KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mustafa Bey, size de hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum.

Sayın Bakan Yardımcılarım, değerli bürokratlar, sevgili milletvekili arkadaşlarım; kanun teklifiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına şahsi görüşlerimi aktaracağım.

Şimdi, 2004 yılında İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi kabul edildi, 2021 yılında da bizim de altına imza attığımız Paris İklim Anlaşması'nın ortaklarından biriyiz. Aslında, Paris İklim Anlaşması'ndan hemen sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi yani 27'nci Dönem iklim konulu bir çalışma yaptı, uzun bir çalışma. Hatta, öyle ilginç ki bu çalışmanın içinde tam 104 sayfa Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet şerhi var; yaklaşık 800 sayfalık bir metin oluştu ve burada Türkiye'nin iklim krizine ilişkin olarak yaşadığı sorunlar ve bunlara ilişkin alınması gereken yasal tedbirler konusunda da çözüm önerileri var. Bu çözüm önerileri içinde bakanlıklar tarafından belirtilen çözüm önerileri vardı, siyasi partilerin getirdiği çözüm önerileri vardı; çevre örgütlerinin, meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin getirmiş olduğu önermeler de vardı. Şimdi, yıl 2025, iklim kriziyle ilgili değil ama daha çok karbon salımının 2026 yılında Avrupa Birliği ülkelerinde artık Türk ihracatçılar açısından önemli sıkıntılar yaratacağı ve buna ilişkin olarak düzenleme yapmayan ülkelerin çok yüksek vergiler ödeyeceği gerçeği ortaya çıkınca bu düzenleme gündeme gelmiş oluyor. Aslında, burada bulunan pek çok milletvekilimizin, farklı komisyonlarda görev alan milletvekillerimizin, özellikle de "Türkiye'de iklim krizi" dendiği zaman yaşadığımız en büyük sıkıntı olan kuraklık, yağış rejimlerinin değişmesi, buna bağlı olarak kırsal alandan büyük şehirlere oluşan göçle birlikte yeni kentleşme problemleri gibi çok sayıdaki başlık adı altında konuyu bizim bu 2021 yılından sonra görüşerek yasal bir düzenlemeye bağlamamız gerekirdi.

Şimdi, Türkiye 2021 yılında nasıl bir anlayıştaydı, onu bir kere ifade etmek istiyorum. 9 Kasım 2021 yılında Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu hizmet binası ve yapımı tamamlanan enerji santrallerinin açılış töreninde iktidarınız, "Ağaç bahanesiyle vizyon projelerimize kastedenlere nasıl fırsat vermediysek 'çevre' diyerek enerji hamlemizi dinamitlemeye çalışanlara da meydanı boş bırakmayız." diyerek dünyadaki gelişmelerin tersine yüksek politika önceliğini enerji politikalarına verdiğini beyan eden bir anlayışa sahipti. Bunu nereden biliyoruz? Bugün yasa teklifini görüşüyoruz ama Türkiye, bakın, sadece son on beş yıl içinde ithal kömüre dayalı termik santrallerdeki toplam üretim kapasitesini 8.535 megavata çıkardı; artış oranı yüzde 444, yüzde 444. Yerli kömüre dayalı üretimdeki üretimimiz 2.806 megavat, artış oranı yüzde 32.

Şimdi, bütün bunlar neyi gösteriyor? Yani biz bu yasa teklifini bugün niye görüşüyoruz? Geçtiğimiz haftanın çok önemli başlıklarından bir tanesiydi, iktidarınız tarafından TÜSİAD'a yöneltilen eleştirilerdi. TÜSİAD'ın 2025 yılı beklentilerinde bu yasanın çıkması gerektiği var. TİM'in önermesi, TÜSİAD'ın önermesi, ihracatçıların; Avrupa Birliği ülkelerine ihracat yapan firmaların önermesi sonucunda bu yasa teklifi ivedilikle gündeme geldi. Çünkü 2026 yılından itibaren Türkiye'nin ihracatının yüzde 70'ini oluşturan Avrupa Birliğiyle ilgili oluşacak olan ek vergilerin yaratacağı yükten iş dünyası kurtulmak istiyor. İhracatçıları dinlemeniz son derece doğru ama keşke çevrecileri dinleseydiniz de bu yasaları biz 2021 yılında iklim krizi sonrasında oluşturulan Meclis araştırmasından hemen sonra gündeme getirseydik. Bu manada iktidarınızdaki irade değişikliğinin son derece olumlu olduğunu belirtmek istiyorum. Yani beş yıl içinde bu zihniyetten bugün bu yasa teklifini önümüze getirebilme anlayışı gerçekten çevre açısından bakıldığı zaman önemli bir değişimi gösteriyor.

Şimdi, biz ne demişiz, 2021 yılındaki o gün o toplantıya katılan Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri ne söylemişler? "Türkiye ormansızlaşıyor." demişiz. Orman varlıklarımızı yani yutak alanların en büyük özelliğini taşıyan orman varlıklarımızda kesim miktarını 7 kat arttırdınız. Ormanların içine vahşice girdiniz, artık yani ormanın içinde yaşı gelmiş ağaçları değil, neredeyse tüm ormanı kesmeye başladınız. Oradan elde edilecek olan gelirleri arttırmak adı altında vahşi bir orman kesiminin yürütüldüğünü biliyoruz.

Peki, bunun dışında "kuraklıkla mücadele" dediğimiz Türkiye'de yer altı su seviyesiyle ilgili -bu, önermede var- yer altı su seviyelerimiz Anadolu'nun kimi coğrafyalarında 400 metrelere ulaşmış. Yani bizim "en değerli su varlığımız" dediğimiz yani yüz binlerce yılda oluşan su varlıklarımıza neredeyse artezyen kuyularımız ulaştı. Köylümüzün, çiftçimizin artezyenden elde ettiği su için kullandığı enerji maliyeti toplam giderleri içinde neredeyse birinci maliyete dönüştü. Buna ilişkin olarak herhangi bir düzenleme beş yıl içinde getirildi mi? Getirilmedi. Tarım Komisyonu üyesi arkadaşlarımız bu konuya ayrıntısıyla girecekler zaten.

Şimdi, meslek odaları... Türkiye'de, Türkiye mimar ve mühendis odaları var, çevre örgütleri var. Bütün bunların bu süreçlere ilişkin olarak karbon emisyonunun azaltılması, 2050 yılında sera gazının azaltılmasıydı hedefiniz; onu, siz 2053 yılı olarak revize ettiniz. Ama yasa teklifine baktığımız zaman yasa teklifi ne getiriyor arkadaşlar? Yasa teklifi diyor ki: "Ben, birincil piyasa kuracağım. Tahsisatları piyasa katılımcıları ihale yöntemiyle satacağım. Buradan elde edeceğim gelirle de karbon salımını azaltacak olan projelere destek vereceğim." Ya, bu millet sizin deprem vergilerinden topladığınız paraların hiçbirini depreme kullanmadığınızı bilmiyor mu? Ve üstelik bu konularla ilgili de EPİAŞ'ı yaşı yetkilendiriyorsunuz. EPİAŞ'ın en büyük ortakları kim? Enerji üreticisi olan firmalar. Termik santrallere yatırım yapmış olan ve Türkiye elektriğinin yüzde 35'ini üreten, karbon salımının en yüksek olduğu firmalarla iş birliği içinde olan bir kurumu bu konuyla ilgili de yetkilendiriyorsunuz. Bir kere bu, bir çelişki, bunun düzenlenmesi lazım. Çevreyle ilgili bir şey yapacaksanız, bunun en büyük karbon salımını yapacak olan unsurların başında eğer enerji üretecek olan santraller geliyorsa o zaman burada bir yetki karmaşası ve bir çıkar çatışması söz konusu.

Şimdi, yine, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak o dönem -2050 yılıymış, sonradan 2053'e hedeflendi- her beş yıllık dönemlerle ilgili hedeflerin ortaya konması gerektiğini söyledik. Yani, şimdi, bakın, 2020 yılında dünyada yaşanan pandemi krizinden sonra Türkiye dünyanın en büyük çimento ihracatçısı ülkeye dönüştü. Çimento, en fazla miktarda ithal kömürle üretim yapan bir sektör. Şimdi, ben o zaman da bu Komisyonlarda söylemiştim, biz çimentonun tonunu 60 dolara ihraç ediyoruz, navlun ve nakliyeleriyle birlikte Amerika'ya 100 dolara gidiyor. Yani bir kamyon çimento 2 bin dolar ediyor. Yani 20 tonluk bir kamyon çimentoyu siz Amerika'ya ihraç edin, karşılığında bir iPhone telefon alıyorsunuz. Yani, o nedenle "Türkiye yüksek teknolojiye geçmeli." fikrine yüzde 100 katılıyorum ama Türkiye'nin 120 milyon tonluk üretim kapasitesinin 90-100 milyon tona çıkması, bunun 45-50 milyon tonluk kısmında çimento ihraç eden bir ülke hâline geliyor olmamız hâlâ bizim düşük teknolojiyle yüksek enerji maliyeti olan üretimleri yapmakta olduğumuzu gösteriyor.

Yine, o zaman biz şunu söylemişiz: Toplam enerji yatırımları içinde yenilenebilir enerji yatırımlarının toplam enerji yatırımları içindeki payının artırılması gerektiğini söyledik. Eleştirilerimizden bir tanesi de Akkuyu'daki nükleer santralin birim kilovat başına ödenecek olan geri ödemesindeki yüksek tarife, ona da itiraz etmiştik. Peki, yenilenebilir enerji kaynaklarının arttırılmasında Türkiye ne noktaya geldi? Hâlâ yüzde 20'ler seviyesindeyiz.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Bu elektrikte yüzde 46 ya!

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Tüm enerjinin içindeki payımızı söylüyorum.

PERİHAN KOCA (Mersin) - Hiç katılmamamıza rağmen biz sizi dinledik ve başından beri konuşurken milletvekillerine bu şekilde bir usul uygulamanız gerçekten iyi bir şey değil. Söz alırsınız, konuşursunuz.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Mustafa Bey, siz cevap verirsiniz.

Bu konularla ilgili yani hedeflenen, işte 2033 yılına kadar 120 bin megavatlık bir enerji artırımı hedefleniyor ama bununla ilgili olarak uygulamada bu hızın ulaşılamadığını görüyoruz. Keşke bu şeyler artırılmış olsa ve biz toplam enerjimiz içindeki payı artırabilsek.

Şimdi, bakın, Türkiye enerjide ithalatçı bir ülke. 2024 yılında Türkiye'nin toplam dış ticaret açığının neredeyse yarısından fazlası enerjiyle ilgili ithalatından kaynaklanıyor, enerjiyle ilgili ithalatından kaynaklanan bir rakam söz konusu. Yaklaşık 50 milyar doların üzerinde Türkiye net dışarıdan enerji kaynaklarına, petrole ya da kömüre bedel ödüyor.

Yine, biz 2021 yılında çok sayıdaki öneriyi ortaya koyarken iklim finansmanından elde edilecek olan gelirlerle ilgili yani bu konularla ilgili, karbon salımını azaltacak olan firmalarla ilgili buradan elde edecek olan gelirlerin yatırıma teşvik edilmesi konusunda bir önermemiz olmuş, yasa teklifi de bu hakkın satılması biçiminde bir düzenleme getiriyor. Yani şöyle bir şey olabilir: Türkiye'de bir firma karbon salımını düşürdüğünde, anladığımız kadarıyla bu uluslararası piyasada satılabilir bir emtiaya dönüşebiliyor. Şimdi, bizim burada neyi hedeflediğimiz konusunda biraz daha ayrıntılı bir bilgiye ihtiyacımız var.

Yine, içeride bu ilk sizin birincil piyasalarda satışını yaptığınız tahsisatların ikincil piyasalarda, üçüncül piyasalarda satılması biçimiyle elde edilecek olan gelirlerin nasıl yönetileceği konusunda, buradan elde edilecek olan gelirler yani ilk tahsisatı yaptınız, birincil piyasada bu ürünleri satın alanlar, bir müddet sonra bundan bir gelir mi elde edecekler? Bu gelirin elde edilmesini engelleyecek bir düzenleme öngörüyor musunuz? Yani, bu borsadaki bir hisse senedi gibi bunu ilk iktidara yakın olan, ihaleye ilk girip alan firmalar bir müddet sonra bu tahsisatlarını yüksek bedellerle, 2025 yılının son aylarında yüksek bedellerle ihtiyacı olanlara satma eğilimine girerlerse nasıl engel olacaksınız? Buna ilişkin bir düzenleme var mı?

Yine, siz ETS'yi burada öneriyorsunuz -zaten TÜSİAD'ın da önermesinde- TÜSİAD size zaten ETS sistemini kurmanız gerektiğini söylemiş. Ben, bakanlıkların Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği ile Türkiye İhracatçılar Meclisiyle görüş alışverişinde bulunmasının yanlış olduğunu söylemiyorum. Yani tabii ki siz ülkeyi yönetiyorsunuz, tüm kurumların görüşünü alacaksınız. Bu konularla ilgili sektörel bazda sıkıntıya giren firmaları alırsınız, alırsınız ama... Ya daha bismillah, geçen hafta siz "tu kaka" dediğiniz bir derneğin yayımlamış olduğu rapordaki çözüm önermesini getiriyorsunuz, yasa teklifi olarak buraya koyuyorsunuz. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

Şimdi, bir başka konu da şu: İkincil piyasalar, tahsisatların ücretsiz dağıtımı ve birincil piyasada satış sonrası gördüğü işlemler ve işlemlerin gördüğü piyasaların oluşturulması. Şimdi yani yeşil dönüşümü, iklim krizinde sera gazının azaltılmasını, karbon salımının azaltılması meselesinden elde edilecek olan gelirleri bir ticari emtia olarak mı iktidarınız değerlendiriyor? Bu konuların yani buraların açıklığa kavuşması gerekir çünkü geçmiş deneyimleriniz bizi bu konularla ilgili çok ciddi biçimiyle endişelendiriyor. Nereden endişeleniyoruz? Ya, sizin güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ya da jeotermal enerji yapımlarıyla ilgili tahsisat verdiğiniz, kurulum belgesi verdiğiniz işlemler bir müddet sonra piyasalarda alınır satılır emtiaya dönüştü. Yani bu imtiyazlı alanlar bunu yapmak yerine bu haklarını yüksek bedellerle devretmeye başladılar. Yani geçmiş siciliniz o kadar bu manada eleştiriye açık ki... Bu konularla ilgili son derece kaygılarımızı ifade etmek istiyorum.

Yine, yerel yönetimlerle ilgili bir düzenleme koyuyorsunuz. Yani merkeziyetçilik, sizin tabii yönetim anlayışınızın ta merkezinde, tam odak noktasında. Yerel seçimlerde uğradığınız büyük hezimetten sonra ağırlıklı olarak yerel yönetimlerin yetkilerinin daraltıldığı gibi, burada da yerel yönetimlere koymuş olduğunuz konu başlıklarında "Valinin başkanlığında kurulacak olan bir komisyon eliyle..."

Arkadaşlar, özellikle şimdi bizim karbon salımı ya da sera gazı etkimizin yoğun olduğu sanayi tesislerimizin tamamı büyükşehirler -30 tane büyükşehir- neredeyse Türkiye sanayisinin yüzde 95'inden fazlası buralarda. Alınması gereken tedbirlerin büyük bir çoğunluğu büyükşehirlerde. E, büyükşehirlerin sizin de yönetimde olduğunuz, bizim de olduğumuz, diğer partilerin de olduğu hâlâ... İşte, DEM PARTİ 1 tane kaldı.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Bize kayyum atandı, valiler oluyor şu an; öyle bir merkeziyetçilik...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - İkisine kayyum atandı, 1 tane belediyeleri var ama sonuçta bu belediyelerin meclisleri var. Bu belediyelerin meclislerinde bunlar konuşulup karara bağlanmak yerine niye siz burada gene bir vesayetçi makam olarak şehrin valisini en belirleyici tepede görüyorsunuz? O zaman yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yerel yönetimlerin bu konularla ilgili inisiyatif alması... Sanayi tesislerine ruhsatı büyükşehirlerde belediyeler veriyor, endüstri tesislerine veriyor, enerji tesislerine... Tüm yatırım teşvik kararlarının ruhsatlarının altında imzaları var. İşletme belgelerinin altında imzaları var ama karar sürecine getiriyorsunuz, atanmış valiyi seçilmiş belediyelerin üstünde oturtmaya devam ediyorsunuz. Bu biçimiyle yerel yönetimlerin süreç içinde olduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü yerel yönetimlere bakış açınız...

Sayın Bakan burada olduğunuz için söyleyeyim. Bakın arkadaşlar, dün Türkiye'de İller Bankasının Yönetim Kurulu seçimi vardı, İller Bankasının Yönetim Kurulu seçimi... Bu, belli dönemlerde belediye başkanlarına ve il genel meclisi üyelerine verilen bir hak. 2 tane yönetim kurulu seçilecek, Sayın Bakan da 4 isim önerecek. Biz Türkiye'de şunu gördük dün itibarıyla: 19'un 52'den büyük olduğunu gördük arkadaşlar, 19'un 52'den daha büyük olduğunu sayenizde de öğrenmiş olduk. Yani 52 temsilcisi olan Cumhuriyet Halk Partili bir belediye başkanının İller Bankası yönetimine girmesi yerine Bakanlık iradesi 19 belediyeyi temsilen 2 ismin oraya girmesi konusunda bir yaklaşım sergiliyor. İşte, onun için, buradaki eleştirilerin büyük bir çoğunluğu getirilen teklifin özüne ilişkin değil, uygulamada size olan güvensizliğin had safhada olmasından kaynaklanıyor.

Yine, burada, siz ısrarla bir "yeşil büyüme" sözcüğünü gündeme getiriyorsunuz. Yeşil büyüme yani yeşil ekonomiden bizim anladığımız büyüme sizin açınızdan gayrisafi millî gelirin artışı, bizim anladığımız gayrisafi millî gelirden dar gelirlilerin, emekçilerin, işçilerin, emeklilerin aldığı payın artması. Yani buradaki sözcüğün "büyüme" değil "kalkınma" olması gerekir. Yani ben şimdi size bir rakam vereyim: Son on beş yıl içinde Türkiye'de millî gelirden -iktidarınızın yanlış uyguladığı politikalar sebebiyle- geliri en yüksek yüzde 10'un aldığı pay yüzde 28'den 32,9'a çıktı; millî gelirden en yoksul yüzde 10'un aldığı pay yüzde 2,5'tan 2,3'e düştü yani uçurum giderek artıyor. O nedenle, sizin "yeşil büyüme"den kastettiğiniz yine sanayicinizin büyümesi, yine iş adamlarınızın büyümesi, yine bütün devletin ihalelerini alan firmalarınızın -enerji yatırımları ya da diğer yatırımlar eliyle- büyümesi ama biz burada sizinle ayrışıyoruz. O nedenle yasa teklifinin içine "büyüme" yerine "kalkınma" sözcüğünün mutlaka girmesi gerekir.

Burada yani Avrupa Birliğiyle ilişkiler noktasında şunu da belirtmek istiyorum: Yani Avrupa Birliği katı bir kural koyduğunda bu ekonomik anlamda Türkiye'nin işlerini zorlaştırdığını da, burada yasal düzenleme getirme konusunda açıkçası herhangi bir şey görmüyorsunuz yani hızlandırıcılı bir biçimiyle yasa teklifini önümüze getiriyorsunuz. Keşke gündemimizde olan diğer konu başlıklarıyla ilgili önerme de gelseydi.

Şimdi bunun adına "İklim yasası" dediniz, bu iklim yasasının içinde bizim temiz içme su kaynaklarımızı ortadan kaldırmaya dönük olan maden arama ruhsatlarıyla ilgili bir düzenlemeyi de keşke koymuş olsaydınız. Bizim, Türkiye'nin 104 milyar metreküp olan yağmurla elde edilen su rezervlerimizin giderek 100 milyar metreküpün altına düştüğünü, Türkiye nüfusunun büyük bir çoğunluğunun göçle birlikte -ki son açıklanan rakamlarla birlikte- yine Doğu Anadolu boşaldı, yine Karadeniz boşaldı, yine Anadolu'nun iç kesimleri boşaldı, yine kıyı ve büyük şehirlere ve kıyı şeridine doğru yeni göç hareketlerinin olduğunu, en çok göç alan 30 ilin en çok sanayileşmiş ve suya en çok ihtiyacı olan şehirler olduğu çok açık ortadayken keşke buna ilişkin bir düzenleme de iklim yasasının içinde gelseydi. Peki, ne zaman biz bu meseleleri bir sorun hâlinde görerek bunlara ilişkin yasal düzenleme yapacağız? Devlet Su İşlerinin yapması gereken yatırımlarla ilgili, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının getireceği düzenlemeleri de keşke bunun içine koysaydık.

Son olarak da şunu belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar: Bu konularla ilgili çok sayıda sivil toplum örgütü ve inisiyatif bizlere raporlarını ulaştırdı. Onların burada sözlerinin söylenecek olmasını çok değerli buluyorum. Bir kez daha söylüyorum: Bu tahsisatların satışından elde edilecek olan gelirlerden bunları satanların kâr etmesi değil, buradan elde edilecek olan reel kârların mutlaka dönüşüm projelerine ve çevreyle ilgili yeşil iklim projelerine aktarılmasıyla ilgili mutlaka yasanın içine bir madde konması gerekiyor. Yoksa, bir müddet sonra tahsisatlar ucuza alınıp pahalıya satılıp, işte altından, dövizden çok daha fazla rant elde ettiğiniz bir enstrümana da dönüşebilir, bir finansal enstrümana dönüşebilir. Bu konuyla ilgili endişelerimizi de ifade etmek istiyorum.

Onun dışında, yasanın hazırlanmasında emeği geçen... Bürokratların hazırladığı belli oluyor. Bu dediğimiz unsurları da dikkate alarak yeni bir düzenleme getirirlerse çok teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, Komisyonlarda herhangi bir biçimiyle, yasanın hiçbir maddesinin, virgülünün dahi değiştirilmediğini bilen birisi olarak söylüyorum, bu konuyla ilgili önemli bir mesele, Türkiye'nin geleceğini çok yakından ilgilendiren bir konu üzerinde konuşuyoruz. Buralarla ilgili en azından, Komisyonun muhalefet şerhleri ya da değişiklikleri bitirmeden önce bir çalışmayla, diğer ihtisas komisyonlarının da görüşü alınarak en azından "Bazı düzenlemeleri komisyonda biz değiştirdik ve Meclis Genel Kuruluna da değiştirilmiş hâliyle gönderiyoruz."u başaran ilk komisyon olursanız da çok mutlu olurum.

Teşekkür ederim.