KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, sivil toplum kuruluşlarımızın çok değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de yapılan iptaller, Anayasa iptalleri nedeniyle getirilen kanun teklifini görüşüyoruz. Tabii, bugün -belki bir tevafuk- 16 Nisan. 16 Nisan hatırlarsınız, bu Anayasa değişikliğinin, bu en son sistem değişikliğine ilişkin Anayasa değişikliğinin yapıldığı referandum günüydü. Yani aradan sekiz yıl geçti, biz hâlâ aslında o işle uğraşıyoruz. Belki Sayın Mustafa Kalaycı başlattığı için, "Sistem tıkır tıkır çalışıyor." dediği için sadece bir cümle olarak söylemek istiyorum: Türkiye o sistem değişikliğini yapamadı değerli arkadaşlar. Yani yapılması iyi miydi, kötü müydü ayrı bir şey ama Türkiye bir sistem değişikliğine gitti, daha doğrusu ona ilişkin yapılması gereken uyarlamaları yapamadı, sadece mekanik değişiklikler yapıldı. İşte, falan ibare filan ibareyle değiştirildi, türlü değişiklikler yapıldı ama yeni yapılmak istenen sistemin ruhuna uygun ne iş yapış tarzı açısından ne de yapılanma açısından, bakanlıkların yapılanmasından al da iş yapış tarzları veya yetkilerin tekrar bir gözden geçirilmesi açısından bence onlar yapılamadı.

Tabii, bu, tartışılabilir bir konu ama mesela bir örnek olsun diye söyleyeyim: Bakanların durumu. Şimdi, eski sistemde bakanlar neydi? Parlamentoya karşı sorumluydu. Hani, milletvekilinden de olabilir, dışarıdan da olabilir, ekseriyetle milletvekillerinden seçiliyordu, güçlü bir siyasi kişiliği vardı. Şimdi bakanların birçoğunun ismini hiçbirimiz bilmiyoruz. Yani kendi bakanlığında bakanın ismini bilmeyen personel olduğuna da iddiaya girebilirim yani muhtemelen vardır. Şimdi, durum bu, belki de normal bu sistemde ama biz hâlâ eski sistemdeki gibi daha güçlü bir bakan statüsü... Ama devam ediyor bir başka yönüyle baktığımızda; Parlamentoya karşı sorumluydu, şimdi sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu. Eskiden bir güven oyu mekanizması vardı, mesela bakana karşı güvensizlik oyu, şimdi onlar yok. Mesela, bir Bakanlar Kurulu kararı vardı, çok güçlü bir şeydi, bakanı çok güçlü yapan bir şeydi. Mesela bütçe kanunu tasarısını her bakanın imzalaması gerekiyordu, bir bakan imzalamadığı zaman hükûmet bütçe kanunu tasarısını Meclise gönderemiyordu; şimdi, bakanların tamamı itiraz etse Cumhurbaşkanı kendi imzasıyla bütçe kanun teklifini gönderebiliyor Meclise.

Yani çok ciddi bir değişiklik var. Fakat biz neyini değiştirdik bunun dışında? Statü değişikliği var fakat buna uygun diğer değişiklikler yapılamadı. Mesela -birazdan söyleyeceğim- müsteşarlık devletin hafızasıdır, müsteşarlık yeniden gelmelidir diyoruz. Şimdi, siz inat ediyorsunuz, müsteşarın yerine bakan yardımcısı diye bir şey getirildi. Aslında bakan yardımcısı bu sistem değişikliğinden önce gelmişti biliyorsunuz, hem müsteşar hem bakan yardımcısı vardı bir ara sistemimizde, sonradan müsteşarlar tamamen kaldırıldı. Hani bu gelmeli, bana göre kesinlikle gelmeli. Bunu getirmiyorsanız o zaman bir başka gerekçesi olması lazım. Belki de bu sistemdeki bakan, eski sistemdeki müsteşar, o zaman onun her şeyini de ona göre ayarlamak lazım. Yani sistem değişikliği tamamlanamadı, yapılamadı derken kastım bu. Birçok şey değişmiş ama eski bakan gibi davranıyoruz, ondan sonra bir taraftan müsteşarı kaldırıyorsunuz falan. Atamalarla ilgili, mesela vali ataması; eskiden Bakanlar Kurulu kararıyla atanıyordu, şimdi Bakanlar Kurulu kararı kaldırıldı veya üçlü atamalar vardı -Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan, ilgili bakan- Başbakan Cumhurbaşkanını biraz dengeliyordu yerine göre ama şimdi bunların hepsi kaldırıldı, bu atamaların tamamını tek bir kişi yapıyor. O zaman bu sistemin ruhuna uygun bir şekilde devletin "check and balans" sistemi içerisinde belki Parlamentonun yetkisini artırmamız lazımdı bu tür atamalarda yani eski sistemde olmayanı bu sefer Parlamentoyu devreye sokarak, mesela Amerika'daki başkanlık sisteminde olduğu gibi...

Yani o yüzden bu sistem değişikliğini Türkiye yapamadı, sadece mekanik değişiklikler yapıldı. İşte "Çalışıyor." dediğiniz sistemde yedi yıl sonra Anayasa Mahkemesi iptalleri geliyor, sistemin çalıştığı falan yok. Eğer Türkiye'nin bir tek adam rejimine dönüşmesi sistem çalışması olarak anlaşılıyorsa, o şekilde değerlendirilebiliyorsa o zaman sistem çalışıyor; çok güzel bir tek adam sistemi var Türkiye'de ama bu sistemin amacı, bu değişikliğin amacı bu değildi arkadaşlar. Uzunca oldu ama bunu bir not olarak düşmek istedim.

Şimdi, bu Anayasa Mahkemesi niye iptal etti? İki nedenle iptal etti: Bir, dedi ki "Kardeşim, sizin aldığınız yetki kanunu bu tür değişiklikleri, KHK'yle yapılan değişiklikleri yapmaya size yetki vermiyor." O yüzden bazılarını öyle iptal etti, bazıları için de "Bu konu KHK'ler kapsamı dışındadır yani KHK'yle düzenleyemezsiniz Anayasa'da yer alan hükümler çerçevesinde o yüzden iptal ediyorum." dedi. Az önce usul üzerinde söylerken ifade ettim, bence bunların iptal edileceği biline biline yapıldı ama işte, bu da yanlış bir şey yani Türkiye açısından yanlış bir şey, hukuk devleti açısından yanlış bir şey; bunlar bilinmeyen hususlar değildi.

Şimdi -703- bunlar niye KHK'yle düzenlendi? Dikkat ederseniz ben az önce konuşurken yani 703 niye yapıldı, KHK'yle niye bunları yaptınız, KHK'yle düzenleme yaptınız demedim. Madem böyle köklü bir değişiklik yani köklü demeyeyim de fazla bir değişiklik yapılacak bunların mecburen işin pratikliği açısından bir kanun hükmünde kararnameyle yapılması bir zorunluluktu ama orada anayasal sınırları içerisinde kalınması gerekiyordu. Yanlışlık, anayasal sınırlar içerisinde kalınmaması yani şu 2 iptal gerekçesini doğuracak düzenleme yapılmasında yanlışlık yani ama mecburen bir KHK'yle yapılması şey yani diğer türlü bunların hepsini kanunla yapma imkânı zaten olmayacaktı o dönemde. Şimdi, bu mesele böyle.

Değerli arkadaşlar, birkaç tane konu var; tabii, bu işin geneli konuşmak çok kolay değil çünkü geneli diye bir şey olmadığı için ama birkaç tane önemsediğim hususu dile getirmek istiyorum.

Bir: Devleti ve kurumları bir oyuncak gibi, yerine göre bir lego gibi gören anlayıştan artık vazgeçmek lazım. Yani birisinin aklına bir şey geliyor, artık hiçbir mekanizma da yok, Parlamentoya gelmiyor; orada hemen bir tane kararname, belki bir tane daire başkanının, bir tane Cumhurbaşkanlığındaki bir başkanın aklına gelen bir husus hemen devletin sisteminde bir değişiklik olarak ortaya çıkıveriyor. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği meselesi, nereden çıkmıştı bu? Yani yıllardır Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği olmuş, özgün bir kavram aslında, baktığınızda çok az var; işte, Mecliste Genel Sekreterlik var, Planlamada Genel Sekreterlik vardı -onu da kaldırdılar filan- ondan sonra, birkaç yerde olan, Millî Güvenlik Genel Sekreterliği gibi aslında daha özgün bir şeydi. "İdari İşler Başkanlığı" bilmem ne falan denildi, şimdi aradan zaman geçti; bu ne için konuldu, ne için kaldırılıyor, değil mi? Yani buna bir bakmak lazım ya, niye yapılıyor bunlar? Bu bir sürü zaman israfı, enerji israfı, kaynak israfı, yazık günah değil mi ya bu devlete? Ama "Ben yapıyorum, oluyor." İşte; o zaman yaparken onu savunuyorsun, bu sefer yaparken bunu savunuyorsun; nasıl olsa şakşakçılarınız da var, hep yaptığınıza "Doğru." diyen bir Parlamento grubu da var veya medyası var, akademisyeni var, "Ya, bu yaptığı doğru." tersini yapıyor "Bu da hakikaten doğru ya, bu da daha doğruymuş." falan deniliyor. Eskiye dönülüyor gene doğru, eski değiştiriliyor gene doğru; böyle bir şey olmaz ya, böyle devlet yönetimi olmaz yani bunu maddesinde biraz daha konuşacağız.

Bu müsteşarlık meselesi önemli, mutlak surette bu ülkeye müsteşarlığın tekrar gelmesi lazımdır. Müsteşarlıklar ülkenin, devletin hafızasıdır; bakın, o hafıza kayboldu. Arkadaşlar, bakan yardımcılığıyla bu iş gitmez, bakan yardımcılarının zaten birçoğu teknisyen kökenli falan da değil; ya orada bir hafıza, bir arşiv bile oluşmuyor. Gördük işte, bakan yardımcılarını; devlette biz ayrıldıktan sonra sistem değişikliği oldu ama bakan yardımcılarının olduğu döneme de biz de devletteyken yetiştik yani böyle bir şey yok. O zaman eğer müsteşarlığı getirmiyorsak... Bana göre şu andaki bakanın statüsü müsteşardır, bakan yardımcısı da eski müsteşar yardımcısıdır. Onu zaten ben iddia ediyorum da ama o zaman bakanı eski müsteşar tam konumuna getirelim yani hafızayı ona göre oluşturalım, sorumlulukları ona göre belli olsun, her şeyini ona göre yapmak lazım. Dediğim gibi, sistem değiştirilemedi dediğim husus burasıydı ama tabii "müsteşar" kavramıyla gelmesi bence bunun en doğusu olur.

Şimdi, bu uzman meselesi var. Maalesef 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'den itibaren daha önceden de bir anlayış olarak vardı. Tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum, iki isim vereceğim; birisi milletvekili, birisi değil ama ikisinin de bize cevap verecek mecraları var. Efkan Ala ve Naci Ağbal bu memlekete çok büyük kötülük yaptılar -birisi Başbakanlık Müsteşarıydı, birisi de Maliye Müsteşarıydı- o dönemde 666'yı yaparak. Yani o toplantılara katılmış eski bir bürokrat olarak söylüyorum; tamamen uzmanlığı hedef alan, uzmanlığı böyle hedef tahtasına koyup "Bunun nasıl içini boşaltırız?" anlayışıyla düzenlemeler yapıldı bu ülkede değerli arkadaşlar. Çok detayına girmeyeceğim ama özellikle bunlar tutanaklara geçsin istiyorum ve bana cevap versinler, bunu tartışalım çünkü uzmanlık müessesesi önemlidir. Yani bir devlette, bir kurumda, bir bakanlıkta 30 bin uzman olmaz arkadaşlar ya, 30 bin uzman ya! Bu, 666'yla yapılmış değil öncesinde de yapıldı. Maliye Bakanlığı içini boşaltmak için yaptı bunu ya, bu ülkedeki uzmanlığın içini boşaltmak için. 30 bin uzman! Küçümsemek için söylemiyorum, güvenlik görevliliğinden uzmanlığa geçiş olur mu arkadaşlar ya?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, hepsine aynı torbada bakılıyor yani on saatlik tez jüri üyelerinden geçerek uzman olan kurum personeli var, onunla dediğim gibi çok sıradan bir memuriyetten geçenlere aynı uzmanlık statüsü falan deniliyor. Şimdi, burada bu yanlışlığı kurumsallaştıran bir düzenleme var. Taşraya uzman koyuyorsunuz; taşrada uzman olmaz ya, bunu anlayın artık arkadaşlar ya! Uzman karargâh personelidir, uzmanın sayısı sınırlıdır, uzmanın statüsü yüksektir, uzmanın maaşı iyi olmalıdır, kaliteli olmalıdır; bu ülkenin önünü açacak, pastayı büyütecek kişi "uzman" dediğimiz kişidir. Büro memurluğu yapacak kişi ayrıdır -küçümsemek için söylemiyorum bunu- ona "büro memuru" dersiniz ama "Ben kendi personelime biraz fazla para vereyim, adına 'uzman' diyeyim; planlamadaki, hazinedeki, BDDK'deki kaliteli uzmanların da bu şekilde en azından şey yaparak -onları aynı statüye- içini boşaltmış oluruz." hıncıyla hareket edildi bu ülkede ya! E, şimdi niye devam ettiriyorsunuz bunu? Taşraya uzman koyuyorsunuz; o yetmiyormuş gibi, şimdi uzmanlara teftiş, denetim yetkisi getiriyorsunuz; ya, bu hangi akıl ya! Şunu bana birisi izah etsin arkadaş ya! Ya, müfettiş ayrı şey, uzman ayrı şey; daha kavramlara bir şeyiniz yok, kavramları bilmiyorsunuz ya! Uzmana teftiş yetkisi veriliyor. Niye? Pratikteki bir sıkıntıdan dolayı. Gelir uzmanı vergi incelemesi yapsın isteniyor. O zaman arkadaşlar -bakın, ben siyasetçiyim -siyaseten ne demem lazım- ama devlet gibi, devlet insanı gibi düşünmemiz gerekiyor bazen de ya; her yerde de böyle popülizm, popülizm, popülizm olmaz ki! Benim muhalefet milletvekili olarak yapmadığım popülizmi siz iktidar milletvekilleri veya iktidar grubu olarak yapıyorsunuz. Tamam, oradaki, taşradaki 20-30 bin gelir uzmanının kazanılmış haklarıyla ilgili bir mağduriyeti olmasın ama onlara farklı bir isim verelim, farklı bir statü verelim, maaşlarını da iyileştirelim, ona da bir şey demiyorum ama arkadaşlar, şimdi "büro uzmanı" de, gel bu tarafta yurt dışında hangi kuruma gitse, hangi uluslararası kuruluşa müracaat etse oradan kabul alabilecek çok nitelikli uzmanları olan kurumlardakilerle aynı statüye getiremezsiniz, yapmayın bunu; bu ülkeye zarar veriyorsunuz, bunu anlayın artık ya! Ve bunu burada sistemleştiriyorsunuz, böyle bir şey olabilir mi? Olmaz. Bundan kaçının, Allah rızası için kaçının ya, yazık; bu ülke bizim, hepimizin ya! İktidarlar bugün vardır, yarın yoktur ama bunun zararını, bedelini hepimiz fakirleşerek, yoksullaşarak; haklarımızı, hukukumuzu kaybederek, dış politikada sıkıntıya girerek ödüyoruz. Dolayısıyla...

Ha, tabii biz bunları söyleyeceğiz, kalacak çünkü irade yok yani kimseyi rencide etmek istemiyorum ama yani bunu buraya getirenlerin bu konuda değişiklik yapma iradesi yok, burada savunanların bunda değişiklik yapma iradesi yok, parmak kaldıranların değişiklik yapma iradesi yok. Bu da olmaz işte, "sistem değişikliği yapamadığımız" dediğimiz bu. Ne diyordu bu sistem? Bu sistem diyor ki: "Meclisteki kanunu milletvekilleri yapar." Ya, Allah rızası için bir tane kanun, kendi hazırladığınız bir tane kanun getirdiniz mi? Bürokrasi hazırlıyor, bu tarafa getiriyor, işte en iyisini yapabilirse...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Başkanım, toparlayacağım.

Milletvekilinin kimisi çalışabiliyor, kimisi çalışamıyor, kimisi hâkim oluyor, kimisi hâkim olamıyor; ondan sonra da getiriliyor. Sistem değişikliği, tanımlanan sistem yok, dediğim bu arkadaşlar. Ya bunu yapmayacaktık ya o zaman yine hükûmet getirecekti kanun tekliflerini ama eğer milletvekili kanun teklifi yapacaksa hakikaten milletvekilinin kanun teklifi yapması lazım. Öbürünün getirdiğini... Eski sistem devam ediyor, getiriyorsun, imzayı burası atıyor, getiriyor. Sorumluluk kimde? Belli değil. Niye bakanlar buraya gelmiyor, niye gelmiyor bakanlar buraya? Eskiden kanunu görüşürken bakanlar geliyordu buraya. Yani, böyle bir şey... Ama kim hazırlıyor? Bakan hazırlıyor veya işte Cumhurbaşkanlığı hazırlıyor ama sayın vekillere de burada zarar veriyorlar; gerek yok buna, gerek yok. Anlatabildim mi? Hani "Sistemi değiştirdik, tıkır tıkır çalışıyor..." "Tıkır tıkır çalışıyor" dediğiniz bu işte; buna "sistem" diyebilirseniz, bir tıkır tıkır çalışmaysa çalışan bu.

Neyse bu uzmanlık meselesi önemli. Sayın Başkan, maaşları düzeltelim diye bakın burada gündeme getirdim; siz -sağ olun- "Çok iyi olur." dediniz; Cevdet Yılmaz buradaydı, o da "İyi olur." dedi; bütün parti gruplarında da hem uzmanların hem de denetim elemanlarının maaşlarını düzeltelim konusunda fikir birliği var; Meclisteki müşavirler, danışmanlarınız da dâhil olmak üzere. Ya, arkadaş, gelmiyor işte; burada gelmeyecek de nerede gelecek? Hadi işte, al, uzmanlarla ilgili dünya kadar maddenin olduğu bir kanun teklifi. Niye getirmiyorsunuz, niye getirmiyorsunuz? Getirin bunu. Ha, biz getirelim ama bizim getirdiğimizi reddediyorsunuz. Biz getirmiş olunca daha kötü oluyor diye, zarar veriyoruz diye biz getirmiyoruz ama getirin, hepimiz destekleyelim ve çıkartalım. Ya, kaç kuruş maliyeti var? Bunlar bu ülke için kıymetli insanlar, buraları güçlendirmemiz lazım, nitelikli insan çalıştırmamız lazım. Devlette insan tutamıyoruz ya, bunu görmüyor musunuz? Ha, tabii "nitelik" diye bir problem olmadığını biliyoruz da sizin öyle bir kaygınız yok ama bizim böyle bir kaygımız var. Dolayısıyla bunun yapılması lazımdı.

Şimdi, bakan yardımcısı meselesini de söyledik yani tabii, burada komik şeyler oluyor, teknik bir zorunluluk; "bakan yardımcısı" ifadesi "bakan yardımcısı" olarak değiştirilmiştir. Farkındasınız değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, buyurun.

Maddelerine de geleceğiz.

ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum Başkanım. Her maddede konuşmayacağız.

"Bakan yardımcısı" ifadesini "bakan yardımcısı" olarak değiştiren bir kanun teklifi bu; sembolik olsun diye söylüyorum, diğer maddelerde de maalesef böyle komik meseleler var.

Değerli arkadaşlar, bu sendika meselesinde de... Yaptığınız bu düzenleme de Anayasa'dan geri dönecek yani sendikalar konusunda bu ülkede çok daha özgür veya daha geniş kapsamlı bir sendikalaşma varmış, daha sonra bir miktar kısıtlanmış, şimdi 703'le bu iyice kısıtlandı, özellikle Cumhurbaşkanlığına bağlı bazı kuruluşlar açısından filan. Ya, Diyanet İşleri Başkanlığında sendika kurma, sendikaya üye olma var -703'te de vardı, şimdi getirdiğiniz kanun teklifinde de var- ama mesela Strateji ve Bütçe Başkanlığında yok; bunun mantığını bana birisi söylesin Allah aşkına ya! Ya, sendika kötü bir şeyse veya sendika böyle siyasi ayrım falan filan gibi bir şeye neden oluyorsa bunu engellememiz gereken yer Diyanet İşleri Başkanlığı olmalı; engellensin diye demiyorum, serbest olmalı çünkü daha önce serbestti. Strateji ve Bütçe Başkanlığındaki uzman niye sendika üyesi olamaz? Geçmişte oluyordu, niye olamaz? Diyanet İşleri Başkanlığında niye olur, burada niye olamaz; bunu bana Allah rızası için birisi söylesin. Yaptığınız düzenleme bu ya; bunu şimdi nasıl savunacaksınız, buna nasıl el kaldıracaksınız ben bilmiyorum.

Dolayısıyla, burada hiç olmazsa bu 703'ten önceki şeyi getirin yani o sınırlar içerisinde kalmanın ben doğru olduğunu düşünüyorum, çok kısıtlamamak lazım -maddesi geldiğinde detaylarını biraz konuşuruz ama- bu şekilde kısıtlamanın... Ya, kesin Anayasa Mahkemesinden dönecek çünkü daha önce iptal kararları var; işte, Millî Saraylar için yapılmış, Meclis için yapılmış ve orada kısıtlanmış, Anayasa Mahkemesi "Bu, Anayasa'ya aykırıdır; olmaz." demiş, oraları iptal etmiş. Yine, aynı iptallerle bu sefer de... Şimdi, buradaki bu maddeyle ilgili, sendikayla ilgili iptal ne için geliyor? 703'yle yapamazsınız bunu diye iptal geliyor. Zaten oradan iptal etmiyor ki içeriğine bakmıyor. Ama yarın kanunla... KHK'yle yapamazsınız, 703 demeyeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, bitiriyorum; kusura bakmayın.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - "KHK'yle yapamazsınız." diye iptal ediyor, zaten orada iptal ettiği için içeriğine bakmıyor ama yarın bir gün kanunla yaptığınızda, bu kanun teklifi geçtiğinde bu sefer de "Bu, Anayasa'ya aykırıdır." yani "Kanunla da olsa bu şekilde bir sınırlama yapamazsınız." diye bu iptaller olacak. Burada da yine göz göre göre... Ama ne olacak? İşte "Bir beş yıl daha bunu engelleriz..."

E, şimdi bağlı kuruluşlar üzerine... Arkadaşlar, bakın, objektif bir kriter konulsa içim yanmayacak. Bir kriter koyalım, mesela "savunma ve güvenlik" diyelim; saygı duyuyorum, orada sendika olmasın çünkü bizde sendikalaşma biraz daha böyle "İnsanlar politize oluyor." filan gibi bir şey. E, din adamında niye var? Din adamı politize mi olmalı ya? Ha, din adamlarının hepsinin AK PARTİ'li olduğunu düşünüyorsunuz, bunda da sendikal haklar olsun, bilmem ne olsun falan filan diye mi yapıyorsunuz bunu ya? Ya, Allah rızası için bana burada bir kişi cevap versin. Niye Diyanet İşleri Başkanlığında sendika var da Strateji ve Bütçe Başkanlığında sendika yok? E, bağlı kuruluşlar... Hep devletle oynuyorsunuz ya, şimdi Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kuruluşu bir bakanlığa bağladığınızda buradaki kanuna göre sendikasızlıktan sendikalı durumuna geçebilecek. E, ne olacak şimdi? Bir anda herkes sendikasızdı, hepsi sendikalı olabilecek. Yarın Cumhurbaşkanına bağladığınızda, bir anda... Çünkü orada "3 tane kuruluşun dışındaki bağlı kuruluşlarda sendika üyesi olamaz." diyor. Ne olacak ya? Böyle bir şey olabilir mi ya? Adamlar hop bir bağlı kuruluş... Nerenin bağlı kuruluşu olduğuna göre sendikalı olacak, sendikalılığı düşecek; böyle bir şey olmaz, bu komik ya. Ya, bu komikliği kendinize layık görüyorsanız zaten diyecek bir şey yok.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.