KOMİSYON KONUŞMASI

KAYIHAN PALA (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle hem Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanımıza hem de diğer konuklarımıza hoş geldiniz diyoruz, sunum için de teşekkür ediyoruz.

Şimdi, uluslararası kabul edilen literatür bilgilerine göre normal bir hastanede yoğun bakım yatak oranının yüzde 10'u geçmemesi, üçüncü basamak dal hastanelerinde de yüzde 20'yi geçmemesi beklenir. Literatüre baktığımızda en yüksek oranlar, örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 22-23'leri buluyor. Daha yüksek bir oran çok kabul edilebilir değil oysa bizde çok yüksek oranlar var sizin de gösterdiğiniz gibi. Üstelik bu oranların düşürülmesi sürekli öteleniyor. Buradaki temel meselenin de iddianamede de açıkça yazıldığı gibi, aslında SGK'den ve hastadan özel sektörün daha fazla bir para alma girişimi olduğunu biliyoruz.

Peki, benim birinci sorum şu: Türk Tabipleri Birliği olarak siz bu yüzde 30'un sürekli ötelenmesi meselesinde niye ötelendiğine ilişkin bir bilimsel gerekçeyle karşılaştınız mı? Bakanlık her defasında bunu öteliyor. Biz de bunun niye ötelendiğini sorduğumuzda ben de henüz bugüne kadar henüz yanıt alamamış milletvekillerinden birisiyim ama acaba bu öteleme niye yapılıyor konusunda siz bir bilgi alabildiniz mi?

İkinci sorum da şu: En sonunda söylediğiniz "taşeronlaştırma" olgusu da özellikle yoğun bakım ünitelerinin yasa dışı olarak eski bir Sağlık Bakanının da ortağı olduğu bir hastane de içinde olmak üzere bir şirkete devri olarak karşımıza çıkıyor. Sizin Türk Tabipleri Birliği olarak bu taşeronlaştırmanın hem bu olgudaki yoğun bakım ünitesinin bir şirkete yasa dışı olarak devredilmesi hem de hekimlerin az önce söylediğiniz İş Kanunu'na da aykırı olarak sanki orada kendisi muayenehane adına bir yer kiralamış gibi çalıştırılması ile hasta güvenliği açısından, ilişkisi bakımından ne söylemek istersiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN İSHAK ŞAN - Buyurun Hocam.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ BAŞKANI ALPAY AZAP - Çok teşekkür ederim sorular için Sayın Vekilim.

Şöyle ilk sorudan başlayayım: Bize de açıkçası bunun neden ötelendiğine dair net bir gerekçe yazılmıyor ama biz de sonuçta sağlık hizmetinin içinde aktif bir şekilde çalışıyoruz. Başta söylemedim ama ben on yıl boyunca İbni Sina Hastanesi Başhekim Yardımcılığını yürüttüm. Orada faturalama biriminden tutun da bilgi işleme kadar, insan kaynaklarına kadar her yerde çalışmak zorunda kaldım diyeyim on sene boyunca. Dolayısıyla şöyle bir durum var: Türkiye'de yoğun bakım yataklarının çok da aslında akılcı kullanılmamasıyla ilgili bir sorun var hatta bu konuyu biz bilimsel ortamlarda da çok ele alıyoruz, tartışıyoruz. Bizim, örneğin, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği; ben o derneğin yönetim kurulu üyesiyim, aynı zamanda enfeksiyon hastalıkları uzmanıyım. Bizim mesela önemli bir sorunumuzdur, bu bakterilerdeki antibiyotik direncinin önemli bir sebebi yoğun bakımlarda aslında yapılan gereksiz tedavilerden kaynaklanır; aslında yoğun bakımda takip edilmemesi gereken hastanın orada takip edilmesi, uzun haftalarca takip edilmesi, gereksiz tedaviler uygulanması meselesi. Ama bu dünyada da gerçekten önemli bir sorun. "Nasıl karar vereceksiniz?" "Hangi hastada hangi tedavi?" problem. Bunun için aslında dünya şöyle bir yöntem bulmuş: Bazı kurullar oluşturuyorlar hastanelerde ve bu kurullar o hastanın yoğun bakımda yatmasının bir faydası olup olmayacağına karar verebiliyorlar. Bunu bir hekimin alması çok kolay değil, vicdani sorumluluk da var ki bu kurullar içerisinde biyoetikçiler oluyor, yoğun bakım uzmanları oluyor, enfeksiyon hastalıkları uzmanları oluyor ve hastane yöneticileri oluyor. Türkiye'ye böyle bir model gelse bu "nafile tedaviler" dediğimiz yani yoğun bakımların gereksiz kullanımıyla ilgili durum belki çözülebilir. Şimdi, bunu çözmediğimiz sürece yoğun bakımlarda, aslında orada fayda görmeyecek "palyatif" dediğimiz, belki yaşam sonu bakıma ihtiyacı olan hastalar, bizim yoğun bakımda son derece karmaşık, pahalı tedavileri ve hastaya da faydası olmayacak maalesef tedavileri almak zorunda kalacak. Hani baktığı zaman muhtemelen Bakanlık doluluk oranlarına bakıyor ama doluluk oranları, tıpkı bu örnekte gördüğümüz gibi, hani tam gerçeği yansıtmayabiliyor. Şunlar da karşımıza çıktı sayın vekillerim, görmüşsünüzdür; hani aslında boş yatakların sistem üzerinden dolu gösterildiğini de gördük, onu kastetmiyorum ben. Benim kastettiğim, hani bu aslında yoğun bakımda yatması gerekmeyen hastanın yoğun bakımda izlenmesiyle ilgili bir problem; hani dolu görünce yatakları da kolay kolay hemen azaltmak... Çünkü vatandaşın ihtiyacını da karşılamak lazım, sağlık ihtiyacını. Ben oradan kaynaklandığını düşünüyorum ama bu da hani yanlış verilerden yanlış bir sonuca götürdüğü için Bakanlığı diye düşünüyorum.

Taşeron uygulamasının tabii çok olumsuz sonuçları var, çok haklısınız. Yani sonuçta o hekim o hastaneye bir aidiyet duygusu da hissetmiyor. Daha önemlisi, hastane o hekimin yaptığı işlerden kendini sorumlu hissetmiyor dolayısıyla bir kontrol mekanizması kalkıyor. Bakın, mesela buna benzer şeyler "Niye üniversite hastanelerinde, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde olmuyor?" gibi soru gelebilir. Hani bunun çok sebebi var ama bir sebebi de şu: Yani buralarda biz kalabalık ekipler hâlinde çalışıyoruz. Kalabalık ekipler hâlinde sağlık hizmetini yürütürken bir ortak karara ulaşıyoruz genellikle, bir şekilde etik değerleri ihlal ederek yanlış bir karar veren meslektaşımızı uyarma şansımız olabiliyor ya da o öyle bir şey yapmaya zaten cesaret edemiyor ama özel hastanelerde genellikle tek bir kişi sorumlu oluyor, kimse de onu kontrol etmeyince tıbbi süreç açısından sıkıntı çıkıyor. Ben çok konuşmayayım, kısaca böyle yanıtlayayım.

Teşekkür ederim.