KOMİSYON KONUŞMASI

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ramazan ayınız hayırlı olsun diyorum.

Evet, dün 12 Marttı, İstiklal Marşı'mızın kabulünün 104'üncü yıl dönümüydü. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının bu büyük Türk milletiyle beraber verdiği kurtuluş mücadelesinin eseri olarak karşımıza çıkan, bağımsızlığımızın sembolü İstiklal Marşı'mızın kabulünün yıl dönümünde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, tüm şehitlerimizi ve millî şair Mehmet Akif Ersoy'u rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.

Bu vesileyle, kendi bağımsızlığını bileğinin hakkıyla kazanmış ve bu kurtuluş destanını yazmış olan yüce Türk milletinin gücünü bir kez daha hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bu millet her şeye tahammül eder ama vatanının elden gitmesine asla tahammül etmez ve fırsat vermez, bunu çok iyi bilin ey terörist seviciler, ey hain bebek katilini, terörist başını kurucu önder ilan edenler, ey bu milleti çarpanlarına ayırmak isteyenler! Sizi bir kez daha bu yüce Mecliste uyarıyorum: Yanlış yoldasınız, yanlış yapmaktasınız. Ne kadar allayıp pullamaya çalışsanız da ne kadar kelime oyunlarıyla bu ihanet sürecini kahramanlık hikâyesine dönüştürmeye çalışsanız da her gün bir önceki günden daha hızlı foyalarınız ortaya çıkmaktadır. Yol yakın mı bilmiyorum ama yoldan geri dönmenizin gerekli olduğunu çok iyi biliyorum. Gerçek tektir ve tartışma götürmez: Abdullah Öcalan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliğine, dirliğine göz dikmiş, bu devleti yıkmaya yemin etmiş eli kanlı, hain bir teröristbaşı, bebek katilidir. PKK ve türevleri de ne kılığa girerse girsin terör örgütüdür ve Türkiye için ciddi bir beka problemidir. Hiçbir devlet, hele hele büyük Türk devleti ne teröristten ne de onun aparatlarından medet ummaz; nokta. Terörist de terör örgütü de ne yaparsa yapsın teröristtir, terör örgütüdür diyorum ve konuya geçiyorum.

Ben, öncelikle mali müşavirlerle ilgili yapılan düzenlemeyle ilgili konuşmak istiyorum. Mali müşavirlerden de çok talep gelmekte, çalışma koşullarının zorluğuyla ilgili konuşmaktalar. Siz de bir kaç düzenleme yapmışsınız, onlar da tabii doğrudur ama devede kulak gibi gözükmekte. Bize ulaşan mali müşavirlerin şikâyetlerini burada biraz dile getirmek istiyorum özet olarak. Öncelikle Türkiye'deki mali müşavirler sürekli değişen vergi yasaları, muhasebe standartları ve düzenlemelere ayak uydurmakta zorluk çektiklerini belirtiyorlar. Vergi mevzuatındaki sık değişiklikler mali müşavirlerin güncel kalmalarını zorlaştırıyor. Ayrıca, birçok müşterinin beklentileri ile mevcut mevzuat arasında da uyumsuzluk olabildiğini dile getiriyorlar. Müşterilerin artan beklentileriyle birlikte iş yüklerinin giderek ağırlaştığını, serbest çalışan mali müşavirlerin düşük fiyatlarla rekabet etmek zorunda kaldıklarını ve küçük işletmelerin ödeme güçlüğü nedeniyle de tahsilat sorunu yaşadıklarını dile getiriyorlar. Dijitalleşme ve teknoloji tabii ki muhasebe ve mali müşavirlik sektörünü de dönüştürüyor ancak yeni yazılım ve araçların öğrenilmesi, işletmelerin dijital dönüşüme ayak uydurması mali müşavirler için de bir zorluk oluşturuyor. Dijital veri güvenliği ve siber saldırılara karşı alınması gereken önlemler bu dönüşümü daha karmaşık ve maliyetli hâle getiriyor. Vergi cezaları ve yanlış beyanlar nedeniyle ağır sorumluluk taşıdıklarını ve bu konuda yetkilerinin sınırlı olduğunu, gerekli müdahaleleri yapamadıklarını söylüyorlar. "Ruhsatsız çalışan kişiler sektörde haksız rekabet yaratıyor." diyorlar, bu konuyla ilgili zaten düzenleme yapılmış. Mali müşavirlik mesleği sürekli olarak gelişen bir alan olduğundan uzmanlık gerektiren pek çok yeni alan var. Bu nedenle, mali müşavirlerin de devamlı kendilerini geliştirmesi gerekiyor ama bu da yine zaman ve maliyet unsuru onlar için. Vergi daireleri, kamu kurumlarıyla yapılması gereken bürokratik işlemlerden şikâyetçiler, çok fazla belge onayı, beyanname hazırlanması ve son dakika yapılan düzenlemeleri çalışmak onların iş akışını gerçekten zorlaştırıyor. Mali müşavirler genellikle bağımsız çalıştığı ve serbest meslek sahibi olduğu için sosyal güvenlik hakları ve çalışma koşullarıyla ilgili sorunlar yaşayabiliyorlar. Ayrıca, özellikle küçük ofislerde çalışan mali müşavirler iş yükü ve stresle de başa çıkmakta zorlandıklarını dile getiriyorlar.

Benim bu kanun teklifinde dikkatimi çeken bir diğer konu da Varlık Fonuyla ilgili olacak. Bu Fonun denetiminin zamanıyla ilgili bir değişiklik yapılmış ama benim dikkatimi çeken nokta bu Fonun Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bu Fon bağımsız denetçiler tarafından denetleniyor, aynı zamanda da Cumhurbaşkanının atadığı -altını çiziyorum bunun- yani Cumhurbaşkanının, bu Fonun Başkanının atadığı sermaye piyasaları, finans, ekonomi, maliye, bankacılık, kalkınma alanlarında uzman en az 3 merkezî denetim elemanı tarafından da denetleniyor. Bu nasıl bir denetleme oluyor? Bunu anlamakta zorluk çekiyorum ben. Burada sağlıklı ve bağımsız bir denetim gerçekten yapılabiliyor mu? Bu konuda da ciddi meraklarımız ve sorularımız var.

Bunun gibi bir durum da Borsa İstanbulda mevcut. Ben burada mesela 2 kişiden bahsedeceğim Borsa İstanbulun yönetim kurulunda var olan. Biri Salih Tanrıkulu, 2015 yılından itibaren bu Bey Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu üyeliği yapıyor. Devlet Denetleme Kurulu üyesiyken 2 Kasım 2023'te Borsa İstanbulun Yönetim Kurulu üyeliğine atanıyor ve Borsa İstanbul Yönetim Kurulu üyesiyken bir daha terfi ediyor, 7 Haziran 2024'te Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığına atanıyor. Bu da gerçekten ilginç çünkü ben anlayamadım yani acaba bu kurum denetlenmesin diye mi bu insan buranın yönetim kurulunda var oluyor, bunu anlamak zor. Borsayı kim denetliyor? Bağımsız denetçiler denetliyor, aynı zamanda SPK denetleyebiliyor. "Cumhurbaşkanı Denetleme Kurulu buna dâhil olabiliyor mu?" diye sorarsanız, hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu Varlık Fonunu denetlemişti. Borsa İstanbul da Varlık Fonunun altında faaliyet gösteren bir şirket olduğuna göre onu da denetleyebilir.

Diğer dikkatimi çeken husus Fahrettin Altun'un burada yine yönetim kurulu üyesi olması çünkü bildiğiniz üzere makro bazlı konular borsa yönetimini ve kararlarını doğrudan etkilemektedir. Sistematik risk kapsamında sayılan, ön görülen, siyasette alınan kararlar, atılan adımlar menkul kıymet fiyatlarını da doğrudan etkilemektedir. Bilimsel açıdan çok sayıda çalışmaya konu olan kurumsal yönetim ilkesine bu durum ters değil mi ve siz bunu gerçekten etik buluyor musunuz, merak ediyorum.

Borsa kurulu açısından bakılınca da borsa yönetiminde yer alan her bir yönetici içeriden bilgi sahibi olan kişi tanımındadır yani "inside rinfo" açısından potansiyele sahip kişilerdir. Dolayısıyla içeriden bilgi sahibi olan birinin devletin yürütme organında yer alması ciddi bir çelişkiye sebep olmaktadır bence. Devletin yürütme organında görevli birisinin bağımsız olması gereken kritik bir kurumda bulunması bu kurumu bağımlı hâle getirmiyor mu diye sormadan edemiyorum ve ayrıca yatırımcılarının doğru karar vermesinde belirsizlik yaratılabilecek bir özellik olduğunu da buradan vurgulamak istiyorum.

Diğer bir konu da benim dikkatimi çeken bu doğum meselesi. Bizim burada tabii ki doğumu teşvik etmemizin kaçınılmaz bir gerçek olduğu ortada, bilimsel rakamlarla da karşımıza çıkıyor ama bu doğum oranının neden düştüğü üzerine bir araştırma, bir çalışma yapılmadan direkt böyle ne kadar da olduğu belli olmayan bir yardımın açıklanmasının doğum oranını ne kadar artıracağı da tartışılır. Burada 633 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamede demin de sayın vekillerin bahsettiği gibi bu yardım miktarları belirliyken yeni düzenlemede bu yardım miktarları belirsiz hâle getirildi. Bu yardımın ne kadar olacağı, tek seferde mi yoksa aylık olarak mı yapılacağı tamamen Cumhurbaşkanına bırakıldı. Bu durum hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan hukuki güvenlik ilkesini ciddi şekilde zedelemektedir. Sosyal yardımlar bireylerin haklarıyla ilgili düzenlemelerdir ve bu tür düzenlemeler ancak ve ancak kanunla yapılabilir. Bir hukuk devleti sosyal yardımların belirsizliğe düşmesine izin veremez. Bu noktada kanun koyucunun da çok nettir. Bu tür önemli düzenlemeler herhangi bir kaynağa dayandırılmadan, bir kişinin de inisiyatifine kesinlikle bırakılmamalıdır.

Maddenin en ciddi eksikliklerinden biri de 1 Ocak 2025 sonrası doğan çocuklar için başvuru hakkı tanınmasıdır. Bu düzenleme, hâlihazırda 5 yaşına kadar çocuğu olan aileleri kapsam dışı bırakarak sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayan ayrımcı bir durum yaratmaktadır. Aynı ekonomik koşullarda yeni çocuk sahibi olmuş bir aile bu yardımdan faydalanabilecekken, örneğin 3 yaşındaki çocuğu olan bu aile bu yardımdan faydalanamayacaktır. Bu nedenle teklifin kapsamının genişletilmesi gerekmektedir eğer bu geçecekse.

Ben daha önceden bunu dile getirmiştim ama bir daha dile getirmekte fayda var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Son cümlem.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Mevcut yasalara göre de doğum borçlanmasından yararlanmak için doğumun sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başlamadan sonra gerçekleşmiş olması gerekmektedir ama nasıl erkekler askerliği saydırabiliyorsa neden kadınlar da sigortalı olmadan önce doğum yaptıysa o dönemi sigortalı olarak saydıramıyorlar? Bunu da talep ediyoruz, hem de merak ediyoruz.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Hayırlı, uğurlu olsun şimdiden.