Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2731) münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 04 .12.2024 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ersan Beylere ve diğer vekilimize de bu güzel çalışmaları için tebriklerimi iletiyorum. Hakikaten bu Komisyonun bütçeyi görüştüğü esnada böyle bir çalışmaya imza atabilmek önemli tabii.
Şimdi, maddelerde bazı konuları detaylı konuşacağız ancak başlangıç itibarıyla bir defa torba meselesi olduğunu usulde söyledik. Yani bu torba hakikaten kötü de bu seferki de hele daha bir başka; neyse artık o kısmına yapacak bir şey yok, o alışkanlık hâline geldi, gidiyor.
Şimdi, bu etki analizine baktık, çok zayıf bir etki analizi var Sayın Başkan, siz de fark etmişsinizdir. Gerçekten bir defa açıklamaları... Hani, sadece etki analizinden kasıt, tabii, büyük ölçüde bir mali yük varsa onu da görmek... Veya sadece mali yük olması da gerekmiyor; işte, istihdama nasıl katkı sağlar veya bilmem neyi, nasıl etkiler, ona ilişkin bir şey söylemesi lazım. Burada etki analizi diye önümüze verilen şey aslında baktığınızda zaten yetersiz olan gerekçenin bir miktar belki açılmış hâli. Dolayısıyla, Komisyon olarak bizim burada bir tavır ortaya koymamız lazım. Bu etki analizlerinin bize daha doyurucu gelmesi gerekiyor, hele hele mali boyutu varsa onların da etraflıca yazılması lazım, hesap edilmesi lazım. Ben burada bir tane maddede gördüm, atlamış olabilirim ama diğerlerinde zaten hiçbir mali boyutun olmadığından bahsediliyor. O zaman da şu soru akla geliyor: Niye Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor arkadaşlar? Hani, hiçbir mali boyutu olmayan bir kanun teklifi o zaman niye bu Komisyona geliyor? Bir mali boyutu varsa niye buraya yazılmıyor? Bunların açıklanması gerekiyor.
Şimdi, bir de burada tabii, yeni sistemde işte, "Bakanlıklar kanun tasarısı gönderemiyor, milletvekilleri hazırlıyor." güya, birbirimizi kandırıyoruz, o ayrı bir şey ama hadi onu orada yapıyoruz ama bu etki analizinde bence bunu yapmak durumunda değiliz. Yani etki analizi bizzat kamu kuruluşları tarafından yapılsın, hangi kurumu ilgilendiriyorsa o kurum tarafından yapılsın. Zaten öyle yapılıyor da Sayın Başkan, bence buraya da yazılsın. Yani madde 5. Kim yaptı bunu? Diyelim ki Maliye Bakanlığı. Madde 10. Kim? Cumhurbaşkanlığı idari bilmem ne teşkilatı filan diye... Hem sorumluluk kaybolmasın çünkü bazen de bilemiyoruz, mesela burada personele ilişkin hususlarda Çalışma Bakanlığı mı yaptı, Maliye Bakanlığı mı yaptı, Cumhurbaşkanlığının o idari birimi mi yaptı, yoksa Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi mi yaptı bilmiyoruz. Dolayısıyla, bu bilindiği zaman herkes sorumluluğu daha fazla hisseder bence, bu, iyi bir şey olur. Etki analizleri bizim de burada karar vermemizi kolaylaştırır ve çalışanlar da bu kanun teklifini önümüze getirenler de hiç olmazsa bunun etkisinin ne olacağı hususunda biraz daha etraflıca düşünmüş olurlar diye düşünüyorum. O yüzden, lütfen, bu önerimi dikkate alırsanız iyi olur. Yani herhangi bir kamu kuruluşunun orada isminin yazilması bu sistem açısından da bence bir zafiyet falan değil, onun öyle olmasında hiçbir sakınca yok, bence tam tersine fayda var.
Şimdi, tabii, Anayasa Mahkemesinin iptalleri var, burada arkadaşlar da ifade etti. Bazı konular tabii çok muğlak olabilir; işte, Anayasa'ya aykırılık var mıdır, yok mudur? İdare Anayasa'ya aykırı olmadığını düşünebilir ama işte mahkeme "Anayasa'ya aykırı." diyebilir. Bunları anlamak mümkün, böyle çok net olsa zaten Anayasa Mahkemesi diye bir şey olmaz ama çok belirgin bir şekilde Cumhurbaşkanı kararnamesiyle... Bakın, biz şunu söylemiyoruz: "Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisi yoktur." demiyoruz. Bu sistemde Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisi var ama bunun sınırları belli olmuş. Şimdi, bu sınırlara çok net bir şekilde tecavüz eden Cumhurbaşkanı kararnameleri çıkıyor, bunu da biliyoruz. Bunun olmaması lazım. Az önce onu ifade ettim usul hakkında konuşurken, bunun yapılmasının bir sebebi var, bunu da bilmiyor değiliz. O sebep ne? "Cumhurbaşkanı kararnamesiyle yapalım kardeşim." Bu, aykırı mı? Aykırı. "Bu şimdi Anayasa Mahkemesine gidecek, görüşülecek -bakın, 2020'leri görüşüyor yani şimdi 2024'te bir karar var önümüzde- zaten görüşülmesi üç dört yıl sürüyor. Üç dört yıl içerisinde biz zaten yapacağımızı yaparız." Anayasa Mahkemesi kararları da zaten geriye doğru yürümüyor. Bir de iş oldubittiye getirilmiş oluyor yani Cumhurbaşkanı kararnamesiyle bir konu yapıldıktan, başladıktan sonra aradan üç yıl sonra, beş yıl sonra, iki yıl sonra, her neyse, bunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması bizim aslında elimizi kolumuzu bir anlamda bağlıyor, bize bir rahatlık yok. Şimdi, şu 15'inci maddede, diyelim ki yerli kömürcülerle bir imtiyaz sözleşmesi yapıldıysa bunu nasıl geriye alacağız? Alabilir misiniz geriye? Bu verilmiş zaten, Cumhurbaşkanı Anayasa'ya aykırı bir şekilde, yetki olmadan bir düzenleme yapıyor, o düzenleme çerçevesinde bu verilmiş oluyor. Bilmiyorum anlatmaya çalıştığım şeyi anlatabiliyor muyum? İsmail Bey herhalde beni yanlış anladı az önce. Yani, sistemi tartışmıyorum bakın, sistem ayrı bir şey, sistemi zaten tartışıyoruz ama sistemde Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisi var ama buranın sınırları bile bile zorlanarak bir şey yapılıyor, iş oldubittiye getiriliyor. Ondan sonra "Ya kardeşim, bunun neresini tartışacağız biz, zaten bunu Cumhurbaşkanı kararnamesiyle yapmıştık, süreç de başlamıştı. Üç yıldır bunun uygulaması var, şimdi nasıl geriye gideceksin?" denilecek. Yani, dolayısıyla, o zaman da Parlamentonun hakkı gasbediliyor gibi bir nokta oluyor; bunu yapmamak lazım. Yani, bu, benim en temel eleştirim burada.
Şimdi, diğer iptal gerekçeleriyle birlikte... Özellikle 15'inci maddede yapılan şey, şunu söyleyeyim, Sayın Bakan Yardımcısı da burada: Yani gerekçenin tam tersi oluşacak bu çok net, bunu herkes biliyor. Öyle olmuş olsaydı bugüne kadar yerli kömürle ilgili imtiyaz sözleşmesi verilirdi. Yerli kömürle ilgili imtiyaz sözleşmesi hiç verildi mi bu zamana kadar? Yani Elektrik Piyasası Kanunu'nun temel amacı piyasada rekabeti sağlamak yani fiyat oluşumunu, rekabetçi bir fiyat oluşumunu sağlamak. Siz ne kadar imtiyaz sözleşmesi yaparsanız o kadar fiyatı bağlarsınız, neyin rekabetini yapacaksınız ondan sonra? Sonra bunlar kaç liradan alınacak? Yani, geçmiş uygulamalara bakınca, işte biliyorsunuz, bu ithal kömür şeyleri limanlara yakın yerlerde kuruluyordu, kömür alış fiyatı -o fiyat doğru mu yanlış mı onu da kimsenin bildiği yok- üzerine şu kadar kâr marjı, bilmem ne, devlete o fiyattan elektrik veriyorsunuz. Elektrik fiyatları patır patır onun yarısına inmiş, hâlâ biz yüksek fiyattan elektrik alıyoruz. Şimdi bizde öyle ironik bir durum var ki yani bunlar sanki -efendim ne derler- fiyatları düşürecekmiş gibi sunuluyor. Yapmayın Allah aşkına, böyle bir şey yok. Tam, tersine, bu fiyatların katılaşmasını sağlayacak, piyasada rekabeti önleyecek bir durumdur. Arz güvenliği açısından; arz güvenliği açısından da baktığımızda zaten bir sürü şey, YEKDEM'ler var, şunlar var, bunlar var, onların hepsini biz zaten bir anlamda teşvik ediyoruz. Dolayısıyla, orada arz güvenliği açısından bir de tedarik mekanizması var değil mi? Tedarik mekanizması ne arkadaşlar? Bilmeyenler için söyleyelim: Hiç çalışmayan santrallere dahi biz sanki oradan elektrik alıyormuşuz gibi para ödüyoruz. Niye? Eğer elektrikte bir sıkıntı olursa o santral hemen devreye girecek; sıkıntı yok, ondan sonra alınmıyor, çoğu zaman alınmıyor. Kaç megavattı buradaki beklettiğimiz şey? Onu şimdi hatırlamıyorum, biliyordum da. Yani bakın, bunu, bu kısmını eleştiriyor değilim ha. Yani arz güvenliği açısından böyle bir mekanizma var zaten, anlatabiliyor muyum? "Sen orada dur kardeşim, benim acil bir ihtiyacım olursa seni çalıştıracağım." diyorsun ama almıyorsun, o orada duruyor ama tıkır tıkır biz oraya para ödüyoruz. Bu da nihayetinde tüketiciye bir şekilde yansıtılıyor. Şimdi, burada az güvenliği marz güvenliği filan denilemez, hiç kimsenin aklına gelmedi de şimdi bizim aklımıza mı geldi yani yerli kömürle arz güvenliği! Çevre ne oldu? Uluslararası taahhütlerimiz oldu. "Yeşil dönüşüm, yeşil dönüşüm" bilmem ne diye altını boşalttığınız kavramları burada herkes ağzına doluyor! Şimdi, biz, kömür ve işte yerli... İthal de burada tabii... Şimdi soru olarak sorayım da maddesi gelince konuşalım: İSKEN zaten yirmi yıl önceden ithal kömüre dayalıydı biliyorsunuz, şu anda yabancı, yüzde 51'i Almanların olduğu bir şirket. Yani şimdi burada yeniden imtiyaz sözleşmesi, on yıl daha imtiyaz sözleşmesi hakkı vereceğiz ya! Niye yapalım bunu arkadaşlar? Ya böyle bir haksız rekabet nasıl önlenecek bilmiyorum? Yani tam olanın tersi bir şey getiriliyor önümüze, bir de şeytan sağdan yaklaşır misali bize de deniliyor ki: "Ya, bu fiyatları düşüreceğiz veya fiyatlar tırmanırsa biz fiyatı bağladığımız için fiyatların tırmanmasına engel olacağız." Böyle bir şey yok. Neyse, bu konuya gereğinden fazla girdim çünkü maddesinde gireceğiz.
Şimdi, personel düzenlemelerinin bir kısmı yapılıyor burada, bence daha bütüncül bir şekilde bakarak yapmak lazımdı bunu, bunun olmadığını görüyoruz. Şimdi, burada, bal tutan parmağını yalar misali, işte Cumhurbaşkanlığı bir kısım kendi meselelerini buradan hallediyor. Şimdi, danışman, müşavir, idari uzman filan var; yanlış anlamıyorsam bunların tekrar kamuya dönüşünü kolaylaştırıyoruz; inisiyatif de veriliyor, dönmek isteyenler döner filan. Ya, Türkiye'nin önceliği bu mu? Yani niye böyle bir şey yapılıyor, ben anlamadım! Yani zaten 666'yla bir yanlış yapılmıştı, hatırlayın; danışmanların, müşavirlerin... Müşavir kadrosu genel olarak yanlış bir şey yani yetişmiş insanları biz orada atıl bir şekilde bekletiyoruz. Ama bu Hükûmet ne yapıyor? Kendi atadıklarını şimdi orada bekletiyor. Sağlık Bakanlığında idari personel olan binlerce, on binlerce insan var mesela. Şimdi, bizim önceliğimiz, bunlardan emekli olanların da tekrar biz kamuya kolaylıkla geri gelmesini sağlıyoruz.
ERSAN AKSU (Samsun) - Yok, yok.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Özel sektöre gitmeyi kolaylaştırıyor.
ERHAN USTA (Samsun) - Efendim, o sizin yorumunuz.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Yasa, o anlamda.
ERHAN USTA (Samsun) - Yasa o anlamda olur mu canım! Biz emekli olmuşların kamuya... Allah Allah, madde burada.
ERSAN AKSU (Samsun) - O var, o dediğiniz var...
ERHAN USTA (Samsun) - Var, hayır. Ağabey, o ayrı!
Şimdi gerekçesi şu: "Efendim, işte, yani böyle yaparsak kolay kolay gider gelir." anlamında filan deniliyor ama burada bir de vakıf, dernek, bilmem ne meselesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, bitiriyorum.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - "Giden gitsin." diyorsan o ayrı ama gitmiyor.
ERHAN USTA (Samsun) - Maddesi gelince konuşalım ama hayır, çok net canım o yani.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - "Giden gitsin, dönmesin." diyorsan o ayrı ama gitmiyorlar bu sefer de!
ERHAN USTA (Samsun) - Ya gitmiyor bu sefer ama gidenleri de geri alacağız! Şimdi ne olacak? Bunlara vakıflarda, derneklerde, bilmem ne şeyi getireceğiz! Yani burada biraz komplo teorisi olsun, tamam, orada yeni bir şey oluşturulacak, bir kadrolaşma. Yani nasıl ki imamlar üzerinden bazı şeyler orada yapılıyorsa buradan da vakıflara, derneklere ya kayyum olarak ya da kendi dernek ve vakıflarımıza işte oradaki personeli atayacağız, muhtemelen de maaşını filan da devletten alacak, görevlendirme filan denilecek, ona da devam eden şeylerde geçecek. Net bir şekilde onu ben görüyorum orada.
Şimdi, 666 denilen bir şey vardı, biliyorsunuz, garip bir şeydi. Ben o zaman devlette çalışırken çok karşı çıkmıştım ama tabii o zaman... Efkan Âla ile Naci Ağbal'ı buradan iyi anmak istemiyorum, dolayısıyla bunun mimarları onlar olduğu için. Yani "eşit işe eşit ücret" diye bir şeyi o zaman getirdiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum Başkanım, maddelerde biraz tasarruf ederim, başlamışken şunu bitireyim.
"Eşit işe eşit ücret" diye bir şey getirdiler o zaman tamam mı, hiç mukayese edilemeyecek kurumlarda benzer unvan var diye birbirleriyle mukayese ettiler. O kadar yanlış bir şeydi ki... Yani birkaç tane uzmanlığı olan kurum vardı, orada da mesela uzmanlığı filan da bitirdiler. Ondan sonra, bir de ne yaptılar? Bakın, bir kurumun içerisinde... Bakın, mukayese edilemeyecek 2 tane kurum, kurumun ismini rencide etmemek için vermiyorum. Bir tarafı iyi tarafı var, DPT'yi söyleyebilirim ama diğer tarafı söylemeyeyim, başka bir kurumu düşünün yani. 2 tane hiçbir şekilde mukayese edilemeyecek kurumu birbiriyle emsal aldılar, tamam mı, fakat öyle bir şey yarattılar ki bir kurum içerisinde, meslek hayatı boyunca devam edecek bir farklılık yarattılar. Şimdi, yani Devlet Planlama Teşkilatı veya BTK'de, EPDK'de, BDDK'de, hatta TÜİK'te... Şimdi -TÜİK'ten burada arkadaş var- TÜİK'te aynı odada çalışan 2 istatistikçiden biri 666'dan önce yani 2011'in Aralığından önce işe girmiş, biri de sonra girmiş; sonra giren kıdemli de olabilir, bakın, başka bir kurumdan TÜİK'e gelmiş olabilir. TÜİK'e geldi, öbürü ondan 7-8 bin fazla maaş alıyor arkadaşlar.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Yasama uzmanları da var, burada da var.
ERHAN USTA (Samsun) - Evet, burada da var, kamunun her tarafında var, 666'nın yanlışlığını söylüyorum. Şimdi, bu yapılmamalıydı. Bunda canla başla mücadele ettik filan, olmadı o zaman. O zaman bürokratken de dinlemediler, şimdi de siyasetçiyiz, gene dinlemiyorlar hoş da! Yani iyi kötü madem bunu yaptık, şimdi Cumhurbaşkanlığında bu yapılana ne diyeceksin? "Bilişim uzmanı" değil mi? Yanlış anladıysam arkadaşlar düzeltsin. Normal kamuda çalışanın 5 katı kadar olduğu zaman Cumhurbaşkanlığında maaş verebileceğiz, sözleşme yapabileceğiz, niye? Hani, herkes aynı, bütün bilişim uzmanları bütün kamuda aynı parayı almayacak mıydı? Yanlış mı anlıyorum? 10 kişi, 5 kişi fark etmez. Yarın 10 kişiye bin kişi dersin olur 2 tane sıfır "Bir şey fark etmez." dersin kardeşim, mesele yol olması, sistemin açılması. Yani 666'dan vazgeçecekseniz bakın benim buna bir itirazım yok ama bunu net bir şekilde ortaya koyalım. Vaz mı geçeceğiz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - ...sadece belli kurumlarda, böyle biraz daha işte Cumhurbaşkanlığı gibi veya yarın bastırınca başkası yapacak gibi başka kurumlarda da bir şey mi yapacağız?
"Devlet Denetleme Kurulu" bunu anlamak için epeyce uğraştım ama şunu gördüm ben net bir şekilde, buradaki... Biliyorsunuz DDK ihtilal sonrası -hani ihtilalci, böyle sivilci arkadaşlarımız var- kurulmuş bir kurumdur; iyidir, kötüdür ayrı bir şey Devlet Denetleme Kurulu. Ama temel denetim birimi değildir, her kurumun kendi denetimi vardır ve dış denetim olarak da Sayıştay vardır. Şimdi, sen bunların hepsini bitireceksin, Sayıştayı budayacaksın, iç denetimi budayacaksın, teftiş kurullarını budayacaksın, bundan sonra buradaki yetkileri artırarak DDK üzerinden bütün kamuyu denetlemeye çalışacaksın. Yok böyle bir dünya ya! Dünyanın neresinde böyle bir şey var? Benim tespitlerime göre, bu görevden alma yetkisi, evet, CBK'yle verilmiş ama kanunla ilk kez veriliyor. Yani ihtilalde dahi, Kenan Evren Paşa dahi kendisine böyle bir yetki almamış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum Başkanım.
Herhangi bir yerde görevden almayı DDK üzerinden yapmamış, rapor yazmış olabilir, bilmem ne. Bakın, DDK lüzumsuzdur demiyorum, DDK'deki arkadaşlar alınmasın. Yani çalışacak, elbette bir birçok kurumu ilgilendiren hususlar olabilir, büyük yolsuzluk meseleleri olabilir, bilmem ne ama böyle bu tür gövden alınma yetkilerinin verilmesi...
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Görevden alma değil, görevden uzaklaştırma.
ERHAN USTA (Samsun) - Var, var. Görevden uzaklaştırma, alma neyse işte.
DDK'de hiç olmamış, müfettişlerin var, onu diyorum zaten.
Ya, niye her şeyime itiraz ediyorsunuz? Biz eski arkadaşız Mustafa ya! Ya, ben kendimi mi anlatamıyorum arkadaş, ben anlamıyorum ya!
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Çok iyi anlamışsın.
ERHAN USTA (Samsun) - Anladım, çalıştım tabii, çalıştım çünkü.
Hayır, şunu söylüyorum arkadaşlar, bakın, ne dedim ben. İç denetim var dedim değil mi? On yıl Koordinasyon Kurulu üyeliği yaptım bu sistemi yerleştirmek için ama birileri sürekli budadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Efendim, teftiş kurulları var, buraların hepsinin motivasyonu bozuldu, bunların hepsini bozduk, ettik 2010'da -Sayıştayın 6085 miydi yasasının adı- çıkardık fakat ondan sonra 3 defa budandı Sayıştay. Şimdi sen bu sefer tutuyorsun, "to the point" tamam mı "Şurada bir şey var, oranın bir kellesini koparmam lazım." deyip DDK'den oraya adam göndereceksin, görevden el çektirteceksin bilmem ne. Böyle bir şey yok. Her bakanlık kendi bünyesinde yapsın bunu. Binlerce müfettişin, binlerce Sayıştay denetçisinin falan moral motivasyonunu bozacak bir şeydir bu. Yanlış bir şeydir ama tabii, artık sistem oraya gidiyor yani dediğim gibi, ihtilal döneminde dahi olmayan yetki alıyor bugün Cumhurbaşkanı. Bu çok yanlış değerli arkadaşlar.
Bu döner sermaye meselesi de özetle reform diye 2001'de biz döner sermayeleri kapattık, şimdi bir yandan da döner sermaye kuruyoruz, o da işin bir diğer ironik yanı.
Detaylarını daha sonra maddelerde görüşeceğiz.
Teşekkür ediyorum.