Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b) Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 26 .11.2024 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Güneş burada değil ama bir sürü şey söyleyip gitti. Ben tutanaklara geçmesi açısından bazı şeyler ifade edeceğim. Zaten partisinden arkadaşlar da burada, kendisine iletirler bunları.
Şimdi, Sayın Güneş'in konuşmasında ifade ettiği her bir şeyi boşa çıkaracak tonlarca pratiği var AKP iktidarının bu yirmi iki yıllık süreç içerisinde ama halk artık bu sizin klasik, ezberlenmiş cümlelerinizden gerçekten vazgeçti. Sayın Güneş'e birkaç tavsiyem olacak benim, iletirseniz sevinirim. Şimdi bu sürecin ruhuna uygun cümleler artık oluşturmanız gerekiyor. Yirmi iki yıl boyunca hep aynı cümleleri ifade ettiniz ve gerçekten halk bundan fazlasıyla sıkıldı. Süreç bize farklı bir şeyi söylüyor, süreç bizi farklı bir şeye çağırıyor; o yüzden, cümlelerinizi buna uygun düzenlerseniz bence daha iyi olur.
Bir diğeri, biz bir Türkiye partisiyiz DEM PARTİ olarak ama Sayın Güneş belli ki takip etmiyor. Yine Sayın Güneş'e tavsiyemiz, DEM PARTİ'nin çalışmalarını ve tüzüğünü açıp okusun, takip etsin, bence yeni cümleler kurmada kendisine fazlasıyla ön açıcı olacaktır diye düşünüyorum.
Sayın Bakan, değerli misafirler, basın emekçileri ve salonda bulunan herkes; her birinizi saygıyla selamlıyorum ve iyi çalışmalar diliyorum.
Şimdi, Dışişleri Bakanlığını Millî Savunma Bakanlığının bir alt kolu olmakla eleştirmiştim ben geçen gün çünkü Bakanlıkların misyonlarının birbirine geçtiği, diplomasi ile güvenlik ayrımının kalktığı hibrit bir yapılanmayla karşı karşıyayız. AKP iktidarı geçmişte askerî vesayetten sürekli dert yakınırdı ama son iki dönemdir Bakanlığın koltuğuna generaller oturuyor. Sayın Bakan, şu an siyasetçi kimliğiyle burada bulunuyorsunuz ama temennim odur ki eleştiri ve sorularımıza askerî bir bakış açısıyla değil gerçekten bir siyasetçi gözüyle yaklaşmanız.
Şimdi, cumhuriyetin ilk yüzyılı Kürt meselesinin çözümsüzlüğüyle bir kayıp yüzyıl olarak tarihe geçti. Cumhuriyet kurulmuş ama bunun demokratikleşmeyle kurumlaşmasına gerek duyulmadı bu süreç içerisinde. Tekçi ve mezhepçi bir kabulle homojen bir toplum inşa edildi, inşa edilmek istendi ama demokratik ulus anlayışı akla dahi getirilmedi yine bu süreçte; Anadolu ve Mezopotamya'nın çok kültürlü durumu da inkâr edildi. Şimdi, yanlış politikalar ve asimilasyon yöntemleri Dersim'in, Zilan'ın yaşanmasını beraberinde getirdi, büyük acılara sebep oldu, buna rağmen egemenlikçi yaklaşımla Kürt sorunu inkâr edildi, hâlen de devam ediliyor buna. Artık cumhuriyetin 100 artı 1'inci yılındayız Sayın Bakan, zaman tutamayacağımız bir hızla akıp gidiyor. Yeni savaşlar mı icat edeceğiz yoksa barışlar mı kuracağız, buna artık net bir şekilde karar vermemiz gerekiyor. Ülkede halkların artık "düşük yoğunluklu" denilerek yönetilen savaşlara tahammülü yok maalesef. Çünkü İmralı'da Sayın Öcalan üzerindeki tecridin, Kürt halkına ve siyasetçilerine yönelik tutuklamaların, sınır ötesinde Kürt yerleşim yerlerini bombalamanın ülkeye de halklara da yansıması sadece daha fazla yoksulluk olarak karşımıza çıkmakta. İnsan, doğası gereği menfi şeylere sarılmadığı sürece savaşlara meyilli olmuyor ama ideolojik amaç ve ekonomik hedefler dünyaya büyük savaşlar getirdi. Bugün de otoriter tüm rejimlerde savaşlar için toplumsal rıza üretmek, işgallere meşruiyet kazandırmak hep var olagelmiştir çünkü onların elinde değişmez bir el kitabı vardır Sayın Bakan, bu el kitabında ayakta kalmak için bilginin kontrolü ve bir de düşman yaratması gerektiği yazılıdır. Buna rağmen hiçbir savaş sonsuz değildir, günün sonunda tek çarenin barış olduğu mutlaka anlaşılacaktır. Bugün ülkeyi yöneten AKP iktidarı da Orta Doğu'da bir yol kavşağında, Neoosmanlıcı genişleme politikaları ülkeyi ciddi bir ekonomik ve politik çıkmaza sokmuş durumda maalesef. Sayın Cumhurbaşkanı Karabağ ve Libya'ya girdikleri gibi İsrail'e girmekten bahsetti. Yunan'la her gerilimde "Bir akşam ansızın gelebiliriz." dedi; Sisi'ye ayrı, Esad'a da ayrı bir atarlandı. Öyle bir savrulma yaşandı ki uluslararası ajans ve raporlara ciddi iddialar yansıdı. Bunlardan bir tanesi, 5 bin Suriyeli paralı askerin Libya'ya gönderildiği, bunların maaşının da Türkiye tarafından ödendiği iddiasıydı. Yine, Suriye'de de binlerce radikal çete üyesinin maaşa bağlandığı bitmeyen tartışmalar arasında karşımıza çıkıyor. Bunların milyonlarca yurttaşa derin bir yoksulluk ve fakirleşme olarak yansıdığını hepimiz biliyoruz. Politik tercihlerin bedelini halklar çekerken günün sonunda "düşman" dediklerinizle bir araya gelenler yine sizlersiniz; tabii, Kürtler hariç.
Değerli hazırun, siyasi iktidar yıllardır Kürtlerin demokratik kazanımlarını kendi aklında bir tehdit olarak kodlamış durumda. Irak Kürtleri kendi kaderlerini tayin etmek istediklerinde karşılarında duran ülke Türkiye oldu. Suriye Kürtleri büyük bedeller ödeyerek güvenli bir bölge elde ettiler, orada yaşayan halklarla demokratik bir yönetim kurdular ama bugün dünyada burayı terörle ifade eden de yine AKP iktidarı olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Sisi'ye, Esad'a elini uzatan, son gelişmeler olmasaydı belki Netanyahu'ya da elini uzatacak olan iktidar, söz konusu Kürtler olunca uzattığı tek şey maalesef sopa oluyor. Bugün Rojava'nın yani kuzeydoğu Suriye'nin Türkiye için bir tehdit olabileceğini gösteren en ufak bir işaret yok Sayın Bakan ama devleti yönetenler dünya başkentlerinden operasyon için bir izin çıkarma gayreti içerisindeler. Bunun Türkiye'de yaşayan milyonlarca insanda duygusal bir kırılma yarattığını bilmemeniz mümkün değil Sayın Bakan. Çünkü nasıl ki binlerce kilometre uzakta yaşayan bir halk sizlerin soydaşı oluyorsa hemen sınırın öte tarafında ve beri tarafında yaşayan halk da bizler açısından soydaştır, bizlerin kardeşidir. Rojava'da Kürt, Arap, Süryani, Çerkez, Türkmen, Ezidi, Ermeni milyonlarca insan yaşam sürüyor. Bunları yok sayıp "Altyapı ve üstyapı hedefimizdir." derseniz İsrail'i eleştirdiğiniz zaman sizi tutarlı olmaya davet ederler. Suriye'de "Fırat Kalkanı" dediniz "Zeytin Dalı" dediniz "Barış Pınarı" dediniz ama kaosu daha da büyüttünüz, dünyanın "terörist" olarak tanımladığı gruplarla yan yana geldiniz. Herkese "terörist" diyorsunuz ama Afrin'den 300 bin insanın neden kaçtığını açıklayamazsınız çünkü yüz binlerce insanı "terör" kelimesiyle yan yana getirdiğinizde asla inandırıcı olmuyorsunuz. Rojava'nın (*) denilen pınarları var Sayın Bakan, kuraklıktan dolayı hayati bir önem taşıyor. Geçen gün BBC'de bununla ilgili bir video haber vardı. İklim krizinin Haseke'ye etkisinin yanında, oraya yapılan saldırıların suya erişimde yarattığı sorunları irdeleyen bir videoydu. Haseke'de kadınlar, çocuklar şu an temiz suya maalesef erişemiyor. Bunun sebebi, AKP'nin oraya yönelik politikaları çünkü Haseke'ye gelen su 65 kilometre uzakta bulunan Alluk kuyularından tedarik ediliyordu ama Serekani işgal edilince orada bulunan Alluk kuyularından gelen su da kesildi maalesef. Barış Pınarı böyle olmaz Sayın Bakan; binlerce çocuğu, kadını ve yaşlıyı susuz bırakarak olmaz. Şu an tek çare Alluk kuyularından suyun tekrar Haseke'ye akması. Yine, en az 900 bin kişiye elektrik sağlayan Sivediye Elektrik Santrali de yakın zaman önce vuruldu. Bunlar doğru şeyler değil, ülkeye de halklara da bir faydası yok bunların. Kürt sorununda güvenlikçi yaklaşımla varılacak bir menzil yok. Bugün dünyada bir savaş tehdidi varsa en büyük güvence ancak barıştır Sayın Bakan. Savunma ve güvenlik harcamaları rekor kırıyor, 47 milyar dolar düzeyinde karşımıza çıkıyor bu yıl bu. Coğrafi zorluk ve tehdit propagandası reel durumu maalesef izah etmiyor. Eğer öyle olsaydı Orta Doğu ve uluslararası camiada sıkça zikzaklar çizilmezdi, keskin U dönüşleri yapılmazdı. Bir taraftan S-400'lerle milyar dolarları heba etmek, diğer taraftan F-35'ler konusunda milyar dolarlardan olmak tutarlı bir dış politikanın eseri olamaz. Aslında karşı karşıya olduğumuz maliyetin kaynağı tamamıyla Kürt sorunudur çünkü ülkenin yumuşak karnı daima bu sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Dünya başkentlerinde sadece Kürtlere karşı taviz koparmaya odaklanan bir diplomasinin kaybedeni tüm ülkedir. Döviz kuru fırladıysa, enflasyon ayyuka çıktıysa, faiz ödemeleri rekorlar kırıyorsa, açlık ve yoksulluk had safhadaysa bunun savaş politikalarından bağımsız olduğunu hiç kimse söyleyemez çünkü onurlu bir barışa şans verilerek sorunun demokratik bir zemine taşınmaması nedeniyle kırk yılda en az 3 trilyon dolar kaybedildi. Artık çatışma ve savaş aklıyla değil onurlu bir barış kararlılığıyla çocuklara ve gençlere bir gelecek sunmak zorundayız Sayın Bakan.
Son olarak, Kürtlerin yaşadığı kentlerde yaşanan bir olguya da dikkat çekmek istiyorum, biz buna "özel savaş" veya "psikolojik savaş" diyoruz. Gençlerin politik motivasyonlarını dağıtmak için her türlü kirli işe gözlerini yuman bazı klikler var. Özellikle kadının bedenini, kimliğini ve varlığını hedef alan ciddi politikalara şahit oluyoruz. Fuhuşa zorlama ve uyuşturucunun yaygınlaştırılması başta olmak üzere birçok yöntem gayrinizami usullerle deneniyor. Kendisini devletin yerine koyan, sırtını devlete dayayan veya nüfuzunu suistimal ederek özel savaş araçlarına başvuranlara karşı tedbir alınmıyor. Size sadece Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi. bir örnek vereceğim: Batman'da İpek Er'in intiharına sebep olan Uzman Çavuş Musa Orhan, kamuoyu baskısına rağmen serbest bırakıldı. Buna yönelik size onlarca örnek verebiliriz. Yine, Kürt gençleri politikayla ilgilenmesin de ne yaparlarsa yapsınlar, diyen bir akıl var. Öyle bir düzen kurulmuş ki siyasetle uğraşan, hakkını, hukukunu bilen gençler tehlikeli olarak görülüyor maalesef.
Sonuç olarak, onlarca yıldır aynı şeyi deneyip farklı bir sonuç beklemenin faydası olmadı, olmayacak. Hamasi nutuklarla, beka masallarıyla artık manipüle edilecek bir halk yok. Savaşa değil, barışa bütçe diyoruz, ekmek ve adalet bütçesi çağrısında bulunuyoruz.
Teşekkür ederim.