Komisyon Adı | : | ÇEVRE KOMİSYONU |
Konu | : | İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve Bursa Milletvekili Emel Gözükara Durmaz ile 99 Milletvekilinin İklim Kanunu Teklifi (2/2927) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 26 .02.2025 |
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hazırunu ben de saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu kanun teklifine "Emisyon Ticaret Sistemi Kanunu" desek daha doğru olacak herhâlde; ismini doğru koymamız gerekiyor. Tabii, Sayın Bakan ve diğer hazırlayıcılar sunumlarında defalarca "ticaret" "enerji" ve "sanayi" kelimelerini kullanmış olmalarına rağmen bu kanun teklifinin öncelikle Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna gelmesi gerekirken ne yazık ki buraya havale edilmeden ve Sayın Sarıbal'ın da belirttiği gibi, Tarım Komisyonuna, yine Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmeden buraya gelmiş olmasının da doğru olmadığını burada ifade etmek istiyorum. Bunların görüşleri alınıp daha sonra bu Komisyonda en son görüşülmeliydi elbette.
Pek çok konuşmacı ifade etti, 2021 yılında 860 sayfalık bir iklim krizi raporu hazırlandı ve son derece de önemli, aylarca insanlar emek sarf ettiler, çeşitli kurum, kuruluşlar görüş bildirdiler. Son derece önemli, 860 sayfalık bir üretim ortaya çıktı ve bunun 76 sayfası önermeler içeriyor. Bu kanun teklifi içerisinde pek çok önermenin yer almadığını görüyoruz ve aradan dört yıl gibi gecikmeli bir süreç geçtikten sonra bu kanun teklifi önümüze geliyor. Burada yer alan kurumların yani özellikle o önermelerde yer alan kurumların sorumlulukları, ne iş yapacakları tarif edilmiş olmasına rağmen bu raporda, söz konusu bu Araştırma Komisyonunda tek tek tanımlanmış olan olay burada, kanunda ne yazık ki tanımlanmamıştır.
Sayın Bakan, binin üzerinde STK'yi dinlediğinizi ifade ettiniz ama kanun teklifi içerisinde gerek yerel yönetimlerin gerekse sivil toplum örgütleri, akademiler, sendikalar, meslek örgütleri, meslek odaları ve yerel bileşenlerle ilgili bir ibare görmüyoruz; tam tersi, dikey bir yapılanmayı burada öngörüyorsunuz. Örneğin, yerel yönetimlerin yaptığı bir üretimi valilik denetimine bağlıyorsunuz ve tamamen sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, odaların devre dışı bırakıldığı bir kanun oluşturulmuş burada. Bu da tabii ki demokratik katılımcılığın önündeki engeldir. Umuyorum, bu kanun Meclise ininceye kadar bu düzenleme yapılır.
Yine, yerel yönetim eylem planıyla ilgili de yerel yönetimlerin baypas edilmesi kabul edilecek bir durum değildir; yerel yönetimler en önemli unsurlardır. Bunun mutlaka kanuna dercedilmesi gerektiğini de buradan ifade etmek isterim. İklim Kanunu Teklifi'nin beklentileri ve ihtiyaçlara cevap vermediği ortada. Daha çok kâr ve rant odaklı, ticari boyutunun daha çok ele alındığını görüyoruz incelediğimizde; âdeta sermayenin bir kurtuluş reçetesi. Yani burada mesela, termik santrallerden kaç yıl içerisinde vazgeçileceğine dair bir ibare yok. Hem karbon salınımından bahsediyoruz ama kendi bölgemde olan Adana Ceyhan Hunutlu Termik Santrali'nde de olduğu gibi yapımına devam ediliyor alabildiğine ve tabii ki yine pek çok termik santrale ÇED raporları veriyorsunuz hâlâ. Örneğin, Elbistan Termik Santrali'ne "ÇED Artırım" raporu veriyorsunuz ve alabildiğine vahşi bir şekilde kömür madenciliği ülkemizde devam ediyor. Yani redevans sistemi uygulanıyor, insanlar hayatlarını kaybediyor ama kömür üretiminden, fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminden vazgeçilmiyor bu ülkede, en ufak bir azalma görmüyoruz buna dair. Hani neyi hedefliyorsunuz, nasıl bir karbon azaltmayı hedefliyorsunuz, buna dair bir modellemeniz nedir? Buna dair bir şey göremiyoruz.
Akbelen Ormanları vahşice katlediliyor baktığınız zaman. Altın madenciliği; Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde hiç siyanürle altın zenginleştirmeye dair bir tasarrufu yokken topraklarımız, sularımız, sulak alanlarımız, yer altı sularımız siyanürlü altın zenginleştirme tercihi nedeniyle yok ediliyor ve 20 altın madeni şu anda Türkiye'de üretime geçmiş vaziyette. Yani bu ne ikiyüzlülüktür? Ben gerçekten bunu çok merak ediyorum, bu ülkede 20'ye yakın altın madeni faaliyet yapıp, ormanlar katledilip, sulak alanlar, bütün o tarım alanları, insanların hayvancılık alanları, her tür alan yok edilip bize sadece atığı, pasası, pisliği ve ölümünün kaldığı ve yüzde 85'inin yabancı firmalara sermaye olarak aktarıldığı bir süreçte biz kalkmışız karbon salınımında vergi gümrükleri alınacak diye, bir cezai müeyyide uygulanacak diye böyle bir kanun çıkarmaya uğraşıyoruz.
Arkadaşlar, bu ülkede sulak alanlar, bu ülkede yer altı suyunun korunması, bu ülkede bir kere su alanlarının koruma havzasına ilişkin kanunlar var. Buna ilişkin, o havzaları korumaya dair ne yaptık? Buna dair, ormanları korumaya dair ne yaptık? Milyonlarca metreküp ağaç katledilirken siz yutak alanlarından bahsediyorsunuz. Bunları korumadıktan sonra, bunları gerçekten hayata geçirmedikten sonra ben sadece ikiyüzlü bir politika olarak görüyorum, özür dilerim, bunu söylemek zorundayım. Ya, "yeşil enerji, yenilenebilir enerji" diyorsunuz, sadece kurulu gücü daha da büyütmeye dönük enerji üretim kapasitesini artırmak amacıyla yapıyorsunuz bu işi. Bu bakış açısı ve yönetimiyle ekolojik tahribatı artırmak ve çevre ve iklim adaletsizliğine neden olmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Karbon yutak alanları alabildiğine yok edilirken doğayı metalaştıran, sömüren, hem iklim krizini hem de ekolojik krizi oluşturan bir ortam yaratılmaktadır şu anda. Uluslararası mevzuata göre 2030 ve 2053 hedefleri metinde yer almıyor. Orta vadede emisyon hedeflerini hangi metotlarla, nasıl azaltacağınıza dair hükümler net olarak teklif içerisinde yer almıyor. İklim değişikliği konusunu denetleyecek ve izleyecek bağımsız bir bilimsel kuruluştan bahsedilmiyor arkadaşlar. Yine bu kanun teklifinde bir bağımsız kuruluş yer almıyor. Kanun teklifinde yeşil büyümenin kendisiyle ilgili bir tanıtım bulunmamakta ve ne yazık ki iklim krizinin bir fırsata dönüştürülmeye çalışıldığı açıkça görülmektedir. Âdeta bir rant alanına dönüştürülüyor bu. Paris İklim Anlaşması'na göre birtakım taahhütlerimiz var ama buna dair gerçekçi çözümler almak gerekiyor. Bizim burada amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Yani bu ülke gerçekten eğer karbon emisyonundan çıkacaksa buna dair sahici önlemlerin alınması gerekiyor; bağımsız denetimciler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve akademilerin de bu sürece katılması gerekiyor, insanların ortaklaştırılması gerekiyor buna.
Bugün elden çıkmış bir Ergene havzası var arkadaşlar, simsiyah akan bir Ergene havzası var, aynı tehlike şu anda benim kentim olan Ceyhan Nehri'nde de var, siyah akmaya başladı; pırıl pırıl akan nehrimiz simsiyah akıyor, vahşi bir kirletmeyle karşı karşıya. Defalarca hem Mecliste dile getirdik hem her alanda söylüyoruz, buna dair bir koruma yok. İçilebilir nitelikte olan nehirlerimiz ne yazık ki bu sanayi atıklarının vahşi atık politikası nedeniyle yok edilmekle karşı karşıya. "Su savaşları çıkacak." deniliyor, sadece sloganda kalan birtakım düzenlemeler yapılıyor ne yazık ki.
Yine, EPİAŞ'ı karbon salınımında iş birliği içerisinde olan bir kurum hâline dönüştürüyorsunuz; Emisyon Ticaret Sistemi'nin denetimini de bu kuruma veriyorsunuz. Ya, bu kurumun tarafsız ve şeffaf olacağına dair endişelerimiz var arkadaşlar; taraflı bir kurumdur EPİAŞ. Enerjiyle ilgili her denetimin bağımsız, çıkar ve çatışma ilişkileri içerisinde olmayan, hesap verebilir bir kuruluş ya da yapı tarafından denetlenmesi gerekiyor. İklim adaleti ancak adil, şeffaf, katılımcı bir yönetimle, bu anlayışla sağlanabilir; bunu sağlarsak iklim adaletinden bahsetmemiz mümkün.
Yeşil büyüme, aşırı üretim, daha fazla karbon salımı demektir; bu anlayışla daha fazla karbon salımı demek. Toplumun temel ihtiyaçlarını öncelemeyen, doğayla uyumlu bir üretim ve tüketim modeli uygulamayan, sadece büyümeyi hedef alan bu yaklaşımın yanında olmamızı beklemeyin lütfen.
Vatandaşın ve yargı denetiminin zayıflatıldığı bir düzenlemeden bahsediyoruz. Teknolojik dönüşüm kapsamında Bakanlık kömür ve fosil yakıt yatırımlarını sürdürebilecek politikaları benimsemekte, Paris Anlaşması'nın gerektirdiği emisyon azaltımı için gerekli adımları atmaktan kaçınmaktadır. Her ne kadar karbon yutak alanlarının korunmasından söz edilse de bu alanların korunmasına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Türkiye'de korunan alan yüzde 8,7 oranında kalırken bu oranın yüzde 30'lara çıkması gerekmektedir ancak buna dair de herhangi bir çalışmanın olmadığını görüyoruz. Afetlere dair, kentsel planlamaya dair, sulak alanların korunmasına dair, ormanların, tarım alanlarının korunmasına dair gereken tedbirler alınmıyor bu ülkede.
Yine, iklim krizinin sağlık üzerinde yarattığı etkileri de yeterince irdelemediğimiz görülüyor ve buna ilişkin kadınların, yoksulların, dezavantajlı kesimlerin ne tür şeylere maruz kaldığına dair araştırmaların yapılmadığı ve buna ilişkin de bir fon sisteminin oluşturulmasına dönük bir çalışmanın olmadığını görüyoruz.
Sonuç olarak, kapsamlı ve kapsayıcı olmayan, yeni sorunlar yaratmaya dönük bu yasa teklifinin -bizim istirhamımız- burada, yeniden, bu kadar milletvekilinin önerisiyle, bakın, bu kadar çevre kuruluşları var, bunların da önerisiyle, gerçekten bu ülkenin ve dünyamızın yararına düzenlenmesi konusunda önerimi tekrar ediyorum.
Bütün emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Sağ olun.