Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü c) Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ç) Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu d) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu e) Nükleer Düzenleme Kurumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 18 .11.2024 |
TAHSİN OCAKLI (Rize) - Sayın Bakan, Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bütçesini konuşmak için buradayız. Ya, şöyle bir bakıyorum Sayın Bakan yani bu enerji meselesine; geçmişten baktığımızda, tabii, cumhuriyetin ilk yıllarında devlet eliyle yapılıyormuş bu mesele fakat daha sonra, 1985 yılından sonra 21 tane değişiklik yapılmış ve 2004'te yani 2002'den sonra, AKP iktidarından sonra esas orada -çeşitli uluslara ve şirketlere- özel sektörün madencilik yapmasının önü açılmış. Ne olmuş açılınca? Aslında işte o kırılımda şu meydana gelmiş: Yani onunla birlikte ormanlar, işte, ağaçlandırma alanları, özel koruma alanları, millî parklar gibi veya tarım alanları gibi, hatta konut alanlarının olduğu yerler, su havzaları dâhil her nereler var ise bütün her şeyin madenciliğe açılma tarihi 2004 yılında yani dünyadaki mevzuata göre Türkiye'de madencilik yapılması yasak olan hiçbir yer şu anda yok, bunu rakamlarla da açıklayacağım biraz sonra. Diğer bütün ülkelerin madencilikle ilgili mevzuatında yapılması yasak olanlar net olarak yazılmış olmasına rağmen, vahşi madenciliğin en sert şekilde uygulandığı Filipinler'de dahi nelerin yapılmayacağı belli olmasına rağmen Türkiye'de ne yazık ki herhangi bir sınırlama yok.
Sayın Bakan, "maden" dediğimiz şeyler milyonlarca yılda oluşuyor yani ve her birimizin atalarının bedenleri de dâhil -çeşitli canlıların vesaireyle- oluşan ve kamuya ait olan bir yeraltı zenginliğidir. Dolayısıyla kamu adına kullanılması lazım, kaynağının doğru yerlerde olması lazım bunun fakat bizim ülkemizde yapılan madencilik faaliyetinin içinde... Hani bunları 5 gruba ayırıyoruz. Bizim kökten madenciliğe karşı olduğumuzdan değil ama madencilik faaliyetleri içinde, özellikle "4'üncü grup maden faaliyetleri" olarak adlandırılan ve siyanür yoluyla altını topraktan ayıran biçimine biz diyoruz ki bu doğru değil, bu gelişmiş olan hiçbir yerde yok, sadece bizim ülkemizde var. Bunun nedeni de bu ülkelerde bu faaliyetleri yapan şirketlerin düşük vergi ödemelerinden kaynaklanıyor.
Bir başka tanımlama yapalım: Madencilik meselesinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payına baktığımız zaman dünyadaki örnekler şöyle: ABD'de yüzde 5 gayrisafi millî hasıla içinde; Almanya'da yüzde 4; Kanada'da yüzde 3,7; Güney Afrika'da -en yüksek gibi görünüyor- yüzde 6,5 civarında; Türkiye'de ise bizim gayrisafi millî hasıla içindeki payı yüzde 1,2.
Şimdi, buradan baktığımız zaman, bizim aslında karşı geldiğimiz yer de bu yüzde 1,2'nin içinde kalmış olup belki de bu 1,2'nin yüzde 25'ine tekabül edebilecek olan altını siyanürle topraktan ayrıştırma metoduna karşıyız.
Ama, yapılan madencilik faaliyetleriyle ilgili bazı örnekler vermek isterim. Ben Rize'nin milletvekiliyim, orada mesela 2 tane taş ocağımız var. Taş ocağı zararlı bir maden faaliyeti sayılmayabilir ama bitirdiğinizde rehabilitasyonunu yapıp, toprak örtüsünü eskisi gibi yapıp bitkisini koyarsanız kabul edilebilir bir şeydir fakat şimdiye kadar yapılmış olan faaliyetlerin hiçbirinde, İkizdere'de, Fırtına Vadisi'nde vesaire yerlerde bu faaliyetlerin rehabilite edildiğini hâlâ, on yıllardır görmedik. Dolayısıyla burada böyle bir sorun var yani bu sorumlulukta tabii, elbette sizin payınız var.
Şimdi, bir başka mesele de madencilikle ilgili bilgilenme meselesi. Ne yapıyor bu faaliyetleri düzenleyen kurum? Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) diye adlandırdığımız kurum yani. Şimdi, bu kuruma ben gitsem desem ki... Ki bizde çok oluyor böyle yani bizim vatandaşlarımız çok soruyor. "Ya, benim tarlam ya da işte kullandığım ormanın kendisi bu maden sahası olarak ilan edilmiş alanların içinde mi?" diye sormaya kalksak bırak vatandaşı, ben milletvekili olarak dahi bu kurumdan bilgi alamıyorum. Ama olması gereken nedir? Yapılacak olan faaliyetlerin beni ne kadar etkileyebileceğini kendimin karar verip onunla ilgili benim size uyarılarımı yapmamdır; bununla ilgili fırsat verilmiyor. Ne olmuş bu durumda o zaman? Neyse ki TEMA Vakfı diye bir vakfımız var, Allah razı olsun, TEMA Vakfı 200 bin TL'nin daha üzerinde fazladan size para ödeyerek gelmiş MAPEG'den 15 ilin maden ruhsatlandırılmasına ilişkin verileri almış. Biz de bir şekilde, oradan öğrendiğimize göre, Türkiye'nin birçok yerinde maden ruhsatı vermişsiniz. Tane tane aslında anlatmam çok ifade etmeyebilir ama yani mesela birkaç örnekle yapmak istiyorum, şehirlerden de örnek verebiliriz. Kaz Dağları'nda mesela yüzde 79, ormanların yüzde 80'i, Tokat'ta yüzde 46, işte, Karaman'da yüzde 55, Tunceli, Erzincan'da yüzde 52, Zonguldak'ta, Bartın'da yüzde 72, Eskişehir'de yüzde 71, Muğla'da yüzde 59, benim bölgem Rize'de yüzde 55, Ordu'nun yüzde 58 yani yaklaşık olarak bütün illerin neredeyse yüzde 70'i maden sahası olarak ilan edilmiş hâlde. Şimdi, bu durumda, tabii, şöyle de bakıyor olabilirsiniz yani sizi anlıyorum; işte, ruhsatı verilmiş olanlar var, işletme sahası olarak ruhsatlandırılmış olanlar var; bunlar var, doğru. Eğer bu bilgilerimin yanlış olduğunu düşünüyorsanız -MAPEG'den bize verildi, bize değil de TEMA Vakfına verildi- ben size onları da takdim ederim Sayın Bakanım. Dolayısıyla bu veriler bizde, vatandaşta çok büyük bir ürküntü yaratıyor. Biz kendi topraklarımızda -Karadeniz için söylüyorum özellikle- rahatlıkla az da olsa geçinebilen insanlarız; tarım yaparız, hayvancılık yaparız, çay üretiriz, falan filan ama şimdi, işlediğim çay tarlasında, kullandığım ormanda, akan deremde, orada HES, burada maden ocağı, burada bilmem ne dediğiniz zaman bizim yaşam alanlarımıza ciddi bir müdahale yapmış oluyorsunuz ve bununla ilgili bizden hiçbir görüş almamış oluyorsunuz.
Şimdi, mesela bir tane örnek vereceğim: Rize'nin Çayeli Madenli diye bir bölgesinde bir tane maden ocağınız var. 1994 yılında sanıyorum o ocak işletmeye alınmış, vatandaşlara o zaman demişler ki: "Hiç merak etmeyin, size hiçbir şey olmayacak, birinci galeriyi açıyoruz, patlatmalar yaptık. İşte, sizin eviniz zarar görebilir, siz buradaki evinizi bize satın." Gitmişler, onlar Çayeli'nden ev almışlar kendilerine oradan aldıkları parayla. Demişler ki: "Tarımı da sürdürebilirsiniz." Şimdi, Madenli bölgesinin muhtarları, bölge insanı diyor ki: "Vekilim, bizim maden ocağının üstü tamamen çöktü, artık obruklar oluştu, biz orada, çay tarlalarımızda tarım yapamaz hâle geldik. Üstelik de şimdi, işte Çayeli'nden Madenli'ye gitmemiz, gelmemiz, yol parası verdiğimizde de bırak çay parasını yani geçinebilmemiz mümkün değil, pişman olduk." Ne oldu? 1994'ten 2024'e otuz yıl içinde bu maden ocağının verdiği zararlar tane tane ortaya çıktı. O günlerde yüksek bir bedel gibi görülüp razı edilen insanların yıllar sonra buradan zarar ettiği ortaya çıktı. Madenin, dünyanın hiçbir yerinde -tabii ki Batı'da yapıldığı biçimi hariciyle söylüyorum- Türkiye'de insanlara hiçbir faydası yoktur.
Şimdi, Manisa'daki FERNAS işçileri, biliyorsunuz Sayın Bakanım, geldiler, burada çok haklı bir mücadele verdiler ve aslında istedikleri 3-4 tane başlık vardı. Bu başlıklar neydi, bir hatırlayalım; "6 arkadaşımızı işe iade edin, makul bir ücret verin veya sendikal hakkımızı da sağlayın." Ama en önemli şeyi söylüyorum -sizi ilgilendiren kısmı- maden ocağı işçisi diyordu ki: "Ben, ocağa girerken kendimi güvende hissetmek istiyorum, Kendimi güvende hissetmem için de bana devlet diyecek ki: 'Senin iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda teminatın benim.'" Bunu söylemeyip de bu teminatı özel şirketlere bıraktığınız zaman orada yaşanacak olan iş kazalarından, deneyimlerinden çok gördüğümüz gibi, işçiler asla gerçekten tazminatını alamaz duruma geliyorlar.
Sayın Bakan, Bulgaristan'a ve Yunanistan'a doğal gaz ihraç etmeyle hatta birkaç ülkeye de doğal gaz ihraç etmeyle ilgili cümlelerinizi Karadeniz'den duydular, kızdılar size, dediler ki: "Ya, bizim daha Rize'de gaz verilmemiş bir sürü yerimiz var. Ben, Yunanistan'ın, Bulgaristan'ın vatandaşından daha mı kıymetsizim? Niye benim doğal gazım verilmiyor da ihracat yapılıyor?" Haklı olarak vatandaşın sitemi var, bizim görevimiz onu size iletmektir. Trabzon'a da Rize'ye de gaz vereceğiz deyip insanlara sözler verilmiş ama sözler yerine getirilmemiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAHSİN OCAKLI (Rize) - Bitiriyorum, çok az kaldı.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
TAHSİN OCAKLI (Rize) - "Bu kış kömür almayın." demişler Rizelilere, Rizeliler de kömür almamış. Şimdi, doğal gazı verememişler, insanlar isyanda; emeklisi var, yaşlısı var vesaire.
Elektrik kesintileri bütün vekillerimizin şikâyet ettiği gibi çok yoğun biçimde orada da var. Yani gün geçmiyor ki en fazla bir ya da iki gün içinde kesinti olmasın. Enerji nakil hatlarındaki iletiler çok yüksek, elbette ruhsatlı veya ruhsatsız bir sürü yapılar enerji ihtiyacını meydana getiriyor ama bu enerji ihtiyacına ilişkin yeni bir hat ya da çalışma Enerji Bakanlığı tarafından -ya da AKSA neyse orada- kurumlar tarafından yapılmamaktadır.
Sayın Bakan, enerji ihtiyacını doğuran şey benim evimde yaktığım 1 tane ampulün 2'ye çıkması değil ya da araçtaki de enerji ihtiyacı o değil, aracın ihtiyacını da gelen şirket, Çinli karşılasın. Efendim, araçlara takacağınız takip sistemini de araç firmaları karşılasınlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Tahsin Bey, teşekkür ederim.
TAHSİN OCAKLI (Rize) - Bitiriyorum.
Yani enerji ihtiyacı olan şirketler, kendileri bu planlamayı yapmalıdır, benim vatandaşımın cebinden hiçbir şey çıkmamalıdır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.