KOMİSYON KONUŞMASI

FATMA SERAP EKMEKCİ (Kastamonu) - Hocam, çok teşekkür ediyoruz, çok güzel bir sunumdu, ben de bir sürü not çıkardım.

Öncelikle, en sondan, narsisizmden başlamak istiyorum. Yani narsisizm bir patolojik hastalık mı tedavi edilmesi gereken ya da bir kişilik özelliği mi, bu konuda ne yapılmalı diye en sondan başlamak istiyorum.

Diğer yandan da şiddet içimizdeki temel duygulardan biri mi aslında ve öğrenilen bir davranış mı? Bununla ilgili ne düşünürsünüz?

Bir de -az önce de konuştuk- "kadına şiddet", "aile içi şiddet" gibi olumsuz mesajlar yüklemek yerine aslında biz Komisyon olarak oradan mı başlamalıydık, ismi mi değiştirmeliyiz? Ne önerirsiniz bu konuda? Bu fikrinizi çok merak ediyorum.

Bir de 2025 yılı Aile Yılı ilan edildi, onunla ilgili Asuman Vekilim zaten benim soracaklarımı sordu. Sadece, bir oran verdiniz "İlk beş yılda boşanma ortalaması yüzde 38." diye; acaba ilk beş yılda bir destek mi verilmeli, ayrıca zorunlu olabilir mi? Bu aklıma geldi.

Bir de benim lise, üniversite yıllarımın başında, hatırlıyorum, siz televizyonda bir program yapıyordunuz. Öncelikle, bir aile içinde bir film verilirdi, hem iyi davranışları hem kötü davranışları orada yorumlardınız. Ben mesela onun kendi ergenlik dönemimde de sonrasında da çok faydasını gördüm. Annem beni oturtur, izlettirirdi onları, onun için de çok sorunlu bir ergenlik geçirmediğimi düşünüyorum. Tekrar bu tarz eğitici, öğretici yapımlar yapılabilir mi aslında? Hatırladınız mı onu? Aslında hatırlarsınız düşününce. Çok kısa, kısa kesitlerdi, adını hatırlayamıyorum programın ama analiz ediyordunuz.

PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Tabii tabii, doğru. Kısa kesitler, onu analiz ediyorduk bir psikolog arkadaşla birlikte.

FATMA SERAP EKMEKCİ (Kastamonu) - Oradaki annenin davranışı yanlışsa o tartışılıyordu, gencin davranışı... Çok güzel bir programdı, keşke yine siz yapsanız izlesek zevkle.

Bir de kadına şiddetle bağlantılı değil ama az önce konuşulduğu için bende de şöyle bir çağrışım yaptı: Kastamonu Vekiliyim ben, Hocam, son zamanlarda, özellikle iki haftayı geçmiyor ki bir yaşlımızın intihar haberini duymayalım. Köylerde de var bu. Yalnızlıktan kaynaklı olduğunu düşünüyorum çünkü bir meşgaleleri kalmıyor, çocukları hep büyük illerde, çok hızlanmaya başladı ve Kastamonu gibi bir şehirde, yaşlı nüfusun da fazla olduğu bir şehirde ayda 3-4 yaşlımızın intihar vakasının duymaya başladık artık. Bu nedenle, geriatri köyleri, geriatri merkezleri yapılabilir mi? Bu konudaki düşüncenizi özellikle merak ediyorum. Bu konuda Bakanlıklarımız bir çalışma başlatabilir mi, pilot il olabilir mi? Bunları merak ettim Hocam, biraz sizi yordum sorularımla.

Teşekkür ediyorum, çok sağ olun.

PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Narsisizmden başlarsak: Patolojik narsisizm dediğim. En narsist birey çocuktur ve hatta ona "primer narsisizm" deniyor. Dünyayı kendi etrafında dönüyor zanneder çocuk ama çocuk büyüdükçe sevgi yatırımını annesine yaptığı gibi babasına da yapar, kardeşlerini yapar, oyuncaklarına yapar, okuluna yapar, büyüdükçe vatanına yapar, milletine yapar, daha da geliştikçe insanlığa yapar, daha da geliştikçe Yaradan'a yapar yani bu gelişmişlik seviyesine göre sevgi yatırımını şey yapması kişinin... Özellikle, varoluşsal sorgulamayı ileri yaşlarda daha çok yapar insan. Şizofrenlere "sekonder narsisizm" deniliyor. Şizofren kişiler tekrar çocukluk dönemlerindeki kendini sevmeye başlıyorlar, kendini kutsallaştırıyorlar. Narsisizm kendini kutsallaştırmaktır, egosuna tapmaktır narsisizm. Egoya tapan, egosunu kutsal olarak gören kimse narsisttir. Ama hepimizin içinde narsistik bir dürtü vardır, çekirdek vardır, eğilim vardır; bu, ben bilincidir, yok edemezsiniz bunu, olacaktır. Yani önce kendi hoşuna gideni, kendi çıkarını düşünür ama daha sonra kişi sorgulayarak "Ya, başkalarının da hakkı var burada..."

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Hocam, ailede yanlış yapılan ne onu patolojik hâle getirir, anne babanın yaptığı ne mesela? Somut bir şey söyleyebilir misiniz.

PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Hitler'in yetiştirilme tarzı, çok disiplinli, çok dürüst, çok çalışkan, bakın, dürüst ya, öyle bir ailede yetişmiş fakat annesi şey bir anne çocuğu "Sen dünyanın en iyi insanısın, en büyüğüsün, en mükemmelsin." diye yetiştiriyor, öve öve yetiştiriyor. Çocuk öyle olunca kendini dünyanın merkezinde görmeye çalışıyor, böyle olmak için de çok çalışıyor, çok çalışıyor, çok şey üretiyor. Almanya İmparatorluğu kuruyor, düşünün, o derece çalışıyor fakat narsist olduğu için başkalarının haklarını düşünmüyor, vicdanı yok. Bir çocuğu yetiştirirken öyle olmaması için "Çocuğun kişiliğini övmeyin." diyoruz, davranış ve çabalarını övün. Kişiliğini överseniz çocuk narsist oluyor, sen iyisin, sen mükemmelsin. Şimdi, şu anda, küresel olarak kişisel girişimcilerin yaptığı en büyük hata da o, egoları şişiriyorlar, gidiyor "Ben neymişim." diyor, evliliği bitiriyor, iş yerinden ayrılıyor. Hâlbuki insan bütünün bir parçasıdır, tek başına... İnsan ilişkisel bir varlıktır, tek başına yaşamaya göre yaratılmamış yani onun için narsisizm nükleer enerji gibidir, iyi yönde yönlenirse kişiyi kendiyle barışık hâle getirebilir, topluma uyumlu hâle getirebilir, üretken hâle getirebilir ve içindeki o duyguyu yönetebilmek... Yani vahşi bir duygudur, vahşi at gibi. Vahşi atı yönetirsek hedefe götürür, yönetemezsek o bizi istediği yere götürür. Böyle bir şey, narsisizm öyle.

İntihar konusunda da bu küresel olarak Birleşmiş Milletler bütün dünyaya yıllar önce intihar önleme projesi gönderdi. Ben anlaştım, Meclisimizin de gündemine alınmış zamanında intihar önleme projesi. Bu artış varsa o intihar önleme projesi aktif edilmeli Mecliste. İntihar önleme projesi Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler... En çok dünyada yaşlı intiharı Japonya'da. Mesela, aslında biliyorsunuz Japonların dünyada refah seviyesi yüksek ama ileri yaştaki insanlar, yalnız kalanlar...

PROF. DR. AYLİN GÖRGÜN BARAN - Ötanazi olabilir.

PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Ötanazi gibi zaten, kültür teşvik ettiği için teşvik ediyor. "Kimseye faydam yok, topluma bir faydam yok. Eğer ölürsem..." Daha intiharı teşvik eden bir kültür olduğu kurtuluş gibi görüyorlar ölümü, o da artırıyor ama bizdeki intiharlar daha çok ileri yaştaki yalnızlıkla oluşturulan, terk edilmişlik duygusu oluşuyor yani onlar muhakkak şimdi... Ama o yaşlılar da çok inatçı oluyor, köyden çıkmıyorlar. "Baba ocağı" diyor, çıkmıyor. Orada şey yapıyorlar ama ben bunun örneğini şeyde yaşadım. On beş-yirmi sene önceydi, Newport diye bir şehir var Amerika'da, Kongredeydik orada. Orada yazın, yaz dönemiydi, oradaki meslektaşlar anlattı. Gece evde bir kadın ölüyor, yaşlı bir kadın, yalnız yaşayan. Ailesine haber veriyorlar, Hawaii'de tatildeymiş ailesi. "Cenazeyi biz mi kaldıralım, siz gelir misiniz?" diyorlar. "Siz kaldırın." diyor çocukları, Hawaii Adasında tatili bırakmıyor. Bunu kulağımla duydum. Bu kültür bizde öyle olmaya başladı şimdi. Çocuklar anne babayı aramıyor ama nasıl bir annelik babalık yaptı onu da bilmiyoruz ama. Eğer çocuğu itip kakarak, çocuğu aşağılayarak büyüttüyse, çocuğu ezerek büyüttüyse çocuk da bir şekilde ortaya öyle... Yapmaması lazım ama yapıyor.

Bunlar aslında daha önce Anadolu'da öğretiliyordu, bu kadim kültür aktarılıyordu, aile aktarıyordu. Şu andaki kültür aktarımını aile yapmıyor artık, sosyal medya yapıyor. Onun için, kültür aktarımını sosyal medyaya yaptığı için de bütün küresel kültürün biz şu anda nesnesiyiz, öznesi değiliz. Küresel kültürün öznesi olmamız için bizim kendi değerlerimizi küresel değer yapmamız lazım. Mesela, bir Nasrettin Hocayı küresel değer yapmamız lazım. Nasrettin Hoca Hollywood'un elinde olsa şu anda küresel kahramandı. Bunun gibi bizdeki değerleri küresel değerleri yapmak için yatırım yapılması, proje yapılması lazım. Çocuklarımızı kendi kültürümüze uygun hâle getiririz. Yani savaşçı bir kültürü benimsiyoruz. Ben bakıyorum, mesela, kendi kültürümüzü de anlatırken savaşçı bir kültür olarak anlatıyoruz. Yani bu da eleştirmemiz gereken bir durum. Biz aile içi şiddeti gösteriyoruz ama bakıyoruz televizyonlarda bizim "millî" dediğimiz şeylerde elinden kılıç eksik olmayan bir Türk erkeği modeli var; bu modeli erkek modeli olarak şu anda televizyonlar öğretiyor.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Hocam, o zaman ateşli silahlar icat edilmemişti, Osmanlı döneminde ya da -ne bileyim- krallar döneminde öyleydi.

PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Ama çocukların bu zamanda "Şiddet yöntemdir." diye benimseme ihtimalleri var. Tamam, onlar çok önemli, çok işe yarıyor, çok faydası oldu, oluyor da ama bizim millî değerlerimizi de... Mesela, Osmanlı'nın Osmanlı olmasının sebebi Yunus Emre'nin, Mevlâna'nın, Edebali'nin çıkması. Onlar çıkmış, tohumları ekmişler, oradan Osmanlı çıkmış ama tohumları onlar ekmişler. Bizim tohumları ekmemiz lazım yani şu anda dünya bilgeliği keşfetti, pozitif psikoloji öğretileri bilgelik öğretileridir. Pozitif psikoloji araştırmaları, yayınları başladığı zaman ben baktım, bizim Anadolu irfanının metodolojisini geliştirmişler, sistematize etmişler, bize bunu ders olarak sunuyorlar. "İyi ki de sunuyorlar, biz niye yapmıyoruz?" dedim. "Mesnevi Terapi" "Yunus Terapi" gibi çalışmalarımızın gerekçelerinden biri de budur yani bizim bu kültürümüz küresel bir kültürdür, bunlar evrensel değerlerdir, bunları yaygınlaştırmamız gerekiyor. Bizim sadece savaşan bir ecdadımız yok, "Savaşan bir ecdadımız var." algısı yanlış. Onun için, burada "savaşan" değil "kültür üreten, medeniyet üreten" ecdadımız var bizim.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Hocam, üniversitelere çok iş düşüyor. Sosyolojiyi öğretirken Durkheim'ı öğretip ondan yedi yüz yıl evvel yaşamış ve sosyolojiyi kurmuş olan İbni Haldun'u öğretmemek buna bir örnektir.

PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Aynen öyle, çok doğru.