Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Profesör Doktor Tülin Gençöz'ün, kadına yönelik şiddete genel bakış, şiddetin türleri, ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yürütülen çalışmalar, klinik psikoloji perspektifinden kadına yönelik şiddet ve ODTÜ'de konuyla ilgili yazılmış tezler hakkında sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 15 .01.2025 |
ELİF ESEN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Ben de Tülin Hocamıza çok teşekkür ediyorum değerli sunumu ve cevapları için.
Şimdi, çok yakın bir zamanda KEFEK Komisyonuyla birlikte biz Çankırı ve Kastamonu illerimizi ziyaret ettik, orada da bir çalıştayımız oldu. Çalıştaya gelen konuklarda hem teşkilat mensupları vardı ama bunun yanı sıra ilgili bakanlıkların müdürlüklerinden gelen kişiler de vardı. Bir soru geldi, bu, kadınların güçlü olması -yuvarlak bir şekilde böyle ifade edeyim- ve bunu, bu, kadınların güçlü olması, güçlü duruşunu "6284'ten güç alıyorlar." şeklinde yorumlayan ve sorular soran erkekler de oldu ki bunu soran bir muhtardı; düşünün, bulunduğu mahalledeki ya da köydeki pek çok aileye dokunan bir kişi. Şimdi, o kadar negatif bir soruyla sordu ki yani sanki kadın toplumda güçlü olursa bu aslında şiddeti, ailedeki huzursuzluğu da körükleyen bir etkenmiş gibi.
Şimdi, bizim aslında, evet, yani "Toplumsal bakış açısında bu bakış açısına sahip kaç kişi vardır ve bu kişilerin kadın-erkek dağılımında erkeklerin yüzdesi nedir?" diye sorduğumuzda sanırım yüksek bir oran çıkacak. Belki de "güçlü kadın" ibaresi alerjik bir etki oluşturuyor ve aslında sorunları büyütüyor olabilir mi diye soruyorum ama tırnak içinde "güçlü"yü kullanarak çünkü aslında toplum içinde iletişime açık, sorunları çözebilen, yönetebilenin karşılığına "güçlü" kelimesi mi gelmeli? Onun için bir soru işareti açıyorum burada, sizin de görüşünüzü merak ediyorum. Ayrıca bir söz vardır, bilirsiniz siz de; "Bir insan en güçlü hissettiği anda aslında en zayıf ve tehditlere açık zamanını yaşar." diye. Belki bununla da bir özdeşleştirebiliriz.
6284'e değindim. Bunun önemli bir madde ve koruyucu bir madde olduğunu, sadece kadını değil çocuğu, aileyi koruduğunu da biz biliyoruz ama toplumda negatif bir algısı var, ne yazık ki oluşmuş bir negatif algı. Şimdi "Bakanlık." dedi sayın vekilimiz, yeni bir bakanlık mı kurulmalı? Hayır, yeni bir bakanlık kurulmamalı ama ilgili bakanlıklar olması gereken sorumluluklarını layığınca yerine getirmeli. Hangi bakanlıklar? "Koruyucu, önleyici tedbirler" dediniz. "Koruyucu, önleyici tedbirler" dediğinizde kız çocuklarından başlayarak biz bu sürece baktığımızda aslında Millî Eğitim Bakanlığının, bu, koruyucu, önleyici tedbirler için son derece önemli olduğunu görüyoruz. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı aileye doğrudan dokunan uzmanları olması sebebiyle koruyucu, önleyici özelliğe sahip.
Yine, İçişleri Bakanlığı, mahalle ve köylerde doğrudan ailelerle, kadınla, çocukla şikâyetleri olduğunda temasta olduğu için koruyucu önleyici, yine Sağlık Bakanlığı... Fakat eğer bir olay olmuşsa "Şiddet bulaşıcıdır." diye konuştuk ve ne yazık ki şiddetin toplumumuzda çok da arttığına tanıklık ediyoruz son süreçte. Bunun farklı etkenleri var, hiç onlara girmeyeceğim şimdi ama şiddet görüldükten sonra da Adalet Bakanlığına gelen süreçte de yine koruyucu önleyici tedbirler var çünkü orada da koruma tedbirleri alınıyor çocuklara ve kadınlara yönelik. Öyleyse bizim aslında yeni bakanlığa ihtiyacımız yok. Belki güncel sorun ve güncel ihtiyaçlara yönelik mevzuat düzenlemelerini... Ki bunda sizin böyle bir düzenleme öneriniz var mı burada, onu da merak ediyorum. Bize düşen ödevdir çünkü bu. Önerinizi duymayı merak ediyorum, bekliyorum. Aslında düzenlemelere ihtiyacımız var ve ne kadar... Hani üst üste geldi, "tevafuk" derler ya, şu anda aslında Mecliste de Adalet Akademisi görüşülüyor. Adalet Akademisinin içeriği, işleyişi, hâkim ve savcıların hangi yöntemlerle seçileceği, "Mülakat olsun mu, olmasın mı? Bu seçici kurulda kimler olsun?" gibi, biz bunları tartışıyoruz. Şimdi, o kadar önemli ki işte, Adalet Bakanlığı sürecine geldiğinde kadını ve çocukları ve dahası, aileyi koruyacak olan aslında hâkim ve savcıların kararları, koruyucu, önleyici kararları ve bunların ötesinde, failin yani suçlunun layığınca cezalandırılması. Yine, sorunlardan biri caydırıcı cezaların olmaması diye sık sık sivil toplum kuruluşları, bizler ifade ediyoruz. Caydırıcı cezalar olduğunda birtakım suç potansiyeli olan kişilerin geri adım atacaklarından bahsediyoruz ki yine, yayınlarda haberlerde görüyoruz. "Öldürdüm. Ne yapalım? Cezamı yatar çıkarım." Yani o kadar basit. Ya da işte defalarca koruma tedbiri almış kadın ama buna rağmen ya kendisi öldürülmüş ya defalarca şiddete maruz kalmış ya da bir yakınını kaybetmiş.
Son olarak, işte bu Adalet Akademisindeki hâkim ve savcılara, Akademinin içindeki eğitim mevzuatına ne gibi önerileriniz olur ki şiddeti biz önleyebilelim? Böyle, bununla toparlayabilirim. Daha uzatmayayım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Çok teşekkürler.
Sayın Kaya, siz bir daha mı söz istiyorsunuz?
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Küçük bir ek yapacağım.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Birlikte olsun mu, farklı mı?
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Yok, farklı.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Peki.
Buyurun Tülin Hocam.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Güçlü kadından bahsettiniz, güçlü kadından çekiniliyor ama gücü de tarif etmemiz... Belki "güç" kelimesini kullanmamak daha doğru diye düşündüm. Ayakları üzerinde durabilen, bağımsız bir kadından bahsediyoruz. Güçlü kadın dediğimiz bu kadın yani agresif bir kadından değil. Böyle, elini vurdu mu "O olacak." diyen bir kadından değil ama kendine yeten, kendine yettiğini bilen, kendine yettiğini ifade edebilen bir kadından bahsediyoruz.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Öz güvenli diyelim.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Ama bu üç ayağını da kendi biliyor, bunun farkında ve onu da bildiriyor; öyle bir kadından bahsediyoruz.
Türkiye'de son yıllarda kesinlikle çok önemli adımlar var; çok güzel özetlediniz, bakanlıklar nezdinde koruyucu, önleyici tedbirler. Hukuki ve adli olarak yapılan kararlar yani tamamen sizin alanınız, çok hak veriyorum ve önemli bir alan orası. Çok doğru bir şekilde idare edilmesi gereken bir alan. "Neler yapabiliriz?" sorusuna benim aklıma gelen, aslında da olan ama daha da belki iyi olması gereken denetimli serbestlikler. Denetimli serbestliklerde bireysel terapiler, haftada bir devam eden bireysel terapiler, minimum üç ay ve hiç aksamadan yani herhangi bir seansa gelmediyse bunun çok net, çok anlaşılır bir sağlık problemi olabilir ya da başka çok anlaşılabilir neden olabilir ama minimum üç ay bu, psikoterapi hizmetinden faydalanmalı ve ondan sonra "Burada ne öğrendin?" kısmına geçin. Yani "Üç ayımı tamamladım, ben görevimi yaptım." gibi bir şey değil. Kendini ifade etme... Mesela öğrenmiştir ama dile getirmezse o çabuk kaybolur. Ben burada şunu fark ettim: "Dıt, dıt, dıt" dediği zaman o kendi zihninde kayda geçer. Zihninde kayda geçmesi için diline gelmesi gerekir. Diline gelmeyen, duygusal olarak farkında olduğu şey zihnindeki kaydı çok siliktir. Bunun ulaşılabilen bir düğümde, noktada olabilmesi için dilinde bunu döndürmesi, bir kez de değil bunu döndürmesi, çeşitli olaylarla örneklendirerek zenginleştirmesi gerekir. Dolayısıyla, "Bu süreçte ne öğrendiniz?" sorusu çok önemlidir ve "Sen buraya neden geldin?" "Çıkışın ne kadar farklı?" ve "Bunu ne kadar koruyacağını düşünüyorsun?" Yine, "Ne kadar koruyacağını düşünüyorsun?" kısmına kendi verdiği cevap bağlayıcıdır onu ve çok değerlidir. Bunu önerebileceğim diye düşünüyorum.
ELİF ESEN (İstanbul) - Çok teşekkür ederim, çok güzel cevaptı.