var, 10 bin civarında başvuru var. Bu bedelli askerlik konusunun muhakkak Millî Savunma Bakanlığı tarafından değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Başkanım, bir dakika ilave olacak, değil mi?
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Tabii.
MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Peki, teşekkür ederim.
Diğer bir konu da bu askerî hastanelerin açılması konusunda özellikle ihtisas konusunun, muhakkak askerî hastanelerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğine dair bir kanaatim var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Tabii, sizler bir sözleşme yaparak uzmanları istihdam ediyorsunuz ordumuzda ve onlarla o sözleşmeniz neticesinde on yılın sonunda, hizmet süreleri tamamlandığında başka devlet kurumlarına geçebilme hakları olduğuna dair bir ifade kullanıyorsunuz. Bu talep çok olduğunda bunu yönetmek zor olabilir ama sağlık problemi olan, aile birlikteliği noktasında sorun yaşayanlar da varsa bu noktada bir inisiyatif kullanılması gerektiği, destek verilmesi gerektiği kanaatini paylaşıyorum.
Bir kere daha, Millî Savunma Bakanlığımıza yaptığı çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlık, uzun ömür diliyorum.
Sağ olun.