KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT ÇAN (Samsun) - Ben öncelikle Kayıhan Hocamın açtığı konudan bir tespit yapmak istiyorum. Hakikaten çok sevindirici; Sağlık Bakanlığının yirmi üç yıl ileriye gittiğini iddia ederek yüzyıl önceki duruma ulaşmış olması sevindirici hıfzıssıhha açısından, aşı üretimi açısından. Bu konuda sizi tebrik ediyorum.

İkinci konu: Bir standart eğitimi alırken Türk Standardları Enstitüsünden, bir sunucu kalitenin pahalı bir iş olduğunu söylemişti. Bilkent Şehir Hastanesi üzerinden verdiğiniz örnek için teşekkür ediyorum, hakikaten tebrik de ediyorum ama parasını devletin ödediği bir sistemin tabii ki kaliteli olmasını bekleriz. Sorun özelde; şu anda Araştırma Komisyonumuzun konusu olan mevzu özel hastanelerin denetimi, akreditasyonu, oradaki kaliteyi sağlayabilmek için parasını kimin vereceği konusu, bu önemli. Yani hekim, çalışan, hasta ve şirketin sahibi bir şekilde finansal anlamda avantajlı olmak istiyor. Burada kalitenin sistemde kaçıncı sıraya geldiğini hani buradaki hem sizin hem de Komisyonun takdirine bırakıyorum.

Yine, Kayıhan Hocamın sorusu ve Aylin Vekilimin sorusu benim de sorumdu ama o soruya verdiğiniz cevaptan bir değerlendirme, bir tespit yapmak isterim. Tam da burası zaten yani akreditasyon sistemi, kalite yönetim sistemi kendi kulvarında bir yerlere doğru gitmiş ama bir network, bir köprü kurulamamış, Sağlık Bakanlığı bu konuda kendine ait denetim mekanizmalarını sizin üzerinizden sağlayamamış olmalı ki bu kadar kayıp verilmiş. Bu Komisyonun kurulduğu ilk gün biz bunu ortaya koyduk, sıkıntının burada olduğunu söyledik. Çok güzel iş yapmışsınız, güzel de bir sistem oturtuyorsunuz ama hâlâ hani süre vermişsiniz, işte altı ay askıya almışsınız, şalterin orada inmesi gerekiyor. Yani orası radyolojide, acilde, bir yerde sizin tespit ettiğiniz bir sorun yaşanmışsa o mekanizmanın, oraya gidip "Durdurun kardeşim, burada yanlış şeyler oluyor." dedirtecek bir mekanizmanın kurulmamış olmasından dolayı bu kayıpları yaşadık. Bu çete faaliyetleri, sadece bu konu üzerine şu anda odaklanılıyor ama işte geçen gün ortaya çıktı; bir stent takılması üzerinden yine bir özel sağlık kuruluşu bir elemanını...

HALİT YEREBAKAN (İstanbul) - Rezillik yani.

MURAT ÇAN (Samsun) - Ama ne oldu şimdi? O kişinin işsiz kalmasına sebep oldu. Kopardık oradaki çürüğü ama aynı yapı devam ediyor. Yani sistem böyle mi olmalı? Sizin geliştirdiğiniz durum, hani Sağlık Bakanlığına bir erken uyarı sistemiyle bir yere varmalı, bir sonuca ulaşmalı. Ben kendi çalıştığım hem özelde hem kamudaki hastanelerde de hep bu konuya eğildim. Evet, doğru, işte, kalite pahalı bir iş, bunu sağlayabilmeniz için fedakârlık yapmanız lazım. TOBB'daki sistem, evet, kaliteli. E, niye? Seçkin hastaneler, parasını ona göre alıyor, ona göre insan çalıştırıyor ya da kendi kuruluşunu ona göre dizayn ediyor ama buradaki yapıda, kamu elinden hem özeli hem kamuyu denetleyecek pozisyonundaki sizlerde bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.

Öz denetim -eskiden biz iç denetim derdik- yüzde 90 yani yüzde 90 bir rapor geliyor elinize siz dış denetim yaparken ya da kendi akreditasyonunuzu devam ettirecekken, kendi tespit ettiğiniz durum atıyorum yüzde 50 ya da geçemeyecek durumda, buradaki uyumsuzluk konusunda onlara bir yaptırımınız, bir uyarınız yani ne oluyor orada, onu merak ediyorum ben de on yıl bu işlerin içinde olmuş biri olarak.

Başka bir şey söyleyeyim: 2009 yılında bir özel hastanede dedim ki ilk yapacağımız iş -acilden sorumluyduk- hasta memnuniyeti için işte gelen şikâyetleri ele alacağız; hastanenin sahibi aynı zamanda üroloji uzmanı, ondan şikâyet var, ondan bilgi istedik komisyon olarak; adam yırttı dilekçeyi, "Hastanenin patronu ifade mi verir kardeşim?" dedi. Sistem bunun üzerinden gelişiyor yani az önce söylediğim, değerli TOBB üyesi hanımefendiye... Kırsal böyle çalışıyor. Bana göre bırakın hastanenin patronunu, Cumhurbaşkanının bile sorulan sorulara cevap verebilmesi lazım. Sistemin böyle aşağıya doğru adalet dağıtması söz konusudur. Dolayısıyla, bu akreditasyon ve ruhsatlandırma ilişkisini bir şeye bağladınız mı ya da işte, kendi versiyonlarınızda böyle bir çalışmanız var mı?

Son sözüm yani sondan bir önceki sözüm: E-nabız bilgileri, ilk sunumunuzda... Ortalıkta bir dedikodu var yani dedikodunun ötesinde bir şey, bir ticari araç olarak e-nabız bilgilerinin uluslararası bir şirkete satıldığı konusunda bir davanın devam ettiğini biliyoruz. Depremde, şurada, burada şaibeli ölümler var ama siz diyorsunuz ki: "E-nabız bilgilerini baz alarak yapay zekâya zemin oluşturacak, yerel endüstriyi de geliştirecek bir çalışmanın içerisindeyiz." Burada endişelerimiz var, kayıtlara geçmesi açısından bunu söylemiş olayım.

Son bilgi, soru değil aslında konuyla da ilgili değil; maalesef, yarım saat önceki bilgi. Gırtlağın sıkılmasından bir soruşturma, araştırma söz konusu olamıyor ama TÜSİAD kendini ifade etti diye şu anda gözaltılar var orada, Türkiye'nin geldiği nokta budur. Hayatın her alanına, her hücreye sirayet eden bir hukuksuzluk hâli... İşte, ona işlemiyor "Özür diledi ya, daha ne istiyorsunuz?" deniyor ama öbür tarafta bir durumu, bir kanaatini bildiren kişiye de gözaltı işliyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN İSHAK ŞAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çan.

Buyurun Ümit Hocam.

TÜRKİYE SAĞLIK ENSTİTÜLERİ BAŞKANI ÜMİT KERVAN - Sayın Vekilim, ilk sorunuzla devam edeyim. Öncelikle şunu söylemek isterim: Türkiye'de kalite TÜSKA'yla başlamış değil. 2000'li yıllarda Sağlık Bakanlığının bünyesinde bir kalite akreditasyon birimi kurulmuş ve bu kurum gerçekten çalışmış, o kadar iyi bir noktaya gelmiş ki artık bağımsız bir kurum hâline gelmişiz. Bu da iyi bir sonuç çünkü biz TÜSKA olarak akreditasyon belgesi verirken bağımsız bir kuruluşuz ve hâlâ şu anda Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bünyesinde Akreditasyon Daire Başkanlığı var. Biz bir akreditasyon yapıyoruz ama ayrıca Sağlık Bakanlığının da Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki Akreditasyon Dairesi de onlar da ayrıca gidip o süreçleri işletiyorlar. Bizim süreçlerimiz tamamen bağımsız bir kuruluş olarak hareket etmemizden dolayı kaynaklanan ama bugünün değil, ilk temellerimiz Sağlık Bakanlığının bünyesinde 2000'li yıllarda atılmış bir temelimiz var, slaytlarımda da takdim etmiştim.

Maliyetle ilgili kısımdan bahsettiniz, ben şöyle anladım: Bizim ücretlendirmeyle ilgili mi, yoksa hastanenin genel anlamdaki maliyetiyle mi ilgili? Çünkü orada Ticaret Bakanlığının bir teşvik tarafı da var, eğer bir hastane akreditasyon için başvurursa Ticaret Bakanlığı tarafından yüzde 60 civarında o harcamaların süreçlerini devletten bir teşvikle de bunu sağlayabiliyorlar. O yönde de hastaneler için bir destekleri var.

Şimdi, ruhsatlandırmayla ilgili ve akreditasyonla ilgili kısmı sordunuz. Ruhsatlandırma, biz kendi vermiş olduğumuz eğer bir denetim sırasında bir eksiklik görürsek bir tane maddede bile eksiklik olması durumunda, ISQua ilkemizde, biz o akreditasyon belgemizi askıya alıyoruz. Ruhsatın iptal edilmesi ise bir usul yöntemi. Usul tarafında ise Sağlık Bakanlığının kararları doğrultusunda orada hareket ediyor. Bizim tabii ki TÜSEB ya da TÜSKA olarak öyle bir yetkimiz olmadığı için, kanuni bir yetkimiz olmadığı için biz usul tarafında değil, daha çok hizmeti, diğer özel ya da bağımsız kuruluşların yapmış olduğu hizmeti veriyoruz.

BAŞKAN İSHAK ŞAN - Evet, Hasan Arslan Vekilim, buyurun...

MURAT ÇAN (Samsun) - Benim burada bir şey sormam lazım.

Hayır yani cevabımı alamadım. Benim sorduğum şey duvara çarptı, başka bir yere gitti, lütfen söz alabilir miyim?

Değerli hocamıza değil aslında bu yani kime ne sorsak "O iş bizim işimiz değil." Ya, kimin işiyse söyleyin, ne gerekiyorsa kanun manun burası bunu çıkarsın.

HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) - Para konusunu dediniz değil mi Hocam?

MURAT ÇAN (Samsun) - Nasıl?

HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) - Para konusunu, parayı kimin vereceği konusunu mu sordunuz?

MURAT ÇAN (Samsun) - Hayır, hayır, ben o cevabı yani kamunun ödediği yerde masraftan kaçılmayacağı için kalite yükseliyor, bazı özellerde de yükselir ama sonuçta bazıları da "Ben kazanacağım paraya bakarım." der. Benim dediğim başka bir şey yani akreditasyon ile ruhsatlandırma arasındaki köprüyü tesis etmeye ne ihtiyaç varsa yapalım, 10 kişi ölmüş ya! Ben şimdi kime ulaşsam -hocam da burada, daha önceden de bu soruyu sordum- sizin denetim faaliyetlerinizdeki önerilerinizin yaptırım gücü nedir? Biz yazarız, söyleriz ama bizim bir yaptırım gücümüz yok. E, siz Bakanlığın bir bağımsız kuruluşu da olsanız sonuçta Bakanlıkla iştirak hâlindesiniz bunu da biliyoruz, ölen de bizim vatandaşımız. Yani her biri farklı farklı cevher oluşacak belki 10 can gitmiş, bir yerde 28 can gidiyor. Yani bunlar böyle, sizin, bizim yapmadığımız kanunlaştırmalar üzerinden ölmesin, derdimiz bu; ne gerekiyorsa çıksın ortaya.