KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlarımız ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı önemli bir Bakanlık çünkü enerji çok önemli bir konu. Bugün dünyada ekonomik gelişme ve kalkınmanın en önemli kısıtlarından biri enerji yani bir an için düşündüğümüzde, ütopik olarak baktığımızda, gelecek toplumsal tasarımda enerjinin sürekliliği, güvenilirliği, bollaştığını, ucuzladığını, bir maliyet unsuru olmaktan çıktığını düşündüğümüz zaman, aslında dünyada da üretimin önündeki tüm engellerin büyük ölçüde ortadan kalkması söz konusu olacak. Bu yüzden, söylediğim gibi, sürekli enerji kaynağı, tabii ki güvenirlik, yeşil enerji -bugün en önemli konulardan biri- aynı zamanda çevreyi tahrip etmeyen, ucuzlamış, yeşil ve düşük karbon çıkartacak, düşük karbon emisyonuna neden olacak bir enerjinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu, tabii, dünya açısından da önemli, aynı zamanda önemli bir dönüşüm süreci. Türkiye açısından da mevcut enerji yapısının hızlı bir biçimde dönüştürülme ihtiyacı var; her ne kadar sunuşunuzda yenilenebilir enerjiye çok önem verildiği söyleniyorsa da daha o alanda katedilecek çok önemli aşamalar ve yollar olduğunu görüyorum.

Şimdi, bu kadar önemli bir sektör, stratejik bir sektör ama ekonomi içindeki yerine baktığımız zaman, özellikle kamunun hızlı bir biçimde enerji alanından çıktığını görüyoruz, gördük. Enerji ve ona dayalı olarak baktığımızda kamunun gittikçe payının azaldığı bir yapı var. Bakın, birkaç rakam vereyim, örnekleyeyim: Kamu enerji yatırımlarının toplam kamu yatırımları içindeki payı 2002 yılında yüzde 20,8'miş, 2023 yılında yüzde 4,8. Millî gelir içindeki payı 2002'de yüzde 1'miş, 2023'te binde 1,8. Peki, kamu çekildi bu alandan, özel sektör bu alanı doldurdu mu diye bakıyoruz: 2002'de özel enerji yatırımlarının özel yatırımlardaki payı yüzde 3,5'muş, şimdi yüzde 1,7 ve bunun sonucunda toplam enerji yatırımlarının toplam içindeki payı da 2002'de yüzde 7,7 olan seviyesinden yüzde 1,8'e düşüyor yani hem sektör olarak yatırımlar içindeki payının azalması hem millî gelir içindeki payının azalması son derece ilginç. Tabii, burada, kamunun bu sektörde belirleyici ve sürükleyici olması gerekirken ne yazık ki öyle değil. Hızlı bir biçimde enerjide yapılan özelleştirmelerle, önce TÜPRAŞ, PETKİM, şimdi TPAO ve BOTAŞ özelleştirme kapsamındaydı, şimdi Türkiye Varlık Fonunda. Bütün bunların hepsini birlikte düşündüğümüz zaman, kamunun bu alandan neden bu kadar hızlı bir biçimde çıktığını ve bunun sonucunda hem kamunun hem de toplam enerji yatırımlarının neden düştüğünü anlayabilmiş değiliz; bu konuda sizden cevap almak isterim.

Diğer taraftan, enerji talep projeksiyonlarına bakıyorum: Onuncu Plan'ın başlangıcında ne öngörülmüştü, ne oldu? On Birinci Plan'da ne öngörüldü, ne oldu? Tabii, On İkinci Plan 2028'de bitecek. Hepsinde birinci enerji talebi, elektrik enerjisi talebi, kişi başına elektrik enerjisi tüketimi, yerli kaynaklarla üretilen elektrik enerjisi; Sayın Bakan, hepsinde talep projeksiyonları şaşmış. Normal şartlar altında talep projeksiyonunu eğer doğru biçimde belirleyemezsiniz ona dayalı olarak üretim yapısı, yaptığınız sözleşmeler, sektörün düzenlenmesini de doğru biçimde yapabilme şansınız yok. İhtiyaçtan daha fazla üretim lisansı verirsiniz bugün olduğu gibi -kamuoyundaki tabirle söyleyeyim- çantacılar türer, lisans alışverişleri yapılmaya başlar ve bugün içinde olduğumuz yerde yapılan bu yanlış projeksiyonun sonucu arz talep dengesinin bozulması olur. Neden talep projeksiyonları normalden bu kadar şaşıyor? Açıkçası anlamış değilim, buna ilişkin bir cevabı almak isterim.

KÖİ modeli, kamu-özel iş birliği modeli bu alanda ciddi biçimde devreye girdi. Toplam 272 adet yatırım var, bunun 102 adedi enerji alanında yapılmış. Biliyorsunuz, kamu-özel iş birliğinin 4 alt modeli var: Yap-işlet, yap-işlet-devret, yap-kirala-devret ve işletme hakkının devri. Enerji daha çok yap-işlette ve ağırlıklı olarak da işletme hakkının devrinde yoğunlaşıyor. Fakat burada baktığımız zaman özellikle işletme hakkının devrinin -hem üretim açısından baktığımızda hem de dağıtım açısından- ciddi biçimde arttığını görüyoruz. Bakın, 86'dan bugüne kadar Türkiye'de yaklaşık 71,5 milyar dolarlık bir özelleştirme yapılmış, bunun 12 milyar 750 milyon doları enerji özelleştirmeleri. Çünkü enerjide bu uygulanan ekonomik neoliberal politikalar enerji alanında aynen devam ettirildi ve kamu mülkiyetinde olması gereken enerji alanı gittikçe artan bir biçimde piyasaya, piyasa dinamiklerine terk edildi ve bunun sonucunda ciddi sorunlar ortaya çıkıyor.

Özellikle elektrik dağıtım şirketleri açısından konuyu ele almak isterim çünkü biliyorsunuz, yaz döneminde Diyarbakır ve Mardin'de elektrik hatlarında çıkan yangın sonucu 15 vatandaşımız hayatını kaybetti. Sonrasında, İzmir'de hatların yönetmeliğe aykırı döşenmesi nedeniyle 2 kişi elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. Yani burada çok ciddi bir problem var Sayın Bakan. Elektrik şirketleri, özellikle dağıtım şirketleri maliyetleri düşürmek, kârları arttırmak için yapması gereken gerekli yatırımları yapmıyorlar. Bundaki denetimin eksik olduğunu düşünüyorum, TEDAŞ denetiminin. Mutlaka bir TEDAŞ denetimi var, söylüyorsunuz zaten siz de. Bunların sözleşmelere uyup uymadıkları, buna göre gerekli yatırımları, yenileme yatırımlarını yapıp yapmadıkları, bunların hepsinin çok ciddi bir biçimde mercek altına alınması ve izlenmesi gerekiyor. Ama alana baktığımızda ne yazık ki sorun devam ediyor.

Enerji yoksulluğu konusu önemli bir konu. Güvenilir ve uygun fiyatlı enerji kaynaklarına erişimi olmamak "enerji yoksulluğu" olarak tarif ediliyor. Türkiye'de, enerji fiyatları açısından vatandaşın günlük hayatta kullandığı enerji kaynakları için merak ettim, mesela mazota baktım; tam seçim öncesi, 2023 seçimi öncesi 18 lira 58 kuruşmuş, şimdi 43 lira 44 kuruş; artış yüzde 133. Ki bir de o dönemde brent petrolün varilinin 74 dolardan şimdi 71,5'a düştüğünü görüyoruz yani artış yok, tam tersi azalış var ama dolar kuru artmış. Uygulanan bu yanlış politikaların hep ortaya çıkardığı sonuç zaten dolar kurudur. Bugün Türkiye'de enflasyon ve dolar kurundaki artış bir neden değil, sonuçtur. Yanlış ekonomi politikaları Türkiye'yi bugün hızlı bir biçimde ekonomik anlamda bütün makro dengelerin bozulduğu bir yapıya kavuşturmuştur; enflasyonun üzerinde artışlardır bunlar. Bu anlamda, hane halkları, çiftçilerimiz, esnafımız, KOBİ'lerimizin enerji maliyetindeki yüksek artışın sonucunda çok ciddi anlamda sıkıntıya uğradıklarını görüyoruz.

Burada aslında şu konu önemli, bu enerji sübvansiyonlarını hep konuşuyoruz: Bunların bugün ülkede uygulanan sosyal yardım sistemiyle bütünleştirilmesi gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim "aile sigortası" dediğimiz sistem de böyle bir sistemdi aslında, bir sosyal yardım, asgari sosyal yardım sistemiydi. Bunların, hepsinin birleştirilip yani işin bir tarafında da sosyal yardımın, bu enerji sübvansiyonlarının enerji alanında hem hane halkına tüketim anlamında hem de aynı zamanda üretim sürecinde sağlanması gerekiyor. Tabii ki buna ilişkin gerekli imkânlar yaratılabilir.

Vaktim az kaldı, son bir konuya daha değinmek isterim; kritik ve stratejik madenler konusu. Siz de buna bir yer ayırmışsınız sunuşunuzda; nadir elementler. Bugün bu çok önemli bir konu ve zaten dünyada da ülkeler arasındaki uzay yarışının da en önemli nedenlerinden biri bu; uzay, gezegenler. Yarın öbür gün onların içindeki madenlere kimin sahip olacağı -öncelik açısından- çok önemli bir konu. Özellikle ileri teknoloji alanında bu nadir toprak elementlerinin kullanılması önemli. Siz de sunuşunuzda Eskişehir'de keşfedilen bu alanı söylüyorsunuz, nadir toprak elementleri rezerv sahası, orada üretimin gelişmesi önemli. Ama burada şunu anlamış değilim: Yani burada biz hangi konumdayız? Çin'le bir anlaşma yapılmış, bir iş birliği anlaşmasını da yakın zamanda imzalamışsınız; bu iş birliğinin kapsamı nedir Sayın Bakan? Koşulları nelerdir? Türkiye burada nasıl bir rol alıyor? Bir tedarikçi noktasında mıdır? Birlikte bir üretim mi yapılacak? Çünkü bunlar biraz önce de söylediğim gibi çok önemli, stratejik olan ürünler ve geleceğin dünyasını da şekillendirecek olan önemler. Yani Türkiye'nin bu alanda sadece tedarikçi olması... Bor -birtakım diğer öbür şeylerin- kobalt, diğer temel, önemli olan kritik ve stratejik madenlerin hepsinin Türkiye içinde üretilmesi, işletilmesi ve bunun direkt olarak sanayide kullanılabileceği bir altyapının oluşturulması, buna uygun bir AR-GE yapısının ortaya konulması, personelin buna uygun bir biçimde bir araya getirilmesi teknoloji açısından çok önemli bir katkı sağlayacaktır Türkiye'ye diye düşünüyorum çünkü Türkiye'nin bunu yapmaya ihtiyacı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Türkiye'nin, bugün, dünya içindeki rekabette ileri gidebilmesi kaynaklarını çok iyi biçimde kullanmasıyla mümkündür. Bu kaynaklar içinde elbette bu stratejik madenler de vardır, enerji kaynakları da vardır ama dediğim gibi, burada stratejik bir vizyona ihtiyaç var. Bu stratejik vizyonu koyacak olan kamudur. Kamunun hem üretim süreçlerinde hem de bu konuyla ilgili var olan bütün kurumları bir araya getirme, gerekli koordinasyonu sağlama ve ona uygun insan yapısının oluşturulması, üniversite-sanayi iş birliği konusunda yapacaklarının olduğunu düşünüyorum.

Sürem bitti mi Sayın Başkan? Verdiniz herhâlde.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Bitti, uzattım, verdim.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Evet, daha birkaç şey var ama onlara da artık sorularda değinirim.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Türeli, teşekkür ederiz.