KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, tali komisyonlardan gelen yazıları gördük, hepsi de diyor ki: "TBMM İçtüzüğü'nün 37'nci maddesinde öngörülen süre içinde Komisyonumuzda görüşülmesi planlanmamaktadır, öngörülmemektedir." Şimdi, 16'sında, 16 Mayısta asli ve tali komisyona sevk edilmiş, bugün ayın 22'si, altı gün olmuş, İç Tüzük 37 diyor ki: "Başkanlıkça esas komisyon dışında, tali komisyonlara da havale edilmiş olan bir konu bu komisyonlarca on gün içinde sonuçlandırılır." Daha on günlük süre dolmamış, daha dört gün var. "Bu süre Başkanlıkça kısaltılabileceği gibi, komisyonun müracaatı hâlinde en çok on gün daha uzatılabilir." Yani on günlük bir süre var tali komisyon için, ayrıca isterse yirmi güne kadar çıkıyor, daha altı gün oldu. Yani, bakın, buradaki iş eğer prosedürü uydurmaksa, kılıfına uydurmaksa kılıfına uymuş bu iş ama bu değil yani bu gayriciddi bir iş yani böyle olmaz, yakışmıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmıyor, o komisyonlara yakışmıyor. Nedir? Çok ağır bir iş yükü olur, anlaşılabilir. Böyle bir şey yok, komisyonlar toplanmıyor. Millî Savunma Komisyonundaki arkadaşlarımız Komisyonun toplanmasıyla ilgili talepte bulundular, Komisyon toplanmadı. Yani böyle olmaz ve biz böyle devam ederiz bu şekilde, Plan ve Bütçe Komisyonunun görev alanına girmeyen konuları burada Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmek zorunda kalırız. Bakın, birçok arkadaşımız buraya diğer komisyonlardan geldiler çünkü komisyonlarını ilgilendiren konularda -önemli konular onlar- burada görüşlerini belirtecekler. Hâlbuki kendi tali komisyonlarında, uzmanlık, ihtisas komisyonunda konuşulurdu bunlar. Meclis İçtüzüğü çok açık ve net, çok güzel düzenlenmiş, ihtisaslaşma üzerine kurulu, komisyonların görev alanları farklı ve milletvekilleri seçilirken o görev alanlarına, ilgi, bilgi alanlarına göre, mesleki birikimlerine göre o komisyonlara seçiliyor. Niye toplanmıyor o komisyonlar? Yani bunu anlamış değiliz. Dediğim gibi yani burada iş prosedüre uydurulmuş ama bunu son derece gayriciddi ve yakışıksız buluyoruz.

Diğer taraftan, usulle ilgili... Usul geçti, esasla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Tabii, Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nu ilgilendiren maddeler vardı, bu 3 maddenin çekilmiş olmasını olumlu karşılıyoruz. Bizim de talebimiz o yöndeydi. 3'üncü maddenin de gene aynı şekilde, bu subayların terfi bekleme sürelerinin uzatılması ve kısaltılmasıyla ilgili, orada da gene Cumhurbaşkanına yetki veriliyor. Bunu doğru bulmuyoruz çünkü sonuç itibarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin Personel Kanunu çok açık, orada birtakım hususlar, usuller sayılmış. Neye göre bu süreyi uzatıyorsunuz ya da neye göre kısaltıyorsunuz, onun hepsinin gerekçeleri var. Cumhurbaşkanına bu yetkiyi veriyorsunuz, bir gerekçe yok ortada. Neye göre uzattı, neye göre kısalttı, bunu söylemek zorunda bile değil. Yani bakın, kanunlar çok açık ve nettir, orada özellikle böyle bir disiplin, suç, herhangi bir biçimde cezayı ilgilendiren bir kısım hususlar -ki burada da öyle anlaşılıyor, bazen tabii, kadrosuzluk başka nedenler de olabilir- orada hepsi ilgili maddelerde tanımlanır. Yani burada Cumhurbaşkanına bu verilen yetki, ki bu çekilen maddelerde de gene aynı şekilde, subayların ihraç yetkilerinin verilmesini anlamadık. Yani ilginç olan bir teğmen rütbesinden albay rütbesine kadar subayları ilgilendiren konular var. Yani ne var, bir sıkıntı mı var? Bunun bizim önümüze gelmiş olması bizde bir soru işareti uyandırıyor. Ne oluyor, neden birdenbire böyle bir şey söz konusu geldi? Var zaten, Personel Kanunu'nda çok açık ve net olarak ihraç şeyleri, onların hepsi tanımlanmış, sicil, sicil amirlerinin vereceği sicil, yetersizlik, bunların hepsi tanımlanıyor orada ama orada bir madde konmuş, o maddeye göre Cumhurbaşkanına yetki veriliyor. Bunu doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Belediyelerle ilgili bir kısım maddeler var, tabii, maddeler gelince de çok açık ve net olarak bunları yeniden değerlendireceğiz. Anayasa Mahkemesinin bozma kararı Anayasa madde 123'e göre olmuş, 123 diyor ki: "Kamu tüzelkişiliği, kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur." Cumhurbaşkanı kararıyla kurulmuş buradaki şeyde, 703'te, iptalde, şimdi o Cumhurbaşkanı kararını ortadan kaldırıyor, "Ya kanunla ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle." diyor. Ama bakın, burada başka bir sıkıntı var, o da şu: Buradaki Anayasa 123'üncü madde ile Anayasa'daki 127'nci madde çelişkili, ciddi bir sıkıntı var Anayasa'da. Bakın, 127'nci maddenin ikinci fıkrasını okuyayım size: "Mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir." "Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlenir." demiyor. Bizim hep eleştirdiğimiz konulardan biri de bu yani Türkiye'deki bugün mevcut kamu mevzuat sistemiyle delik deşik ettik. Bazı şeyler kanunla düzenlenmiş, bakıyorsunuz, aynı kanun içinde, bazıları kanun hükmünde kararnameyle, bazıları da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle. Bu şekilde böyle dağınık, parçalı, kaotik bir yapı oluşmuş. Bunu son derece yanlış buluyoruz ve o yüzden de torba yasalara karşı olmamızın gerekçelerinden biri de o, kod kanun olarak görüşülsün diyoruz, ilgili kanun gelsin, ilgili komisyonuna gitsin. Örneğin, işte buradaki İçişleri Komisyonuna gider, İçişleri Komisyonunda ilgili yasa görüşülür, gerekli birtakım düzenlemeler zamana göre ihtiyaç olabilir, çıkmış olabilir, yeniden farklı biçimde düzenlenmesi gereken konular olabilir, onlar gelir, orada düzenlenir. Doğru olan sistem kod kanun sistemi, torba kanun yanlış bir sistem. Biraz önce Sayın Erdem söyledi, "Belli zamanlarda torba kanun kullanıyoruz." dedi ama artık son dönemde torba kanun kural hâline geldi yani torba dışında böyle bir kod kanun gelse seviniyoruz, diyoruz ki: "Ne güzel, bak, bir kanun yapma sistematiğine uygun olarak arkadaşlar bir kanunu bütünlüğü içinde göndermiş." O yüzden, bakın, bu çelişki ciddi bir çelişki yani buna göre baktığımız zaman, işte Anayasa’nın, buradaki bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesiyle birlikte yaratılan sistemin de kendi içinde ne kadar ciddi çelişkiler içerdiğini gösteriyor, başka başka çelişkiler de var. Anayasa'da Cumhurbaşkanının yemini hâlâ eski yemin. "Devletin başı olarak devlet organlarının uyum içinde çalışmasını gözeteceğime" sonra bir kısım ifadeler var ve en sonunda da "Görevimi tarafsızlık içinde yapacağıma yemin ederim." diyor ama aynı Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin genel başkanı yani bunun gibi Anayasa içinde çok ciddi sıkıntılar var. Bu şekilde doğru dürüst tartışmadan bir Anayasa değişikliği yapıldı, bakın, önümüze bugün her gün ciddi sıkıntılar geliyor ve biz bu sıkıntılarla uğraşmak zorunda kalıyoruz. İşte, bir tanesi de bu 123 ve 127.

Ekonomik ve Sosyal Konsey, çok önemli bir konu. En son ne zaman toplanmış? Şubat 2009'da. Şubat 2009'dan beri Ekonomik ve Sosyal Konsey toplanmıyor. Ben 24'üncü Dönem milletvekilliği dönemimde bu konuyla ilgili defalarca hem bütçe zamanlarında hem de onun dışında soru önergeleriyle, kanun teklifleriyle bu konuyu gündeme getirdim, toplanmıyor. En son, bu dönem seçildikten sonra yeniden tekrar Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'a bir soru yönelttim, orada da gene neden toplanmadığını, bunun önemli bir istişare, uzlaşma mekanizması olduğunu söyledim. İşte, aynı zamanda o da kendisinden gelen cevapta "Zaten On İkinci Kalkınma Planı'nda da bu konu var. Bu konuda işte bunu yapacağız." gibi bir ifade var ama üzerinden bir buçuk yıl, neredeyse iki yıl geçiyor, gene ortada hiçbir şey yok. Bu, önemli bir konu yani sonuç itibarıyla orada değişik toplumsal kesimler, işçi kesimi, işveren kesimi bir araya gelir, bir şeyler, Türkiye'nin sorunları konuşulur. Başka birtakım, elbette var olan birtakım başka sosyal diyalog mekanizmaları vardır, istişare mekanizmaları vardır ama hiçbiri Ekonomik ve Sosyal Konseyin yerini tutmaz ve Ekonomik ve Sosyal Konsey aynı zamanda anayasal bir kurum. Madde 166 -2010 ve 2017 değişiklikleri var- diyor ki: "Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında Cumhurbaşkanına istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir." Şimdi, burada kanunla düzenleniyor ama nasıl düzenleniyor biliyor musunuz? O konudaki hem Ekonomik ve Sosyal Konseyin üyelerinin kimler olacağı hem de çalışma usul ve esasları Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor. İyi de arkadaşlar, kanunla belirlemek bu değil, kanun yapıp da "Cumhurbaşkanı belirler." dediğiniz zaman kanunla belirlemiş olmuyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bakın, hukuk nosyonu olan kişilerin hepsi bu konuyu çok açık ve net olarak ortaya koyar. Kanunda sonuç itibarıyla söylersiniz "Şu, şu, şu kurumlar" diye sayarsınız. Çalışma usul ve esasları, hangi aralıklarla toplanır, bunlar belirlenir. Niye bu konudaki yetkiler Cumhurbaşkanında? Yani bunu anlayamıyoruz.

Yasamanın yapması gereken... Bakın, yasama yapma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu konu Anayasa'da çok açık ve net, yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin, devredilmez. Yani kanun yapıyorsunuz, yine usulü, prosedürü tutturuyorsunuz, kanunla düzenledik ama nasıl düzenlediniz? Bütün yetkileri Cumhurbaşkanına veren kanunla düzenlediniz. Bravo yani böyle bir çalışma sistematiği olmaz.

Üniversitelerle ilgili maddeler var, YÖK'le ilgili, rektörlerle ilgili. Bir kere şu mantığı düşünmek lazım yani üniversitelerin özerkliği konusu önemli bir konu. Özerklik konusu her konuda kendi kararlarını vermeleri anlamında değil. Yani burada bir şeyleri oluştururken bir taraftan tabii ki bir pozitif anlamda hukuk yapıyoruz, hukukçu gibi çalışıyoruz ama aynı zamanda ideal hukuk, ne olması gerektiği üzerine konuşuyoruz, sadece kanun yapma değil ve oraya da baktığınız zaman Türkiye bir hukuk devleti. Madde 2 çok açık ve net, hukuk devletinde her şey kurallara göre işlemeli ve aynı zamanda da "demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti" diyor, demokratik bir devlet. Demokratik devlet de var olan kurumların hepsinin kendilerinden bekleneni kendi alanlarında en iyi şekilde yerine getirebilmeleri demek. Bu anlamda baktığımız zaman bugünkü var olan üniversite sistematiğinin, gene buradaki bütün belirlemelerin, atamaların hepsinin Cumhurbaşkanı tarafından yapılmasını doğru bulmuyoruz. Yani bu kadar çok yetkinin Cumhurbaşkanında, bir tek adam sisteminde olması yanlış.

"Tek adam sistemi" diye söylüyoruz bunu, dediğimiz zaman "Yok, tek adam sistemi değil." gibi bir kısım eleştiriler geliyor. Bu sistem tek adam sistemi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sistem yok. Başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde -ki en eski uygulandığı Amerika Birleşik Devletleri'nde de çok açık ve nettir- yasama ve yürütme arasındaki ilişki nettir. İkisinin de birbiri üzerinde denge ve denetleme mekanizması vardır. Bizim hangi denge ve hangi denetleme mekanizmamız var yürütme üzerinde? Soruyorum arkadaşlar. Mesela, bakın, bir tanesi bütçe hakkıydı. Sonuç itibarıyla bütçeleri reddedebilme hakkı yok muydu? Var mı şu anda?

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Var.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yok.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Niye yok?

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Niye? Yeniden değerleme oranı kadar artıyor reddettiği herhangi bir...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ama bir şey yapmazsan öyle.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bir şey yapmazsan değil, yapmadığınızı varsayın.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Yapmaz mı?

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Yahu, arkadaşlar, yapmayın. Bakın, bu, eskiden yıllarca biz, bu böyle değil... En son bu şekilde bu Anayasa değişikliğiyle geldi. Bütçelerin reddedildiği zaman o ülkede hükûmetlerin düştüğünü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, hepiniz görüşlerinizi ifade edersiniz.

Sayın Türeli, mikrofonunuzu bir daha açıyorum, bir saniye değerli arkadaşlar.

Buyurun lütfen.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim.

Şimdi, bakın, bütçe hakkı şu: Vatandaşın -en basit söylüyorum- ödediği vergilerin nereye harcandığını bilme hakkı ama vatandaş bunu nasıl yapacak? Kendi başına bunu yapabilme şansı yok, milyonlarca işlem var. O zaman bunu nasıl yapıyor? Parlamentoya gönderdiği milletvekilleri eliyle. E, milletvekillerinin de bunun hepsini bilmesi mümkün değil. O zaman o nasıl oluyor? Sayıştay raporları var burada Türkiye Büyük Millet Meclisi adına o görevi yapan hem bütçeyi görüşürken hem özellikle kesin hesapta da burada Sayıştay raporları devreye giriyor ve o bütçe o bir sene, her sene biz bütçede ne yapıyoruz? Hem bütçeyle ilgili -örneğin, bu sene 2025 yılı bütçesinde- bir ön izin veriyoruz Hükûmete, yürütmeye yani harcamaları yapması, vergileri toplaması için ama aynı zamanda da iki yıl öncenin bütçesini de ibra ediyoruz kesin hesabıyla. Yani böyle bir mekanizma var. Bu, Parlamentonun yetkisinde. Parlamentonun reddedebilme yetkisini elinden aldığınız zaman o zaman bu bütçe hakkı da ortadan kalkıyor.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yeniden kuruluyor, İdari İşler Başkanlığına dönüştürüldü, şimdi yeniden kuruluyor. Neden? Neden değiştirdiniz, şimdi neden tekrar geriye doğru gidiyoruz? Yani bunları anlamakta güçlük çekiyoruz. Bunlar bize gerekli hazırlıkların, gerekli çalışmaların yapılmadığını, yapılan çalışmaların eksik olduğunu gösteriyor. Yani bir şeyi yaparken bir gerekçeniz olur, o gerekçeye göre yaparsınız ama burada bakınca o gerekçeler dediğim gibi son derece zayıf gözüküyor.

Başka tabii, birçok madde var, onlarla da geldiği zaman maddelerle ilgili konuşacağız.

Teşekkür ediyorum.