KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum, kolaylıklar diliyorum hepinize.

Şimdi, gelişen ve dönüşen dünyada enerjinin kritik bir ihtiyaç olduğu yadsınamaz bir gerçeklik olarak hepimizin karşısında duruyor ama enerjinin tedarik biçimi, bunun adil dağıtımı meselesi de bizler açısından aynı oranda çok önemli bir mesele Sayın Bakan. Bunun yanında, büyük zorluklar içerisinde çalışan emekçilerle ilgili bir durum da mevcut. Neoliberal, kapitalist bir bakış açısında esas olan şey sonuçtur. Genellikle bunun ara halkaları da maalesef çok önemsenmiyor. Bu sebeple -teşbihte hata olmasın ama- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bir bıçak gibi âdeta karşımıza çıkıyor. Eğer insanlığın yararına kullanırsanız gayet olumlu ama kötü bir amaç güdüldüğünde doğa ve insanlık için büyük bir yıkım olarak karşımıza çıkacak.

Yer altı kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda da Bakanlık "önce insan, sonra çevre, en son üretim" ilişkisiyle hareket ettiğini belirtiyor. Söylem bazında kesinlikle buna bir itirazımız yok ama eylemsel boyutuyla bunun böyle işlemediğine hepimiz maalesef şahit oluyoruz. Ülkenin kurulu elektrik gücü yeterli bir düzeyde olmasına rağmen holdinglere derelerin, akarsuların, çayların nasıl peşkeş çekildiğini çok iyi biliyoruz bizler. Börtü böceğin, yöre sakinlerinin su hakkı, temiz hava hakkı, hatta kendi toprağında gezme hakkı bile hiçe sayılarak doğanın bağrının nasıl deşildiğini gördük, görmeye de devam ediyoruz.

AKP iktidarlarında her konuda olduğu gibi enerji sektöründe de maalesef bir acelecilikle karşı karşıyayız. Bunun kurbanı da sadece doğa olmuyor Sayın Bakan. Özellikle yerin yüzlerce metre altında çalışan işçiler ve yerin üstünde risk altında ter döken emekçiler gerçeği de karşımızda. Cumhuriyetin ilk yüzyılı bir iş cinayeti yüzyılı oldu. Özellikle AKP iktidarının yirmi iki yıllık iktidarında korkunç iş cinayetleriyle karşı karşıya kaldık. Arkadaşlarımız bunu sabah size detaylı bir şekilde anlattı.

Dün de yıl dönümü olan bir maden faciasını, dolayısıyla bir iş cinayetini hatırlatarak bu bölümü kapatmak istiyorum. Bu vesileyle, 17 Kasım 2016'da Siirt'in Şirvan ilçesinde kaybettiğimiz 16 emekçiyi ve bugüne kadar madenlerde kaybettiğimiz her bir canı da burada rahmetle anıyorum.

Sayın Bakan, değerli hazırun; Türkiye'de bölgesel eşitsizlik, inkâr edilmez bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Bunun istisnai olmadığı, bilinçli politikalar sonucu olduğu, resmin tamamına baktığımız zaman karşımıza çıkan bir tablo. Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya hiçbir zaman hak temelli yaklaşılmadı Sayın Bakan. Üzerinde yaşadığımız coğrafya geçmişten günümüze birçok uygarlığı beslediği hâlde son yüzyılda nasıl bir fakirliğe itildiği üzerinde ciddi bir sorgulamanın yapılması gerekmekte. Devlet, söz konusu yer altı ve yer üstü enerji kaynakları olduğunda daima ışık hızıyla oralara geliyor, Kürtlerin, o coğrafyada yaşayan diğer halkların ulusal talepleri ve sorunları söz konusu olduğunda maalesef aynı refleksi göstermiyor. Doğamıza, havamıza, toprağımıza, nehirlerimize, dağlarımıza karşı bir sömürüyle, sınırsız kâr hırsıyla yaklaşan kapitalist bir anlayışla karşı karşıyayız. Bunun altını çizmemin sebebi şu Sayın Bakan: Diyarbakır ve bazı bölgelerde -ki siz de sabahki sunumunuzda söylediniz- petrol arama ve çıkarma faaliyetlerinin tarım arazilerine zarar verdiğine yönelik ciddi kaygılar taşıyoruz. Öyle ki buna bağlı yaşanan tarım arazisi kaybı on binlerce dönümle ifade ediliyor. Aynı şekilde, petrol ve boru hatlarındaki sızıntının da yer altı su kuyularına, çayır ve mera alanlarına zarar verdiği de belirtilmekte. Şurası bir gerçek ki Sayın Bakan, HES, RES, JES ve barajlarla pervasız şekilde ranta açabildiğiniz ve talan edebildiğiniz yerler Kürtlerin de yoğun olarak yaşadığı bölgeler olarak karşımıza çıkmakta. Çünkü toplumu "terör merör" diyerek kolaylıkla manipüle eden bir akılla karşı karşıyayız. Eğer demokratik ve etik bir anlayış olsaydı bugün benim memleketim olan Van Erciş'te Zilan Deresi'ne HES yapılmazdı. On binlerce Kürt'ün katledildiği, bugün de hâlâ kemiklerinin bulunduğu Geliye Zilan'da hafızayı silmek yerine o hafızaya sahip çıkarak bir yüzleşme mekânı oluşturulabilirdi ama AKP iktidarı, Kürt'ün anılarına da saygı duymuyor maalesef, orada yaşayan insanları, diğer tüm canlıları görmüyor çünkü ilk ve tek gördüğü şey maddi çıkar ve para olarak karşımıza çıkmakta.

Ülkenin genelinde yaşansa da ırkçı çevrelerin etkisiyle de yine ekseriyeti Kürt olan kentlerle bağ kurulan kayıp kaçak meselesine de değinmek istiyorum Sayın Bakan. Türkiye'de maalesef bir enerji faşizmiyle karşı karşıyayız çünkü enerjinin demokratik ve adil dağıtımı yok. Patronlara tanınan elektrik muafiyet ve indirimleri kimsenin gözüne gelmiyor ama yoksullaştırılmış milyonlarca yurttaşa faturayı kesmek, bu da yetmiyormuş gibi onlara hakaret etmek gibi bir konformizmle karşı karşıya kalıyoruz. Özellikle Kürtler söz konusu olduğunda pervasızlaşan, hadlerini aşan bir yığın kesim var. Kayıp kaçağın birincil sorumlusu AKP iktidarı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ama hedef alınanlar milyonlarca yoksul insan oluyor. Burada bizzat Hükûmetin toplumu birbirine düşürerek aradan sıyrılma uyanıklığı mevcut çünkü tartışmaların sebebi kayıp kaçak tutarlarının faturalara yansıtılarak abonelerden bir şekilde tahsil edilmesidir.

Mesele kaçak kullanım da değil Sayın Bakan, zaten böyle bir durum varsa sizler araştırırsınız, tespit ederseniz, gerekli adli ve idari işlemleri başlatırsınız. Burada esas sorun şu: Elektriğin doğası gereği yaşanan kaybın da bir "kaçak" gibi sunulması. Uzmanlar teknolojik açıdan elektrik kaybının önüne geçilemeyeceğini, bunun normal olduğunu her defasında ifade ediyorlar. Dünya genelinde elektrik kayıp oranı ortalama yüzde 7-8 civarında, Türkiye'de ise bu oran 2022 yılı itibarıyla yüzde 10,8 olarak ifade ediliyor. Buna bakılırsa, ortada makul bir durum var aslında. Hâl böyleyken, Sayın Bakanın ülkenin bir kesimini, bir halkı hedef alan ayrımcı söylemlere karşı birkaç kelam etmesini bekliyorduk.

Diğer bir konu üretilen elektriğin bölgeler arası kullanım oranı. Burada da bilinçli şekilde yanlış bir algı oluşturuluyor Sayın Bakan. Yine, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı kentlerde tüketilen elektrik miktarı Türkiye'de tüketilen elektrik miktarının sadece yüzde 8,31'i olarak karşımıza çıkıyor. Yine, bu oran içerisinde kayıp kaçak olarak hesaplanan oran ise yüzde 32,42 civarında. Bu oranın ülke geneline baktığımızda faturalanan elektrik enerjisinin yüzde 2,69'una denk geldiğini biliyoruz. Tam da bu noktada devlet halkın yanında durarak DEDAŞ ve VEDAŞ’tan hesap sormalı. Bunların kâr hırsıyla halkın başına Dehak kesilmesinin önüne geçilmelidir. Bakın, DEDAŞ’ın yaptığı zulmü hepimiz biliyoruz. En yakın örneği de haziran ayında Mardin Mazıdağı’nda ve Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde DEDAŞ kaynaklı açığa çıkan yangın ve onlarca canın yitirilmesi oldu. Siz de biliyorsunuz bunu Sayın Bakan çünkü elektrik direkleri çürüyüp yıkılıyor, kablolar parçalanmış durumda, eski kabloların iletkenliği kalmamış ama bunları yenilemek akıllarına bile gelmiyor çünkü bunların tek amacı kâr elde etmek.

Sonuç olarak işin aslına bakacak olursak, Kürt coğrafyasının elektrik üretimine sağladığı katkıdan çok yararlandığını söylemek daha doğru bir terim olarak karşımıza çıkacak. Hanelerde kullanılan elektrik minimumken, Türkiye elektriğinin yüzde 45'ini kullanan sanayi kuruluşlarının kayıp kaçak oranı neden konuşulmuyor? Bunu da sorgulamak gerekiyor.

Bundan sonraki süreçte "Nasıl bir enerji politikası?" sorusu sorulmalı. Bizlerin DEM PARTİ olarak bazı önerileri var. DEM PARTİ olarak enerji meselesinde esas aldığımız paradigmaya göre, enerji her yurttaşın eşit ve adil bir şekilde erişebildiği ve yararlanabildiği kamusal bir hak olarak karşımıza çıkmalı; kamulaştırmaya gidilerek toplumsal maliyet kademeli olarak kontrol altına alınabilir, yapılacak yatırımlarla kayıp kaçak oranı düşürülebilir, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla üretim çeşitliliği artırılabilir, enerji alanında dışa bağımlılık azaltılabilir. Bunların yanında, enerji bedellerinde indirim sağlanmalı, her faturadan "güç bedeli" adı altında sabit bedel alınması uygulamasına son verilmelidir. Ülke genelinde büyük tüketici olan sanayi ve sulama kesimine ilişkin takibin gerektiği ölçüde yapılması, işverenlerin kâr hırsının önüne geçilmesi gerekmekte, özellikle madencilik sektöründe yaşanan iş cinayetleri ve yetersiz güvenlik önlemleri acil bir şekilde ele alınarak denetim mekanizmaları oluşturulmalı Sayın Bakan, eğitim programları da zorunlu bir hâle getirilmelidir.

Sözlerimi bitirirken, Bakanlığın da ehemmiyet verdiği enerji diplomasisi hakkında da birkaç şey söylemek istiyorum. Türkiye'nin bulunduğu coğrafya doğrudan tarihî Kürt coğrafyasıyla iç içe olma durumunda. "Diplomasi" dediğimiz kavram, esas itibarıyla, halkların farklı sebeplerle birbiriyle kurduğu bağı da ifade ediyor. Dolayısıyla, ülkeyi yöneten aklın da bölgeye yaklaşımda salt bir kâr hırsıyla, bu akılla hareket etmesi doğru değil. Bunun yerine barış enerjisi açığa çıkarılarak halkların birbirine yaklaşmasına hizmet edilmesi sağlanıp tüm tarafların kazanacağı politikalara yatırım yapılmalı Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sayın Başkan...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun lütfen; bir dakika daha süre veriyorum.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim.

Bu anlamda, enerji kaynakları sömürülmek üzere ele alınan bir zenginlik değil, barışın inşası için bir elçi görevi görebilir, görmesi sağlanabilir.

Bir de bir şey soracağım size Sayın Bakan; şimdi, gerçekten, biz, diğer bakanlıklarda da bunu ifade ediyoruz: yönetim kadronuzda kadın arkadaş var mı?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Görünen, benim gördüğüm 1 kişi var en arkada.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Yani artık bu ön sıralarda da kadın arkadaşları görmek istiyoruz. Şu ana kadarki yaptığımız görüşmelerde sadece 2 bakanlıkta 1 kadın arkadaş önlerde yer aldı.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - "Ön sıralar" deyince, burada Bakan Yardımcıları gidiyor. Normal yani yapacak bir şey yok.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Yani biraz da kadın aklıyla bu politikaları yürütürsek ben daha olumlu sonuç alacağımızı düşünüyorum.

Hepimize kolaylıklar...

Teşekkür ederim.