Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3147) münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 31 .05.2025 |
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Sayın Başkanım, Değerli Komisyon üyeleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum, herkese iyi akşamlar, iyi geceler diliyorum.
Değerli Komisyon üyeleri, burada söylenen hiçbir söz hiçbirimizin ilk kez duyduğu sözler değil ancak bu sözleri çoğaltmak, bu sözleri tekrarlamak, bu sözlerin üstüne gitmek zorundayız. Bazen muhalefet partisi milletvekilleri konuşma yaparken sanki konuşuluyor, anlaşılıyor ve gereği yerine getiriliyor da muhalefet partisi milletvekilleri bu konuların üstünde durmaktan keyif alıyormuş gibi bir izlenim ediniyorum; hayır, aksine, bu konulara çözüm getirilemediği için muhalefet partisi milletvekilleri ısrarla ve inançla bu meselelerin üstünde duruyor. Bakın, bu konuşmalarda, saat 16.00'dan beri yapılan konuşmaların içerisinde CMK 157'ye değinildi; soruşturmaların gizliliği. Ve soruşturmaların gizliliği konusu gündeme geldiğinde, hep sosyal medyadaki veya yandaş basındaki bazı yorumcuların bazı şeyleri önceden konuştuğu, anlattığı, haber verdiği söylendi; bu, doğru, elhak, doğru. Yani "Yarın şu belediyeye operasyon yapılacak." diyor bir yorumcu, yarın hakikaten o belediyeye operasyon yapılıyor, doğru. Bir Twitter hesabı "Yarın şuraya gidilecek, şuraya gidilecek, bu kişiler alınacak." diyor; doğru, çıkıyor. Ama ben bir boyuttan daha yaklaşayım.
Bakın, biliyorsunuz, Sosyalist Enternasyonal geçtiğimiz hafta Türkiye'de toplandı ve Genel Başkanımız Sosyalist Enternasyonal'in Başkan Yardımcısı. Orada, bir bölümünde toplantının "Free İmamoğlu" diye görseller çıktı ve Sayın İmamoğlu'na haksızlık yapıldığını düşünen dünyadaki liderler o görselleri kaldırdı. Bundan Cumhurbaşkanı çok rahatsızlık duydu -kastettiği kişi İspanya Başbakanı Pedro Sanchez- ve bir konuşmasında aynen şöyle dedi: "O dost bildiklerimiz 'Nedir bu işin aslı?' diye soruyorlar, ben de işin aslını anlatıyorum, şok oluyorlar. Şimdi, yasada, CMK 157'de şöyle bir şey mi yazıyor? "Soruşturma gizli yürütülür ama Cumhurbaşkanı hariç." diye bir ifade mi var? Sayın Cumhurbaşkanı bu soruşturmaların içeriğini İspanya Başbakanına anlatabiliyor, troller sosyal medyada yazabiliyor, iktidara yakın gazeteciler televizyonda konuşabiliyor ama biz Parlamentoya gelip milletvekili olarak bunu konuşmak istediğimiz zaman "soruşturmanın gizliliği" oluyor. Bu soruşturmaların gizliliği falan hiçbir şekilde kalmamıştır.
Değerli milletvekilleri, yurttaşlarımız, üzülerek ifade ediyorum ki Parlamentoya güvenmiyor, yasama faaliyetine güvenmiyor, milletvekillerine güvenmiyor; bunu bir defa bilelim ve buna göre hareket edelim, bu güveni tesis etmek zorundayız. Ben milletvekilliğinin ilk döneminde olan bir arkadaşınızım. Yanlışlıkların alışkanlık hâline getirilmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında gözlemlemenin acısını yaşıyorum. Yanlışlıklar, hukuksuzluklar, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında alışkanlık hâline getirilmiş ve kendi aramızda bilmiyormuşuz, duymamışız, görmemişiz, hiç bu meselelere şahit olmamışız gibi birbirimize yasalardan maddeler okuyoruz.
Bakın, bugün, Türkiye'nin gözü kulağı buradaysa esas mesele 31 Temmuz Covid yasası mağdurlarıdır. 31 Temmuz Covid yasası mağdurlarıyla ilgili söyleyeceğim şudur: Mahpustakine umut vermek, kana doğranan ekmek; mahpustakine umut vermek, büyük bir haram yemek; mahpustakine umut vermek, insafsızlık demek, vicdansızlık demek, duyarsızlık demektir. Türkiye'de mahpustakine umut verilmiştir; artık "Araya bayram girdi; madem bayram girdi, biz bu işi yapmayalım." diyemeyiz. Ben mahpushanede yatmadım, cezaevine de girmedim; işte, milletvekillerimiz anlatıyorlar ama çok ziyaretçileri oldum, gece gündüz çok orada bulundum; bırakın yatmayı, ziyaretinde bile çok tesir altında kaldım ve hep şunu duydum: "Mahpusta gün zor geçer ama bayram çok daha zor geçer." Hâlden anlamaktır mesele; eğer Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş bir milletvekili hâlden anlamıyorsa, o zaman görevini yapamıyor demektir ve vatandaşın kendisine karşı olan güvensizliğini hak eder; biz bunu hak edenlerden olmamalıyız.
"Sandıkla gelen sandıkla gider." "En büyük hırsızlık, millî irade hırsızlığıdır." diye kurulan bir partinin 23'üncü iktidarının içindeyiz. Eğer İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız tutukluysa, tutuklu ve gözaltında bulunan Belediye Başkanı sayımız 9'u bulduysa ve birileri sanki Danimarka'daymışız, Finlandiya'daymışız, Norveç'te, İsveç'te Lüksemburg'daymışız gibi, kendi partisi sütten çıkan ak kaşık, buradakilerin tümü hırsız gibi bir muamele yapıyorsa, bunu söyleyince de "Aa, Belediye Başkanlarınız yargılanamaz mı?" diye basit, ucuz bir siyasal söyleme kaçıyorsa buradan sonuç alamayız. Herkes yargılanır; Belediye Başkanımız da yargılanır, Cumhurbaşkanı adayımız da yargılanır, bu ülkede Cumhurbaşkanı da yargılanır ama burada görülmesi gereken şey şudur: Hani, düşman hukuku, düşman hukukuna iyi bakmak, kötü bakmak konuşuluyor ya, aslında "düşman hukuku" birilerinin dikkatini çekmek için ikili yargı sistemine verdiğimiz isimdir. Bunun nazik ismi -biraz önce Başkanım söyledi- ikili yargı sistemidir ama düşman hukuku uygulandığını birileri hissediyorsa o zaman orada o hukuk uygulanıyordur. Mesele, o hukukun hissettirilmemesidir.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Değerli milletvekilim, bir saniye...
Karşıda, milletvekili koltuğunda oturan arkadaş kim?
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Telefonu koydu Sayın Başkanım.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Bakın, milletvekilisiniz...
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Evet, farkında değilim.
Kusura bakmayın, özür diliyoruz.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Farkındasınız ama...
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Farkında değilim Sayın Başkan.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Lütfen, uyarın, dışarı alacağım.
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Peki, peki.
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Uyarın dedim, dışarı alacağım.
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Uyardım, kalktı Sayın Başkan.
Mesele, buradaki "düşman hukuku" lafının birilerini irite etmesi ise evet, bu ikili yargı sistemine verilecek isim böyle olsun, birileri irite olsun, bundan vazgeçilsin, gerekirse biz de bu ifadeyi kullandığımız için sonrasında özür dileyelim ama yeter ki bu meseleye dikkat çekilebilsin.
Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken şunu söylemek istiyorum: Bakın, her dalgada -bugün yine bir dalga geldi- bir algı operasyonu yürütülüyor. Bizim "yandaş" diye tabir ettiğimiz basın kuruluşlarında sabahtan beri şöyle bir haber var: "İşte, gözaltına alınan Belediye Başkanının evinden çıkan dolarlar ve eurolar." Hakikaten çıkmış, doğru, bir Belediye Başkanımızın evinden dolar da çıkmış, euro da çıkmış. Yaşı galiba 70'lerde olan bir Belediye Başkanımız ve mesleği olan bir Belediye Başkanımız, mimar bir Belediye Başkanımız, çok uzun yıllardır Belediye Başkanı. Evet, evinden çıkan dolarların ve euroların toplamı Belediye Başkanlığı yaptığı ilçedeki 4+1 dairenin üçte 1'ini alabiliyor ancak.
Bizim yargı sistemimize olan inancı örseleyen, törpüleyen kim varsa Parlamento olarak hep birlikte onun karşısında durmamız gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, 2011 yılında bazı sözler kuruluyor -şimdi o sözleri okuyacağım- bu sözlerin tamamının arkasındayım, bunları kimin söylediğini de en sonda söyleyeceğim: "Tarihte baskıyla, sindirmeyle, korkutmayla ayakta kalmayı başaran hiçbir yönetim yoktur." Bu söz doğrudur. "Tarihin her döneminde er ya da geç insanlık onuru ve haysiyeti bütün zincirleri kırmış, mazlumun ahı aheste aheste olsa da çıkmıştır." Evet, bu söz de doğrudur. "Hak ve özgürlüklere hiçbir yönetim kayıtsız kalamaz. Halkın demokratik taleplerine hiçbir iktidar duyarsız kalamaz." Bu söz de doğrudur. "Halka gözünü, gönlünü, kulağını kapatan yönetimler bilesiniz ki uzun ömürlü olamazlar." Ve son söz şu: "Halkın hiçbir özlemi, hiçbir çağrısı karşılıksız kalmaz; halka rağmen hiçbir iktidar ayakta duramaz." Doğru. Bu sözlerin sahibi Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Bütün bu cümleleri Erdoğan dönemin Mısır Başkanı Mübarek'e söylüyor. İşte, o sözler o gün ne kadar doğruysa bu sözler bugün bu kadar doğrudur.
Elimizdeki Anayasa'yla ilgili bir tartışma var. Ben bugün bu komisyon toplantısını izlerken hep şöyle düşündüm...
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Başkan, sözünüzü kesmek istemem ama 4+1, 5+1 daire parası... Ya, onu anlayamadık. Burada bize matematik hesabı yaptırma, kaç para?
İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Gerçekten paranın bir önemi yok ya.
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - 5 milyon TL. 5 milyon TL. 79 bin dolar, 58 bin euro.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Merak ettik.
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Tabii, tabii...
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Belediye Başkanıyken mesleğini ifa edebildi mi?
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Buyurun, devam edin Sayın Akdoğan.
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Hani perşembenin gelişi çarşambadan belli olur ya, ben burada, bu Komisyon -ben aynı zamanda Anayasa Komisyonu üyesiyim- toplantısı sırasında bazen gözlerimi kapattım, bu Komisyondaki iş tutuş biçimini 2 Komisyonda düşündüm.
Bir: Terörsüz Türkiye için bir komisyon kurulursa nasıl olur? Komisyon kurulmalıdır, biz bu düşüncedeyiz, Meclis mutlaka çalışmalıdır, biz bu düşüncedeyiz ama bu yöntemle çalışmamalıdır diye kendi kendime zihnime bir not aldım.
İki: Anayasa Komisyonu böyle çalışmamalıdır, bu usulle çalışmamalıdır, bu yöntemle çalışmamalıdır. Eğer biz anayasa yapacaksak, mesele anayasa kadar önemli bir konuysa bu yöntemle yapamayacağımızı da belirtmek isterim.
Sadece başlık olarak söyleyeceğim, detayına girmeyeceğim çünkü çok zamanınızı almak istemiyorum. Zaman zaman hukuk fakültelerine gidiyoruz, sizler de gidiyorsunuzdur. Orada hukuk fakültesi öğrencileriyle sohbetler ediyoruz. Burada değerli bir hocamız var, biraz önce kendisini tanıttı. Hocama soru sorup kendisini zor durumda bırakmak istemem ama şunu söyleyeyim...
İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Hocamın üniversitesi sıkıntılı yer, sen oraya girme.
UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Öyle mi? Tamam girmedim. Hocamın üniversitede anlattıkları ile Türkiye'de yaşananlar yarı yarıya benzeşiyorsa ben "Peki, en azından yarısı benzeşiyor." diyeceğim. Böyle bir zorluk var.
Kent uzlaşısı konusu açıldı. Arkadaşlarımız kent uzlaşısı konusundan cezaevindedir. Ben de bunun çok büyük bir manasızlık olduğunun, bir anlamsızlık olduğunun, Türkiye'de herkesin Türkiye coğrafyasının her noktasında belediye meclis üyesi olarak, büyükşehir belediyesi değilse il genel meclisi üyesi olarak, belediye başkanı olarak görev yapabileceğini normal saydığımı bu çatı altında söylemeyi zül sayarım; bunun normal sayılacağını söylemek kadar anlamsız bir şey olamaz. Kürt de İstanbul'da görev yapar, Antalya'da görev yapar, Muğla'da görev yapar, Edirne'de görev yapar. Bu, eğer bir dosya kapsamına sokuluyorsa burada yurttaşlarımızın belli bir bölümüne şaşı bakılıyor demektir.
Ben, dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Komisyonumuzu saygıyla selamlıyorum.