KOMİSYON KONUŞMASI

UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Sayın Başkanım, değerli üyelerimiz; doğru, konuşmalar uzuyor ancak cumhuriyet tarihi boyunca olmuş olaylara tekrar tekrar maruz kalınca bu olayları tekrar tekrar gündeme getirmek bir zaruret hâli oluyor.

Ben de Sayın Sırrı Süreyya Önder'i rahmetle anıyorum, ruhu şad, mekânı cennet olsun. Kendisinin hepimize ders niteliğinde sözleri vardı, bugün bir tanesini bu Komisyonda sizlere anımsatmak isterim. Kendisi diyordu ki: "Bu memlekette siyaseten mahkûm olmakla siyasi iktidarın sahibi olmak arasındaki fark kıl payı kadardır." Bunu deneyimlemiş, Meclis Başkan Vekilliği koltuğuna oturmuş ama defalarca mahkûm olmuş, herkesin sevgisini kazanmış Sayın Sırrı Süreyya Önder'i bu sözleriyle yâd ediyorum.

Bugün iktidardasınız, yarın muhalefette olacaksınız. Yarın muhalefette olduğunuzda karşınızda nasıl bir iktidar görmek istiyorsanız bence bugün öyle davranmalısınız. Bugün yapılan bu konuşmaları küçümsemek, bugün yapılan bu konuşmalara tahammül etmemek, bugün yapılan bu konuşmaların kısa sürmesi için çabalamak hiçbirimize fayda getirmez ancak bugün yapılan bu konuşmalara, bu kutsal çatı altında yapılan her konuşmaya kulak kabartmak hem iktidar için hem muhalefet için hem Türkiye demokrasisi için çok yararlı olacaktır.

Değerli iktidar partisi milletvekilleri, bundan beş yıl önceye gittiğinizde yerel yönetim seçimlerdeki ilk mağlubiyeti tattığınızın ilk yıllarıydı ancak 2015'e, bir kare geriye 2005'e gittiğiniz zaman Ankara'yı, İstanbul'u, Adıyaman'ı, Amasya'yı, Uşak'ı, Kilis'i, Ankara'da Keçiören'i, Kazan'ı, Koçhisar'ı, Sivrihisar'ı kaybedeceğiniz hiçbirinizin aklına gelmezdi, tıpkı bugün genel iktidarı kaybedeceğinizin hiçbirinizin aklına gelmediği gibi. Yargı hizmetinde objektif ölçütler vardır. Bunu buradaki hukukçuların tümü eminim ki benden daha iyi biliyordur; bana sadece anımsatma görevi düşer. Bağımsızlık, tarafsızlık, silahların eşitliği, makul süre, yargı ile kamuoyunun etkileşimi, maddi gerçeğin ortaya çıkartılması, liyakat, performans gibi konular yargı hizmetinde objektif ölçütlerdir.

BAŞKAN YUSUF BEYAZIT - Umut Bey, bir saniyenizi alabilir miyim.

Hanımefendi, bakın, bütün Komisyonu çekiyorsunuz, millet bir şeyler ikram ediyor şu anda, siz de devamlı herkesi çekiyorsunuz; yapmayın onu, önünde zaten şey var.

Devam edin.

UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Biraz önce değerli milletvekillerimiz söyledi, "Biz bu düzenlemelerin hiçbirini iktidar sarhoşluğunun bir tezahürü olarak yapmadık, iktidar sarhoşluğuna kapılmadık." dedi. Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Anayasa’nın 146'ncı, 154'üncü, 155'inci ve 159'uncu maddelerinde olan, bugün HSK düzenlemesi de içinde olmak üzere ortaya konulan Anayasa değişiklikleri bir iktidar sarhoşluğunun tezahürü değilse nedir? Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12'sini Cumhurbaşkanı seçecek, Yargıtay üyeleri HSK'nin salt çoğunluğuyla seçilecek, Danıştay üyelerinin dörtte 3'ünü HSK seçecek, 1/4'ünü Cumhurbaşkanı seçecek; bu HSK'nin de çoğunluğu yine iktidar partisi aracılığıyla seçilecek. Şimdi, bu tabloyu, 146, 154, 155 ve 159'u bir iktidar sarhoşluğu içinde yapmadıysanız, Allah verip göstermesin bir iktidar sarhoşluğuna düşseniz demek ki neler yapacaksınız?

Değerli milletvekilleri, ekonomi ağacının da toprağı hukuktur. Bakın, bugün vatandaşımız açsa, yoksulsa, muhtaçsa, çocuklarımıza bir öğün yemeği dahi veremiyorsak okullarında, bayramda emekli ikramiyesini ne bizim istediğimiz düzeyde ne sizin istediğiniz düzeyde veremiyorsanız -ki bir iktidarın parası bol olsa bol keseden vermekten hiçbir zaman çekinmez ama olmuyor, kasa bitmiş, tükenmiş- veremiyorsak bunun hukukla olan bağını mutlaka ve mutlaka sorgulamanız gerekir.

Burada örnekler verildi, ben de bu örnekleri çoğaltmakta yarar görüyorum ancak bugün HSK'yi konuşuyoruz. HSK, hâkimlerimizi, savcılarımızı belirliyorsa biraz da burada çekidüzen verilmesi gereken konular olduğunun altını bir kez daha çizmek lazım. Bakın, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bir soruşturma yapılıyor Sayın Vekilim. Yapılan soruşturmada bürokratlar çağırılıyor, içeriğine hep birlikte, her koşulda ve istisnası tutuklu yargılanmak olmak üzere bakılmalı ama olacak şeyler var, olmayacak şeyler var. Yargıya olan güvenin sarsılma nedenleri böyle ortaya çıkıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir bürokratını Emniyette ifadeye çağırıyorlar, 7 tane soru soruyorlar, 7; 7 tane soru soruyorlar, 6'sının cevabı şu: "İddia ettiğiniz olayın iddia ettiğiniz tarihinde ben İzmir Büyükşehir Belediyesinin Genel Sekreteriydim." diyor Buğra Gökce. Şimdi, HSK'yi düzenliyoruz. HSK, hâkimlerin, savcıların liyakat esasına göre atanmasını düzenliyor ya, bir iddia hazırlanıyor, iddianameler hazırlanamıyor, hazırlandığında da kovuşturma ve soruşturma safhasında bunlar oluyor. Şimdi, bir yargılama yapılacak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın Özel Kalem Müdürü Sayın Kadriye Kasapoğlu'nun yargılanması; hepiniz televizyonlarda izlediniz, hepiniz gördünüz. Bir ekonomik suç örgütü olduğu iddia ediliyor, örgütün başının Sayın İmamoğlu olduğu iddia ediliyor ama Özel Kalem Müdürü parası denkleşmediği için ikinci el bir araba alabiliyor; aldığı ikinci el arabanın ilk sahibinin yurt dışına çıkışını arabayı daha sonra alan kişiye soruyorsanız burada bunlar olmuyor, yargı inandırıcılığını kaybediyor.

Ayşe Barım davasında, İBB soruşturmasında, Sinan Ateş cinayetinde, ahmak davasında, Gezi davasında, Kaşıkçı davasında, bunların tümünde iktidarın istediği yönde karar vermeyen hâkimlerin başına ne geldiği herkesin malumu. Dolayısıyla adalet, dolayısıyla yargı tabutuna bir çivi daha çakmamamız gerektiğini ifade ediyorum.

Yargı bağımsızlığı hem adalet hem de toplumsal güvenin tesisi ve güçlendirilmesi için bir vazgeçilmezdir. Buna karşın, hâkimleri ve savcıları göreve kabul eden, tayinlerine ve terfilerine karar veren HSK âdeta yürütmenin bir uzantısı, Adalet Bakanlığının bir dairesi gibidir. Bu, herkesin malumudur. Yürütmenin bir unsuru olan Adalet Bakanı HSK'nin doğal başkanıdır. Dolayısıyla HSK oluşumu ve işleyişiyle iktidara ve siyasetçilere bağlıdır.

Şimdi, bugün bu üye seçimi yöntemiyle bu işin yapılması kabul edilemez. Uygulamalar, bugün yapılacak uygulamalar, muhalefet tarafından itiraz edilen bu uygulamalar bağımsızlık şartına ağır bir darbe daha vuracaktır. Aynı şekilde, seçilmiş Hatay Milletvekili Avukat Can Atalay'ın meselesinde Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına yerel mahkemenin ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin uymadığı bütün dünyanın gözü önünde gerçekleşmiştir. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim bir milletvekili arkadaşımızla ilgili bir muameleye itiraz etmememiz, bütün dünyanın gözü önünde itiraz etmememiz bir ayıp değilse, bir yanlışlık değilse, buna kimse ses çıkarmıyorsa ve bugün hâlâ bu uygulamalar üzerine burada yapılacak bir hata varsa bu itimatsızlıkları perçinleyecektir. Sonuçta hukuk devleti ve demokrasiyle bağdaşması mümkün olmayan durumlar ortaya çıkacaktır.

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: HSK'ye seçtirdiğimiz isimlerle ilçelerde, illerde, memleketin genelinde rakiplerinizi telef etmek için kullanacaksanız bu yol yol değildir. "İtirafçı bulduk." diye söyleyip iftiracılarla iş tutmaktan kendini alamayan, bunu ayıp saymayanlar hukuk dağıtacaksa bu yol yol değildir. Yargıyı otokrasinin bir aparatı olarak kullanırken sopanın mukavemetini güçlendirmeye çalışmak yol değildir. Onuncu yargı paketiyle ilgili kamuoyuna yansıyan şeyler vardır. Kamu düzenini bozanlar değil bozma tehlikesi yaratanlar, toplumun huzur ve sükununu bozduğu gerekçesiyle cezası iki yıl, yatarı beş ay olan bir ceza alacaksa bu irrasyonel, akıl dışı işlere uygulayıcı arıyorsak bu yol yol değildir.

Ben dinlediğiniz için teşekkür ediyor, sizlere saygılar sunuyorum.