Komisyon Adı | : | DİJİTAL MECRALAR KOMİSYONU |
Konu | : | Netflix Kamu Politikaları Direktörü Pelin Mavili tarafından yapılan sunuma ilişkin görüşme |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 16 .01.2025 |
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Pelin Hanım, sizlere de çok teşekkürler.
Bilemedim, biraz ağır bir "Hoş geldin."le karşılaştınız, ben yumuşak gideyim isterseniz. Hakikaten, benim için şöyle bir şey: Çok uykusuz bir günden sonra buraya geldik, dün Genel Kurul sabaha karşı bitti, biraz da tereddütle gelmiştim ama kendi adıma çok ilişkili olduğum bir konuda böyle bir gözden geçirme fırsatını bile ben iyi buldum, iyi ki gelmişim dedim. Netflix sizin deyiminizle, biz "platform" diyoruz zaman zaman, akademik olarak doğru olmadığını ben de biliyorum ama bir yayın servisi -içerik sağlayıcı diyebiliriz aslında bu anlamda- olarak gerçekten de dünya pazarında çok büyük bir ağırlığı olan önemli bir şirket ve bu kapasitenin bir kısmında da Türkiye var ve o da sahiden, bu anlamda, içeriğe yabana atılmayacak bir katkıda bulunuyor. Tabii ki sıkıntıları da var bu sektörün. Kreatif endüstriler, yaratıcı endüstriler... Yıllar evvel bir doktora öğrencim bu konuda tez yazmaya kalktığında hakikaten bir düşünmüştüm burada bu kadar malzeme var mı diye. Çok hızla, gerçekten, böyle neresinden yaklaşacağımızı bilmediğimiz büyük bir alan oldu, burada bunu da görüyoruz. Nitelikli dramaya katkısı olan bir alan ama Tuncay Bey'in, Tuncay Vekilimizin de söylediği çok doğru, Türkiye bu "quality drama" "nitelikli drama" denilen mecrada çok büyük bir birikimi olan bir ülke. İşte, 1973'te ilk yerli televizyon dizilerini yapmak üzere Yeşilçamlı yönetmenler davet edilip TRT'yle iş birliği yaptıklarında bir macera başladı ve gerçekten çok ilginç bir maceradır. Herkes biliyor ama burayı biraz birbirimizi bu tartışmalarla besleyecek bir yer olarak gördüğüm için de hatırlatmak isterim. O dönem işte, Lütfi Ömer Akadlar, Halit Refiğler, Metin Erksanlar davet edilerek -5 yönetmen çağırılmıştı diye hatırlıyorum- bir süreç başladı ve hiç hız kesmedi. Her birini çok nitelikli belki bulmadık ama drama üretiminde biz hep iddialıydık. Aslında 1990 sonrası sinemamız da öyledir. 1990 öncesinde de işte Yılmaz Güney'den başlarsak Nuri Bilge Ceylan'a kadar her zaman dünya ölçeğinde karşılık bulan üretimlerimiz var, Netflix de böyle bir mirasın üzerine oturuyor gerçekten. Bu miras sadece üretim alanında değil, bunun yetiştirdiği izleyici alanında da... Türkiyeli izleyici âdeta televizyon dramasına âşık bir izleyicidir. Nitelik farkı da şudur: Mesela, şu anda bile, bildiğim kadarıyla, Avrupa'da Görsel İşitsel Hizmetler Direktörü kapsamında Netflix yüzde 30 kadar Avrupa içeriği koymak zorunda, değil mi? Öyle bir şey biliyorum ama bizde zaten bu kotalara hiç ihtiyaç olmadan, işte, 1990'larda bütün Avrupa yine kota çerçevesinde kendi televizyonlarını dış yapımlardan, Latin Amerika dizilerinden, Kuzey Amerika, Amerika Birleşik Devletleri dizilerinden korumaya çalışırken bizim ağırlıklı olarak hep domestik dramamız, yerli dramamız hâkimdi sektöre. Sanırım şu anda da böyle bir kota uygulamamız yok, yanlış bir şey söylüyorsam düzeltirsiniz. Dolayısıyla, böyle bir pazara geldiğinizde sizden beklentiler de artıyor birçok bakımdan.
Ben böyle RTÜK'le olan ilişkilerinizi falan baktığımda sizin aslında -şöyle yine Tuncay Bey de kısmen buraya da değindi- bir sorumluluğunuz da var aslında bu pazara karşı. Bu pazarın daha özgürlükçü olması... Bu pazarda biliyorsunuz, oyuncusundan set işçilerine çok ağır bir sömürü sürüyor. Bu sömürünün gerçekten en ağır kısmı senaristlerin payına düşüyor. Buralarda da sizin bir etkiniz olmalı ancak o zaman sahiden Netflix'in Türkiye'yle olan ilişkisi gurur duyulacak bir şey olabilir. Mesela, dediniz ki: "Bizde senaryolar dünya örneklerine göre uzun." Hakikaten öyle, bir ara senaristler "yerli dizi yersiz uzun" diye bir kampanya bile başlatmışlardı, çok anlamlıydı. Bu iki saat bizim için sadece iki saat ama onun arkasında böyle helak olmuş çalışanlar var. Bunları düşünmek gerekiyor ve gerçekten başka akımlar da var.
Şimdi, görüyoruz -en son bu tür izlediğim herhâlde Baby Reindeer'dı- kısa, mini diziler çok başarılı onlarda. Bu zaman sömürüsünü de bu anlamda biraz dengeleyen şeyler. Yine -çok önemli bence de bu zamanın böyle işgal edilmesinde- bir dönem bir platformda vardı ama neresiydi hatırlamıyorum, bir 10 bölüm izlediğinizde -ki ben de yaparım bunu kaptırıp- "Yeter bugün." diyen "Bugünkü limitinizi doldurdunuz." diyen bir uygulama da vardı. Buraları böyle bir kısaca...
Tabii, uzmanlık alanım naçizane, bunu hakikaten söylemek istiyorum... Ben 1990'ların sonunda yüksek lisans tezimi yazarken yerli televizyon dramasına özel olarak odaklandığımda herkes "Bunda bilimsel olarak çalışacak ne var?" demişti. Türkiye'de dizi çalışan birkaç akademisyen arasında oldum hep bu akademiden uzaklaştırılana kadar. Hep önem veririm, çok önlemlidir yani kültürel olarak çok önemli bir kaynağımızdır beslediğimiz ve beslendiğimiz.
Şimdi, böyle baktığımızda, bu alandaki sorumluluklarınızdan sanki bir iyi ilişkiler çerçevesinde bir kaçma. Mesela, RTÜK'le pek sorununuz olmuyor. Bütün aslında yayın kuruluşları çok ciddi sorunlar yaşarken sizin böyle çok fazla katalogdan çıkardığınız dizi yok vesaire... Böyle hızla baktım, birkaç örnek ancak görüyoruz. Sanki karşılıklı öyle bir dengeye oturtmuşsunuz ve bu anlamda bu kadar baskıcı bir kurum olarak ben RTÜK'ü her fırsatta çok ağır eleştiriyorum, orayla bir sorun yaşamamak da bir politikadır açıkçası. Bunu da bir değerlendirsek iyi olur diye düşünüyorum.
Ben Türkiye içeriğini, Türkçe dizileri... İzleyiciyi dünyada 4,5 katına çıkarmak belki bir şey, önemli bir şey fakat bütün meselemiz dünya Türk olsun, Türkçe konuşsun değil. Hani "soft power"ın da dünyaya, evrensel değerlere katkısı nasıl olur? Bunun da değerlendirilmesi gerekiyor.
Çok nitelikli eserleriniz sahiden var. Ben 2022'de bir yıl Fransa'da bir üniversite bünyesinde Sorbonne'nun CELSA Görsel, İşitsel ve Gazetecilik Enstitüsünde çalıştım. Orada şeye çok şaşırmıştım, sadece sıradan izleyici değil gerçek bir Fransız entelektüeli ve de bu alanda, film çalışmaları alanında eğitimci ne kadar beğendiğini söylemişti "Bir Başkadır"ı. Böyle bunlar insanı... Ki ben "Bir Başkadır"ı eleştiren yazılar da yazdım, çok çok iyi yönleri var ama orada da var eksikler.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Eleştirinizi söyler misiniz Hocam? Biz de duyalım.
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - "Bir Başkadır Karşısında Tereddüt İmkânımız" diye Gazete Duvarda uzunca bir yazım var. Biraz ayrıntılı hani bir cümlelik bir şey değil. "Tereddüt İmkânımız" diye aklınızda kalırsa, okursunuz.
Ayrıca bir de aslında ona da bakmakta yarar olabilir, siz de ilgileniyorsunuz. Melek Göregenli sosyal psikologla beraber böyle uzunca bir söyleşimiz vardır "Bir Başkadır" üzerine. Size linklerini atarım bunların.
4,5... Bunlar büyük başarı ama hep böyle buna eşlik eden taşıdığınız başka şey de olmalı. Sadece biz bunları götürüyoruz değil, öyle bir tarafı da olmalı.
Bir de bu sahiden ticari sır kısmı benim de aklıma uymuyor. Yani tamam, borsadasınız falan ama bir gazete tirajını saklamıyor, gelirini saklamıyor. Bunlar gerçekten de ticari sır olmamalı diye düşünüyorum. Kaç abonesi olduğunu böyle bir yapı niçin paylaşmasın? Hani bunda hiçbir sakınca yok.
Bir de tabii ki milyonlarca Kürtçe konuşan izleyiciniz var. Mesela, Kürtçe altyazı ya da dublaj seçeneğiniz var mı? Hiç böyle bir gündeminiz oldu mu? Çok fazla izleyici sizi izliyor. Dolayısıyla bunun da bir değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir de belki, mümkünse, lisans aldığınızdan bugüne katalogdan çıkarma, idari ceza gibi kaç, ne tür yaptırımlarla karşılaştığınızın da kısa bir bilgisini paylaşırsanız memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.