Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy ve Burdur Milletvekili Mustafa Oğuz ile 47 Milletvekilinin Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2983) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 13 .03.2025 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de salonda bulunan herkesi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, 15'inci ve 16'ncı maddeler üzerine zaten detaylı konuşacağız ama ben burada bazı genel değerlendirmeler yapmak istiyorum. 2025 yılını Aile Yılı olarak ilan eden iktidar aslında uzun süredir Bakanlığın isminden başlayarak kadının adını her yerden silme gayreti içerisinde, bunun yerine "aile" kavramını yerleştirdi. Sonrasında yine iktidar bu politikalarını hayata geçirmek için aileyi korumak ve güçlendirmek amacıyla bir Aile Enstitüsü kurdu. Doğurganlık oranının azalmasına neden olan faktörleri inceleyip tedbir alması amacıyla da Nüfus Politikaları Kurulunu hızlıca kurup hayata geçirdi. Ancak kadınların kendilerini eve kapatarak hane içi şiddet riskini artıracak aile politikalarına da kaç çocuk doğuracağına da karar verecek nüfus politikalarına da nafaka hakkını elinden almaya çalışan düzenlemelere de ihtiyacı yok; bunu açık bir şekilde ifade etmek gerekiyor. Aksine, kadınların kadına yönelik şiddetle mücadeleyi güçlendirici politikalara, kendilerinin ve çocuklarının yaşamlarını güvenceye alacak politikalara ve kazanılmış haklarının korunmasına yönelik politikalara ihtiyacı var.
Yine, iktidarın doğurganlığı artırma girişimlerinden ziyade, kadın cinayetlerini önlemeye, kadınları çocuklarla beraber eve hapsetmekten ziyade ücretsiz kreş hizmetleri vermeye, ev içi şiddetin meşrulaştırmaktan ziyade kadınlara her türlü şiddetten koruyacak mekanizmalara hızlı bir şekilde kafa yorması gerekiyor.
Yine, binlerce kadın derinleşen yoksulluk koşullarında yaşamsal ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak durumda bu ücretlerin altında çalışıyorlar. Kadınların emekleri her gün sömürülüyor. Bu koşullar altında iktidarın aileci politikaları ancak kadını özne olmaktan çıkaran, sadece aile içine hapseden bir zemin yaratıyor maalesef.
Yine, "Aile Yılı" adı altında yapılan tüm düzenlemelerde kadınların emeği ve toplumdaki yeri yalnızca çocuk doğurmakla tanımlanıyor fakat aile kurumunun güçlendirilmesi adına yapılan bu çağrılar, kadınların sadece evde, aile içinde var olmalarına yönelik bir baskıyı daha da pekiştirmekten öteye gitmiyor, kadınların sosyal toplumdaki yerini ve özgürlüğünü fazlasıyla kısıtlıyor bu politikalar.
Yine, kadınları sadece çocuk doğurmakla tanımlamak, onların bireysel kimliklerini, eğitim, çalışma ve sosyal hayattaki eşitlikçi haklarını da göz ardı ediyor maalesef. Bizler DEM PARTİ olarak 2025 yılını kadınları her alandan silmeye ve sadece aile içine sıkıştırmaya çalışan politikaları meşrulaştırmaya çalışan "Aile Yılı" kavramını kesinlikle kabul etmiyoruz. Kadınların eşit ve özgür bireyler olarak hayatın her alanında ve kendileriyle ilgili her konuda söz kurabilecek özne olduğu toplumsal eşitlik yılı olarak kabul ediyoruz; bunun da altını çizmek istiyorum.
Şimdi, doğum yardımıyla ilgili de bir şeyler ifade etmek istiyorum. Yine, bu 15'inci, 16'ncı maddelerle getirilmek istenen düzenlemelerde doğum yardımı düzenlenmekte ve kapsamı genişletilmek istenmekte, doğum yardımı için verilecek miktar belirtilmemiş ve Cumhurbaşkanının kararına bırakılmış bu. Daha önceden verilen doğum yardımlarının çoğu zaman bez ve mama parasını dahi karşılamadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunun adına "destek" dahi denilmeyen, denilemeyecek bir gerçeklik ortada. Ancak iktidar mevcut düzenlemeyle kadınları daha çok doğurmaya teşvik etmek isterken ailelere çocuk bakımı için gereken destekleri dahi -"sunamıyor" demeyeceğim- sunmuyor. Bu konuda yapılabilecek asıl destek, ücretsiz kreşlerin yaygınlaştırılması, ilkokulda çocuklara bir öğün ücretsiz yemek verilmesi gibi kadınların ve çocukların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan, hayatlarını kolaylaştıran destekler olacaktır.
Yine, öte yandan, 2015 yılından bu yana uygulamada olan doğum yardımının 300 lira -yani 2023 yılı itibarıyla- olduğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş tarafından açıklanmıştı. Yani bu yardım 2023 yılı itibarıyla sekiz yılda 112 dolardan 10 dolara düştü. Hiçbir kadının ya da çocuğun hayatını kolaylaştırmaya yetmeyen bir miktardan bahsediyoruz burada. Dolayısıyla dâhil olan hiçbir öznenin refahını gözetmeyecek bir yardım söz konusu.
Bugün kadınların istihdama katılımındaki en büyük engellerden biri de çocuk bakımı. Kadınların iş görüşmelerinde sıklıkla muhatap oldukları bir sorun da çocuklarının olup olmadığı, doğum iznine ayrılıp ayrılmayacakları gibi performanslarına göre ayrımcı yaklaşımlar olarak maalesef karşımıza çıkmakta.
Yine, çocukları olan kadınların büyük bir çoğunluğu ücretsiz kreş gibi yardımlardan yararlanamadıkları için maaşlarının büyük bir kısmını özel kreşlere ya da bakıcılara veriyorlar veya iş bırakma durumunda kalıyorlar maalesef.
Yine, çocukların aç yatıp okula beslenme götüremediği, okulların tuvaletlerinin dahi temizlenmediği bir sistemde, miktarını Cumhurbaşkanının belirleyeceği doğum yardımına ilişkin bir düzenlemenin aciliyeti ve niyeti bizler açısından ortada. Kadınların daha çok çocuk doğurması için değil, kadınların özgür iradesiyle yaşamı ve bedeni üzerinden söz sahibi olabilmesi yönünde düzenlemelere ihtiyacımız var. Yine, çocuk sahibi olmaya karar veren kadınlara da yardım miktarını bir erkeğin değil, kadınların kendi ihtiyaçlarına göre vermesi gerekiyor. İktidar, nüfus mühendisliği yapmak yerine kadınların ve çocukların temel hak ve ihtiyaçlarına yönelik düzenlemeler yapmalı, bu konuda tüm kadın kurum ve dernekleriyle ve kadın örgütleriyle birlikte hareket edilmesi gerekiyor.
Yine, "Aile Yılı" adı altında sunulan doğum teşvik paketleri ve faizsiz evlilik kredileri toplumsal sorumluluklarını yerine getirmek için kadınlara tek bir rol biçiyor: Evde anne olmak ve doğurmak. Oysaki kadınların gerçekten ihtiyaç duyduğu şey, sosyal hukuk devletinde olması gereken, çocukların sağlıklı koşullarda büyüyebilmesi için sosyal güvence, güvenli kreşler, eşit işe eşit ücret, tam zamanlı, güvenceli, kayıtlı istihdam ve aile içinde kadına zimmetlenen bakım emeğinin toplumsallaştırılmasını sağlayacak politikaların hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi. Şimdi, kadınların hem iş gücüne katılımını hem de sosyal alandaki özgürlüklerini teşvik edecek, aile kurumu içerisinde kadını baskı altına almayan, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan politikalar elzemdir. Devletin görevi de kadını doğurma üzerinden tanımlamak değil, kadınların kendi bedenleri ve hayatlarıyla ilgili seçim yapabilme, eğitim alma, çalışma, sosyal alanda daha eşitlikçi haplara sahip olma ve özgürlüklerini kullanabilme imkânı sunmaktır. Devletin asli görevlerinden biri budur.
Şimdi, uzmanların görüşlerine de ben kısmen değinmek istiyorum bazı rakamlar üzerinden, uzmanlar şunu ifade ediyor: Sağlığı ilgilendiren, hele ki kadın sağlığını ilgilendiren konuların tabii ki politikası olmalı ama bu konular politik amaçla asla ve asla kullanılmamalı. Doğumla ilgili hamlelerin kadını kapsaması elbette anlaşılır bir yaklaşımdır ancak kadınların üreme sağlığıyla ilgili hastalık yükleri diğer cinsiyete kıyasla sizler de biliyorsunuz en az 3 kat daha fazla. Bu konuda atılacak her yanlış adımda fatura maalesef kadına çıkıyor, fatura hep kadını ödetiliyor. Yine gebelik, doğurganlık iki cinsiyetin sorumluluk alması gereken bir olgu. Hem üremeyle ilgili tüm yükü kadına yükleyeceksiniz hem de onu demografik amacın bir aracı olarak göreceksiniz. Bu, kabul edilir bir politika değildir, bunu da söyleyelim. Kadın tabii ki gebe kalacak, doğum yapacak ancak bu konudaki esas karar kadının kendisine aittir. Yine, Türkiye Cumhuriyeti'nin kabul ettiği ve Meclisin onayladığı uluslararası yasalar da bunu emrediyor. Kadının, doğurganlığını kontrol edebilme hakkı ona diğer insan haklarını da yeterince kullanabilme hakkı veriyor.
Şimdi, 4+4+4 eğitim sistemiyle kız çocuklarının farklı eğitim almalarının, erken yaşta evlenmelerinin önünü açan bir pratiğiniz vardı, sonra da onların doğurganlığını kontrol etmek için mevcut yasaları göz ardı ettiniz. Bakın, Türkiye'de çocuk anne sayısı ürkütücü boyutta artıyor. TÜİK verilerine göre -yani TÜİK'in ne kadar güvenilir olduğu da ortada ama TÜİK'in bile verdiği veriler gerçekten tüyler ürpertici- Türkiye'de 2023 yılında 15 yaşından küçük 130 çocuk doğum yaptı. Yine bunlardan 4'ünün 2'nci doğumu diyor, 130 çocuktan 4'ü 2'nci doğumunu yapmış diyor. Yine, 15 ile 17 yaş grubunda ise 6.505 çocuk doğum yapmış Türkiye'de 2023 yılı verilerine göre. Şimdi, durum bu kadar vahimken, durum ortadayken kadın örgütlerinden bağımsız, kadın derneklerinden bağımsız, kadın grubu kurumlarından bağımsız bir şekilde, hiçbir görüş almadan kendi politikalarımızı hayata geçirmek, günü kurtarma derdiyle yaklaşmak gerçekten size de bir şey kazandırmayacak bu ülkeye de bir şey kazandırmayacak, bunu açık ve net bir şekilde ifade edelim. Maddeler üzerinde zaten daha detaylı konuşacağız.
Teşekkür ediyorum.