Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketinin (PTT) 2021 ve 2022 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 14 .05.2025 |
ALİ GÖKÇEK (İstanbul) - Sayın Genel Müdürüm, Sayın Yönetim Kurulu Başkanım; hoş geldiniz. Sizlerin nezdinde bütün yöneticilerimize, bürokratlarımıza da tekrar hoş geldiniz demek istiyorum.
Sayın Başkanım, burada diğer bulgularda 7-2-3-1 ve 7-2-3-3 bağlantılı ve 2022'nin gündemine aldığımız 7-3-1 de bağlantılı. Müsaade ederseniz, ben hepsini burada konuşmak istiyorum. Biraz süre geçebilir ama diğerlerinde konuşma yapmayacağım.
Şimdi, Başkanım, bizim PtteM diye bir iştirakimiz var. Aslında PtteM bizim iştirakimiz mi, biz PtteM'in iştiraki miyiz, böyle olaylara bakınca arada bir kafa karışıyor. Bu iştirakte PTT'nin payı yani kamu payı yüzde 40, özel şirketin payı yüzde 60. En başta şunu söyleyeyim, PTT PAL ve PTT AŞ zarar ediyor, PtteM kâr ediyor. Buradan bakınca aslında PtteM'in kâr ediyor olması o kadar da kötü bir durum değil yani, en azından iştiraklerimizin bazıları para kazanıyor. Ama bulgular üzerinden gidersek PTT AŞ araçlarında yer alan iştirak şirket yani PtteM reklamları için ücret alınmaması ve bu reklamlardan kaynaklı vergilerin beyan edilmemesi. 1.886 tane araçta "PttAVM.com" şeklinde reklamımız var. PttAVM.com PtteM'in markası yani aslında yüzde 60'ı özel bir şirkete ait bir marka. Bakarsak Sayın Genel Müdürümüzün verdiği cevaba göre PTT markası bizim ama işletmesi PtteM'de diyeyim, doğru tarif etmiş olayım. PTT AŞ zarar ediyor ama PtteM'e bedava reklam yapıyor.
Bir de işin vergi tarafı var. PTT ilan ve reklamlar için vergiden muaf. Bu güzel ancak PtteM muaf değil çünkü PtteM, tekrar söylüyorum, yüzde 60'ı özel olan bir şirket. Reklam için PTT'ye para vermediği gibi hâliyle vergiden de muafmış gibi oluyor, vergi de vermiyor. Şirketimiz yani PTT AŞ, Alt Komisyonda sorduğumuz konuya cevapta -yani özetle söylersek- "PtteM para kazanıyor, dokunmayın." diyor. Bir de "PttAVM.com bizim markamız, o yüzden reklam vergisi vermez." diyor. Yani, aslında, PtteM'e zırhı vermişiz, parayı kazanırken yüzde 40'ı bizim, vergi ödemeye gelince yüzde 100'ü bizim. Yüzde 40'ının kârını alıyoruz ama vergi vereceğimiz zaman "PTT'nin markası, biz bunu vergiden muaf tutalım." diyoruz. Ben bunu doğru bulmuyorum, zaten benim gibi kurumumuz da doğru bulmamış ki -Sayıştayla hemfikir olarak- "1.886 adet taşınmazımızda uygulanan PttAVM logoları sökülerek yerine PTT logoları uygulanmıştır." diyor ama "Geriye dönük bir ödeme yaptı mı?" diyorum, şirket "Ona gerek yok." diyor. Yani hem işi düzeltip hem geriye dönük bir ödeme yapılmamasının mantığını anlamıyorum.
İkinci bulguya geçersek "Çağrı merkezi hizmeti alım işinde şirket faaliyetlerine ilişkin olmayan ödeme kalemleri bulunması." Şimdi, bu hikâyede de esas olan yine PtteM, zaten PTT'nin bulgularına baktığımızda çoğunluğu PtteM. Burada PTT'nin çağrı merkezi hizmeti alması lazım, bu bir ihtiyaç, bu çok normal; "Bu işi yüzde 40 iştirakimiz olan PtteM'e verelim." diyor, bu da olabilir. Peki, terslik nerede? Terslik şurada başlıyor: PTT'nin parasını ödediği çağrı hizmetinde "pttavm.com" hizmetlerine de yer veriliyor. Yani diyoruz ki: "Bu şirketin tamamı bizim değil, yüzde 60'ı özel, hem bizim..." Ama yine de şunu diyor kurum: "Biz PtteM'in yüzde 60'ı bizde olmasa da işi ona direkt verelim. PtteM çağrı hizmeti işinden para kazansın tamam ama PtteM'in kendi çağrı hizmeti için yaptığı görüşmelerin parasını da PTT versin." Yani hizmeti verecek olan PtteM PTT'ye diyor ki: "Ben çağrı merkez işini yaparım." Kendi hizmetleriyle alakalı açtığı telefonun parasını da PTT'ye ödetiyor ve mesela, bu bulgu ne yazık ki üst komisyona taşınmıyor. Sorduk, alt komisyonda bunu da sorduk, "Gerekli hesaplar yapılmak suretiyle alacağın tahsilatı sağlanmıştır." denildi. Yani Sayıştay uyarmasa biz adamların kendi verdiği hizmetin, kendi işi içinde verdiği hizmetin parasını ödemeye devam edeceğiz.
Devam edelim, PtteM bitmiyor, "PTT markasının iştirak şirket tarafından haksız rekabete yol açabilecek şekilde kullanılması." Benim burada anladığım tek bir şey var, PTT yöneticilerimizin kafasında oturtamadığı şu: Arkadaşlar, PtteM yüzde 60'ı özel bir şirket. Biz bu şirkete bu kadar iltiması niye sağlıyoruz? PTT'nin logosunu kafasına göre kullanıyor. Cevapları yine okudum, Sayın Müdürüm, size iş de çıkarmıyorum, cevapları da söylüyorum ki iki taraflı vekillerimiz anlasınlar. Diyoruz ki: "PtteM, PttAVM bizim kurduğumuz iştirakimiz, o sırada da hâliyle PTT'nin logosunu kullandık." Tamam, çok güzel ama işte, sonra farklı bir ortaklık ortaya çıkınca bu sorun yaratıyor. "Hayatın doğal akışına uygundur." diye cevap veriyorsunuz ancak ortaklık payından ötürü uygun değil ki yine Sayıştayımız gibi, bizler gibi siz de aynı görüşe hâkim olmuşsunuz ki daha sonra da "Ortaklık payına bakılmaksızın tüm iştiraklerimiz arasında marka ve lisans kullanım sözleşmeleri imzaladık." diyorsunuz. Doğrusu da bu zaten ama buradaki sorun, hani "Ortaklık payına bakılmaksınız" diyoruz ya... Zaten "Niye PTT Anadolumla böyle bir şey yapıyorsunuz?" demezdik ki biz, buradaki sorun bu firmanın yüzde 100 hissesinin PTT'ye yani kamuya ait olmaması.
Bir de bu sözleşmeleri yaparken marka ve lisans kullanım sözleşmesinin şartlarını merak ediyorum, sizden bunu yazılı olarak... Mesela, PTT logosunu kullanmak için PtteM PTT AŞ'ye ne kadar ödeme yapmıştır? Yani yazılı olmakla beraber bunu burada sözlü olarak da... Doğrusunu tarif edeyim: Bütün diğer kurumlarla bu marka lisans kullanım sözleşme bedelleri, şartları nelerdir? Bunu sizden rica ediyorum.
Yine bitmiyor, bir de yıllardır konuşulan bir HGS işi var, ben bunu burada anlatmak istiyorum. Şimdi, burada Karayolları Genel Müdürlüğü ile PTT arasında 2010'da bir protokol imzalanıyor, HGS etiket satışı ve bakiye yüklemesiyle ilgili bir yetki PTT AŞ'ye Karayolları Genel Müdürlüğünden veriliyor. 2017 yılında yapılan ek protokolle de HGS geçişi yapıldıktan yirmi gün sonra tutarın PTT tarafından Karayolları Genel Müdürlüğüne aktarılacağı düzenleniyor. Buraya kadar çok güzel. PTT bu yetkisini çeşitli protokollerle 13 tane bankaya ve "diğer satış istasyonları" diye tabir ettiği satış istasyonlarına devrediyor, bunlarla da çalışma koşullarını belirliyor. Bankalarla çalışırken PTT bankalara diyor ki: "Eğer ki HGS hesabı mevduat hesabına bağlıysa geçiş onaylandıktan altı gün sonra para PTT'nin hesabına yatar." Çok güzel. "HGS hesabı eğer kredi kartıyla ilişkilendirildiyse araç geçişi onaylandıktan on dokuz gün sonra para PTT hesabına yatar." Niye? Mantığı var çünkü zaten Karayolları Genel Müdürlüğüne 20'nci gün parayı yolluyoruz, en geç 19'uncu gün bize yatması lazım; burası da çok güzel. Bu bankalar bu yetkiyi alabilmek için sisteme girerken önce bir giriş parası ödemek zorunda ve müşteri sayısına göre de 1 dolar ile 0,2 dolar arasında bir katkı payını her yıl PTT'ye ödemek zorunda. Diğer satış istasyonları nasıl? Onlar da teminat veriyorlar -tabii, şu an az kalmış o teminat ama yazıldığı gün belki bir geçerliliği vardı- en az 5 bin lira olmak kaydıyla bir teminat veriyorlar. Satış istasyonları burada teminatından fazla yüklemeyi karta asla yapamıyor. Eğer ki limiti dolarsa ekstra para yüklemeden PTT'ye yeni bir satış, yeni bir yükleme de karta yapamıyor ve diyelim ki limiti dolmadı; her salı mutabakat yapılıyor, satış istasyonu mutabakat çerçevesinde PTT'ye gereken ödemeyi yapıyor. Burada da aslında "en fazla altı gün" kuralını sağlamış oluyoruz. Şimdi PtteM çıkıyor ortaya. PtteM nasıl çalışıyor? PtteM etiket satabiliyor ve yükleme yapabiliyor. Sayın Genel Müdürümüzün bize yolladığı cevapta "Etiket satışı yapamıyor." deniliyor ama Sayıştayın sözleşmeyle ilgili, kurumla ilgili raporuna yazdığında "Yapabiliyor." diyor, fark etmez ama PtteM ne etiket satabilen bankalar gibi sisteme giriş ücreti ve yıllık müşteri başına katkı payı ödüyor ne de satış istasyonları gibi teminat veriyor. PtteM hem yükleme tutarını diğerlerinde olduğu gibi altı günde, on dokuz günde de değil, PTT'ye tam otuz üç günde gönderiyor. Teminat vermiyor, sisteme giriş ücreti vermiyor, yıllık katkı payı vermiyor; hem yükleme esnasında bir komisyon kazanıyor, bu komisyondan PTT ve PtteM ortak pay alıyorlar hem de yüklenen parayı otuz üç gün kendinde tutuyor. Şimdi, altı günün, on dokuz günün mantığını anlıyorum; otuz üç gün mantığını alt komisyonunda da sormuş olmama rağmen hâlâ oturtamıyorum. Otuz üç günle ilgili -orada da kinayeyle bir esprili bir şekilde söylemiştim- aklıma gelen tek şey, bankaların mevduat vade sürelerinin otuz iki gün olması. Parayı yatır, otuz iki günde vade süresi dolsun, 33'üncü gün PTT'ye gönder. Şimdi, bu durum da bizi üst komisyona taşınan bulguya getiriyor. O hangisi? O da bizi iştirak şirketten gerekli teminatın alınamaması durumuna getiriyor. Sayıştay diyor ki: "Sen Karayolları Genel Müdürlüğüne 20'nci gün parayı yolluyorsun ama şirketten 33'üncü gün alıyorsun. Bu arada geçen süre PTT için hem risk hem de on üç gün bu paranın finansal maliyetine katlanıyorsun." Aslında Sayıştay finansal maliyeti söylemiyor, sadece riski söylüyor da ben onu da ekleyeyim; nihayetinde, PTT on üç gün finansal maliyetine de katlanıyor. Sonra "Özel otoyollarda parayı 7'nci gün tahsil ettiğin için bu 33'üncü gün Karayolları Genel Müdürlüğündeki gibi yirmi gün değil, 7'nci gün veriyorsun, 33'üncü gün alıyorsun, arada yirmi altı gün hem bu riski hem de bu parasal, finansal maliyeti karşılıyorsun." diyor. Zaten biliyorsunuz, asıl ödemeler özel otoyollarda, yüklü paralar oralara gidiyor. Hani, cebimizden bir kuruş bile çıkmadan yaptığımız için otoyolları... Sayıştay "Böyle olmaz, teminat alman lazım." diyor, kurum da "Şirketi kırmayalım ama Sayıştayı da küstürmeyelim." diyor, 2020'de bir ek protokol yaparak "Biz bundan yüzde 6 bir teminat alalım." diyor. Ne zamanın yüzde 6'sı? "Geçmiş yılın ortalama aylık yüklemelerinin yüzde 6'sı kadar teminat alalım." diyor. Sonra Sayıştay "Bu beni küstürür." diyor. O zaman, oturuyorlar, bir daha bakıyorlar, yeni bir protokol yapıyorlar; "Bir önceki yıla ait ortalama aylık yükleme cirosunun yüzde 20'si olsun." diyorlar. Tamam, bunu da geçiyoruz. Tabii, Sayıştay ne diyor? "Bu yeterli değil, yüzde 20'si olmaz." diyor çünkü yani burada da iyi ki Sayıştay var diyorum ama onu da PTT PAL'ı konuşurken alt komisyonda, baktım, 2023 raporları geldi, burada görüşmesek de onlara da baktık; sanki böyle bir el değmiş gibi değişmiş raporlar. Ben de gayriihtiyari merak ettim "Ya, bu 2021 ve 2022 raporlarını hazırlayan Sayıştay denetçimiz ile 2023 raporlarını hazırlığa Sayıştay denetçimiz aynı mı? dedim, "Değişti." dediler; ben de zaten öyle düşünmüştüm. Neyse... Sayıştay "Yüzde 20 teminat yetmez, hepsini vermelisin." diyor, şirket "Veremeyiz." diyor çünkü teminat vermek için istediği tutara bankalar "Bu kadar büyük bir teminatı PTT AŞ'nin kendi kefaleti de olmadan ben bu teminat mektubunu sana vermem." diyor yani aslında "Ben bu kadar riske girmem." diyor banka. Bankanın, özel bankanın para kazanacağı ve ona rağmen "Ben bu kadar riske girmem." dediği tutarı biz kamu olarak, PTT olarak sırtlıyoruz. Vallahi helal olsun! Gerçekten helal olsun! Sonra biz bu konuyu sorunca kurumumuz bize şöyle bir cevap veriyor: "Türk Borçlar Kanunu'na göre bir şirket hem borçlu hem alacaklı olamayacağı için biz PTT kefaletiyle PtteM'e bu mektubu aldırıp sonra tekrar kendi kasamıza koyarsak bu iş olmaz." diyor ki zaten doğrusunu yapıyor çünkü yüzde 60'ı özel olan bir şirketin yüzde 100'üne PTT zaten niye kefil olsun, orası ayrı. Asıl soru şu: Kurumumuz bu açıklamayı yaptıktan sonra hiç şartlar değişmemiş oluyor, aynı şartlar devam ederken Sayıştay bu sefer diyor ki: "Bulgu yerine getirilmiştir." Ya, 2022 ile 2023'ün şartları aynıyken, hiçbir şart değişmemişken ve bu Türk Borçlar Kanunu'ndaki hikâye beni PTT'nin aldığı riske ikna etmiyorken Sayıştayımız nasıl ikna oldu da 2023'te "Bu bulgu yerine getirildi." diyor, merak ediyorum. Mesela, bu çağrı merkezi işi -anlatmıştık ya- o HGS'yle de ilgili, alakalı. Mesela, adam çağrı merkezi işinde HGS'yi de HGS hizmetini de verdiriyor, hem çağrı merkezi hizmeti işini alıyor, oradan para kazanıyor, sonra orada kendi hizmetiyle ilgili yaptırdığı işin parasını PTT'ye ödetiyor; yetmiyor, bir de HGS'den para kazanırken onun çağrı merkezi hizmeti işini de PTT'ye yaptırıyor. Ya, ne diyeceğimi bilmiyorum!
Öncelikle teminat mektubu konusunu, önce riski konuşalım; teminat mektubu konusunu söyleyeyim. Teminat mektubunun limiti, miktarı artırılamıyorsa ödeme süresini kısaltalım, riskimizi azaltalım; otuz üç günlük değil de on üç günlük risk alalım, teminat mektubu yetsin. Bunu yapamıyorsak satış istasyonlarındaki gibi teminatı kadar yükleme yapabilme yetkisi verelim, böylece yine risk almamış olalım veya bankalardan daha yüksek teminat mektubu alabilmek için -atıyorum- bankalardaki puanın artırılması adına şirket sermayesinin artırılması gibi bir yola başvurmak lazım, ona da varım ama şu var: Bir kere, burada geçen yılın ciro ortalamasının yüzde 20'si dediğimiz zaman, son yıl bu sene köprü ve otoyollara yüzde 44 zam yaptık. 100'ün yüzde 44'ü, biz 100 liranın yüzde 20'sini alıyoruz. Hiç müşteri sayısı artmasa, geçen seneye göre hiç geçiş sayısı artmazsa aldığımız teminat mektubu zaten yüzde 13'lere, 14'lere geliyor; müşteri sayısını da artırdığında yüzde 10'a düşmüş oluyor ki bütün teminatı vermiş olsa niye hâlâ on üç günlük veya yirmi altı günlük paranın finans maliyetine biz katlanıyoruz? Burada az bir paradan bahsetmiyoruz sayın milletvekilleri.
BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Sayın Gökçek, lütfen toparlayalım.
ALİ GÖKÇEK (İstanbul) - Çok az kaldı Başkanım, bu konu bitiyor.
Rapordan anladığım kadarıyla, 2023 yıl aylık ortalaması 170 milyon. 2024'te otoyol, köprülere yüzde 58,46 zam yapıldı, 2025'te de yüzde 43 zam yapıldı. Hiç müşteri sayısı artmasa, geçiş sayısı artmasa 2025 yılı için aylık ortalama 390 milyon liradan bahsediyoruz. Bu benim raporda gördüğüm bir şey değil, tahminim bu arada. İşi düşmüş de olabilir, artmış da olabilir. Yüzde 60'ı özel bir şirkete ait olan PtteM 390 milyon lirayı otuz üç gün kullanırken PTT ödeme süreleri yüzünden hem parayı geç alıyor hem de bu paranın riskini taşımak zorunda kalıyor. Bu durumu da anlattım komple, alt komisyonda sordum. Kurumumuz verdiği cevapta şöyle söylüyor: "Siz öyle diyorsunuz ama HGS işinde en çok buradan para kazanıyoruz." Yani hatırladığım kadarıyla, 12,25 milyon liralık bir HGS gelirimiz olmuş, bunun yüzde 60'ı kadarını "PttAVM.com" üzerinden kazanmışız. Raporda sizin verdiğiniz cevaba göre, yanlış hatırlamıyorsam. Tamam, işte, ben de zaten bunu söylüyorum tam olarak. Ben "Bu adam para kazanamaz." demiyorum ki ben bu adama niye bu kadar para kazandırıyoruz diyorum. Düşünün, bu parayı bütün bankalar, bilmem neler, hepsinin çalışma şartlarıyla kazanabildiği ve bizim PTT'nin buradan kazanabildiği para sadece yüzde 2'lik HGS satışını yapan PttAVM'nin kazandığı paranın 1,5 katı. Bizim yani kazandığımız paranın 1,5 katı. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Ben "Bu adam para kazanamaz." demiyorum. Ben şu kadarını söyleyeyim: Ben buradaki bütün milletvekillerimizin buraya kolay geldiğini düşünmüyorum, herkes çalışarak, didinerek, emeğiyle, kendi kazandığıyla gelmiştir ama bu da bu PtteM de hiçbirinizin babasının oğlunun, sizin kızınızın falan değil ama birinin oğlunun, arkadaşının olduğu kesin. Bir hısımlık var yani burada bir şey var. Ben diyorum ki gelin, bu işi bitirelim...