Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Profesör Doktor Tülin Gençöz'ün, kadına yönelik şiddete genel bakış, şiddetin türleri, ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yürütülen çalışmalar, klinik psikoloji perspektifinden kadına yönelik şiddet ve ODTÜ'de konuyla ilgili yazılmış tezler hakkında sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 15 .01.2025 |
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Hocam, çok teşekkür ediyoruz açıklamalarınız için.
Şimdi, çok sıkışmış bir noktadayız aslında. Hani bugün sizden daha belki hap gibi demeyelim de hani daha somut, belki benim öyle bir beklentim vardı klinik psikolog olunca. Yani çok şeyler yapıldı tabii bugüne kadar kadına şiddeti ya da çocuğa tacizi önlemede fakat görüyoruz ki hâlâ çok yetersiziz yani yapılmasına rağmen, gerçekten büyük bir yetersizliğimiz var. Şimdi, ben o rakamları getirmemişim yanımda kusura bakmayın. Mesela, en son bu KADES uygulamasında bile son iki yıldaki artış sayısı gerçekten çok çok fazla. Bunu daha sonra vereceğim size, bütçe konuşmasında da onu ben ele almıştım. Bunlar KADES'e ulaşabilen kişiler yani bir telefona sahip olup da KADES programını indirip ulaşabilenler, ulaşamayanlar da çok fazla.
Çok çok 90'lı yılların başında da hatırlarsanız balkondan atılan, atlayan kadınlar ağırlıklı olarak öyle çok kadın cinayeti karşımıza gelmişti, işte, "atladı" "atıldı" ya da genellikle "atladı" şeklindeydi. Hani daha sonra birçoğunun faili çıktı ama.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Otel odasından gibi.
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Yani otel odası, ev yani hani bu tarz...
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Çok affedersiniz, bir katkı yapayım. Mesela, boğaz köprüsünden atlayıp intihar edenlerin hemen hepsi erkek mi? Ben öyle mi hatırlıyorum?
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Yok, evet.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Mesela, bir kadın vaka var mı?
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Var, tabii tabii. Yardımcı Doçent Doktor Dicle Koğacıoğlu.
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Ha, Dicle Hanım, evet.
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Sabancı Üniversitesi.
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Evet. Ya da Doğu'da işte, nehirlere atlayan kadınlarımız.
Şimdi, geldiğimiz noktada aslında topyekûn bir savaş gibi bir şey bu yani hakikaten böyle bir düşünmek geliyor. Hani anaokulundan başlayıp ya da işte "kültür" diyoruz da yani kültürün değiştirilmesi çok çok zor. Gene dönüyoruz, eğitime geliyoruz. Eğitimin ya da kırsalda öğretmenlerin bunu hani anlatması ya da muhtarların bu konularda onlara eğitim verilip de hani toplumu aydınlatabilir mi ya da işte, büyük şehirlerde çocukların hani zorunlu en azından 5 yaşında anaokuluna gidiyorlar, orada toplumsal cinsiyet ya da kadın, kız-erkek çocuğu ayrımı olmaksızın birlikte nasıl yaşayacaklarını... Mutlaka her şeyin sonu eğitime geliyor. Yani hani böyle tek tek vakalar, tamam, psikoloji, sonuçta klinik psikolog bir vaka işi ama öldükten sonraki vakalar ağırlık yani ölmeden önce ne yapabiliriz? Benim de mesele bu Komisyon başladığından beri çırpındığım nokta orası yani iş işten geçiyor, ölüyor; ondan sonra fail yakalansa ne olur, intihar etse ne olur? Yani zaten bir müddet sonra artık faillerin çoğu bilinçli fail, bunu geçen sefer de konuştuk. İnternete bakıyor "Şu kadar ceza alırım, şöyle öldürürsem böyle alırım, arabayla üzerinden geçersem daha çok az alırım." Yani bunların hepsini araştıran bir fail grubuyla karşı karşıyayız. Yani bizim "Bu kadınlar ölmeden ne yapabiliriz?"e gelmemiz gerekiyor. Yani bu konuda hani nasıl bir çalışmanız var? Benim en çok üzerinde, hatta burada hepimizin en çok üzerinde durduğu olay bu. Ki ben mesela bu konuda belki işte raporlamada onu da öneriyorum. Şimdi, Aile Bakanlığımız var, Kadın Bakanlığı kaldırıldı biliyorsunuz. Şiddet bakanlığı falan mı kursak diye düşünüyorum ya da Aile Bakanlığının yanında hani kadına şiddet ya da işte, onun adını değiştirerek farklı birim mi kurulsa yani bunları araştırması gereken. Yani o noktaya gelemiyoruz.
Mesela, işte, iki gün önce televizyonda vardı; Bursa'da, altı ay önce bıçakla yaralamış, o sürede çıktı, kadını gitti, öldürdü, geri gitti, teslim oldu adam. Bir de adam kendi gitti, teslim oldu.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Biz, mesela 5 tane daha bakanlık kursak bu konuyla ilgili...
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Bakanlık değil aslında derdim.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Bu adam mesela bu eylemi yapmaz mıydı? Yani buna mı bakıyor failler?
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Yani yapardı ben onu demek istemiyorum. Bakanlık anlamında demiyorum, eleştirim o değil.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Çözüm için diyorsunuz.
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Yani çözüm için, buna kafa yoracak yani yirmi dört saat bir şey olmalı yani, bak, yoruyoruz, yoruyoruz... Hani bu konuda, kadın konusunda burada bütün kadınlarımız kadın konusunda yıllardır çalışan kadınlarımız, hepimiz birbirimizi tanıyoruz.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Meclis olarak galiba biz köklü çözüm bulabilirsek uygulayıcılar...
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Yani bu nasıl bir çözüm olacak? Yani bulmamız gereken yer de burası.
Teşekkür ediyorum.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Ben teşekkür ediyorum,
Şimdi, şiddetle çalışırken insanla çalışıyoruz. Dolayısıyla iki nesnenin birbirine karşı verdiği reaksiyondan değil çok öznelliği olan iki şey yani çok somut bir şey beklemek ya da en son söylediğinizi söyleyeyim, bir şiddet bakanlığı kurulursa hiçbir şey kalmayacaktır. Bakın, bütün cinayetler yüzde 0,001'e düşecektir. Keşke diyebilsek.
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Keşke işte, ben de onu diyorum.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Ama bu değil işte. Böyle belki bu önerilerle mi kendimizi durduruyoruz diyorum ben. Çok özür dilerim ama yani önerilerimizi de işlevsel yapmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Olabilir işte, ben de onu istiyorum.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Şimdi, dilinizde mesela, dil önemli psikolojide, işte kulağımızla çalışırız zaten. Kadın ölmeden ne yapabiliriz? Kadın ölmüyor, kadın öldürülüyor; kadın öldürülmeden ne yapabiliriz? Soru bu. Ölmeden değil öldürülmeden. O zaman öldürenle çalışmalıyız. Peki, öldürenle birey olarak mı çalışmalıyız? Bu da hatalardan biri diye düşünüyorum. Sistem olarak çalışmalıyız.
"Kültürü değiştirmek zor." dediniz. Tabii ki kültürün köklerini değiştirmemeliyiz zaten. Ya, rolümüz oysa tamamen kendimizi rüzgârda savururuz. Kültürümüzü koruyarak ama kültür zannettiğimiz tanımları doğruya çevirerek bir şeyler yapmalıyız. Kolay bir şeyden mi bahsediyorum? Kesinlikle hayır. Bu biraz şeye benziyor. İşte, hani demin bir örnek verdim: Baba çocuğunu getiriyor. "Ben getirdim işte, size verdim, daha ne yapayım?" Yani burada çok kollu, çok ciddi çatışmalar... Somut bir şey, özneyle çalışırken çok zor yani "2 kişiyi asın, bu iş kalmayacak, hiç kimse hiç kimseye..." Böyle bir şey de yok. Herkesin bu reaksiyonu vermedeki ve bu reaksiyonu almadaki rolleri var. Bunları çalışıp mesafelenmeyi çok doğru bir yerde oturtmaya çalışmamız lazım, birbirimize olan saygıyı ve mesafelenmeyi ve hedef doğrultusunda çalışmamız lazım. Yani eleştirmek ya da başka bir şey değil de amaç ne? Bu şiddeti azaltmak. O zaman "Bunun için gerçekten ne yapabiliriz?"i -yine çok disiplinli diyeceğim- çok samimi bir şekilde bunu ele almamız gerektiğini düşünüyorum.