KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, zor bir dönemde Bakanlık...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, buyurun, devam edin siz.

ERHAN USTA (Samsun) - Bakan Bey'e konuşuyorum ben ya!

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Tamam, bize konuşun Sayın Usta.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Size her zaman konuşuyoruz zaten.

SAĞLIK BAKANI KEMAL MEMİŞOĞLU - Bakanlıkla ilgili...

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, tamam, neyse, önemli değil, mutlaka şeyle...

Öncelikle hayırlı olsun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI KEMAL MEMİŞOĞLU - Bakanlığı idare etmeye devam ediyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, Bakanlığı idare etmeye devam ediyorsunuz.

Şimdi, tabii, bu yenidoğan çetesi şu anda gündem konusu, Türkiye'nin en önemli gündemi. Hakikaten insanlık dışı bir olay yaşanıyor. Öncelikle, burada, tabii, sunumunuzda bu konuya hiç girmediniz, çok az girdiniz, konunun mahkemede olduğunu söylediniz. Aslında ben sizin yerinizde olsam bu konuyu detaylı bir şekilde anlatırdım şu geçmiş yirmi iki yılı anlatmak yerine, biz onu yirmi iki yıldır dinliyoruz zaten. Tamam mı? Yani siz yeni Bakan olmuşsunuz, kucağınızda bir şey var, il sağlık müdürlüğü dönemiyle ilgili ilişkilendirilebilir, edilebilir ama Bakan olarak bu konu aslında yeni önünüze gelmiş bir konu bir anlamda belki. Dolayısıyla bu konuya bence çok cesurca ve şeffaf bir şekilde girmek lazımdı yani muhtemelen de geleceksiniz.

SAĞLIK BAKANI KEMAL MEMİŞOĞLU - Evet.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam ama ben bugünkü konuşmanın da ötesinde Sayın Bakanım, hani, hakikaten içimden geçeni söylüyorum. Şimdi, sadece yenidoğan çetesi filan değil, anlaşıldı ki bir sürü çete var bu sağlıkta, bu iş oluşmuş, nasıl oluşmuşsa oluşmuş. Bunun müsebbibi siz olmayabilirsiniz ama şu anda siz bu görevi yürütüyorsunuz. Dolayısıyla bu konunun üzerine çok cesurca gitmek lazım. Belki bu sizin Bakanlığınıza mal olabilir, onu söyleyeyim ama Türk milleti arkanızda olur. Yani bu işte anladığım kadarıyla ciddi bir çete var, bu çeteleri çökertmek lazım ve Türk milleti sizin anıtınızı diker, ben size söyleyeyim. Bakanlık nasıl olsa bitecek, bugün olmazsa yarın bitecek, ilanihaye olacak değil, biz zaten AK PARTİ'yi devireceğiz yakında yani millet gönderecek, dolayısıyla Bakanlık zaten bitecek. Dolayısıyla bence, hakikaten, burada önemli olan Bakanlığınızı kaybedersiniz ama itibarınız yükselir ve bunu inanarak söylüyorum, bakın, bunu inanarak söylüyorum, bu millet sizin heykelinizi diker.

(Uğultular)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sükûneti tesis edelim değerli arkadaşlar.

ERHAN USTA (Samsun) - Dolayısıyla bu tarihî fırsatı bu anlamda değerlendirmek lazım, Türkiye'yi bu tür pisliklerden temizlemek lazım, hele hele sağlıkta; bir tarafında insan oluyor, işte bebek var, çocuk var, yaşlı var, devletin kaynakları var. Her tarafta demek ki böyle bir sıkıntılı durum var. Dolayısıyla tabii, bunu nasıl yapmak lazım? Bir defa önce, çok ciddi denetim yani denetim getireceksiniz; bu, özel hastanelerde mi daha çok oluyor, kamu hastanelerinde mi oluyor, hangisinde oluyorsa çat kapı gideceksiniz yani kim olursa olsun, sahibi şuymuş, buymuş; sabahtan beri işte birtakım isimler konuşuluyor filan. Siz Türkiye Cumhuriyeti devletinin Bakanısınız, sizin kimseden korkacak bir durumunuz yok. Dolayısıyla bunların üzerine çok cesur bir şekilde gitmek lazım. Bakın o zaman, hakikaten size kimse dokunamaz ama bu millet de sizin kesinlikle heykelinizi diker, millet sizin arkanızda olur. Ben olsam sizin yerinizde bunu birinci öncelik hâline getiririm.

Şimdi, bu sağlıkta şiddet meselesi. Bu kısmını sadece bir milletvekili değil, bir doktor babası olarak, bir hekim babası olarak da konuşmak istiyorum. Benim ortanca kızım pratisyen hekim, bir devlet hastanesinde çalışıyor yani çok fedakârca çalıştıklarını ben... Hep derdik de sağlık çalışanları çok fedakârlık yapıyor; doktoru, hemşiresi, hepsi bütün sağlık çalışanları için, hakikaten insan kendi çocuğunda olunca bunu görüyor yani bu çocukların nöbetleri, uzun nöbetleri var, şu şekilde, bu şekilde filan çalışıyorlar. Emin olun, tabii, acilde de çalıştığı için en az iki üç günde bir bu çocuk ağlayarak eve geliyor; canı sıkılmış, şiddete acayip bir şekilde... Bakın, sözlü veya fiziki şiddete maruz kalıyor çalışanlarımız yani bunu bir defa hakikaten gidermek lazım. Şimdi, bu çocukların böyle güvenceden yoksun bir şekilde yaşaması -insan kendi çocuğunun yaşadığını görünce de- insanı hakikaten çok üzüyor, çok rencide ediyor. Dolayısıyla bu konunun mutlak surette... Elbette, bakın, bu Hükûmet sağlıkta şiddete karşı epeyce tedbir aldı ama şunu net bir şekilde görüyoruz ki hâlâ gidilmesi gereken çok yer var. Gerçekten sağlık çalışanlarımızı bu anlamda korumamız lazım. Bu, sağlık çalışanlarımızın güvenliğini, sadece onların güvenliği değil halkımızın da sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştıracak yani toplumun tamamının kazanacağı bir olay olacak. Dolayısıyla bu konunun üzerine gitmek lazım.

Şimdi, ben kızıma sordum "Sen ne diyorsun, tespitlerin nedir, neler yapılabilir?" dedim. O da bana şimdi, mesela Avrupa ve İngiltere örneklerinden bir kısım şeyleri söylemiş, bunları hem tespit hem de öneri olarak not alabiliriz.

İsterseniz, metinden okuyayım: "Avrupa ve İngiltere gibi ülkelerde sağlık çalışanlarının güvenliğini sağlamak için alınan önlemleri incelemek bizim için yol gösterici olabilir.

Bir: Hukuki koruma ve caydırıcı cezalar. İngiltere'de sağlık çalışanlarına yönelik şiddet suçları "acil hizmet çalışanlarına saldırı" başlığı adı altında değerlendirilmektedir ve ağır cezalarla karşılaşmaktadır. 2022 yılında kabul edilen bir yasa sağlık çalışanlarına yönelik saldırılar için cezaları 2 katına çıkarmıştır. Böylece bu tür suçlar caydırıcı hâle gelmiştir.

İki: Güvenlik önlemleri ve teknolojik destek. Avrupa'daki birçok ülkede hastane girişlerinde, metal dedektörler, x-ray cihazları ve güvenlik tarayıcıları bulunur." Ya, arkadaş, biz AVM'lere x-ray cihazlarından geçerek gidiyoruz, hastaneye git, hiç böyle bir şey yok; belinde silahla gidebilirsin. Geçen çocuk diyor ki: "Bir hasta geldi, genç birisi, muayene ediyorum, çocuğun belinde bıçak." Düşünebiliyor musunuz, bir sağlık çalışanı, bir doktor belinde bıçak olan bir çocuğu muayene ediyor; kafası takılsa bir şeye, bir şey olsa... Yani böyle bir şey olabilir mi ya? Hiç kimsenin çocuğunun öyle... Yani çocuklarımızı yerde filan bulmadık. Dolayısıyla hakikaten bu konunun üzerine düşülmesi lazım.

"Ayrıca, hastanede görev yapan güvenlik personeline kriz yönetimi eğitimi verilmekte, acil durumlara hızlı müdahale ekipleri görevlendirilmektedir. İngiltere'de birçok hastanede panik butonları, güvenli odalar ve yirmi dört saat izleme sistemleri standart hâle getirilmiştir." Bizde de kısmen var ama orada tamamen standart hâle getirilmiş.

"Üç: Adli vakalar için ayrı birimler. Avrupa'da adli vakalar için özel birimler oluşturularak bu tür hastaların diğer hasta ve sağlık çalışanlarından izole edilmesi sağlanır. İngiltere'de adli vakaların sağlık raporu işlemleri genellikle özel güvenlik koruması altında ayrı alanlarda gerçekleştirilir." Şimdi, tabii, acilci olunca gece zaten hep olay geliyor. Tamam, polis getiriyor, polis bir an evvel... O da bezmiş, ne yapsın, polisin de güvencesi yok, koruması yok, bir an evvel işten kurtulmaya çalışıyor. Ondan sonra, geliyor... Yani o çocuk vereceği rapor nedeniyle ciddi bir tehdit altında, vermese bir türlü "Ya, hocam, şöyle yap, böyle yap..." Bu adli vakaların tamamen ayrı birimlerde yapılması lazım, büyükşehirlerde hele hele bu çok kolay, hani, küçük yerlerde belki ayrı birim kurmak biraz zor olur ama büyükşehirlerde bu çok net bir şekilde yapılabilir.

"Dört: Farkındalık kampanyaları. İngiltere'de Zero Tolerance Kampanyası sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti kabul edilemez bir suç olarak topluma duyurmuştur. Bu kampanya hastane girişlerinden medyaya kadar geniş bir alanda yürütülmekte ve toplumun bilinçlenmesine katkı sağlamaktadır." Tabii, şimdi, bizim toplumda da tam tersi var yani bugün AK PARTİ sayesinde, sağ olsun, artık doktor dövme serbestimiz var bizim.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ya, bunun ne alakası var bizimle!

ERHAN USTA (Samsun) - Yani "Eskiden şöyleydi, şimdi biz doktor dövüyoruz." diye övünülüyor arkadaşlar ve maalesef memlekette bunların PR'ı yapılıyor, PR'ı.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Doktor mu dövün diyoruz?

ERHAN USTA (Samsun) - "Eskiden doktoru göremiyorduk, şimdi doktor dövüyoruz; gördünüz mü Türkiye'nin kalkınmasını?" filan diye, böyle yapılıyor.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Sana yakışmıyor!

ERHAN USTA (Samsun) - Öyle öyle, Orhan öyle.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Senin gibi bilimsel konuşan bir adam...

ERHAN USTA (Samsun) - "Beş: Psikososyal destek. Avrupa ülkelerinde şiddet mağduru sağlık çalışanlarına profesyonel psikolojik destek sunulması bir standarttır. Özellikle travma yaşayan çalışanların uzun vadeli destek alması sağlanır.

Altıncı konu olarak da Sayın Bakan, sağlık çalışanlarına yönelik eğitimler. "İngiltere'de ve Avrupa'da sağlık çalışanlarına stres yönetimi, krizle başa çıkma ve iletişim becerileri konusunda düzenli eğitimler verilmektedir. Böylece çalışanlar potansiyel risklere karşı daha hazırlıklı hâle gelmektedir." diye devam ediyor. Bunları bir de öneriye çevirmiş ama zaten yaptığımız tespitler aynı zamanda öneri olarak da not edilebilir.

Şimdi, diğer bir konu kamu-özel iş birliği projeleri meselesi. Bu konu tabii, çok konuşulan bir konu. 2024 yılında sağlıkta hastaneler için kamu-özel iş birliğine 84 milyar lira toplam para ödeyeceğiz. 2025-2027 döneminde de 341 milyar TL para ödeyeceğiz, 2024-2027 dönemine bakarsak 425 milyar lira. Vallahi bizim cihazlarımız vardı, hastanelerimiz vardı, biz bu parayı niye ödüyoruz, ben zaten bunu çok fazla anlayabilmiş değilim. Ama hani rakamlara bakınca, şöyle biraz toplulaştırınca şu anda yaklaşık 2,5-2,6 milyar dolara yıllık ödemelerimiz oturdu, bu biraz da artarak gidiyor. Yani 2017-2024 dönemi dolar cinsinden -hani biraz güncellensin diye söylüyorum- 10,4 milyar dolar ödemişiz bugüne kadar. Önümüzdeki üç yılda -daha sonra devam edecek de üç yıl için rakamlar ortada olduğu için söylüyorum- 7,7 milyar dolar daha para ödeyeceğiz.

Şimdi, tabii, bu kapatılan hastaneler meselesi vardı. Benim burada itiraz ettiğim birkaç tane husus vardı. Biz devlette çalışırken de buna itiraz etmiştik ama tabii, kafaya konulduğu için iş yapıldı. Ekonomik ömrü olan binalar kapatıldı, tahrip edildi. Tamam, birçoğu kapatıldı, işte şehir hastanesi kuruldu. Yani hâlâ bu binaların önemli bir kısmı ciddi bir ekonomik... Bu millî servet. Yani insanlar böyle 1 liranın kıymetini bilirken gelişmiş ülkelerde bizim gibi borç batağındaki ülkelerin burada millî servetinin daha fazla kıymetini... Makine teçhizatlarımız vardı, bunlar da tahrip oldu çünkü hiçbiri yeni şeylere taşınmadı kamu-özel iş birliği projelerinde çünkü zaten özel sektör aldı, şimdi onun parasını alıyor. Ciddi sözleşme riskleriyle karşı karşıya olduk özellikle kiralarla ilgili. Ben devlette çalıştığım vakti hatırlıyorum, muhtemelen tadilat yapılmamıştır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kur veya enflasyon, yıllık kira bedeli tespit edilirken hangisi yüksekse, hangisinde yüksek artış olmuşsa o alınıyor. Bizim ekonomideki hikâyemiz şu: Biz önce bir kur şoku yeriz, arkasından devam eden dönemde de üç ay, beş ay, bir yıllık bir sürede de enflasyon şoku yeriz. Yani bir şoktan aslında biz kira artışlarında 2 defa yüksek artış yapıyoruz. Önce kurdan yapıyoruz çünkü hangisi yüksekse ona göre güncelleme yapılıyor; sonra 2'ncisi de aynı şokun etkisi bu sefer enflasyona yansıdığı için enflasyon üzerinden yani gereğinden yüksek bir kira bedeliyle ödemek durumunda kalıyoruz.

Yapılan işlemlerin mali boyutuyla şehir hastanelerinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Uğultular)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, bir uğultu var, bunu bir keselim.

Sayın Usta, buyurun, bir dakika ekledim sürenize.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Yapılan işlemlerin mali boyutuyla denetlenemediğini çok net bir şekilde biliyoruz.

Vaktim sınırlı olduğu için bu kısımları geçeceğim.

Bu bütçenizde Bağımlılıkla Mücadele Programı'na çok düşük bir kaynak ayrılmış. Bir de bu poliklinik sayısı veya kişi başına hekime başvuru sayısı çok artıyor, bunun artacağını da performans programında öngörüyorsunuz. Bence bu doğru bir şey değil, ben hekim değilim ancak bunun anlamı şudur: Hastalarımız iyileşmiyor yani bu kadar genç nüfusa rağmen, OECD ortalamasının yüzde 50 fazlası bizde poliklinik sayısı varsa ya hasta muayenesinden tatmin olmuyor ya da hasta iyileşmiyor demektir. Bunu artırmaya çalışmak yerine düşürmeye çalışmak lazım, bu da nasıl olur? Sevk zincirini bir defa zorunlu kılmanız lazım Sayın Bakan. Bu popülizm yapılıyor, devlette çalışırken de bununla çok mücadele ettik. Yani adamın başı ağrıyor, üşütmüş, üniversite hastanesine gidiyor; böyle bir şey var mı, dünyanın neresinde var böyle bir şey? Yok, böyle bir şey. Dolayısıyla bu sevk zincirini zorunlu hâle getirmek lazım, o zaman bu poliklinik sayılarını tam tersine düşüreceğiz ama hasta muayene olduğunda tedavi olmuş olacak ve tatmin olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, toparlayın lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Bir hastalık için 2 defa, 3 defa, ona gidiyor, önce bir aile hekimine gidiyor, ondan sonra bir o tarafa gidiyor, olmadı, bir de o tarafa gidiyor; her biri ayrı reçete yazıyor. Bunların üzerine tabii radikal bir şekilde gitmek gerekiyor.

Bu özel hastane meselelerinde... Şimdi sezaryen doğum mesela... Yani bizde sezaryenla doğum OECD ortalamasının 2 katından fazla, niye böyle oluyor? Bu özel hastaneler meselesi çok... Bakın, ben özel sektöre karşı falan değilim ama özel hastanelerin çok ciddi denetlenmeye ihtiyacı var hem kaynağımızı hem de insanlarımızın sağlığını çalıyorlar. Bunun üzerine çok ciddi bir şekilde sizin gitmeniz lazım, ben sizin yerinizde olsam tercihlerimi bu yönde kullanırım diyorum.

Bütçenizin tekrar -başka konular da vardı ama artık onlara giremeyeceğim- hayırlı olmasını diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Bir de şu nadir hastalıklar için... Başkanım, bence çok önemli bir konu. Nadir hastalıklar için... Ben fon kurulmasına karşıyım devlette, devletin bütçe birliği olması lazım ancak bunu şimdi devlet karşılamıyor, SUT'ta yok bu. Bunlar için bir fon kurulursa hem buradan bağış toplanabilir hem de Sayın Bakan, özellikle ilaç firmaları buraya bağışa zorlanabilir, onlar buraya bağış yapacaklardır. Dolayısıyla bir fon çerçevesinde bu nadir hastalıkların tedavisi... Mesela şu anda 2 milyon dolar SMA hastalarında falan herhâlde... Bunları ben ilaççılarla da konuştum "Toplu alım olmuş olsa 500 bin dolara biz bunu çözeriz." diyorlar. Dolayısıyla böyle bir fon çerçevesinde hem insanımızı artık para dilenmekten kurtarırsınız hem de çok büyük bir iyilik yapmış olursunuz ve çok daha ucuz bir şekilde Türkiye bu hastalıklarla mücadele etmiş olur diyorum.

Bütçenizin hayırlı olması temennisiyle saygılar sunuyorum.