KOMİSYON KONUŞMASI

YUNUS EMRE (İstanbul) - Ben soru soracağım Sayın Başkanım.

İki soru sormak istiyorum. Bu, tabii, sunumdaki bilgilerden biri de Türkiye'de yürütülen akademik programlarla ilgili. Bunlar, tabii, çok önemli sayılar yani 25 lisans programının olması, 357 doğrudan yapay zekâ alanında lisansüstü programın olması; bu çok önemli. Ama tabii, malumunuz bu yeni bir alan yani bu alanda çalışan öğretim üyelerinin, araştırmacıların yetiştirilmesi ciddi bir mesele gibi görünüyor. Geçmişte, işte öğretim üyesi yetiştirme programı, Millî Eğitim Bakanlığı bursları gibi şeyler vardı. Şimdi, burada bu yeni programlar için bu türden burslar tahsis edildi mi? Yurt dışına araştırmaya ya da lisansüstü eğitime öğrenci gönderildi mi bu bölümlerde daha sonra çalışmak, mecburi hizmet kapsamında çalışmak üzere? Bunu sormak istiyorum.

Bir de sunumun sonunda "İkili İş Birlikleri" başlıklı bir bölüm var. Şimdi, tabii, gerçekten benim de dinleyince takdir ettiğim birçok önemli girişimden, çalışmadan bahsedildi ama bu "İkili İş Birlikleri" başlığı çok zayıf görünüyor. Yani hani var olun, ABD'yle iş birliği kapsamında bir başlık yazmışsınız, sadece bir başlık var ama bu bahsedilen Uluslararası Siyasi Liderlik Programı yani zaten yapay zekâyla ilgili değil. Dünyanın her tarafından binlerce kişi on beş-yirmi günlük programlar için Amerika'ya götürülüp gezdirilir; amacı da yani işte Amerikan toplumunu, siyasetini tanıtmaktır hani bunun yapay zekâyla bir ilgisi doğrudan yoktur yani o özel programın yani yüzlerce programdan birinin, anlaşılan, o yılki başlığı buymuş ve Türkiye'den bir arkadaşımız buraya gitmiş yani bu bir iş birliği olmadığını bize gösterir, ABD ile Türkiye arasında ikili bir iş birliği olmadığını anlıyoruz. Yine, Birleşik Krallık'la ilgili başlık da bu kapsamda görünüyor maalesef. Yani orada hâlen Turing Enstitüsü dâhil olmak üzere, birçok önemli merkez var yapay zekâyla ilgili, bunlarla bir iş birliklerini doğrudan gösteren ya da TÜBİTAK'la bunlar arasındaki iş birliğini gösteren bir şey görmeyi beklerdim açıkçası. Çekya ve Azerbaycan'la ilgili de bir şey söyleyemeyeceğim. Yani, tabii ki Azerbaycan bizim tarihsel bağlarla bağlı olduğumuz dost, kardeş ülke ama hani biz anlaşılan biraz daha onlara yardımcı olma konumundayız bir yapay zekâ stratejisi hazırlamaları bakımından. Sonuç olarak yani bu başlıkla ilgili bir program var mı önünüzde? Bu ikili iş birliklerinin... Yani şu anda ben bu sayfaya baktığımda olmadığını anlıyorum yani Türkiye'nin, maalesef, dünyada hiçbir yerle bu konularla ilgili ikili iş birliği olmadığı anlaşılıyor. Bunun geliştirilmesi için bir hazırlık var mıdır? Bunu da sormak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Buyurun.

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ DİJİTAL DÖNÜŞÜM KOORDİNASYON DAİRESİ BAŞKANI FURKAN CİVELEK - İzninizle ben birinci soruya cevap vereyim, ikinci soru için arkadaşıma bırakıyor olacağım sözü.

Soru şuydu: Yapay zekâ konusunda yurt dışına akademisyen olarak yetiştirilmek üzere özel bir burs programı var mı veya bu nitelikte destekler veriliyor mu? Bu konudaki sayıyla ilgili net bir bilgimiz yok eğer arzu ederseniz bunu YÖK'ten tam olarak öğrenip size dönebiliriz ama YÖK'ün zaten sağlamakta olduğu, Millî Eğitim Bakanlığı da aynı zamanda, burs programlarında yapay zekâ odaklı öğrenciler ya da o alanda eğitim almayı talep eden öğrencilerin önceliklendirildiği yönünde zaten bize bilgi gelmişti. Dediğim gibi bunlarla ilgili detaylı sayıları size öğrenip verebiliriz. Ayrıca, kamu kurumlarımızın bünyesinde çalıştırılmak üzere yurt dışına yüksek lisans, lisansüstü eğitime gönderilen öğrenciler açısından baktığımızda da yapay zekâ öncelikli konu başlıklarından bir tanesi ve bu anlamda da kamu kurumlarımızın aslında artan bir talebi var. Bir anlamda o talebi de YLSY programıyla desteklemeye çalışıyoruz diye cevap verebilirim. Detaylarla ilgili YÖK'ten bilgi alıp yazılı olarak iletebiliriz efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Soru iki aşamalıydı.

Buyurun.

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANI ŞEYMA ÖZCAN - Aslında Sayın Milletvekilim çok doğru bir tespit yaptı ama bunun bazı sebepleri var. Yapay zekâ alanındaki ikili iş birlikleri şu an, şu aşamada ülkeler arasında da yani sadece Türkiye ve diğer ülkeler arasında değil, diğer ülkelerin, diğer ülkelerle arasındaki ikili iş birlikleri de birbiriyle, çok taraflıyla kıyaslandığında şu an kısıtlı bunun sebebi yapay zekâ zorluklarının küresel doğası. Bir konsensüs oluşturulması lazım her şeyden önce yani şu an global bir konsensüs yok, parçalanmış bir yapı var. Etik ilkelerden bütün ülkeler aynı şeyi anlamıyor yani bir Çin'in şeffaflık anlayışıyla veyahut da veri kullanımındaki, regülasyonlarındaki farklılıkla ABD'nin şeffaflık, yapay zekâda açıklanabilirlik anlayışı aynı değil. Bunların bir kere yakınsaması lazım ki sizin bu ilkeleri somut bir şekilde işlevsel hâle getirebilmeniz... Çünkü bunlar soyut ilkeler; tarafsızlık, etik, ondan sonra, açıklanabilirlik, hesap verebilirlik, bunlar çok üst seviye etik ilkeler ve bu etik ilkeler her ülkede aynı değil. Mesela, ben şöyle bir örnek vereyim: CAI müzakerelerinde bizzat Dijital Dönüşüm Ofisi olarak heyet içerisinde yer alan ve müzakere yürüten kişilerden biriydim. Orada şöyle bir şey oldu. Biz dedik ki -orada bir kapsamı, "scope"u olur her bir çerçeve sözleşmenin- o çerçeve sözleşme hangi kapsama uygulanacak? Şu anda, açıp internetten CAI çerçeve sözleşmesini indirip herkes okuyabilir, kabul edildi ve yayınlandı CETS 225 koduyla. Oradaki kapsamı okuduğunuz zaman "public" ve "private" arasında farklılık göreceksiniz yani bu yapay zekâ ilkeleri, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri kamuya mı uygulanacak yoksa özel sektöre mi uygulanacak? Bununla ilgili tartışma -hiç abartmıyorum- 4 müzakere turu boyunca sürdü, bu bir yıl demek, bir yıl boyunca biz sadece bu konuyu tartıştık. Bunun nedeni şu... Avrupa Birliği -yani biz de Avrupa Birliğini o noktada destekledik, bizim de görüşümüz buydu çünkü- ve biz de dedik ki: Bu ilkeler hem özel sektöre uygulansın hem de kamu sektörüne uygulansın; -bahsettiğim ilkeler- ayrımcılık yapmama, tarafsızlık, şeffaflık, temel haklar; bunlar uygulansın dedik fakat Amerika, Kanada, İngiltere, Birleşik Krallık, İsrail, Japonya gibi ülkeler dediler ki: "Hayır, biz kamu ile özel sektörü ayırmak istiyoruz." Neden? Özel sektördeki geliştirilen yapay zekâ ürününün neden kamuda geliştirilen ya da kullanılan yapay zekâ ürününden ya da hizmetinden bir farkı olsun ki insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi açısından, değil mi? Yani hepsine bu ilkeler eşit şekilde uygulanmalı, biz bunlara eşit şekilde yaklaşmalıyız. Ama şöyle bir şey oldu, dediler ki: "Bizim insan haklarımız özel sektör ve kamu arasında farklılaşıyor. Biz insan haklarını farklı uyguluyoruz, bizim farklılaşıyor." Yani en temelde zaten böyle bir sorunumuz var bizim. Bunun dışında, mesela dediler ki: "Risk ve etki analizi diye bir madde var, madde 15, çerçeve sözleşmede." Risk ve etki analizinde diyor ki "Siz bir kurum kuracaksınız ya da atayacaksınız ve bu yapay zekâ sistemlerinin risk ve etki analizini yaptıracaksınız insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi bağlamında." Hatta şu anda bir risk ve etki analizi metodolojisi Alan Turing Enstitüsüyle beraber çalışılıyor -son iki, 11'inci ve 12'nci genel kurul toplantılarındaki tartışma buydu- HUDERİA dokümanı. Risk ve etki analizi kapsamında Amerika dedi ki "Ama bunun için de ayırmamız gerekiyor kamu ile özeli." Niye? "Kamuya biz risk ve etki analizini yapıyoruz ama özele yapmıyoruz." Nasıl yapmıyorsunuz? Çünkü bize o kadar yabancı ki biz şimdi AB hukuk geleneğinden geliyoruz, gümrük birliği nedeniyle Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlıyoruz. Dolayısıyla bizde ne var? Piyasa gözetim, denetim mekanizması var ve risk ve etki analizi yaptırıyoruz piyasaya süreceğimiz ürünlere. Ama dediler ki "Bizde risk ve etki analizi tamamen gönüllülük esasına dayalı." Nasıl yani? Bunların hepsi kayıtta.

Mesela, bir Google düşünün, Google'ın piyasaya süreceği bir hizmet... Yapay zekâ hizmeti ya da ürünü için herhangi bir piyasa gözetim ve denetim mekanizması çalıştırılmıyor Amerika'da. Amerika'da zaten deregülasyon var. Mümkün olduğunca inovasyonu ve yenilikçiliği engellememek için buna "Hinder the innovation, do not hinder the innovation." diyorlar. Yenilikçiliği durdurmamak için mümkün olduğunca konuyla ilgili hukuki bağlayıcı birtakım yönetmelikler ya da düzenlemeler çıkarmamaya çalışıyorlar. Dolayısıyla, dediğim gibi, Google'ın piyasaya sürdüğü herhangi bir ürün ya da hizmeti risk ve etki analizine tabi değil, kendisi isterse gönüllülük esasına dayalı olarak gidip kendi hizmetini ya da şeyini test ettirebilir ama bu da yani hiçbir zaman olmuyor. Dolayısıyla, esasen, kullandığınız Google AI ürünleri ya da herhangi bir ürün şirketlerin kendi testleriyle, risk ve etki analizi testi yapılıyorsa o şekilde sürülüyor.

Dolayısıyla buradaki anlayışlar çok farklı. Ülkeler arasında öncelikle bir konsensüs oluşması lazım yani biz üst seviye normlardan, ilkelerden bahsederken acaba aynı şeyi mi kastediyoruz?

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ BAŞKAN VEKİLİ YUSUF TANCAN - Onun için şu anda daha çok, çok taraflı ilişkiler seviyesinde yürüyor ülkeler arasındaki yapay zekâ konusundaki iş birlikleri.

YUNUS EMRE (İstanbul) - Avrupa Konseyinde Amerika, İsrail falan, bunlar gözlemci olarak katılıyor.

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANI ŞEYMA ÖZCAN - Gözlemci olarak katılıyor ancak şöyle bir durum var: Gözlemci ülkelerin de Avrupa Konseyine yıllık olarak ödediği bir bedel var. Dolayısıyla şöyle bir şey var aslında açık konuşmak gerekirse Sayın Milletvekilim: Avrupa Konseyi çıkardığı çerçeve sözleşmelerde ya da protokollerde mümkün olduğunca global, küresel bir karakteri korumaya çalışıyor yani bu küresel karakteri koruyabilmek için de -açık söylemek gerekirse- büyük ülkeleri -Kanada da dâhil bu arada, biraz önce Kanada'yı saymamıştım- yani bu konuyla ilgili güçlü ülkeleri yanında görmek istiyor, ilgili protokollerin altında imzasını görmek istiyor çerçeve sözleşmelerin. Dolayısıyla ilgili ülkeler gözlemci statüsünde bile olsalar tabii ki -ilgili toplantılara- yıllık olarak çok ciddi bedellerde aidatlar ödedikleri için ve Avrupa Konseyi onları da yanlarında görmek istediği için belirttikleri yorumların bir ağırlığı oluyor.

İsterseniz İlayda Hanım da bir ekleme yapsın.

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ YAPAY ZEKÂ POLİTİKA ANALİSTİ AV. İLAYDA SÜER - Belirttiğiniz gibi, aslında Amerika, İsrail, onlar gözlemci ülkeler ve normalde burada Avrupa Birliğinin savunduğu temel değerlerin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel insan haklarının esas alınıp aslında bu tarz konularda taviz verilmemesi beklenir, siz de bu yüzden aslında bu soruyu sordunuz diye tahmin ediyorum. Şeyma Hanım'ın da belirttiği gibi, burada küresel anlamda bir standart kurma amacı olduğu için -aslında sözleşmenin müzakere aşamasının en başından itibaren hedef herkesin yani gözlemci üye ülkelerin de çünkü bu pazarda hepsinin, burada bir Amerika, İsrail ya da Japonya buna uyum sağlamadığında aslında işlev anlamında pek bir hükmü olmayacak diğer ülkelerin bunu kabul etmesinin- aslında herkesin ortak paydada buluşması adına müzakere bu kadar uzadı ve gözlemci üye ülke olmalarına rağmen, burada bu konuda onların da onayının alınacağı ortak bir noktaya gelinmesi amaçlandı. Son noktada da zorunlu tutulmadı, kendileri tercihte bulunacak ancak zaman içinde beyanlarını değiştirebilecekler. Olabildiğince herkesin çıkarını orta noktada buluşturacak, menfaatleri dengeleyecek bir sistem benimsendi. Şöyle: İyi niyet prensibi çerçevesinde, günün sonunda, kendilerini, kendi iç düzenlerini ayarladıktan sonra ileriki aşamada özel sektörü de dâhil edecek şekilde her ülkenin azami çabayı sarf etmesi yönünde bir açıklama konuldu ancak bu şekilde uzlaşıya varıldı.

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANI ŞEYMA ÖZCAN - Bu kesinlikle bağlayıcı değil tabii ki.