Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2021 ve 2022 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 17 .04.2025 |
MAHİR POLAT (İzmir) - Sayın Başkanım, Devlet Demiryollarının değerli bürokratları, milletvekili arkadaşlarım, Sayıştayımızın değerli arkadaşları; hepinizi selamlıyorum.
Geneli üzerinde değerlendirmelerime başlamadan önce, Türkiye'nin en değerli kurumlarından bir tanesini konuşuyoruz; çok zengin bir kurum, zenginliğinin kendisinin de farkında olmadığı bir kurum. Hangi mal varlığı var, nerede var, kime kiralamış bunları elektronik sisteme daha henüz yeterince taşıyamadığı için kendi zenginliğinin de tam anlamıyla farkında olmayan bir kurumu konuşuyoruz. Bu anlamda, bunların hızlıca iyileştirilmesini ve milletin malını nerede, kimin kiraladığının, ne kadar malının olduğunun bir tıkla öğrenilebileceği bu çağda bir yönetim anlayışına geçmesini temenni ederek başlıyorum.
Öncelikle, kurumun genel itibarıyla bir değerlendirmesini yapacak olursak Devlet Demiryolları Taşımacılık, Devlet Demiryolları Teknik Mühendislik ve Müşavirlik, TÜRASAŞ ve Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü raporlarından çıkan tek sonuç var: Tek kelimeyle, zarar. Kurumun tüm faaliyetlerinde zarar etmesi aslında yönetim anlayışının sonucunda gelinen noktayı açıkça ortaya koymaktadır. Bu yönetim anlayışı bugüne sari bir şey değil, düne ve ondan önceki günden beri gelen bir şey; umarım bu yönetim o geçmişten gelen bütün kusurları toplama yönünde bir irade koyar. Denetim raporlarında yer alan bulgular ve tespitler, kurumun stratejik planlardan uzak, hesapsız ve plansız bir şekilde yönetildiğini gözler önüne sermektedir. Kurumun başarısızlığındaki iki belirleyici etken kurum yöneticilerinin veya bürokratlarının görevini layıkıyla yerine getirmemesinden mi, yoksa kurum idaresinin tam anlamıyla kendilerine bırakılmamasından mıdır bilemiyorum ama kurumun ciddi bir yönetim zafiyeti içerisinde olduğunu raporlarda da görmekteyiz. Bu durum, her fırsatta dile getirdiğimiz gibi liyakatin kurumsal başarılarda vazgeçilmez olduğunu bir kez daha gözler önüne sermekte. Öyle ki kurumun 2021 yılı dönemi zararı 4 milyar TL, 2022 yılı zararı 6,3 milyar TL -yayınladığı için belirtelim- 2023 zararı 11,4 milyar TL. Bu tablo bize gösteriyor ki asırlık kuruluş zarar mekanizması hâline dönüşmüş, dönüşmeye başlamış ve bir darboğaz içinde çırpınmakta. Kurumun adı "Devlet Demiryolları"ndan "devlet darboğazyolları"na doğru hızlıca gidiyor.
Demir yolları projelerindeki hedefler ve gerçekleşenler arasındaki farklar, alelacele "Bitti." diye açılan hatlar üzerinden tekrar tekrar yapılan iyileştirme ihaleleri, başlanılan ama aradan geçen yıllara rağmen her yıl "Bitirilecek." diye yeni tarih verilen, planlamadan seçim yatırımı için açılıp sonradan kapanan Elmadağ hattı gibi hatlar aslında tüm eleştirilerimin ne kadar haklı ve yerinde olduğunu ortaya koymaya yetecek diye düşünüyorum. Bugün gelinen noktada sorgulanması gereken durum, başarısızlık kurumun kendi bürokratlarından mı yoksa AK PARTİ iktidarının devleti kurumların eliyle yönetmek yerine emir komutayla yönetme anlayışından mı kaynaklanıyor, bunu da takdirlerinize bırakıyorum. Bunu neden söylüyorum? Eğer somutlandıracak olursak, AK PARTİ kongresine katılım sağlayacak partililer için Kayseri'den özel tren seferleri düzenleniyor, dahası partililer için bir de hatıra bilet bastırılıyor. Bununla birlikte, parti otobüsü gibi giydirilip süslenen Devlet Demiryolları treni 4 bin partiliyi özel tren seferiyle AK PARTİ'nin 8'inci Olağan Büyük Kongresi'ne taşıyor. Bu olayı hangi açıdan eleştirsem; kamu kurumlarının tarafsız olması gerektiği ve devletin araçlarının ve kurumlarının bir siyasi partinin hizmetine verilmesini mi, partililere hatıra bilet bastırılıp özel seferle kamu kaynaklarının yanlı kullanılmasını mı, kamu araçlarının parti otobüsü gibi süslenip kurumsal alanın partizanlaştırılmasını mı bilemiyorum. "Bu da olmaz artık!" dediğimiz her türlü yozlaşma maalesef bu iktidar döneminde meşru hâle geldi. Bu bağlamda, düzenlenen özel seferin bilet fiyatları ne kadardır? Basılan hatıra bilet kuruma ne kadara mal olmuştur? Bu özel sefer için kim, hangi kuruluş özel bir başvuruda bulunmuş mudur, yoksa bu sefer talimatla mı düzenlenmiştir? Devlet Demiryolları trenlerinin üzerine bir siyasi parti pankartının ve bayraklarının asılmasına izin veren yetkililer hakkında herhangi bir soruşturma açılmış mıdır, açılmadıysa nedeni nedir?
Milletvekili olmam sebebiyle İzmir'in sorunlarına da değinmek istiyorum ama başta, Devlet Demiryolları, aynı zamanda, limanları işleten bir kurumken bugün maalesef, elinde işlettiği liman sayısı çok azalmış, tek bir limanı kalmış neredeyse doğru düzgün işleyen, o da İzmir Limanı ve İzmir Limanını değerli arkadaşlar, Varlık Fonuna devretmiş durumda. Biz biliyoruz ki Varlık Fonuna devredilmiş varlıklarımızın önümüzdeki süreçler içerisinde eğer kamuoyu oluşursa pazarlanacağı ve uluslararası bir yabancı yatırımcıya satılacağı... Bununla ilgili İzmir kamuoyu ayaktadır. Devlet Demiryolları yetkililerinin de -bir millî limanımız kalmış, 1983'ten beri doğru düzgün bir yatırım yapılmıyor- yatırım yaparak kente ve Türkiye ekonomisine kazandırmaları gerektiğini düşünüyorum. İşletme hâlâ sizdeyken bu işletmeyi koruma noktasında İzmir halkıyla birlikte bu kurumun da hareket etmesi çağrısında bulunuyorum.
İzmir özelinde sizinle ilgili bir diğer konu İZBAN, kurumun borç batağındaki kanayan diğer bir yarası. Şirket satın almış olduğu tren setleri için 180 milyon dolar anapara borcunu 2020 yılında kredi taksit ödemesini yapmadığı için kredi erteleme talebinde bulunmuş ve bu tutarlar ertelenmiş fakat daha sonra hem bu ertelen taksitler hem de vadesi gelen diğer ödemeler sebebiyle şirketin yükü bir hayli artmış ve bu kredilerin bir kısmı yine ödenemeyerek tekrar ertelemeye başvurulmuş, dahası şirketin borç yükü de bu süre zarfında artmaya devam etmiş. Şirketin borçlarının tamamına yakını döviz cinsinden olduğu için gerek kur artışları gerekse de şirketin ödeme kabiliyetinin azalması bu borçları tekrar borçlanmadan ötelenemez hâle getirmiştir. 2022 yılı sonuna gelindiğinde krediler ödenemediği için şirket tarafından 30 milyon dolar daha kredi çekilmesi planlanmış ve bu kredinin kullanılıp kullanılmadığını sormuştum, kurum da verdiği yanıtta bu kredinin kullanıldığını belirtmiş. Yani İZBAN müflis tüccar gibi borcunu borçla katlayarak ödeyen bir şirket hâline gelmiş, kurumun ve İzmir'in kanayan yarası hâline dönüşmüş. İZBAN kötü yönetim, öngörülemezlik ve plansızlık yüzünden kredi borcunu ödeyemiyor, bu borcu kapatmak için de kredi alıyor, bu da soruna çare olmayınca bir daha kredi kullanıyor. Peki, sonra, İZBAN'ın 2022 faaliyet geliri 280 milyon lira yani 2022'de bütün faaliyet geliri İZBAN'ın 280 milyon lira, çekilen kredi 31/12/2022 tarihiyle 935 milyon TL. Bunun üzerinden bir de kurumun vermiş olduğu cevaptan anlıyoruz ki 30 milyon daha yeni kredi gelmiş. Şimdi, İZBAN'ın 280 milyon TL yıllık geliri var, buna karşılık 80 milyon dolar bir borcu var yani şirket asıl faaliyetlerini sürdürmesi için gerekli olan personel, kira, ısınma, enerji, bakım ve onarım giderlerine hiç bütçe ayırmasa bile faaliyet gelirlerinin -kur farkı hariç- 6-7 kat büyüklüğünde bir borcun içerisine batmış durumda. Umarım, durumun vahametini ve ciddiyetini izah edebilmişizdir.
İZBAN, hatırlarsınız, yapıldığı dönemde -ki Binali Yıldırım Bakandı o zaman, Aziz Kocaoğlu'yla birlikte yaptıklarında- belediye ve kamunun örnek iş birliği olarak gösterilen dünyadaki en önemli şirketlerden biriydi, bugünse batak durumda ve hatta asli görevlerini de aksayarak yerine getirecek duruma gelmiş durumda. Bu bağlamda, bugün itibarıyla şirketin borcu ne kadardır? Döviz cinsinden borçlanmanın getireceği finansal riskler öngörülememiş midir ve buna karşı tedbir alınabilmiş midir? Alınan borçlar şirketin finansal yapısında rahatlama sağlamış mıdır? Kur artışı nedeniyle fazladan katlanılan maliyet bugün itibarıyla ne kadardır? Şirketin mali durumunun düzeltilmesi için alınan bir tedbir var mıdır? Var ise bunları hem bizimle hem kamuoyuyla, İzmir kamuoyuyla paylaşmanızı rica ediyoruz.
İzmir özelinde diğer değinmek istediğim bir konu da Ankara-İzmir Yüksek Hızlı Tren Hattı. Şimdi, burada arkadaşlarımız, tabii "Kara trenle mi gitsek?" diye yüksek hızlı tren hatlarını söylüyorlar. Dünya "sonic" hızlarla çalışan trenleri test ederken biz maalesef, sene 2025 olmuş, bin küsur günde bitecek -birazdan da özetleyeceğim üzere- İzmir-Ankara yüksek hızlı trenini konuşmaya devam ediyoruz. Daha önce de pek çok kez vurguladığım gibi trenin adı "hızlı" ama kendisi kaplumbağa, yavaş da değil kaplumbağa hızıyla devam ediyor; temelin atıldığı 2013 yılından bugüne kaç Bakan, kaç Devlet Demiryolları Genel Müdürü değiştirdi sayamadık. O gün Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım tarafından bin seksen günde bitirileceği ilan edilen proje aradan geçen on bir koca yıla rağmen henüz tamamlanabilmiş değil değerli arkadaşlar. En son, Sayın Uraloğlu, Anadolu Ajansına verdiği demeçte 2028'de açılması planlanan hattın açılışının 2027 yılında yapılacağını duyurdu fakat gerek Bakanlığın gerekse Devlet Demiryollarının verilerine baktığımızda durum, hiç de öyle 2027 yılında açılacağına dair umut verici bir durum da değil. Şöyle ki konuyla ilgili 10/6/2024 tarihinde verdiğim soru önergesine aldığım yanıtta projenin 2028 yılında tamamlanmasının planlandığı yazıyordu. Yani bu tarihte de biteceği kesin değil. Devlet Demiryolları resmî sitesi "yapımı devam eden projeler" kısmına baktığımızda hattın fiziki ilerlemesinin durumu yüzde 55 olarak gözüküyor. Yine Aralık 2024 tarihinde Devlet Demiryollarına sorularımıza verilen yanıtta Banaz-Manisa arası 180 kilometrelik bölümünde fiziki ilerlemenin yüzde 69 olduğunu görüyoruz. Yine, Bakanlığın 2025 bütçe sunum slaytlarına baktığımızda ilerleme oranının yüzde 37 olduğunu görüyoruz. Tüm bu bulguları bir araya getirdiğimize hattın durumu hakkında fikir sahibi olmaktan çok, kafamız karışıyor. Her şeyi bırakıp basit bir matematik yapalım: Hattın uzunluğu 505 kilometre. Fiziki ilerleme durumunu da -değil ama- yüzde 70 kabul edelim. Yani bugüne kadar 354 kilometre hat yapılmış, on bir yılda 354 kilometre o da yılda 32 kilometreye denk geliyor. Bu da geriye kalan 151 kilometre için bu hızla devam ederse dört yıldan fazla zaman anlamına geliyor. Fakat Bakan Bey'e kalırsa iki yıl içerisinde hat bitmiş, 2027 yılında açılmış olacak. Tabii, bu hattın önemli temel teknik problemleri olduğunu da biliyoruz. Özellikle Salihli kısmındaki temellerden yani yolun jeolojik yapısından kaynaklı olarak oralara çok ciddi paralar gömüldüğünü de biliyoruz Sayın Genel Müdürüm.
Projenin bir diğer boyutu ise mali yönü. 2013'te projede öngörülen maliyet 4,3 milyar TL'ydi. Gelinen noktada, 2023 yılında yatırım programında 34,3 milyar TL, 2024 yatırım programında 64,4 milyar yatırım tutarı öngörülmüş. Maliyet her yıl artıyor fakat proje bir türlü bitmek bilmiyor. Tam bir öngörülmezlik, plansızlık, devlet ciddiyetinden uzak bir proje yönetimiyle karşı karşıyayız. Bizler bunları dile getirince de "Tren yapıyoruz, ne yapalım?" diye cevap veriliyor. Biz trene karşı değiliz, hatta daha fazla demir ağlarla Türkiye örülsünü ve hızlı trenlerle daha da hızlansını isteyen bir anlayıştan geliyoruz. Bu bağlamda soruyoruz: On bir yıl önce temeli atılmasına rağmen makul sınırları çok aşan bir gecikmenin sebepleri nelerdir? Proje hangi tarihte tamamlanacaktır? Bugün itibarıyla projenin tamamında fiziki ilerleme oranı yüzde kaçtır? İzmir Yüksek Hızlı Tren Hattı Yapım Projesi eğer 2027 yılında biterse toplamda ne kadara mal olmuş olacak?
Konuşmamı tamamlarken görüldüğü üzere, kurum üzerinde yaptığımız tüm incelemelerde kurumun nasıl özenle zarar ettiğini ve yönetilemediğini hep beraber görüyoruz. Hangi konuya baksak, hangi noktaya değinsek karşımıza çıkan tek şey zarar ve zafiyet. "Kurumlarımız yönetilemiyor." derken bunu kastediyoruz. Bir de kurum, liyakat sahibi insanlardan uzak, plansız, programsız yönetilirse... Az önce Deniz Bey'in -sizleri tenzih ederek söylüyorum- söylediği liyakatsiz atamaları ve kurum içindeki terfileri baz alırsanız sevinirim. Bu, uzun süreli ve kalıcı başarısızlığa neden oluyor. Bu, uzun süreli, sadece bu Genel Müdürlük ya da sizin bürokrasi döneminizde değil, daha öncesinden bugünlere sirayet eden bir şey. Ya, bunu bir şekilde aşacağız, neşter vuracağız ya da bu böyle devam edip Türkiye'nin kanayan yarası hâlinde devam edecek diyoruz.
Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Umarım kurumu liyakatle yönetiriz, siyasi baskılardan uzak yönetiriz, siyasetin bir arka bahçesi hâline getirmeyiz.
Ben son olarak şu resmi sizin vicdanlarınıza bırakıyorum değerli arkadaşlar: Bizim Cumhuriyet Halk Partisi logosuyla bir tren hareket etmiş olsaydı ne hissediyorsanız, Cumhuriyet Halk Partililer de AK PARTİ giydirmeli bir trende aynı şeyi hissediyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.