Komisyon Adı | : | BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU |
Konu | : | Amasya Milletvekili Hasan Çilez, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve 88 Milletvekilinin Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2691) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 21 .11.2024 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa Mahkemesinin pek çok maddesini iptal ettiği bir kanun teklifini görüşüyoruz. Geçtiğimiz dönem burada içinde maddeleri bulunan gerek kentsel dönüşüm yasasını, gerek değer artış vergilerini, gerek imar planı yapma tekniklerini gerekse Türkiye Çevre Ajansını Komisyonda görüşmüştük. Biraz sonra ayrıntısına da gireceğim. Muhalefet şerhi olarak ifade ettiğimiz, tutanaklara giren, yasanın kitapçığında Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet şerhi olarak belirttiğimiz konu başlıklarının tamamının yargı tarafından iptal edilmesi ve bugün yeniden önümüze geliyor olması aslında muhalefetin Parlamentoda görevini yerine getirdiğini ancak kanun yapıcıların ya da kanun yapıcılara bu teklifleri hazırlayan Bakanlık bürokrasisinin bu konulara gerekli özeni göstermediğini, gerekli dersleri de çıkarmadığını söyleyebiliriz.
Şimdi, yasanın içindeki kimi maddelerde zamanla ilgili, kimi maddelerde uygulamayla ilgili, bazı maddelerde de yeni bir tanım getirilerek bir yasa teklifi ortaya çıkmış oluyor. Şimdi, bunların içindeki kimi konularla ilgili değerlendirmemi yapacağım. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de cumhuriyetin ilanından önce belediyeler vardı yani çok sayıda belediye, 1870'li, 60'lı yıllardan başlayan belediyelerimiz vardı ve bizim yerel yönetim uygulamamız cumhuriyetin öncesine dayanır. O nedenle, yerel yönetimlerin yetkilerini, uygulamalarını ve içtihatlarını içeren yüz bir yıllık cumhuriyet tarihimizden çok daha eski bir kültürümüz var ancak burada giderek bir anlayışın kök saldığını görüyoruz. Milletin size vermediği yetkiyi, seçimlerde yerel yönetimlerde size devretmediği yetkiyi, özellikle kentlerin geleceği, kentlerin büyümesi, imar plan hareketlerini yapma yetkileriyle ilgili topluma anlattığınız siyasal söylemin seçmen karşısında karşılık bulmaması üzerine giderek bir vesayet yönetimini oluşturma girişiminizi çok açık görüyoruz. Bu vesayet girişiminin başta gelen uygulamaları, gerek İzmir depremi gerek Elâzığ depremi gerekse Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında çok hızlı biçimiyle Bakanlığın, Bakanlığa bağlı ilgili birimlerin, Kentsel Dönüşüm Başkanlığının, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün yetki ve sorumluluklarını artıran düzenlemeler. Peki, bütün bunlar yapılıyor da, 2018'den başlayarak bütün bu süreçler yapılıyor da bunun sonucunda istediğimiz verimi ve sonucu alabiliyor muyuz? Bunları alamadığımız çok açık.
Şimdi, bakın, teklifin 2'nci maddesinde bir düzenleme öngörüyorsunuz. Şimdi, 2017 yılında çıkan imar barışıyla birlikte kaçak yapılarla ilgili bir düzenleme getirildi. Yasanın kapsamı içine giren konu başlığı neydi? İmar kurallarına uygun yapılmayan, ruhsat ve eklerine aykırı yapılan ya da hiç ruhsat almamış olan yapıların imar barışı kapsamına dâhil edilerek yasalaşması süreciydi ancak bu 2'nci madde aslında iktidarınızın bu alanla ilgili başarısızlığının tescil edilmesidir. Şimdi düşünün ki bir imar planı yapılmış bir bölgeye, plan gereği donatı alanı ayrılmış, yeşil alan ayrılmış, spor alanı ayrılmış bir alana ilgilisi tarafından kaçak bir bina yapılıyor. Şimdi, kaçak binayı tespit etmek, yıkmak yerel yönetimlerin görev ve sorumluluğunda. Bu konuyla ilgili, ilgili yerel yönetim ilgili Kaymakamlığa yazı yazar, kolluk marifetiyle de yıkımın gerçekleşmesi için çaba harcar ancak yasa koyucu burada ilgilisinin itiraz hakkını ve yasal anlamda hak arayışına süre tanımadığı için Anayasa Mahkemesi iptal etti ve siz de şimdi yasa koyucu olarak diyorsunuz ki: "Bu kanunun çıktığı tarihten sonraki uygulamayı..." Şimdi ben biraz açmak istiyorum. Bir yol inşaatı ya da bir kamusal hizmet inşaatı için belediyenin imar planlarında yeşil alan, donatı alanı ya da spor alanı olarak ayırdığı ama üzerinde henüz yapılaşmanın olmadığı kimi alanlarda bu yüklenici firmaların şantiye kurduklarını düşünelim. Bu şantiye binalarının zaman içinde ana işlevini tamamladıktan sonra ilgilisi tarafından imar barışı da gerekçe gösterilerek bir müracaatla belge çıkarıldığını varsayalım. Bu yasa teklifine göre bunlar artık hak sahibidir, bu yasa teklifi Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği döneme ilişkin uygulamalarla ilgili bir düzenleme getirmiyor. Yasa koyucu da bunun farkında değil. Tekrar söylüyorum: Geçmişte yeşil alanda, spor alanında ve donatı alanında kalan, ilgili idarenin şantiyeyi yapabilmesi, oradaki hizmetini gerçekleştirmesi için geçici prefabrik yapı ya da başka türlü yaptırdığı yapılarla ilgili bu yasa teklifine göre -yasa çıktıktan sonra uygulama yapılacağına göre- yasa çıkmadan önce ilgilisi 2014, 15, 16, 17 yıllarında yapıldığını belgeleyerek buralarla ilgili imar barış belgesi düzenlemişse, bu da Bakanlık tarafından iptal edilmemişse bu yasaya göre de iptal edilme şansı yok. Geçiş dönemiyle ilgili bir düzenleme öngörmüyorsunuz; bu, ciddi biçimiyle yasa hazırlayıcının bu konularla ilgili özensiz davrandığının temel bir göstergesi.
Değerli arkadaşlar, başka bir şey daha var; belediye tespiti yaptı, ilgili yapı tatil tutanağını tuttu, yıkım kararını encümenden geçirdi, kaymakamlığa dedi ki: "Ben burada yıkım yapacağım, bana kolluk kuvveti gönderiniz." E, iktidarınız tarafından kolluk kuvvetinin gönderilip gönderilmemesi kaçak inşaatın kimin tarafından yapıldığıyla doğrudan ilintili. Eğer bu sizler ya da siyasal anlamda size yakın olduğunu iddia ettiğimiz kimi iş adamları tarafından yapılmışsa ülkedeki genel asayiş durum, ülkenin içinde bulunduğu sosyoekonomik sıkıntılar, güvenlik kuvvetlerinin yoğunluğu gerekçe gösterilerek bir türlü bu yıkım için gerekli güvenlik personeli ihtiyacı karşılanmamaktadır. Örnek mi istiyorsunuz? Ocak 2024, Karabağlar'da imar planına göre yeşil alanda yapılan kaçak bir inşaatla ilgili birinci zabıt tutuluyor. Birinci zabıt sonrasında encümenden para cezası ve yıkım kararı çıkıyor, yıkımın yapılabilmesi için ilgili idareden kolluk kuvvet isteniyor; bir türlü gerçekleşmiyor. İdare mahkemesine gidiliyor, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi gösterilerek yürütmenin durdurulması kararı çıkıyor. Bu süre zarfında bir cemaate ait olduğunu bildiğimiz kaçak inşaat hızla tamamlanıyor iktidarın gözetiminde, kollaması ve denetiminde. Şimdi yasayı çıkaracaksınız, plan gereği o bölgedeki nüfus planlamasına göre gelecekte yeşil alan olarak ayrılacak alan üzerinde devasa bir inşaat orada duruyor ve bu konuyla ilgili bu düzenleme hiçbir biçimde sorunu çözmüyor; çözmesi de mümkün değil. O nedenle, yasa koyucunun bundan önceki dönemlere ilişkin olarak tutulmuş olan tutanaklar, yapı tatil tutanağı, kaçak yapı zabıtları, bunlara ilişkin alınmış olan encümen kararlarını da dikkate alarak kendisiyle ilgili geçmiş dönemlerde yapılan bu uygulamaların nasıl olacağı konusunda bir açıklamaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Yine, yasa teklifi Kentsel Dönüşüm Başkanlığıyla ilgili yeni bir tarif getiriyor. Türkiye'de Kentsel Dönüşüm Başkanlığına ihtiyaç var mı? Evet, Kentsel Dönüşüm Başkanlığı var ancak Kentsel Dönüşüm Başkanlığının ilgilenmesi gereken alanların büyük oranda deprem riski taşıyan bölgeler, bu bölgelerdeki yapı riskinin azaltılması olası... Yani bakın, şu Komisyonda, belki de bu odada Elâzığ depremini konuşurken bizim Doğu Anadolu Fay Hattı'yla ilgili Elâzığ'dan başlayarak, hatta Malatya Pütürge, Maraş, Hatay Kırıkhan üzerinden devam edecek bir fay hattının ciddi riskler oluşturduğunu ve buranın 7 ve 7 üzerinde bir deprem yaratacağını -bu Komisyonda bu tutanaklarda var- konuştuk. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı sadece deprem olmuş ve yapıları ciddi biçimde tahrip görmüş olan bölgeler için değil, bütün bilim adamlarının, bütün akademisyenlerin, bu Mecliste bu alanda uzmanlaşmış bütün milletvekillerinin ifade ettiği biçimiyle riskli olduğunu bildiğimiz bütün bölgelerdeki dönüşümler için kaynak ayırmalı, bütçe ayırmalı, ödenek ayırmalı ve bu konularla ilgili bir çalışma yapması gerekir. O nedenle, yasa teklifinin içindeki bu madde Kentsel Dönüşüm Başkanlığının bugüne kadar başaramadığı işlerin burada konuşulmasına asla engel teşkil etmemektedir.
Bu konuyla ilgili şunu söyleyeyim: Kimi büyükşehir belediyelerinde bu yetkinin büyükşehirlere devredildiğini düşünüyorum ama bir ülkede kentsel dönüşümün yapılabilmesinin temel ölçütü olarak o imar bölgesindeki yapının yaşıyla, binaların temel kalitesiyle ve o bölgede yaşayan insanların hangi yıllarda bu konutlara sahip olduğuyla ilgili sosyolojik bir araştırmaya ihtiyaç vardır. Ağırlıklı olarak 1970, 80 ve 90 yılında toplu konut olarak, kaçak yapılaşma olarak hisseli parseller üzerinde imar planına aykırı yükseklikte ya da genişlikte yapılmış binalarla ilgili, yapı denetiminden yoksun yapılmış, genel mühendislik hizmeti almamış olan yapılarla ilgili bizim önümüzdeki en temel ölçüt, bu binaların sahiplerinin, bir ya da birden fazla sahiplerinin büyük oranda emekli, tek maaşla, emekli maaşıyla geçinmek zorunda kalan yurttaşlar olmaları ve bundan kaynaklı olarak da dönüşüm için gerekli olan finansal olanaktan yoksun olmalarıdır. Bakın, Türkiye'nin pek çok coğrafyasında insanlar yapı güvenlik katsayısı düşük, zemin emniyet gerilim katsayısı düşük, bina betonarmede kullanılan ölçümleri son derece düşük olan, donatılarının büyük oranda korozyona uğradığı pek çok yapıda oturmalarına rağmen, Türkiye'nin bütün coğrafyalarında özellikle emekliler ve yoksul, dar gelirli yurttaşlarımız bu mali yük ile riskli bir binada oturmanın oluşturduğu risk arasında tercihini riskli binada oturmaktan yana yapmak zorunda kalmaktadırlar.
Şimdi, Bakanlık deprem bölgelerinde tünel kalıp yöntemiyle konutları ortalama 4 milyon TL'ye ihale etmektedir, evini dönüştürmek isteyen kişilerle ilgili -750 bin artı 750 bin- 1,5 milyon liraya kadar katkı yapmaktadır ama sizin büyük bir ihaleyle 1.000, 1.500, 2.000 daire üzerinden yaptırdığınız bir inşaattaki 4.000 metrekare birim maliyet vatandaşın tek başına yapacağı münferit bir binada daha da yükseğe çıkacağı dikkate alınarak bu konularla ilgili finansal kaynakların sıfır faizli, uzun vadeli finansal olanakların hibelerle birlikte yurttaşlarımıza sağlanması gerekir, şarttır. Bunun yapılmaması durumunda biz burada sürekli toplanırız, riskli yapı stokumuzun sayısını konuşuruz, bunların azaltılmasını konuşuruz ama hiçbir biçimiyle bunlar azalmaz. Yani Aydın'daki, Denizli'deki, Ege Denizi'ndeki fay zonları üzerinde bulunan, Menderes, Gediz, Büyük Menderes, Muğla ya da devam edelim, Bingöl'den devam edelim, Erzurum'dan devam edelim, Marmara'nın kuzeyinde, fayın kuzeyindeki İstanbul, güneyindeki Bursa, Balıkesir, Yalova; bütün bu şehirlerdeki yaşayan yurttaşlarımız açısından temel bir sıkıntı vardır: Riskli bir binada oturmanın getirdiği, kendisinin, ailesinin ve çocuklarının yaşama hakkı karşısında duyduğu vicdan azabı; diğer yandan, bu evi dönüştürmek için harcayacağı bedele ulaşamamaktan kaynaklanan imkânsızlıklar. Bunu çözmek iktidarın temel görevidir.
Yine, 4'üncü maddede imar hakkı aktarımı, 4, 5, 6; bütün bunlarla ilgili, daha önce yine bu Meclisten geçirdiğimiz, yüzde 35-40'ı 45'e çıkardığımız, DOP'ların yüzde 45'e çıkması, KOP'ların tümüyle kaldırılması sonrasında oluşan olumsuzluklar... Bakın, bunların her birini burada söyledik, burada yaşanacak olan problemlerin her birini söyledik, tutanaklara girdi; ilgili Bakan Yardımcısı buradaydı, kendisine ifade ettik, bu biçimiyle yasanın geçmesi durumunda uygulamada çıkacak olan sıkıntıları çok söyledik.
Değerli arkadaşlar, şimdi, temel problem şu: Özellikle büyük şehirlerde plan bütünlüğü içinde ayrılmış olan, DOP'a ya da KOP'a ayrılmış olan geçmiş planlardaki alanların büyük bir çoğunluğunun ya işgal edilmiş olması ya da imar barışıyla bunların hak sahiplerine Bakanlığınız tarafından belge verilmiş olması. Dolayısıyla, bölgede artık yeni DOP... "DOP" dediğimiz nedir? Okul, hastane, sağlık tesisi, kreş, sosyal tesisler, spor tesisleri, benzeri. Bunların yapılmasına ihtiyaç var. Niye bunların yapılmasına ihtiyaç var? Bakın, 1927 nüfus sayımında Türkiye'de insan nüfusumuzun yaş ortalaması 35; bugün yaşam süresi erkeklerde 79, kadınlarda 82; 2050 yılında bu 90'a çıkacak. Şimdi, 90 yaşında yaşayan bir toplum... Türkiye nüfusu yaşlanacak, 65 yaş üzerindeki nüfusun sayısı çok hızlı biçimiyle artacak. Bu insanların yaşamının geriye kalan -özellikle de yeni nesilde insanların 80 yaşına kadar modern yaşamın içinde her alanda olması öngörülüyor- emeklilik sonrası döneminde yaşamlarını sürdürebilmesi için bütün bu hizmetlere ihtiyacı var. O nedenle, burada emsal transferinden önce bölgenin ihtiyacı olan DOP'ların nasıl düzenleneceği konusunda uygulama koymak gerekir.
Şimdi, bakın...
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - Gökan Bey, biliyorsunuz, Komisyon üyesi arkadaşlarımız da söz alacaklar.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ben grup adına konuşuyorum.
Şimdi, ben Esenyurt'taydım, çok ilginç... Esenyurt Mehmet Akif Ersoy Mahallesi ve Esenyurt'ta Mehterçeşme Mahallesi; biri 50 bin nüfuslu, bir tanesi de 30 bin nüfuslu. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 80 bin nüfuslu Esenyurt'taki bu iki mahallede ilköğretim okulu yok, iki mahalle yan yana, ilköğretim okulu yok. 80 bin nüfuslu; Bayburt'tan büyük ya, iki mahallenin nüfusu bizim Bayburt kadar, 85 bin nüfusu var Bayburt'un. 80 bin nüfuslu iki mahallede ilköğretim okulu yok, aile sağlık merkezi yok, tek bir kreş yok, tek bir sağlık ocağı yok ve bunların yapılabilmesi için de donatı alanı yok.
Şimdi, bu yasanın arkasında ağırlıklı olarak Esenyurt'a atanmış olan kayyumun imar planına göre ruhsata bağlanmamış, yarım kalmış, kaçak yapılmış, geçmiş iktidarlar döneminde göz yumularak 100 dairelik bir arsaya 1.000 dairenin yapılması, 1.200 daire yapılacak olan bir yapı adasına 5.000 tane konut yapılması... Bütün bunlarla ilgili hem konut mağdurlarının sıkıntısı hem bölgenin aşırı yüklenmesi... Şunu belirtmemiz gerekir: Esenyurt'un plan nüfusu sizin iktidarınız döneminde, İstanbul'un 1/100.000'lik nazım çevre planında 500 bin iken bugün yerli yabancı 1 milyon 400 bin kişi yaşamaktadır.
Şimdi, yarım kalmış, işlemini tamamlamamış olan binalarla ilgili buralarda imar hakkı transferinin de yapılabilmesine olanak sağlanıyor. Burada bizim bazı önerilerimiz var, birazdan onları da size sunacağım ama bu teklifin içinde iyi şeyler de var. Mustafa Bey burada, çok iyi biliyor, Yapı Denetimi Kanunu'yla ilgili burada ısrarla söylemiştik: "Küçük parsellerle ilgili kuraya sokmayın. Bakın, her 2 yurttaştan 1'i bir yıl boyunca yapı denetim firmasına ulaşamıyor, sözleşme yapamıyor, inşaatlar gecikiyor. Bu konuyla ilgili belli kriterler getirelim. Özellikle de büyükşehirlerde iktidarınız döneminde üç yıl önce 6 liraya satılan mazot, şimdi 46 liraya satılıyor, ulaşımda giderler son derece arttı. Her aşamasını yapı denetim firmasının kontrol etmesi gerekir ve Antalya'da Alanya ile Kalkan arasında 500 kilometrelik bir mesafe var, Muğla'da Fethiye ile Bodrum arasında 450 kilometrelik mesafe var, İstanbul'da Tuzla'dan Silivri'ye iki saatten önce gitmek mümkün değil." demiştik. Bu nedenle bölgelere ayrılmasını teklif etmiştik. Düzenleme buna olanak getiriyor, bu biçimiyle son derece olumlu olduğunu belirtmek istiyorum.
Yine, burada, değer artış vergisiyle ilgili... Bakın, bir karar alalım; parsel bazında plan değişikliği yapmayı, imar artışı yapmayı, bunlarla ilgili olarak tümüyle yasaklayan bir karar alalım. Değer artış vergisiyle ilgili uygulamanın hiçbir işe yaramadığını hepiniz biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi de iptal etti. Getirdiğiniz teklif, değer artışının yüzde 90'ını öngörüyor yani 100 liralık bir artışın yüzde 90'ını, vergi olarak peşin öderse yüzde 80'ini. Arkadaşlar, burada bir sürü inşaatçı, müteahhit arkadaşımız var, benden çok daha başarılı, çok büyük inşaatlar yapanlar var. Bir değer artışının yüzde 80'ini peşin, 90'ını da taksitler hâlinde ödeyerek bunun için plan tadilatı yaptıracak bir kişi var mı Türkiye'de?
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - İşte, yapmasın diye yapıyorlar.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Hayır, buradaki temel nokta o değil ama Sayın Bakan, eğer siz plan değişikliğini Bakanlık olarak yapıyorsanız, TOKİ eliyle yapıyorsanız, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Mekânsal Planlama Müdürlüğü eliyle yapıyorsanız bu plan değişikliğini, buradan dolayı imar artışları oluşuyorsa elde ettiğiniz değer artış vergisi nedir, bana açıklayın.
Bakın, buradan açık açık soruyorum: İstanbul Kemerburgaz'da Ziraat Bankasının Demirörenden satın aldığı Kemer Country'nin içindeki yeşil ve spor alanlarını imara açtınız, 3 milyon dolara oradan evler satıyor. Peki, buradan elde edilen değer artış vergisinden Büyükşehir Belediyesine, ilçe belediyesine ve ilgili Kentsel Dönüşüm Başkanlığına yapılan transfer ne kadardır? Sıfır; sıfır arkadaşlar. Herkes birbirini kandırıyor, arka kapıdan nasıl dolaşılacağını, işin arkasından dolaşarak nasıl bu bedellerin ödenmeyeceğini biliyor. Demirören 15 milyon dolara 2010 yılında satın aldığı yeşil alanı, 2018 yılında 315 milyon dolara Ziraat Bankasına borçlarının karşılığında devretti. Devrederken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Müdürlüğü bu spor alanının daha mülkiyeti Demirörendeyken planını yaptı, daha düşük yoğunluklu bir plan yaptı. Bu plana göre araziyi Ziraat Bankasına devretti, mahkeme planı iptal etti. Sonra, Ziraat Bankası 315 milyon dolara 2010 yılında Esat Edin tarafından Demirören Grubuna satılan araziyi 315 milyon dolara kamulaştırdı borçları karşılığında. Sonra, Ziraat Bankası 750 milyon dolarlık Hürriyet gazetesinin ve diğer medya kuruluşlarının transferi için verilmiş olan kredinin geri ödenmemesi dolayısıyla bunu borcuna teminat olarak saydırdı. Dünyanın hiçbir yerinde, yedi yılda dolar cinsinden 15 milyon doları 315 milyon dolara çıkarabilmek mümkün değildir. Sayın Başkan, soruyorum: Buradan oluşan değer artış vergisinin ne kadarını aldınız? Çünkü bu yasa çıktıktan sonra bu işlemler yapıldı. Sıfır. O nedenle bu hükmün kimin tarafından nasıl uygulandığını, kimlere nasıl ayrıcalıklar yapıldığını da çok iyi anlatmak gerekir.
Yine, Türkiye Çevre Ajansıyla ilgili... Bakın, geçtiğimiz dönem burada görüştük bunu, Çevre Komisyonunda görüştük. Türkiye Çevre Ajansıyla ilgili yapmış olduğumuz eleştirilerin tamamı bugün yasa metninde değişiklik olarak getiriliyor ama orada hâlâ anlamakta zorluk çektiğim bir konu var. Türkiye Çevre Ajansı vergi toplayacak, harç alacak, bağış alacak yani kamunun yapması gereken işlemler dolayısıyla elde ettiği vergiyi toplayacak ama kamunun diğer kurumları gibi denetime tabi olmayacak, Sayıştay denetimine tabi olmayacak, Sayıştaya sadece yıl sonunda bir birim tarafından oluşturulan, mali yetkili bir firma tarafından belirlenen denetleme bilgisini bilgi olarak gönderecek. Şimdi, Türkiye Çevre Ajansı şirket kurabilir çünkü gelirleri var, para toplayacak, bu parayla ilgili de yatırım yapacak, harcama yapacak bir şirket olabilir. Bu şirket de Meclis adına denetlenebilir ama yasa metninde Türkiye Çevre Ajansı özel şirkete ortak olabilir. Şimdi, Sayın Başkan, soruyorum: Kim bu özel şirket? Nasıl bir özel şirket ki yasanın içine girecek kadar çok güçlü ilişkilerle Türkiye Çevre Ajansının kaynakları ajans üzerinden bu şirkete aktarılacak, bu şirket birtakım harcamalar yapacak ama bu şirket sadece ticaret hukukuna göre denetlenecek ama millet adına vergi toplayan, vergiyi denetleyen Türkiye Büyük Millet Meclisi yasayla kurulmuş olan bir kamu kurumunun, bir ajansın toplamış olduğu verginin özel bir şirkete devredilmesi dolayısıyla buradan oluşacak olan denetim görevini yerine getiremeyecek.
Şimdi, bazı görüş ve önerilerim var, bunları da belirtmek istiyorum. Teklifin 4'üncü maddesinde, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 5'inci maddesine "İmar Hakkı Aktarımı" tanımı getirilmiş. Tanımda yer alan, parsel üzerinde özel mülkiyete konu yapılaşma hakkının verilememesi durumunda, verilemeyen emsale esas inşaat hakkının başka parsel ya da parsellere imar planı kararıyla taşınması işlemi 3194 sayılı İmar Kanunu'nun bütününe, planlama ilke ve esaslarıyla uyumlu değildir. Alıntılanan kısımda yapılaşma hakkı parseldeki mülkiyet hakkının ayrılmaz bir parçası gibi kabul edilmiştir ancak yapılaşma haklarının verilip verilmeyeceği, verilecekse hangi koşul ve kısıtlamalarla birlikte verileceğine ilişkin konular imar planında belirlenmektedir. İmar planları ve bu planlarda yapılan değişiklik kamu yararının gerektirdiği hâllerde yapılmaktadır. Dolayısıyla kamu yararı tesis etmek amacıyla yapılan imar planlarında özel mülkiyete konu parsellerde yapılaşma getirilmesinin zorunlu olduğuna yönelik bir kabulün yapılması, parsele yapılaşma hakkı getirilmemesi durumunda ise bir istisnai olarak ele alınması ve âdeta parsel maliki bakımından bir hak kaybı oluşturduğunun kabul edilmesi ve bu kabulün bir sonucu olarak da hak kaybının bir anlamda tazmin edilmesine yönelik olarak verilemeyen inşaat hakkının başka parsellerde tanınması şeklindeki imar hakkı aktarımının tanımlanması, planlama esasları, şehircilik ilkeleri ve kamu yararı bakımından bugüne kadar oluşan müktesebata, 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili mevzuatlarla getirilen hükümlere kesinlikle aykırıdır. Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, "İmar Hakkı Aktarımı" tanımının "İmar Hakkı Aktarımı; 1/1000 ölçekli uygulama imar planının bulunduğu, arazi ve arsa düzenlemesi yapılmış ya da yapılması mümkün olmayan alanlarda, parselin tamamının ya da bir kısmının umumi ve kamu hizmet alanlarında kalması sebebiyle, bu kanunun 13'üncü maddesine uygun olarak parsele ilişkin belirlenecek imar hakkının başka parsel ya da parsellere imar planı kararıyla taşınması işlemidir." şeklinde yapılması tarafımızdan önerilmektedir. Ben bu metni de size ileteceğim.
Teklifin 5'inci maddesinde 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 13'üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (c) bendinde imar hakkı aktarımına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir. Burada verici parselin aktarıma esas inşaat hakkı belirlendikten sonra aktarma işleminin alıcı ve verici parsellerin değer tespitleri üzerinden yapılacağı esası getirilmiştir. Dolayısıyla, verici parselden aktarılacak inşaat alanının büyüklüğü değerleme ve bedel tespit esaslarına göre belirlenecektir. Yasa teklifi maddesinde "Verici parselin/parsellerin aktarıma esas inşaat hakları en yakın komşuluğundaki imar parselinin, adanın emsale esas inşaat hakkını aşmamak kaydıyla ilgili idaresince belirlenir. Aktarma işlemi alıcı ve verici parsellerin değer tespitleri üzerinden yapılır." denilmektedir. Bu durum başlı başına belirsizlik getirmektedir. Dolayısıyla bu verici parselden ne kadar inşaat alanı aktarımı yapılacağı imar planında öngörülemeyecektir. Sadece parselde aktarım yoluyla ilave inşaat alanının bu parselin emsale esas inşaat alanının yüzde 20'sini geçmeyecek şekilde imar planında belirlenmesine ilişkin düzenleme getirilerek imar planları ile alıcı parsellere kısıtlama getirilmiştir.
Teklifin 5'inci maddesinde getirilen düzenlemelerin yasalaşması hâlinde verici parselden ne kadar aktarıma esas inşaat alanı hesaplanacağı belirsiz kalmakta ve imar planının kontrolü dışına bırakılmaktadır. Bu durum 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri ve imar planı müktesebatına uygun değildir. Bu hâliyle, imar planında umumi ve kamu hizmet alanına ayrılan parseller nedeniyle ne kadar aktarıma esas inşaat alanının tahakkuk edileceği belirsiz kalacağından imar planları kararları öngörülemez ve denetlenemez olacaktır; bu da doğru değildir. Bu durum 3194 sayılı Kanun hükümleri, imar plan tekniği, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı ilkeleriyle uyumsuz olacaktır.
Söz konusu teklifin idareler üzerindeki kamulaştırma yükünü azaltmak amaçlı olduğu ortadadır ancak bahse konu imar hakkı transferi koşulları hem yasada hem de imar planlarında net bir şekilde belirlenemez ise söz konusu imar planlarının getirmiş olduğu nüfus-donatı dengesini iyiden iyiye bozabilecektir. Verici parselin çevre yapılaşmadan hangi fonksiyondan inşaat alanı ve/veya değer hesabı yapılacağının -konut, ticaret, konut ticaret tarifi- belirsiz olması nedeniyle maddenin uygulamada suistimale açık olduğu ortadadır. Verici parselin imar hakkı aktarım işlemi tamamlandıktan sonra ilgili idareler lehine bedelsiz devri şartı getirilmiş olup tapu kaydına işlenmesi şartı getirilmemiştir. Oysa verici parselin imar hakkı aktarımının tamamlandığının tapu kaydına işlenmesi ve imar planlarında değişiklik yapılarak tekrar imar yapılaşma hakkı verilmeyeceğinin kural hâline getirilmesi gerekirken teklifte bu hususa ilişkin bir düzenleme yer almamıştır.
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - Gökan Bey, bunları maddeler üzerinde görüşeceğiz ama...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ben maddelere girmeyeceğim.
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - Yok, ben mümkün olduğu kadar kesmemeye çalışıyorum da... Şimdi, diğer arkadaşların da hakkına girmeyelim.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Başkan, bitireceğim, sonra ben ayrılacağım için...
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - Tamam, diğer arkadaşlarınız burada zaten, onlar gerekli bilgilendirmeyi yapacaklar zaten. Ben mümkün olduğu kadar süre kısıtlaması yapmak istemedim ama...
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Tutanaklara girmesi açısından söylüyorum.
Yine, burada, teklifin 6'ncı maddesinde 3194 sayılı Kanun’un 18'inci maddesine ilişkin düzenlenen öneriler getirilmiş olup bir kısmı kullanım alanları Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) kapsamına alınmıştır. Bunlar kamuya ait kreş ve gündüz bakımevleri, bölgenin genel hizmet veren spor alanı ve uygulama imar planı kararıyla getirilen diğer umumi kamu hizmet alanlardır.
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - Gökan Bey, siz gideceksiniz de bizim günahımız ne? Bizi bırakacaksınız burada yani biz buradayız.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Başkanım, ben bunları söylüyorum ki bunlar yasa kayıtlarına girsin. Bu uygulamada yaşanacak olan zorlukların ne olduğunu tespit etmişiz ve ona göre çalışarak geldik yani yoksa burada genel eleştiri yapmıyorum.
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - Yok, sıkıntı yok, biliyorum; arkadaşlarınız zaten bunları söylüyorlar.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Bunları belki bu iki günlük dönem içinde Komisyon ilgili bakanlıklarla görüşerek bunlarla ilgili madde metinlerinde değişiklik yapar yani ben burada...
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - Yok, yok; biz onları alacağız, buna da bakacağız tekrar Gökan Bey, ondan endişeniz olmasın.
Bitirelim, toparlayalım Gökan Bey, lütfen.
GÜLCAN KIŞ (Mersin) - Önemli açıklamalarda bulunuyor.
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - Yok, sıkıntı yok ya; siz de önemli açıklama yapacaksınız, o yüzden söylüyorum.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Kanun hükmünde DOP kesintilerinin, düzenlemeye tabi tutulan yerler ile bölgenin ihtiyacı kapsamında umumi ve kamu hizmet alanlarıyla sınırlı olacak şekilde korunması gerekli olup teklifte yer alan "bölgenin geneline hizmet veren spor alanı" ibaresinden kaldırılarak mevcut madde metninde yer aldığı şekliyle "semt spor alanı" olarak bırakılması tarafımızca uygun bulunmuştur; böyle düzenlenmesini talep ediyoruz.
Teklif yasa maddesinde imar planında umumi hizmet alanına ayrılan yerlerden 13'üncü madde kapsamında kamu eline geçişi sağlanamayan alanlarda kamu hizmetini yapacak ilgili idarenin kamu hizmet alanına ihtiyacı olmadığına dair görüşü alınarak eş değer alan ayrılmaksızın 2942 sayılı Kanun’un ek 1'inci maddesi hükümlerine göre ve çevre yapılaşma koşullarıyla uyumlu olmak kaydıyla konut kullanımı hariç fonksiyon değişikliği amaçlı plan değişikliği yapılabilir. Bakın, buradan uyarıyorum: Anayasa Mahkemesi bunu iptal eder, şimdiden söylüyorum. Bu madde plan bütünlüğünü bozucu, kamu yararını zedeleyici niteliktedir. İmar plan kararlarının sadece ilgili idarenin o dönem itibarıyla ortaya koyacağı kurum görüşüne indirgemektedir. Oysaki imar planlarında alınan kararların kurum görüşlerinin yanı sıra birçok farklı analiz, sentez çalışmasına dayanması gerekir. Dolayısıyla yalnızca ilgili idarenin sunmuş olduğu görüş doğrultusunda herhangi bir bilimsel gerekçeye dayanmadan ve bölgede eş değer alan ayrılmaksızın yapılacak olan plan değişikliği kamu yararına aykırı, plan bütünlüğünü ve sosyal donatı dengesini bozucu nitelikte olacaktır. Biraz önce saydım bunları. İlgili idare "Benim ihtiyacım yok." diyor. "Benim burada sağlık tesisine ihtiyacım yok." diyecek, bununla birlikte, sağlık tesisi alanını ticarete alacaksınız ya da başka fonksiyona. "Benim burada eğitime ihtiyacım yok." diyecek, "Benim burada spor alanına ihtiyacım yok." diyecek ilgili kurum ya da söylettirilecek... Bu biçimiyle, kesinlikle bu temel planlama ilkelerine aykırı arkadaşlar; bunu lütfen çıkarın yasa metninden. Götüreceğiz Anayasa Mahkemesine.
Teklifin 9'uncu maddesinde 3194 sayılı Kanun'a Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının görev ve yetkilerine ilişkin ek madde eklenmesi önerilmiştir ancak bu maddede, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun kapsamı dışında kalan çeşitli konulara yer verilmiş olup bu düzenlemelerin İmar Kanunu'nda ek madde olarak yer alması kanun tekniği açısından doğru değildir.
Yine, 3194 sayılı Kanun hükümlerinin kendi içinde bir bütünlüğü bulunmaktadır. Buna göre, belediye sınırları içinde belediyelerin; bu sınırlar dışında valiliklerin imara ilişkin görev ve yetkileri bu kanunla düzenlenmiş olup kanunun 9'uncu maddesinde imar planlarında Bakanlığın yetkisi belirlenmiştir. Bunun dışında, ayrıca, ek maddeyle Bakanlığın ve bu kanun kapsamında ve kapsamı dışında kalan çeşitli görev ve yetkilerin hüküm altına alınması 3194 sayılı Kanun’un bütünlüğüne aykırıdır.
Diğer taraftan, teklifle 3194 sayılı İmar Kanunu'na getirilmek istenen ek madde 11 metninde yer alan görev ve yetkiler ya kanununun 8'inci maddesinde belediye ve valiliklere ya da 9'uncu maddesinde Bakanlığa verilmiş yetkilerdir. Ayrıca, 3194 sayılı Kanun’un 4'üncü maddesi gereğince özel kanun niteliğindeki yasal düzenlemeler yoluyla Bakanlığa verilen yetkilerin ise bu kanunların hükümleri uyarınca Bakanlıkça kullanılacağı ve kullanılmakta olduğu tartışmasızdır. Söz gelimi, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 775 sayılı Gecekondu Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 2302 sayılı Kanun, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, 7269 sayılı Kanun ile 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu ve benzeri kanunlarda Bakanlığa verilen görev ve yetkiler kullanılmaktadır.
Teklifte 5393 sayılı Kanun’un 73'üncü maddesi kapsamındaki uygulamalara ilişkin kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilanına ilişkin işlemlerin Kentsel Dönüşüm Başkanlığı tarafından yürütüleceği hakkındaki bu maddeyle yerel yönetimlere tanınan hakların elinden alınacağı, idari vesayet oluşturulacağı çok açıktır. Teklifin 9'uncu maddesinde 3194 sayılı Kanun'a getirilmesi amaçlanan ek madde 11'de yer alan ve 3194 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinde yerel yönetimlere verilen yetki ve görevlerinin bu defa Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına verilmesi uygun değildir. 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 9'uncu maddesinde Bakanlığa resen imar planı yapmaya ilişkin yetki ve görevler vardır ve yeterlidir. Ayrıca, yine, kanunun 8'inci maddesinde Bakanlığın yerel yönetimler üzerindeki denetim yetkilerinin olması da uygundur.
Sonuç olarak, esasen Bakanlığın imar konularına ilişkin kural koyması ve denetim görevini yerine getirmesi, imar planı onayı ve uygulamalara ilişkin görev ve yetkilerinin ise yerel yönetimlerde olması yaklaşık kırk yıldır yerleşmiş bir durumdur. Belediye ve valiliklerin, 8'inci madde ve diğer maddelere göre yaptıkları işlerin ek 11'inci madde uyarınca Bakanlık tarafından da yapılabilecek şekilde düzenleme yapılması, imara ilişkin işlemlerde çok başlılık ve kurumlar arasında dağınıklığa yol açacaktır. Bu nedenle, teklifteki ek 11'inci maddenin geri çekilmesinin uygun olacağını düşünüyorum.
Güneş enerjisi ve RES'lerle ilgili, yapı denetiminin dışına çıkarılıyor olmasıyla ilgili de açık olarak şunu söyleyeyim: Türkiye'nin enerji verimliliğinin artırılması ve yenilenebilir enerji olanaklarının artırılması konusundaki çaba ve gayretler hepimiz tarafından takdirle izlenmektedir. Ama şunu unutmamak gerekir ki çok farklı kişi kurum ya da kuruluşlar tarafından yapılan, özellikle GES'lerin nerelerde yapıldıkları, bunlara ilişkin usul ve esasların belirlenmesi ve yapılan işlemlerde özellikle elektrik mühendisleri ile inşaat mühendislerinin denetimine tabi olarak çıkarılması ve bunun gerekçesi olarak da maliyetlerin gösteriliyor olması son derece yanlıştır. Bakın, GES'lerle ilgili, daha iki üç yıl önce 1 milyon dolar olan megavat kurulu güçleri artık 400 bin dolarlara düşmüştür. O nedenle, bu konularla ilgili maliyetler teknolojik gelişmeyle birlikte azalmakta, yer tahsisi ve Bakanlığın izinleriyle ilgili işlemler hızlandıkça da bu alanlarla ilgili yatırımlarda özellikle belediyeler, özel sektör, büyük sanayi şirketleri tükettiği elektriğin 2 katına kadar GES'ler ya da RES'ler yapabilmektedir. Ama tekrar söylüyorum, yüzde 96'sı deprem riski taşıyan bir bölgede yapılacak olan basit yapı niteliğindeki GES'lerin ve RES'lerin de kapsam dışına çıkarılması doğru değildir.
BAŞKAN ADİL KARAİSMAİLOĞLU - Teşekkür ederiz Gökan Bey.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ben teşekkür ederim.