KOMİSYON KONUŞMASI

İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Ben de hem Adalet Komisyonumuzun değerli üyelerini hem misafir milletvekillerimizi hem de kanunun yapımı esnasında katkı sunan değerli bürokratları ve basın emekçilerimizi saygıyla selamlıyorum.

Görünen o ki oldukça hızlı bir kanun yapma tekniğine bir kez daha şahitlik ediyoruz. O yüzden, Adalet Komisyonu her türlü övgüyü hak ediyor. Meclise kanun teklifinin verildiğinin üzerinden kırk sekiz saat geçmeden -kıl payı diyelim- tam saatini de denk getirip kırk sekiz saatin hemen hitamında Komisyonu toplayıp bu konuları görüşebiliyoruz. Doğal olarak 30 maddenin her biri için ayrı ayrı Anayasa'ya aykırılık söyleminde bulunacak değiliz ama somut bir kısım Anayasa'ya aykırılıklar var. Bu Anayasa'ya aykırılıkları öncelikle ifade etmek istiyorum, kanun teklifinin geneli üzerinde de kapsamlı bir değerlendirme yapacağım.

Değerli Başkanım, bakınız, bu yasa teklifi nasıl oluştu, öncelikle ona bakmamız lazım. Hiç hazırlıksız diyemeyiz, Orhan Bey ve değerli arkadaşlarının imzaları elbette ki son noktadır bu kanun teklifinde ama yaklaşık yedi sekiz ay gibi bir süredir bu kanun teklifinin Parlamentoya geleceğine ilişkin kamuoyunda bir beklenti oluştu. "Bu beklenti kim tarafından yaratıldı?" diyecek olursanız hiç şüphesiz ki iktidar ortakları tarafından bu beklenti oluşturuldu. Bizler bu kanun teklifinin görüşmeleri esnasında katkı sunmak adına kamuoyunda konuşulan konular açısından kanun teklifi de verdik. 31 Temmuz Covid yasasıyla alakalı ilk kanun teklifini veren ismim ben, 22/10/2024 tarihinde; iki yüz yirmi iki gün olmuş, yedi ay dokuz gün. Dün itibarıyla Meclis Başkanımıza da dilekçe verdim doğrudan ele alınması için yani iki yüz yirmi iki gün boyunca hiç değerlendirilmemiş. Sayın Başkanım, size de ulaştırmıştım bu kanun teklifimi çünkü son derece önemli. 31 Temmuz 2023'ten bu yana altı yüz yetmiş gün yani bir yıl on ay geçmiş. Ben çok net olarak biliyorum, imza sahibimiz Sayın Kırcalı'nın da Feti Yıldız değerli meslek büyüğümüzün de burada, Adalet Komisyonunda bulunan milletvekili arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun da... Hukuk fakültesinin temel derslerinden biri olan ceza yargılamaları ve ceza infazıyla alakalı düzenlemelerde eğer bir kanuni düzenleme yapılacaksa orada suç tarihi baz alınır, hiçbir zaman suçun kesinleşme tarihi baz alınarak bir değerlendirme yapılamaz. Sadece bizim kanun koyucularımız, maalesef üzülerek ifade ediyorum ki suyu tersine akıtmayı kendilerine bir marifet olarak görüyorlar. Hepimizin malumu olduğu üzere, suç tarihini baz almayan bir düzenlemede eğer haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan birileri var ise adil devletin yapması gereken o haksızlığı, hukuksuzluğu gidermektir. Bunu yapacak olan da hiç şüphesiz ki Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve Adalet Komisyonudur, Parlamentodur. Benim hâlen bu Parlamentoya, bunu giderebilecek ehliyete sahip olduğuna inancım tam çünkü burada müzakere edeceğiz. Tabii, sözlerime başlarken de elbette ki Sayın Murat Emir -canı yanmış- bir şekliyle, öncelikle, İstanbul'daki bu gözaltıları dillendirdi. Bizim onu unutarak söze başlamamız söz konusu olamaz. Elbette ki biz seçilmişlerin yargı eliyle dizayn edilmiş olmasına kesinlikle karşı olduğumuzu ifade ediyoruz. Arkadaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz ama bugün Komisyonumuzda konuşulması gereken konunun toplumda büyük bir umuda dönüşen, büyük bir beklentiye dönüşen bu onuncu yargı paketi olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli basın mensupları, sevgili milletvekili arkadaşlarım; umut fakirin ekmeğidir, ekmeği; fakirin ekmeği umuttur ve biz yaklaşık yedi sekiz aydır bu fakirlere, cezaevindeki hükümlülere, onların dışarıdaki yakınlarına ve sevenlerine bir umut enjekte ettik ve dedik ki: Bir haksızlık var, bir hukuksuzluk var; bunu da giderecek olan Parlamentodur. Zaman zaman da kamuoyu önünde bu tür açıklamalar yaptık. Kim yaptı bu açıklamaları? Sayın Bakan Tunç yaptı. Kendisinin bu konuda son derece samimi olduğuna inanıyorum, hâlâ da bu samimiyetinin devam ettiğini düşünüyorum ve AK PARTİ Grubuna da Değerli Bakanınızın kamuoyunda dillendirdiği bu hususu ve konuştuğu cümleleri yere düşürmemenizi özellikle size salık veriyorum çünkü konuşan sizin Bakanınızdı, sizin arkadaşınızdı, cezaevlerindeki durumu sizlerden daha iyi biliyordu ve bu düzenlemenin mutlaka gerçekleşmesi gerekliliğine dair inancı da tamdı. Ne oldu pekâlâ? 27/2/2025 tarihinde, Sayın Tunç, 55 maddeden oluşan, içinde Covid yasasından faydalanamayan, cezaevinde bulunanların da istifade edeceği bir teklifin hazırlandığına ve bunun Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderileceğine dair açıklamada bulunmuştu. Yine, 17/3/2025 tarihinde Sayın Bakan "Covid izniyle alakalı bir çalışma olabilir dedik. 'Af mı geliyor?' şeklindeki yorumlara neden oldu. Oradaki husus, tamamen Covid izni süreciyle ilgili." diyor.

Bakın, bir de şunu kesinlikle kullanmamamız lazım Adalet Komisyonunun üyeleri olarak özellikle bizim: Arkadaşlar, burada bir af söz konusu değil. Genel bir affa çok netliğiyle ifade ediyorum, DEVA Partisi olarak, prensip olarak biz karşıyız, genel bir affı da kabul etmemiz söz konusu olamaz ama infazdaki bir kısım düzenlemeler cezaevlerinin ihtiyaçlarına göre, ülkenin şartlarına göre mutlaka düzenlenebilmeli ve bu konuda adımlar atıldığında da kanun teklifleri net bir şekilde görüldüğünde de gerekli katkı sunulmalı. Sayın Bakan 17/3/2025'te bunu söylüyor, devamında mükerrirlerle alakalı da bir düzenlemenin olabileceğini ifade ediyor fakat ne oluyorsa bir ay geçmiyor, 29/4/2025 tarihi itibarıyla Sayın Bakan bu çalışmanın 55 maddeden 40 maddeye indiğini ancak yine Covid salgını dönemindeki cezaevlerindeki yoğunluğu azaltmak için yapılan düzenlemenin de burada olabileceğini yine ifade ediyor mükerrer suçlara ilişkin düzenlemelerde.

Şimdi, Sayın Bakan bunları söylüyor da bizim hukukçu büyüğümüz, Feti Yıldız ağabeyimiz ilk günden itibaren şunu söylemiyor mu: "Baştan sona bir infaz yasası yazalım." Kesinlikle katılıyorum, baştan sona bir infaz yasası yazmamız lazım.

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Beş yıldır söylüyorum.

İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Efendim, beş yıldır...

Son derece haklı çünkü yamalı bohçaya dönmüş bir infaz sistemimiz var. Cezaevlerinde görevli olan personel bile kime göre neyi nasıl hesaplayacağının farkında değil ve büyük hatalar oluşuyor, büyük mağduriyetler oluşuyor ve siz, Allah'ın kullarını nasıl infazda ayırırsınız; kimine nitelikli infaz verirsiniz, kimine başka türlü infaz? Arkadaşlar, bu hatalar geçmiş dönemde oldu, biz de iktidar partisinde olduğumuz dönem içerisinde de bunların hatalı uygulama olduğunu ifade etmiştik. Geçmişte infaz beşte 2'ydi, 2005'ten sonraki süreç içerisinde 3/2'den 4/3'e kadar, mükerrirlerde tam infaza kadar dönüştü. Dolayısıyla bu kadar kafa karışıklığına sebep olan bir infaz sisteminden el birliğiyle hepimizin kurtulması lazım, infaz sisteminin sadeleştirilmesi ve herkese eşit uygulanacak bir sistemin mutlak surette bu Parlamentoda bir kanunla düzenlenmesi lazım. Ne güzel, çıktınız, "Onuncu yargı paketi, ceza adaleti." denildi, dedik ki "Çok şükür, gerçekten, çok haklı, çok da güzel bir başlangıç yaptılar." Ceza adaleti infazda eşitlikle ancak taçlanabilir arkadaşlar; siz cezada adil olacaksınız, infazda eşit olursanız ancak bunu gerçekleştirebilirsiniz. O yüzden, her tarafı delik deşik hâle gelmiş İnfaz Yasası yeni baştan yazılmalıdır. Birçok yargı reformu yapıldı ancak yine de uygulamada bazı yanlışlıklar da yapılmıyor değil.

"Adaleti sağlamak için söylem değil, bir eylem iradesi ortaya konulmalıdır." diyor Sayın Feti Yıldız. İşte, burada Komisyon üyelerimize diyoruz ki gelin, bu eylem iradesini hep birlikte gösterelim. Bakan Bey'in 55'ten 40'a, 40'tan 30'a inen kanun maddelerine Parlamentonun yasa yapma hakkının nasıl icra edilebildiğini burada gösterelim çünkü emin olun, binlerce, on binlerce insan bu bayramda bizden müjdeli bir haber bekliyor. Bunu beklerken bu umutları, "fakirin ekmeği" dediğimiz umudu köreltmememiz gerekliliğine inanıyorum. Bunu yapabilecek iradenin de Parlamentoda olduğunu görüyorum. Hem Sayın Bakanın sözünü boşa düşürmemiş olmak hem iktidar temsilcilerinin farklı kesimlerde vermiş olduğu sözlerin tatbikini gerçekleştirebilmek adına... Biraz önce Sayın Murat Emir Başkan da ifade etti, Covid yasasıyla alakalı büyük bir beklenti oluştu, istisnaları... Daha öncekinde istisnalar yok muydu arkadaşlar? Hangi gerekçeyle, kimi kandırıyoruz biz? Eğer istisna uygulanacaksa, 31 Temmuz 2023'te de istisna uygulandı, hangi suçlara istisna uygulandığını da bütün kamuoyu biliyor. Dolayısıyla, sadece onları gerekçe göstererek toplumda beklentinin zirveye çıktığı böyle bir konuda geri adım atmış olmak iktidar temsilcileri olarak size yakışmaz. O yüzden, gelin, Adalet Komisyonunda bu yapılan yanlışı düzeltelim; Genel Kurula bayramdan önce müjdeli bir haberle hep birlikte gidelim diyorum.

Evet, Sayın Başkanım, bunlar genele dair konuşacağım konuların bir kısmıydı ama Anayasa'ya aykırılıkla alakalı bölümü de mutlaka ifade etmekte fayda var. Bugün burada kamuoyunun büyük bir beklentiyle takip ettiği onuncu yargı paketi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu paket toplumsal adalet beklentileri ile iktidarın getirdiği düzenlemeler arasındaki uçurumun her yeni adımda biraz daha derinleştiğini göstermektedir. Niye gösteriyor biliyor musun? Çünkü "55 madde." dediniz, "40 madde." dediniz, şimdi 30'a düştünüz; hem de bu 30'da bir de 1 Ekimden bu yana başlayan sürece dair bir kısım olumlu adımlar atılacağına ilişkin ilave bir kısım umutlar vadettikten sonra 30'a düştünüz. Dolayısıyla, şöyle bir baktığımız zaman, bu 30 maddenin içerisinde tam manasıyla ceza adaletini kapsayacak bir kısım düzenlemelerin de olmadığını görüyoruz.

Cezasızlık algısını ortadan kaldırma iddiasıyla kamuoyuna sunulan bu teklif ne yazık ki kapsamı ve içeriği itibarıyla büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bugün Türkiye'de yaklaşık 410 bin kişi cezaevinde bulunmaktadır. Mahpuslar adil yargılandıklarına inanmıyor, dışarıdaki milyonlarca yakını ise Meclisten çıkacak her düzenlemeye umutla ama kaygıyla bakıyor. İnfaz düzenlemeleri, af beklentileri; bunlar siyasi kazanç hesaplarıyla oynanacak başlıklar değildir arkadaşlar. İnsanların özgürlüğe olan ihtiyacını, özgürlüğe dair beklentilerini, umutlarını eğer biz siyaset malzemesi yapacaksak bizlere yazıklar olsun. Bunu özellikle ifade etmek isterim. Bu konular milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkileyen adalet meseleleridir ama görüyoruz ki iktidar yine bu hassas alanı bir iletişim aracı gibi kullanmış, bayram öncesi toplumda büyük bir beklenti yaratmış ama buna karşılık herhangi bir adım atmamıştır. Bu yaklaşım yalnızca cezaevindeki yurttaşlarımızda değil tüm toplumda huzursuzluk ve güvensizlik yaratmaktadır.

Buradan açıkça ifade ediyorum: Devlet vatandaşını yanıltmaz, devletin sözü güven verir, umut kurar, hayal yıkmaz. Biz Bakanın sözünü devlet sözü olarak kabul ederiz, şu anda devleti temsil eden bir isimdir Adalet Bakanı. Dolayısıyla onun sözünü havada bırakmak AK PARTİ Grubuna yakışmaz, bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bu nedenle, daha önce verdiğim kanun teklifimin Meclis İçtüzüğü'nün 37'nci maddesi gereğince salı günü Genel Kurul gündemine alınmasını talep ettim Meclis Başkanımızdan. Umarım, inşallah kendi seçiminden fırsat bulabilir -onu da anlayışla karşılıyoruz- bizim salı günü doğrudan görüşme yönündeki talebimizi kabul eder ama etmezse de gelin, bugün bu Komisyonda -bu teklif metnimizi bir önergeyle değişiklik şeklinde yine vereceğiz- burada kabul görsün ve 31 Temmuz Covid mağdurlarının bu beklentileri, bu umutları karşılıksız bırakılmasın. Tüm partilileri ve milletvekillerini bu çağrımıza kulak vermeye ve teklifimize destek olmaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Anayasa'ya aykırılık bakımından paketteki bir başka önemli başlığa, 5651 sayılı Kanun'un yeniden düzenlenen 9'uncu maddesine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi 11 Ekim 2023 tarihli kararıyla bu maddenin kanunilik kriterini taşımadığı ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar vermiştir. Gerekçe nettir: "Mevcut madde, kişilik haklarının korunması amacıyla öngörülen erişim engelleme ve içerik çıkarma uygulamalarında neyin ihlal sayılacağına ilişkin sınırları yeterince açık ve öngörülebilir biçimde ortaya koymamaktadır." 9'uncu maddenin kapsamı ve sınırlarının belirli olmaması yargı makamlarına geniş bir takdir alanı yaratmakta ve Anayasa Mahkemesine yapılan başvurulara ilişkin somut olaylara bakıldığında, 9'uncu madde kapsamında verilen kararlara karşı itirazlardan sonuç almanın zor olduğunun görüldüğünü değerlendirmiştir. Bu da ifade özgürlüğü üzerinde keyfî sınırlamalara yol açmaktadır. Ancak şimdi önümüze getirilen yeni düzenleme, aynı sakat anlayışı soyut ve muğlak bir ifadeyle sürdürmektedir, sulh ceza hâkimliklerine ayrıntılı bir inceleme yapmadan karar verme yetkisi tanımaktadır. Uygulamada çok büyük sorunlar yaşanmaktadır.

Orhan Başkanım, bizatihi Darbe Komisyonundayken yaşadığım bir örneği burada size anlatmak isterim. O zaman Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı vardı, biz Yaşar Karayel Bey'le, şimdiki milletvekilimiz İsmail Karayel Bey'in babasıyla birlikte TİB başkanlığına gitmiştik Darbe Komisyonunun üyeleri olarak ve özellikle bu dinlemelerin ve teknik takiplerin nasıl olduğuna ilişkin bir soru sorduk -şu anda Yargıtay üyemiz Fethi Şimşek Bey o zaman TİB'in başındaydı- dedik ki: "Bu dinlemeler nasıl oluyor?" Telefonlarımızı istedi, telefon numaralarımızı verdik, sistemden bir baktı, bir anda yüzü biraz bozuldu. Dedik ki: "Ya, hayırdır Başkan, bir şey mi var?" İşte, geçmişe dönük bizim durumlarımıza bakıyor, dedi ki: "Ya, Başkanım, şu tarihte bir önleme dinlemesine takılmışsınız." İçimizdekilerden birine söylüyor. "Nasıl olur?" "O tarihte ben şu görevdeydim, bu görevdeydim..." Bakınız arkadaşlar, sulh ceza hâkimliklerindeki arkadaşlar da etten tırnaktan bizim gibi vatandaşlar, dolayısıyla o iş yoğunluğunda önüne ne getirilip neye imza attığını tam fark edebilecek tipte olmayan pek çok arkadaş var ve onların bir imzasıyla hürriyetleri kısıtlanan, iletişimleri dinlenen, özel hayatları araştırılan binlerce insanla karşı karşıya kalıyoruz. Gelin, Anayasa Mahkemesi size yol göstermiş, Anayasa Mahkemesindeki arkadaşların hepsi de bizim tanıdığımız, bildiğimiz isimler, çoğunluğa yakını da iktidarla son derece mesai harcamış, onlarla birlikte çalışmış arkadaşlar, size yanlış yol gösterirler mi? Bütün doğruları siz mi biliyorsunuz? Onların gösterdiği de bazen doğru olabilir. Onlar diyor ki: "Bunu somut hâle getirin, belirlilik ilkesini burada bertaraf etmeyin." O nedenle hukuk devletinin temel ilkelerinden birinin belirlilik olduğunu unutmayalım. Hem bireyler hem yargı makamları için yasanın açık, net, öngörülebilir olması şarttır. Keyfî uygulamalara açık her düzenleme sadece bireysel hakları değil, kamu güvenini de tehdit eder. "Deminki o arkadaşın o tarihte bir sıkıntısı var mı?" diye merak edenler olabilir; 50 kişilik toplam bir isim listesi getirilmiş -o zaman DGM'lerde sadece üye hâkimler izin veriyordu arkadaşlar- o 50 kişinin içerisine 8-10 siyasetçiyi de karıştırmışlar, onları da dinlemiş arkadaşlar, Jandarmanın keyfi öyle istemiş o günkü şartlarda veya polisin içerisindeki herhangi birisi birini dinlemek istiyorsa... O yüzden, elbette ki güveneceğiz ama itimat kontrole mani değil yani bunun mutlaka gereğini yerine getirelim. Daha da vahimi, Anayasa Mahkemesi iptal kararında özellikle hâkimliklerin bu değerlendirmeleri yapmadığını -bakın, biraz önce örneğini verdim- kararların rutinleştirildiğini ve bu nedenle iptal gerekçesinin bizzat uygulamadan kaynaklandığını vurgulamıştır. Dolayısıyla, aynı yöntemi güncellenmiş ifadelerle tekrar yürürlüğe sokmak, mahkeme kararını kâğıt üzerinde düzeltip uygulamada aynı yanlışları sürdürmek demektir. Her Komisyon toplantısında ifade ettiğim gibi, Anayasa Mahkemesinin bize yol gösterdiği hususlarda "-mış" gibi yapmayalım, hakkıyla düzenleme yapalım, bir daha önümüze gelmesin. Her seferinde Anayasa Mahkemesinden iptal döner ise Parlamentonun saygınlığı da kalmaz, komisyonların itibarı da kalmaz. "Bunlar hiçbir şey bilmiyor, biz bunlara yol gösteriyoruz ama gösterdiğimiz yolda bile yürümekten aciz insanlar." derler. O yüzden niye biz onlara lafımızı düşürelim? Gelin, burada hakkıyla düzgün bir yasa yapalım.

Sayın milletvekilleri, bu yönüyle teklifin 9'uncu maddesi Anayasa’nın 2'nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına ve ifade özgürlüğünü güvence altına alan anayasal normlara açıkça aykırıdır. Kaldı ki bu teklif bize perşembe günü iletildi, kırk sekiz saat içerisinde Komisyona sevk edildi. Bu kadar kapsamlı ve etkili hükümler içeren 30 maddelik bir teklifin bu hızla yasalaştırılmaya çalışılması da ayrıca hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmamaktadır. Toplantı saatinin 16.00 olarak belirlenmesi bile kırk sekiz saati aşabilmek amacıyla yapılan bir düzenlemedir. Yoksa bugün cumartesi, sabah saat 10.00'da da bizi toplayabilirdiniz Değerli Başkanım yani sabahlatmazdınız burada. Siz de bir zorunluluk gereği bunu acele bir yöntemle ele almak gerekliliğine inanıyorsunuz.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Şahin, İç Tüzük'e uyarak bunu yaptık.

İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Onu elbette düşünüyorum.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Yani kırk sekiz saatten önce gündeme alamadığımız için...

İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Sayın Başkan, zaten onu söyledim, anlaşılan benim o cümlemi siz takip etmemişsiniz.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Yani İç Tüzük'ü değiştirmemiz gerekiyor.

İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Yok, hayır.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Yok, çok iyi takip ediyorum.

İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Çünkü dün saat 15.00'te AK PARTİ Grup Başkanı Abdullah Güler Bey kanun teklifiyle alakalı basın toplantısı yaptı. 16.00 da sizin kırk sekiz saati geçirerek verdiğiniz bir zaman dilimi; bu konuda titiz olduğunuzun farkındayız, işinizi de İç Tüzük'e uygun olarak yaptığınızın da bilinci içerisindeyiz ama bu kadar önemli, kapsamlı bir kanun teklifini, kamuoyunda milyonların beklediği bir kanun teklifini bayram arifesinde iki güne sıkıştırmanın kime ne faydası var, Allah aşkına? Bunu söylüyoruz ve cumartesi günü saat 16.00'da başlayıp belki ertesi gün sabaha kadar devam edecek bir Komisyon toplantısının çok sağlıklı olmayacağı kanaatindeyim. 30 maddelik bir teklif, Anayasa Mahkemesi kararlarına göndermeler içeren böylesine ciddi düzenlemeler nasıl bu kadar kısa sürede değerlendirilebilir? Meclisin ciddiyetine gölge düşüren bu uygulamalar, yasa yapım tekniği açısından da sorunludur.

Sonuç olarak, bu teklif adaletin yükünü taşıyacak bir metin değildir arkadaşlar. İnfazda adalet, yargıda eşitlik, ifade özgürlüğü gibi temel hakların güçlendirilmesi gerekiyorken iktidar yine günü kurtarmaya yönelik göstermelik düzenlemelerle karşımıza çıkmıştır. Bizler cezada adalet, infazda da eşitliği sağlayacak, yargıdaki yapısal sorunlara çözüm getirecek gerçek bir reformun yolunu açmak için buradayız. Bu düzenlemelerin toplumsal meşruiyet kazanabilmesi ancak ortak akılla, şeffaflıkla ve Anayasa çerçevesinde şekillenmesiyle mümkündür. Gelin, burada ortak aklı işletelim ve bayram öncesinde 86 milyon "Arkadaş, bizim gönderdiğimiz parlamenterlerimiz ve milletvekillerimiz Parlamentoda ortak akıl çerçevesinde mutabakata varabiliyorlar, konuştuklarında bazı sorunları çözebiliyorlar." desin ve buradan topluma önemli bir mesaj vermemiz gerekiyor. Bu mesaj işinde hiç geç kalmayalım. Gelin, bu kanun teklifinde milletin taleplerini önceleyen düzenlemeleri de yeniden madde ihdasıyla veya önergelerle kamuoyunun takdirine sunalım. Bu kanun teklifinin içeriğine dercedelim. Bu bakımdan, İç Tüzük'ün 38'inci maddesinin açık hükmü yani "Bir komisyon, bir teklifin Anayasa'ya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder." hükmü uyarınca madde müzakerelerinin reddedilmesi gerektiğini belirtmek isterim. Bu konuda hem Komisyon Başkanını hem de iktidar grubunu rahatlatacak bir teklifte bulunuyorum. Gelin, siz bu İç Tüzük 38 gereğince bu teklifi geri iade edin, sağlıklı bir şekilde düşünelim ve milletin beklentilerini karşılayacak yeni bir teklifle gelelim. Emin olun, işi hiç uzatmadan bu konuda gerekli desteği vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.