KOMİSYON KONUŞMASI

BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Tamamdır.

Çok kısa tutacağım, çok uzatmayacağım, birkaç konu kaldı, değinmek istedim.

Şimdi "Çocuğu aileden kim korur?" dediniz, böyle bir tartışma yürüttük. "Çocuğu aileden, çocuğu toplumdan kim korur?" sorusuna ben tam da bu koruma açısıyla ilgili yani çocuğu korunacak bir şey olarak görme meselesiyle ilgili bir şey söylüyorum. Çocuğu aileden çocuğun kendisi koruyabilir, çocuk bu güce sahiptir, çocuk her canlı gibi hayatta...

TUBA KÖKSAL (Kahramanmaraş) - Sekiz aylık bebek de mi sahiptir?

BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Bir tamamlamama müsaade edin lütfen.

Şöyle...

TUBA KÖKSAL (Kahramanmaraş) - Ben size sormadım da hocalarıma sordum.

BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Tamam, ben genel olarak kendi yaklaşımımı söylemek istiyorum çocuğa yönelik.

Tıpkı "Çocuk Susar, Sen Susma" sloganında olduğu gibi hatalı bir yaklaşım olduğunu söylüyorum çünkü çocuk da susmaz, çocuk yaşadıklarını eğer anlatabilecek yaştaysa bunu zaten dile getirir, aile de yapsa bunu bir şekilde dile getirir, o dile getirmezse bedeni dile getirir ya da davranışları dile getirir. Dolayısıyla çocuğu da aileden koruyacak bir aktör olarak çocuğu görmemiz gerekir. Eğer çocuğu bir aktör, bir özne olarak görebilirsek çocuğu desteklediğimizde, çocuğa haklarını anlattığımızda, çocuğa mahremiyet eğitimi verdiğimizde çocuğun kendini koruma mekanizmalarını güçlendirmiş oluruz. Dolayısıyla bizler 3 yaş itibarıyla çocuklara mahremiyet eğitiminin verilebileceğini biliyoruz pedagojik olarak, belki arkadaşlar buna dair söz söylerler, bendeki bilgi böyle. 3 yaş itibarıyla okullarda çocuğun kendini koruyabileceği bir mahremiyet eğitimi, çocuğun yaşına özgü olarak değişebilecek bir mahremiyet eğitimi verilebilir.

Şimdi, HEGEM gibi bir projeden bahsettiniz, detaylarını bilmek isterim açıkçası, ilerleyen zamanlarda belki sohbet ederiz, şimdi üzerine de çok şey söylemek istemiyorum, sadece yorumum şu olur: Tabii ki tıpkı Çin'deki örnekteki gibi bütün profesyoneller bu eğitimi alırsa ne güzel olur, alması gerekir ama buradaki mesleki sınırın da kaymaması gerektiğini düşünüyorum yani bir sınıf öğretmeninden bir psikolojik danışman ya da bir psikolog yaratmamıza gerek yok. Zaten bu işi yapacak olan psikolojik danışmanlar ve psikologlar var. Dolayısıyla bu konuda bilgili olsunlar, bu proje geliştirilsin ama neden her okula bir psikolog atayamayalım, bir PDR'ci atayamayalım? Şu anki bütçeyle atayamıyoruz, evet, doğru çünkü bütçeler çok kısıtlı, verilen bütçe çok kısıtlı fakat ilerleyen çalışmalarda buna dair muhakkak her okulda bir psikolojik danışmanın, bir psikoloğun oluyor olması gerekir. Diğer mekanizmalar elbette geliştirilir, dönüştürülür ki ÇEDES projeleriyle manevi danışmanlara ya da bu noktada pedagojik danışmanlığı olmayan kişilere bütçe ayıracağımıza bu işin uzmanı olan psikolojik danışmanlara, psikologlara ve ilgili gelişim uzmanlarına bütçeyi aktarabileceğimizi düşünüyorum.

Son olarak da Hocamız 3 kere bu komisyonlara dâhil olduğunu söyledi, şimdi ChatGPT'den baktım, 8 kere bu komisyon kurulmuş, çocuklara karşı şiddeti önleme noktasında bu 9'uncu komisyonumuz. Eğer 9 kez bu komisyon kuruluyorsa ve günün sonunda elimizde hâlâ bir çıktı olmuyorsa bu ciddi olarak tartışılması gereken bir meseledir çünkü bu Komisyonun kurulduğu zaman dilimi çocuklarla ilgili meselelerin en çok gündeme geldiği, istismarın belki de Narin'le, Sıla bebekle, yenidoğan çetesiyle birlikte en çok gündeme çıktığı bir zaman dilimi ve bu gündeme çıkışın bizi böyle hızlı bir reflekse itmesinden ben endişe ediyorum. Bir komisyon kuruldu ama bu komisyon süreli kalacak ve sonra bir noktada kamuoyunda tepkiler de düşecek ve yine, 10'uncu komisyon kurulmamalı yani daimî, gerekirse çocuk bakanlığına doğru ilerleyen, genel, kapsayıcı ve değiştirici bir komisyonun olması gerektiğini düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.