KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Kurumun değerli temsilcileri, 2021-2022 Sayıştay Denetim Raporu için burada bulunmaktayız. TKİ'nin bütçesinde bütçe tablolarına ve sapmalara baktığımızda kalemler arasında ciddi farklar görüyoruz. Bu farklar kurum lehine dahi olsa bu tür sapmalar bütçeye olan güveni zedeliyor. Elbette bütçe nihayetinde bir öngörü meselesidir. Kurumun gelir ve gider tabloları ortada, öngörülemeyen gelişmeler olabilir ancak zaten kurum yetkililerinin görevi bu olası değişimlere karşı kurumu hazırlamak ve buna uygun politikalar üretmektir. 2021 dönemi bilançosuna baktığımızda kurumun kâr ettiği görülmekte, ilginç olan şu ki bu kâr kurum tarafından da öngörülmemiş, pozitif yönde yüzde 146,1 oranında bir sapma söz konusu ve dönem sonu kârı yaklaşık 322 milyon TL'dir. 2022 yılında ise bu rakam yaklaşık 7 kat artarak 2 milyar 344 milyon TL'ye ulaşmıştır. Şimdi, elbette hem kârı hem de zararı sorgulamak durumundayız. 2021 yılı satış verilerine baktığımızda, net satış hasılatının bütçe hedeflerinin yüzde 1,6 oranında altında kaldığı görülüyor; o hâlde bu kârın kaynağı nedir, bunu merak ediyoruz. Gerçekleşmeyen yatırımlar mı kâr gibi gösterilmektedir yoksa kömür fiyatlarındaki artış mı bu kâra neden olmuştur? Özellikle 2022 yılında yaşanan 7 katlık artış dikkat çekicidir, bu konuda bizleri aydınlatmanızı istirham ediyoruz.

Bir diğer konu, özelleştirme. Diğer komisyon toplantılarında da özellikle dile getirdik, özelleştirmenin zararlarına her toplantıda yeniden ve yeniden tanıklık ediyoruz. Kömür üretiminde de benzer bir tablo söz konusu. Bakınız, devletin asli görevi kâr etmek hırsıyla hareket etmek, şirket mantığıyla yönetilmek değildir; devletin görevi yurttaşın yararını gözetme ve bu doğrultuda mal ve hizmet üretmektir. 2021 yılında kurumun toplam kömür üretiminin yüzde 70,5'i yüklenici eliyle gerçekleştirilmiştir yani üretimin neredeyse üçte 2'si özel sektörün kontrolü altındadır. Bu bir üretim tercihi değil, iktidarın piyasacı ve sermayeci siyasetinin ürünüdür; bunun zararlarını ayrıca ele alacağız. Bu üretim biçimi, AKP iktidarının yirmi üç yıllık özetidir, aynı zamanda bugün içinde bulunduğumuz ekonomik krizin temel nedenlerinden biridir. 2022 yılına baktığımızda ise tüvenan kömür üretiminin yüzde 65,1'i yani 12,7 milyon tonu kurumun kendi olanaklarıyla, yüzde 34,9'u yani 6,8 milyon tonu yüklenici firmalar eliyle gerçekleştirilmiştir. Özel sektörün payı azalmış olabilir ama sanılmasın ki bu bir politika değişikliğinin sonucudur çünkü 2023 verilerine baktığımızda, tablo yeniden eski hâline dönmüştür. 2023 yılında TKİ tarafından gerçekleştirilen kömür üretiminin yüzde 34,2'si kamu olanaklarıyla, yüzde 65,8'i ise yüklenici firmalar aracılığıyla yapılmıştır yani 2022'deki bu görece olumlu tablo dönemsel bir durumu izah etmektedir. Ege Linyitleri İşletmesinin üretiminin kamu eliyle yürütülmesi bir yıllığına istatistikleri değiştirmiş olabilir. Buradan sormak istiyorum: 2022'deki bu değişikliğin gerçek sebebi nedir? Kamu üretiminin artışı aynı yıl 7 kat artan kurum kârının nedenlerinden biri midir? Bu soruların yanıtlanması gerekmektedir.

Raporda dikkat çeken bir diğer konu ise emekliler nedeniyle oluşan işçi açığının hizmet alımı yoluyla kapatılmaya çalışılmasıdır. Bu her yönüyle sorunlu bir yaklaşımdır. Kurumun önceliği, kendi personelini istihdam etmek, emekli olanların yerini doldurmak olmalıdır. Madencilik gibi çok yüksek riskli ve uzmanlık gerektiren bir alanda bilgili ve tecrübeli personelin varlığı hayati önem taşımaktadır oysa hizmet alımı yoluyla bu eksiklik kapatılmaya çalışılıyor, bu yöntem kuruma daha çok iş davası, daha çok tazminat olarak geri dönüyor. Asıl, işveren-alt işveren ilişkisinden kaynaklı hukuki sorunlarla TKİ doğrudan muhatap olmak zorunda kalıyor. Bu problemlerin temelinde ise yine sermaye yanlısı politikalar yatıyor. İşveren, işçiye yönelik hukuksuz uygulamalarında sorumluluğu yüklenici firmaya yıksa da hukuken sorumluluk TKİ'ye aittir. Yüklenici firmaların iş sağlığı ve güvenliği konusunda ne kadar hassas davrandığı, daha doğrusu kâr maksimizasyonunu öncelediği ortadadır. Kurum bu noktada ciddi bir yük altına girmiştir maalesef.

Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun uyguladığı redevans usulü sözleşmelerin yarattığı sorunlara da tabii ki değinmek gerekir. Redevans, ruhsat sahibi kurumun maden sahasını üçüncü kişilere kiralaması anlamına gelmekle, TKİ de işletemediği sahaları özel sermayeye açmış durumdadır ancak bu uygulama da ciddi sorunlar doğuruyor. Bu sahaları devralan firmalar kâr hırsıyla hareket etmekte, işçi sağlığı ve iş güvenliğini göz ardı etmektedir. Taşeronlaşma yaygınlaşmış, işçiler güvencesiz koşullarda çalışmaktadır. Resmî makamlar denetim yaptıklarını açıklasa da yaşadığımız maden faciaları bu denetimlerin yeterli olmadığını, kamuoyunu yatıştırma amacı taşıdığını gözler önüne sermektedir. Ayrıca, bu sahalarda çevresel yıkım da ciddi bir sorundur; doğa talan edilmekte, ekolojik denge geri dönülemez biçimde tahrip edilmektedir yani yalnızca emek değil, doğa da sermaye uğruna maalesef feda edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; aklımızdan hiç çıkmayan, belki de dünyada eşine az rastlanır bir işçi katliamı yaşandı bu ülkede, 13 Mayıs 2014'te maalesef 301 madenci yerin altında can verdi. Buradan bir kez daha yaşamını yitiren tüm madencileri saygıyla ve minnetle anıyorum. Her seferinde de dile getirdik, söyledik; kâr hırsı ölüm getirir, denetimsizlik ölüm getirir, sermayeye güven ölüm getirir. 301 madenci hayatını kaybetti; peki, kimler yargılandı, kimler hesap verdi? Üstü örtüldü, patronlar kazandı, işçiler maalesef yaşamını yitirdi. TKİ, yüklenici firmalara neredeyse sınırsız yetki verdi, "Sen üret, ben alırım." dedi, bedelini ise tüm ülke, tüm halkımız ödedi. Şimdi, TKİ'nin bizi ikna etmesi gereken konu şu: Gerekli dersler alındı mı? İş sağlığı ve işçi güvenliği hâlâ yüklenici firmaların inisiyatifine mi bırakılıyor? Yeni bir Soma'nın yaşanmaması için hangi önlemler alındı, hangi düzenlemeler yapıldı? Ayrıca, Soma mağdurlarına toplam ne kadar tazminat ödendi? Hâlâ ödeme almamış bir mağdur var mı? Varsa kaç kişi almamıştır? TKİ tarafından ödenen tazminatlar sonra yüklenici firmaya rücu edildi mi? Süreç nasıl işlemektedir? Son gelişmeler nelerdir? Her 2 Sayıştay raporunda da TKİ aleyhine açılan muvazaa ve alt işveren ve asıl işveren ilişkisine dayalı davaların tamamına yakınının kurum aleyhine sonuçlandığı belirtilmektedir. Bu davaların kamuya toplam maliyeti nedir? Kurum neden bu hukuka aykırı çalışma biçimini sürdürmektedir? İşçilerin kamuda doğrudan istihdamı yönünde kalıcı bir politika geliştirilmesi düşünülmekte midir?

Teşekkür ediyorum.