KOMİSYON KONUŞMASI

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkanım, tabii doğal olarak cevap vermek lazım.

BAŞKAN CENGİZ AYDOĞDU - Yeni bir sataşmaya meydan vermeden...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Tamam ama gerekirse sabaha kadar konuşuruz.

Sayın Vekilim Komisyonumuza gelmiş, hoş gelmiş; Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisindeki tüm vekiller buraya gelirler, konuşurlar.

BAŞKAN CENGİZ AYDOĞDU - Sayın Yılık Komisyonumuzun üyesi.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Öyle mi? Özür dilerim.

Konuşmamda neredeyse eğitimle ilgili birçok alana temas ettim; temas ettiklerime temas etmemişim gibi, sadece o konuyla ilgili konuşmuşum gibi yaklaşması yanlış.

İki, Türkiye'de Ülkü Ocaklarının "ülkücü hareket" adı verilen siyasi hareketin gençlik kolları olduğunu bilmeyen hiç kimse yok. Milliyetçi Hareket Partisi "Ülkü Ocakları" adı altında gençlik örgütlenmesi yürütüyor. Eğer "Bizim böyle bir gençlik kollarımız yok, hiç alakamız yok. Bu bir vakıftır, bizimle de alakası yoktur." deniliyorsa onu bilelim. Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfının Genel Başkanlarını bile Milliyetçi Hareket Partisi belirliyor. Bu arada hiçbir itirazım yok, her siyasi partinin gençlik kolları var, bizimki de 1953'ten beri var yani ülkücü hareket başlamadan önce vardı; Allah'a şükür, altı okumuzdan biri de milliyetçilik. Dolayısıyla, bununla hiçbir sorunumuz yok ama günün sonunda itiraz ettiğimiz şey... Ki bununla ilgili olarak idare mahkemesine dava açtık. Bir kere, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürünün böyle bir yetkisi yok, protokol imzalama yetkisi yok; onu söyleyeyim. İki, Anayasa’nın hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırı çünkü açıkça "Eğitim hizmetinde tarafsızlık ilkesi vardır." diyor. Bir partinin siyasi gençlik kolları olarak devam eden bir grubun tarafsızlık ilkesi içinde olması teknik olarak mümkün değil. Yine, Millî Eğitim Temel Kanunu "Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz." diyor. E, açık, Ülkü Ocakları ülkücü harekettir yani bir zümre, bir grup; burada tartışacak bir şey yok.

Ben ne diyorum? Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kollarını buraya sokmaya çalışsanız bu doğru değil diyorum. Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürünün böyle bir görev ve yetkisi yok, orası tanımlanmış, diyor ki... Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürünün görev ve yetkileri arasında açıkça devlet kurumu niteliği taşımayan kuruluşlarla protokol yapmayı, iş birliği içinde olmayı gerekli kılan bir hüküm yok, bulunmuyor böyle bir hüküm. Dolayısıyla, yapılan iş doğru bir iş değil. Hatta ben Sayın Bahçeli'ye seslenerek de bu basın açıklaması yaptım, Genel Başkanımız da aynısını söyledi; bu, doğru değil ya. Benim gençliğim Millî Gençlik Vakfının Refah Partisi örgütlenmesi olduğunu bilerek geçti, Millî Gençlik Vakfında da arkadaşlarım var. Anavatan Partisinin gençleri vardı, Salih Uzun... Ki o görev yaptığında ben de SHP'de görev yapıyordum. Hepimiz her şeyi biliyoruz, gök kubbenin altında her şey biliniyor. Artı, bu protokolün içerisinde hangi programların hazırlandığı, hazırlattırıldığı hakkında Millî Eğitim Bakanının onayı konusunda bilgi vermiyor protokol. Mesela, bu söylediğiniz programların hiçbiri orada tarif edilmiş değil, protokolde öyle bir şey yok. Dolayısıyla, gök kubbenin altındaki her şey açılabilir, hepsi yapılabilir. Ben, esas bu konunun bir itiraz noktası olarak söylenmesini ilginç bulduğumu söylemek isterim çünkü günün sonunda Türkiye'de çocuklar şiddete maruz kalıyorlar.

Bakın, ben siyasi olarak "Ülkü Ocakları geçmişte öyle yapmıştır, bugün böyle yapmıştır; şurada şöyledir, burada böyledir." demiyorum. Mesela, en son Marmara Üniversitesinde yaşanan sorunu konuşacak olsak sabaha kadar konuşuruz; bunun derdinde değilim. Kendi partim de dâhil olmak üzere hiçbir siyasal örgütlenmenin buranın içinde yer almaması gerektiğini söylüyoruz, söylediğimiz şey budur ama bugün konuşmamız gereken şeyler sistematik meseleler. Örneğin, Sayın Bakanın söylediği tarikatlar, cemaatler, ÇEDES Projesi... Ben Soma'da görev yaptım, Türkiye'de bütün afetlerde görev yaptım hemen hemen; kariyerimin önemli bir kısmı orada geçti. Soma'ya gittim basın bana -biraz önce vekilime anlattım- "Sizden önce burada belli bir grup, tarikat, cemaatten hocalar vardı, sorduk 'Psikologlara gerek yok.' dediler. Siz ne düşünüyorsunuz?" diye sordu. Ben de cevap verdim, dedim ki: "Ben şunu söyleyebilirim: Böylesi bir acı yaşandıktan sonra din insanlarına ihtiyaç vardır. Neden? Çünkü herkes kendi itikadı çerçevesinde acısını yaşayacak yani ritüelleri var -kiminin yedisi var, kiminin kırkı var- yapacak bir şeyler; bunlara ihtiyaç yok demem ama psikologların yapacakları başka işler var, onları da din insanları yapamazlar, din görevlileri yapamazlar." Dolayısıyla, bu meselelere kategorik bakan birisi değilim, kendi partimi de örnek olarak veriyorum ama biz bu tedbirleri almadığımızda... Örneğin, taşımalı eğitimde böyle bir tasarruf tedbiri kararı aldığımızda Bursa'da çocuklar traktörün üstüne biniyorlar, traktör devriliyor; 5 çocuk, 1'i komada. Günün sonunda bunları yaşıyoruz ve bu Komisyonun tam olarak görevi de budur; kök nedenlerini bulmaktır mesele.

Ben çok açık bir şey söyleyeyim: Eğer bu protokol doğru bir protokol ise sevgili Vekilim, ağırlıklı olarak Cumhuriyet Halk Partililerin çocuklarının olduğu okullar var, bölgeler var, bizim yüzde 80 oy aldığımız yerler var, siz oraya girdiğinizde -Ülkü Ocaklarındaki arkadaşlar da Allah'a şükür kendilerini fiziken tarif etmek konusunda çok mahirler, bıyıklarıyla, tavırlarıyla- orada şiddet doğar çünkü iyi bir sosyal demokrat, sosyalist aileden gelmiş olan bir çocuğa anladığınız anlamıyla milliyetçilik anlatamazsınız. Bizim de altı okumuzdan biri milliyetçilik, sizinki de milliyetçilik ama hiçbir alakası yok birbiriyle. Dolayısıyla, okullar, öğrenme alanları, eğitim kurumları, buralar bu tartışmaların yeri değil; Anayasa'da eğitimde yeri var.

Dikkat ederseniz ben çok saygılı bir dil kullanıyorum, Millî Eğitim Bakanlığına çok eleştirim olmasına rağmen, görevim gereği şimdi burayla yakından ilgilenmeme rağmen dikkat ederseniz çok saygılı bir dil kullanıyorum, herkes için aynısını kullanıyorum. Bizim, bu ülkede eğitimi tarafsız, bilimsel gerçeklerle yürütülen bir alan hâline getirmemiz lazım. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'yle ilgili vekilim söyledi, ben oraya girmek istemedim ama söyleyeyim: Bir siyasi partinin sloganını "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" diye söylediniz; Türkiye'de artık sağcısı, solcusu, topçusu, popçusu "maarif" kelimesini kullanmıyor ya, bir tek siz kullanıyorsunuz, herkes "eğitim" kelimesini kullanıyor. Mesela, bu, siyasi bir meseledir ama buralara girmek istemedim. "Model" diyorsunuz, model de değil, eğitim programı kendisi zaten. Dolayısıyla, çok sorunlar var ama önemli olan -konuşmamın özünde de söylediğim- burada vekillerin, orada yöneticilerin ilgili sorumluluğu almaması nedeniyle, kaynakların doğru yere kullanılmaması nedeniyle Türkiye'de şiddet şiddeti doğuruyor.

Bu protokolle ilgili derdim partinizin kıymetli gençleriyle bir tartışmaya girmek değildir Sayın Vekilim. Benim ömrüm sizin temsilcilerinizle siyasi tartışmayla geçti ama mesele o değil. Mesele, yarın bir okula girmiş olan ya da bir hayat boyu öğrenme grubuna girmiş olan bir vatandaşın "Sen ne diyorsun kardeşim, öyle bir şey yok." demesidir. Şunu görmezden gelemeyiz: Türkiye'de ötekileştirilmiş olan toplum kesimleri var, iktidar istese de var, istemese de var; Kürt kökenli vatandaşlar böyle, Alevi kökenli vatandaşlar böyle, Müslüman olmayan vatandaşlar böyle yani zorlukları var, yaşadıkları sıkıntılar var. Dolayısıyla, bunları ayrıştırmayacak, derinleştirmeyecek işler yapmaya ihtiyacımız var ve bugün Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı sunumla ilgili sorunun, gerçekte bu sonuçları yaratan, çocukları öldüren sayının hepimizi şaşırtması lazım; 173 bin çocuğu suça sürükleyen, 242 bin çocuğu mağdur yapan... Olay olarak baktığınız zaman 570 bin küsur olay var. Dolayısıyla, bu sistemi nasıl düzelteceğimiz için buradayız bugün yoksa ben ve Milliyetçi Hareket Partili Vekilin arasındaki tartışma değil mesele. O yüzden, konuşmamın küçük bir bölümü o.

Yarın -tekrar söylüyorum- bizimle de protokol yapsanız yanlış, ben de herkes de bunun karşısında olur; doğru değil bu, bunu söylemeye çalışıyoruz yoksa kimsenin yürüyüşüyle, hareketiyle bir derdimiz yok bizim.