KOMİSYON KONUŞMASI

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Ben öncelikle sunumunuz için çok teşekkür ediyorum, çok iyi hazırlanmış bir sunum olduğunu düşünüyorum.

Biraz evvel değerli bürokrat arkadaşımızın söylediği gibi, eğer yapay zekada ilerlemek istiyorsanız kaliteli veriyi bulmak gibi bir mecburiyetimiz var ama kaliteli veriyi bulmanın ötesinde bir de kaliteli veriyi koruma mecburiyetimiz de var bizim, hem koruma hem de özel sektörle belli kurallar içerisinde paylaşmamız gerekiyor. Eğer biz gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 5'ini hedefliyorsak bunu kamuyla yapamayız, bunu tamamen özel sektörle planlamak zorundayız çünkü özel sektör ancak dünyadaki benzerleriyle rekabet edebilir pozisyona gelebilir. O yüzden, bizim özel sektöre bu verileri vermemiz gerekiyor.

Mesela, bir örnek verecek olursak, şöyle düşünüyorum ben: Benim Tip 1 diyabetli bir çocuğum var ve ben bir yapay pankreas yapmak istiyorum. Bu veriyi nereden alacağım? Yani bunu isteyen kamu hastanesindeki bir doktora mı bu veriyi vereceğiz, veriyorsunuz ya da talep eden kim olursa mı veriyoruz; yoksa bu konuda "Ya, ben bir şirket kurdum, bir yapay pankreas yapacağım. Bana verileri ver." denildiğinde veriyor musunuz? Yani bununla ilgili kriterler nedir, neye göre bu paylaşımlar yapılıyor? Çünkü sonuçta birçok mahrem bilgi, özellikle sağlıkla ilgili veriler mahrem veriler, Kişisel Verileri Koruma Kanunu çerçevesinde de bunların çok hassasiyetle paylaşılıyor olması ve ortaya saçılmaması gerekiyor. Yani o açıdan, dediğim gibi, özel sektöre -çünkü özel sektörün bu tarz verilere ulaşma yeteneği bence yok, ulaşamaz da yani- bunu devlet olarak, bizim kamu olarak bizim onlarla paylaşıyor olmamız lazım. İşte, bununla ilgili bir kriter çalışmamız var mı? Bir etik çalışmamız var mı? Bu işi sadece üniversiteler üzerinden mi götüreceğiz ya da üniversitelerin açtığı projeler üzerinden mi çalışacağız? Ben bunu merak ediyorum bu konuda.

Bir de bu verileri saklamayla ilgili... Yani biz verileri nerede saklıyoruz? Mesela çok ciddi enerjiye ihtiyaç var, ciddi buluta, ciddi bilgisayar altyapısına ihtiyaç var. Dünya bu işleri artık okyanusta çözmeye başladı. Biz Türkiye olarak "big data"ları nerede saklıyoruz? Güvenliği nedir?

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ DİJİTAL DÖNÜŞÜM KOORDİNASYON DAİRESİ BAŞKANI FURKAN CİVELEK - Efendim, izninizle ben cevap vereyim.

Sayın Vekilim, çok teşekkür ederim, çok kritik sorular hepsi, bizim üzerinde zaten şu anda çalışmakta olduğumuz, en çok kafa yorduğumuz konulara aslında işaret etmiş oldunuz.

Öncelikle, şunu söyleyeyim: Yapay zekâ ve genel olarak dijital ekonomi dediğimiz zaman aslında işin özünde veriden katma değer yaratmak var. Veriden katma değer yaratmak istiyorsanız veriyi ondan katma değer yaratacak taraflarla paylaşmanız lazım, iki kere iki dört. Ama veri paylaşmak demek aynı zamanda verinin mahremiyetini, duruma göre güvenliğini de kısmen veya büyük ölçüde ihlal etme sonucunu da doğurabilir. Dolayısıyla, burada her zaman o denge söz konusu yani ekonomik çıkar, karşılığında da güvenlik. Bunun sihirli bir yöntemini bulan şu ana kadar olmadı.

Biz ne yapıyoruz burada? Mümkün mertebe dünyadaki en iyi pratikleri izlemeye çalışıyoruz. Burada Avrupa Birliği oldukça iyi bir standart koyucu pozisyonunda şu anda kendisini konumlandırmış durumda. Bununla ilgili, mesela "Data Act" "Data Governance Act" gibi mevzuatlar var şu anda bizim de yakinen takip ettiğimiz, hatta bunla ilgili bir ulusal veri stratejisi hazırlığına başladık; "Bu regülasyonları Türkiye'ye nasıl içselleştirmeliyiz, stratejik yaklaşımımız ne olmalı?" bununla ilgili önümüzdeki bir sene içerisinde çalışıyor olacağız, akabinde de "Türkiye için mevzuat ne olmalı?" aşamasına geçiyor olacağız. Önce stratejik yaklaşımı, sonra da mevzuat tarafını çözüyor olacağız.

Çok kısaca örnek vereyim, belki kafanızdaki resmin netleşmesine yardımcı olur: Paylaşım dediğiniz zaman, kamu kurumlarının kamu kurumlarıyla veri paylaşımı, kamunun özelle veri paylaşımı, özelin kamuyla veri paylaşımı, özel sektörün kendi içinde veri paylaşımı gibi farklı modları var. Avrupa Birliği özellikle burada veri alanları dediğimiz, buna Türkiye'de kamu veri alanı diye başladığımız, kamu kurumları için öngördüğümüz konsepti sektörel özelde de yapmaya başladı. Örnek vermek gerekirse, imalat sanayisi tarafında bir araya gelen firmaların verilerini ortak bir havuzda topluyorlar ve bu firmaların hepsi birbirleriyle bu verileri paylaşıyor. "Güvenliği nasıl yönetiyor?" derseniz, bunların hepsi kontrollü ortamda, yasal ve sözleşmelerle korunan hukuki haklar çerçevesinde ve tabii ki izlenen, denetlenen haklar çerçevesinde yapılıyor. Dolayısıyla, ne diyelim, orta yolu bulmaya çalışıyorlar, herkesin kendince bir yoğurt yiyişi var burada. Amerika'nın bu konularda Avrupa Birliğinden çok daha esnek yaklaşımı var çünkü kendinin zaten ekonomisinin ana dinamizmini oluşturan bu büyük teknoloji şirketlerinin yaptığı yeniliklerin önüne bu tip düzenlemelerle çok fazla ket vurmamaya çalışıyor. Avrupa Birliği ise biraz daha kendi verisini korumak -tabii, bunun tarihten gelen geçmişi de bir hikâyesi de var, korumacılık hikâyesi de var- istiyor. Herkesin kendisine göre bir yoğurt yiyişi var. Biz burada kendimiz açısından en uygun olduğunu düşündüğümüz mekanizmaların şu anda ne olması gerektiği konusunda kafa yoruyoruz. Az önce bahsettiğim "Mevzuatı Türkiye'ye nasıl uyumlaştırmalıyız?" konusunda bir strateji çalışmamıza başladık şu anda. Normal şartlarda şunu söylememi bekleyebilirsiniz belki: Avrupa Birliği düzenlemeyi yapmış, neden olduğu gibi almıyoruz, "import" etmiyoruz? Açıkçası bu az önce bahsettiğim sebepten dolayı. Herkesin burada bir yoğurt yiyişi var, herkes kendi doğal beklentileri veya çıkarı çerçevesinde işin sağını solunu çekiştiriyor, öyle söyleyeyim. Bunu bizim de yapmamız lazım. Avrupa Birliği kadar sıkı olmak durumunda mıyız? Şahsi fikir olarak söylüyorum, bence değiliz. Onlarla ters düşmek anlamında söylemiyorum ama buradaki potansiyelden, fırsat penceresinden faydalanmak adına, onların mevzuatının açık bıraktığı kısımlarda biz daha fazla esneklik ne yapabiliriz, bu katma değeri nasıl yaratabiliriz, bunlara ilişkin mekanizmalar geliştirmemiz lazım. Bununla ilgili olarak şu anda çalıştığımızı söyleyebilirim, bununla ilgili bir strateji çalışmamız var, çok paydaşlı bir çalışma. Deseniz ki: "Tam olarak yaklaşımınız nedir?" Şu anda bizim tarafta da net değil ama büyük ölçüde Avrupa Birliğine paralel gitmeye çalışıyoruz. Onun serbest bıraktığı alanlarda da biz kendi çıkarımızı nasıl maksimize edebiliriz, bununla ilgili yeni mekanizmalar ne olabilir; bunlara kafa yormaya çalışıyoruz.

"Bunun kuralı kaidesi nedir?" dediniz. Şu anda çok net bir kuralı kaidesi olduğunu söyleyemeyiz, en azından buna net bir cevap vermiş olayım.

"Bu veriyi nasıl koruyacağız veya nasıl saklayacağız?" gibi bir sorunuz oldu, bu da çok kritik bir konu. Bugün, geldiğimiz noktada artık kamu kurumlarının kendi bilgi sistemleri, hatta ülkenin kendi bilgi sistemleri, tek başına yapay zekâ alanındaki veriyi işlemeye, saklamaya yetmiyor. Ne yapmamız gerekiyor? Bulut hizmetlerini kullanmamız gerekiyor. Ne yapmamız gerekiyor? Veriyi bazen yurt dışı paydaşlarla paylaşmamız gerekiyor. Tabii, bunun siber güvenlik boyutu da işin diğer tarafı. Az önce bahsettim, her zaman bu dengeyi gözetmek zorundasınız. Buradan biraz verirken buradan ne kadar alıyorum; bu fayda maliyet analizinin sürekli yapılması lazım.

Biz, özellikle Dijital Dönüşüm Ofisi olarak Türkiye'de bulut sektörünün veri merkezi altyapıların geliştirilmesi için neredeyse bütün uluslararası yatırımcılarla çok yoğun şekilde çalışıyoruz, bu konudaki mevzuat çalışmalarına destek veriyoruz, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu olsun... Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla çok yakın çalışıyoruz; burada teşvikler konusunda hangi teşviklerin, kimlere verilmesi, nasıl yönlendirilmesi lazım veri merkezi ve bulut altyapıları için; bunlarla ilgili çalışıyoruz. Artı Türkiye'de bu işi yapacak olan firmaların hangi standartlarla iş yapması gerektiği konusunda da TSE'yle olsun, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla olsun çok yakın çalışıyoruz. Çok kısa bir örnek vererek kapatayım, çok da uzun uzatmak istemiyorum. Kamuda bulut bilişim kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik bir strateji belgesi hazırlığımızı bitirdik, yakın zamanda inşallah yayınlıyor olacağız; mesela orada kamu kurumlarına bu hizmeti sunacak olan Türkiye'de kurulu olacak özel firmalara bir uluslararası standart getiriyoruz; diyoruz ki: Bu işi Türkiye'de yapacaksanız, bu standardı sağlayacaksınız, belgelendireceksiniz ve bundan sonra ancak kamuya hizmet sunabilirsiniz. Dolayısıyla burada girişimlerimiz var ama bunların ölçeğinin çok büyümesi lazım. Bu anlamda da işte uluslararası ilişkiler boyutu gerçekten çok önemli çünkü artık geldiğimiz noktada belki biraz teknik olacak ama bugün Türkiye'deki bir veri merkezine gittiğiniz zaman göreceğiniz kabinetlerin büyüklüğü takriben 5-6 kilovatlık büyüklüklerdir, yapay zekâ dünyasına geçtiğimiz zaman artık 30 kilovatlık hatta 100 kilovatlık kabinetler konuşulmaya başlandı şu anda. Böyle bir veri merkezini inşa etmeye kalktığınız zaman ölçekleri artık 50 milyon dolarlardan, 100 milyon dolarlardan değil, bildiğiniz milyar dolarlardan konuşmaya başlıyoruz ve bunlar gerçekten çok büyük sermaye yatırımı, teknik uzmanlık gerektiren yatırımlar. Dolayısıyla, bu alanda mesela TDT'yle, yakın coğrafyamızdaki Arap ülkeleriyle işbirlikleri ciddi anlamda geliştirmemiz lazım çünkü ölçekler o kadar büyüdü ki artık tek başına ne bizim ne de onların aslına bakarsanız altından kalkamayacağı boyutlara gelmeye başladı. Bu anlamdaki işbirlikleri geliştirmeye de özellikle önem veriyoruz ve arkasındaki temel ekonomik dinamik aslında bu efendim.

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANI ŞEYMA ÖZCAN - İzin verirseniz ben bir şey ekleyebilir miyim acaba?

BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Buyurun.

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANI ŞEYMA ÖZCAN - Sayın Milletvekilim, aslında tam bu noktada Daire Başkanımın bıraktığı noktadan belki ben devam etmeliyim. Son, yakın zamanda da biliyorsunuz, ABD bir çip yasası yayınladı. Şimdi, bu altyapılardan bahsedeceğimiz zaman, bu, gittikçe yapay zekâ alanında tekelleşmenin ve özerklik elde etmenin bir yolu olarak da görülmeye başlandı. Üç kademeli bir kısıtlama getirdi ABD çünkü zaten çip endüstrisinin çoğunu ABD elinde bulunduruyor ve Başkanımın bahsettiği bu veri merkezleri, yapay zekânın donanım altyapısı, yapay zekâ çipleri, GPU grafik işlemci birimleri, bunların hepsi ABD'nin biraz tekelinde şu anda; NVIDIA, OpenAI. Dolayısıyla üç kademeli bir şey getirdi, diyor ki: "Dost ülkelere sınırsız çip erişimi -dost ülkelerin hepsine vereceğim-rakiplere kesinlikle çip ithalatını yasaklayacağım." Bir de işte orta seviye ülkeler var, "Tiger 3" diyorlar ona da onlar da kısıtlamalara tabi olacak. Yani ben ne kadar vermek istiyorsam, o o kadar alabilecek. Kaldı ki şu anda yani tam olarak yürürlüğe girmiş değil belki bu çip kısıtlaması. Şu anda işsizseniz zaten mesela NVIDIA'nın kapısına gitsek inanılmaz derecede paramız olsa bile alamıyoruz, gelecek seneninkini de alamıyoruz; böyle bir durum var.

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ BAŞKAN VEKİLİ YUSUF TANCAN - Ben de ufak bir ilave yapmak istiyorum.

BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Buyurun.

CUMHURBAŞKANLIĞI DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ BAŞKAN VEKİLİ YUSUF TANCAN - Bu tarz kısıtlamalar bir anlamda ilgili ülkelerde belirli bir kapasitenin, kaynağın gelişmesine de vesile oluyor. Aslında bunu biz savunma sanayimizdeki ambargolardan da gördük, yaşadık. Bize karşı yapılan kısıtlamalar, bizim o alandaki kas gücümüzün de gelişmesine vesile oldu ki tam da bu noktada Amerika'nın özellikle Çin'e yönelik yaptığı ambargolarda, kısıtlamalarda ona ihtiyacı olmadığını ve o GPU gücü olmadan da çok daha düşük maliyetlerle ve çok daha hızlı bir şekilde de kendi geliştirdikleri LLM uygulamasına ciddi bir şekilde rakip olabilecek bir alternatif geliştirebileceklerini gösterdiler ve bu da son günlerde takip ettiğiniz Amerikan piyasasındaki o malum şirketlerin hisselerinde çok ciddi düşüşlere sebep oldu. Yani, esasen bu piyasayı kontrol etme, bu alanda tekel hâline gelmeye çalışma girişimleri, bir yandan da ülkelere farklı konularda kas gücünü geliştirme imkânını veriyor; bunları da iyi değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.