KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Bakanlığımızın kıymetli yetkilileri, askerî ve sivil bürokratlar, değerli milletvekilleri, benim gibi Komisyon dışından gelen diğer milletvekili arkadaşlarım, değerli basın mensupları; ben hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, millî savunmayla ilgili konuşulacak çok husus var ama sizin bunun belki başka toplantılarda konuşulmasının daha yerinde olacağı şeklindeki kanaatiniz nedeniyle onlara girmeden doğrudan önümüzdeki teklif üzerindeki düşüncelerimi ve geçmişte hasbelkader gazetecilik yapmaya çalışan bir milletvekili kardeşiniz, arkadaşınız olarak bunun özellikle o alanda yaratacağı sakıncalara ilişkin bizlere aktarılan, bizlerin de paylaştığı bazı kaygıları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Her yıl, her dönem gördüğümüz bir şey var; maalesef, Meclise ifade ve basın özgürlüğünü iyileştirecek hiçbir kanun gelmedi, gelmiyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin getirdiği her kanunda, her torbada demokraside, özgürlükler alanında adım adım kısıtlamaya, karartmaya gidilmekte. Önümüzdeki Siber Güvenlik Kanunu Teklifi de bunlardan sonuncusu. Gerekçesinde "Ülkemizin siber güvenlikle ilgili politika ve stratejisini belirleyeceğiz, siber güvenlik yaklaşımını yeniden yapılandıracağız." denilmekte. Evet, doğrudur, bunlara ihtiyaç var mıdır; vardır ancak teklifin içeriğine baktığımızda ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere, özel hayatın gizliliği, kişisel verilerin korunması gibi temel hak ve özgürlüklerin korunması açısından büyük risk ve tehditler barındırdığı kanaatindeyiz.

Bu teklif, 2022 yılında "Dezenformasyonu önleyeceğiz." diye Meclise getirilen ve TCK'ye halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu eklediğiniz sansür yasasından farksız bir yapı, bir görünüm sergilemekte. Siber tehdit, siber olay, veri sızıntısı, algı operasyonu gibi muğlak ve yasal olarak belirsiz ifadelerle tamamen keyfî uygulama ve yaptırımlara açık bir düzenlemeyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. Örneğin, "algı operasyonu" gibi belirsiz bir kavram eleştirel haber yapan gazetecilerin veya sosyal medyada fikirlerini paylaşan kişilerin kolaylıkla hedef alınmasına yol açabilir. Bu tarz muğlak ifadeler en başta demokratik toplumların temel değerlerinden biri olan öngörülebilirlik ve hukuki güvence ilkelerine aykırıdır.

Madde madde baktığımızda ise teklifin 6'ncı, 8'inci ve 16'ncı maddelerinin ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması açısından ciddi sorunlar yaratabileceği hususunda genel bir algı bulunmaktadır. Özellikle, veri sızıntısı olmadığı hâlde veri sızıntısı yapılmış gibi algı oluşturma suçu ve bu suçu işleyenlere iki ile beş yıl arasında hapis cezası öngörülmesi basın özgürlüğüne yönelik sistematik bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır.

Teklifin 6'ncı maddesiyle Siber Güvenlik Başkanlığına kamu kurumları ve kritik altyapı kuruluşlarından veri ve Log kayıtlarını toplama, iki yıl süreyle saklama ve çalışma süresi sonunda imha yetkisi öngörülüyor. Peki, bu veriler nasıl korunacak, hangi koşullarda imha edilecek, kişisel verilerin kötüye kullanımının önüne nasıl geçilecek; ortada büyük bir belirsizlik vardır. Gazeteciler için haber kaynaklarından alınan veriler, belgeler, kayıtlar nasıl korunacak bilinmemektedir. Bu düzenleme sadece gazetecilik için değil, özel hayatın gizliliği ve demokratik denetim için de oldukça kaygı vericidir. Hangi tarihte, hangi uygulamalar üzerinden, hangi sitelerin ziyaret edilmiş olduğu öğrenilebilecektir. Siber Güvenlik Başkanlığına geniş yetkiler verilirken bu bilgilerin üçüncü kişilerce kötüye kullanım riskine karşı nasıl bir denetim olacak; bu, bilinmemektedir.

Sayın milletvekilleri, teklifin 8'inci maddesinin (5)'inci fıkrasıyla Siber Güvenlik Başkanlığına gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde hâkim onayı olmaksızın arama yapma, dijital materyallere el koyma ve veri toplama yetkisi tanınmaktadır. Bu düzenleme de özellikle araştırmacı gazetecilik için büyük tehdit oluşturmaktadır. Gazetecilerin haber kaynağından aldığı belgeler, iletişim kayıtları bu yetki kapsamında erişilebilir hâle gelecektir. Gazeteci, haber kaynağını açıklamaz, açıklamaya zorlanamaz. Siz bu düzenlemeyle gazeteciliğin mesleki gizliliğini ihlal etmektesiniz, edeceksiniz. Bakın, bu, sadece zor koşullar altında halkın haber alma hakkı için mücadele veren gazetecilerin değil haber kaynaklarını da büyük riske atacaktır. Bu düzenlemeyle gazetecilerin haber kaynakları kendilerini baskı altında hissedecek, deşifre olabileceğinden korkacak, bu da gazetecilerin habere ulaşımını ve dolayısıyla halkın haber alma hakkını doğrudan engelleyecektir.

Teklifin 16'ncı maddesinin (5)'inci fıkrasındaki metin ise şu şekildedir: "Siber uzayda veri sızıntısı olmadığı hâlde veri sızıntısı yapılmış gibi bu yönde algı oluşturmak suretiyle kurumları veya şahısları hedef almaya yönelik faaliyet yürütenlere iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir." Bu düzenlemeye göre "algı yaratılması" gibi tamamen muğlak ifadeler, eleştirel içerikler cezai yaptırıma neden olacaktır. Bu madde bu hâliyle doğrudan gazeteciliği, basın özgürlüğünü ve halkın haber alma hakkını hedef almaktadır; tıpkı az önce belirttiğim 2022 yılında "Dezenformasyonla mücadele edeceğiz." dediğiniz ama aslında bir sansür yasası olan düzenlemede olduğu gibi, yine, bu tür olayları sosyal medyadan tartışan yurttaşların cezalandırılması da mümkün olabilecektir.

2024 yılında ve daha önceki yıllarda Türkiye'deki yurttaşların kişisel verilerinin nasıl sızdırıldığını, yurttaşların telefon numaralarının, adres ve aile bilgilerinin, tapu, hastane, eğitim ve plaka bilgilerinin çarşaf çarşaf nasıl yayıldığını, 100 liraya nasıl satıldığını gördük. Aralarında Ali Safa Korkut'un da olduğu gazeteciler -başta Ali Sefa Korkut tabii ki- bu veri sızıntısını haberleştirdi, BTK'nin verileri koruyamadığına ilişkin Google'dan yardım istendiğini belgeleriyle haber yaptılar. Şimdi, bu teklif kabul edilirse bu haberler suç, bu haberleri yapanlar suçlu hâline gelebilecek. Sakın "Etmeyecek, yok böyle bir şey." demeyin çünkü sansür yasasından da hatırlayacaksınız, gazeteciler, meslek örgütleri bu komisyonlarda konuştular. Biz milletvekilleri hem komisyonlarda hem Genel Kurulda konuştuk ve dedik ki: "Bakın, bu kanun böyle çıkarsa gazeteciler, basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkı etkilenecek." "Hayır, etkilenmeyecek." dediniz ama sonucunu hep birlikte yaşıyoruz. Elimizde rakamlar var; bu sansür yasası çıktıktan sonra iki yılda 4.590 kişi hakkında soruşturma açıldı. Bunlardan, bu soruşturma açılanlardan en az 56 gazeteci hakkında 66 farklı soruşturma açıldı, 7 gazeteci tutuklandı. Yani 2022'de sansür yasasıyla TCK'ye halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu eklediniz, itiraz ettik, dinlemediniz ama sonunda bunun mağduru başta gazeteciler olmak üzere ama onlarla sınırlı olmadan vatandaşlar oldu. 4.590 kişi hakkında soruşturma açıldı, 384'ü davaya çevrildi. O yüzden şimdi bu soruşturmalara, bu davalara, bu tutuklamalara yenilerini ekleyecek bir hukuki altyapıyı oluşturmaktasınız. Bu teklif, bu hâliyle buradan geçmesi hâlinde, ifade ve basın özgürlüğüne, özel hayatın gizliliğine, demokratik hak ve özgürlüklere büyük zararlar verme tehlikesi, riski oluşturmaktadır. Peki, ne yapılmalıdır? Yapılacak şey, muhalefetle, basın meslek örgütleriyle, sivil toplumla bir araya gelip, onların görüşleri alınarak bu teklifin yeniden değerlendirilmesi ve sizlere saymaya çalıştığım riskleri ortadan kaldıracak, bertaraf edecek bir düzenlemenin geçirilmesidir. Yoksa siber güvenliğin bir ihtiyaç olduğu konusunda burada herhâlde uzlaşmayan kimse yoktur. Eğer bu yapılmazsa, daha önceki düzenlemelerde gördüğümüz, yaşadığımız gibi, olan yine gazetecilere, ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına olacaktır diyor, saygılarımı sunuyorum.