KOMİSYON KONUŞMASI

SIRRI SAKİK (Ağrı) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; hepinize iyi bir akşam, iyi bir gece diliyorum.

Ben de İstanbul'da bu operasyonları amasız lakinsiz bir şekilde kınadığımı... Aslında İstanbul'dan başlayan ta Seyhan'a kadar giden bu operasyonun amacının ne olduğunu az çok biliyoruz. Düne kadar sürekli Kürtleri suçlarken PKK'yle itham eden, her Türk de eğer iktidara muhalifse FETÖ'yle suçlanan yeni bir süreç başladı, bu da belediyeler üzerinden.

Şimdi sormak istiyorum: Bugünkü Ankara Belediye Başkanı öncesi... Bu bütün kent de biliyor, bir ülke de biliyor, AK PARTİ'nin yetkili kurulları da "parsel parsel" dediler. Bunlarla ilgili bir tek işlem yapılmadı. Özellikle sizin belediyelerinizin büyük bir çoğunluğu, hatta hepsi bu işten muaf.

Ben bir dönem belediye başkanlığı yaptım, Ağrı gibi bir kente gittiğimde bir kentte yediden yetmişe herkes şunu söylüyordu: "Kentte hırsız var." Öyle ki seçimi aldık, hemen seçimlere müdahale edildi, oylar değiştirildi, insanlar ayaklandı. Kentin selameti için "Bir seçim daha yapalım." bu öneri benden geldi, Sayın Validen geldi, ben de kabul ettim. Bir seçim daha yapıldı, 2 seçim üst üste aldık. Sonrası ben İçişleri Bakanlığına sürekli başvuruda bulundum. "Ya, Sayın Bakan, bu kentte ciddi yolsuzluklar var. Gelin araştırın. Hem bizi hem geçmiş dönemdeki Belediye Başkanını" Ama İçişleri Bakanlığından gelen müfettişler benim görevi devraldığım günden bulunduğum güne kadar soruşturma, diğer Belediye Başkanıyla ilgili tek soruşturma yok. Şimdi, bu bir vahim olay değil mi? Bu topraklarda bu kadar ciddi ithamlar var ve geçmiş Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı valla korkunç bir yolsuzlukla itham ediliyor. Kendilerinin özel televizyonları var, çocuklarının 700-800 milyonluk malikâneleri var. Peki, adalet nerede? İşte, onun için bu gök kubbe altında adaletsizlikle ilgili çok şey söylendi, hele hele şu Mecliste.

Ben otuz dört yıldır bu Meclisin çatısı altındayım, birçok adaletsizliğe vallahi tanıklık ettim. Dokunulmazlıklarımızın kaldırıldığı gün bire bir gördüm. Böylesi büyük bir heyet, Karma Komisyon, bizim dokunulmazlıklarımız kaldırılıyor. Geldiler... Sadece bir tek açıklamam var "Demokratik siyasete inanıyorum. Bu sorunları demokratik siyaset çözecek." Bütün Komisyon dokunulmazlığımın kaldırılmasına "Gerek yok." dedi ve sonrası apoletliler Parlamentoyu tehdit ettiler. 2'nci kez dokunulmazlığım kaldırıldı ve Komisyon üyelerinin büyük bir çoğunluğu salonu terk ederek, hatta ağlayarak gittiler. Şimdi, böylesi adaletsizliklerle karşı karşıya kaldık.

Ben 5 kez tutuklanan bir siyasetçiyim. Hukukçu değilim ama bir hukukçu kadar hukuku az çok bilirim, haksızlıklara nasıl maruz kaldığımızı bilirim. 5 dönem yani üst üste tutuklanan bir siyasetçiyim. Şimdi, umudun ne olduğunu bilirim, cezaevindeki bir günün insan ruhunu nasıl çürüttüğünü bilirim. İşte, böylesi bir iklim yarattınız cezaevlerinde. Dediniz ki: "Uzun süredir bunlar tartışılıyor, konuşuluyor. Her gün aileler bizi de arıyorlar. 'Ya, ne olacak, ne bitecek?'" Ama gelinen nokta ortada, ortada koca bir hiç var.

Şimdi, genelde Anadolu'da anlatırlar ama Muş'a ait olduğu söylenir. Bir köyde yaşayan vatandaş bir gün şehre gelir, arzuhâlciye gider -ben muhalefet temsilcilerini dinlerken aklıma bu geldi- derdini anlatır, der ki: "Ben şu köyde yaşıyorum ama bütün köy akraba, bütün köy aşiret, hepsi bana zulmediyor. Canı sıkılan 'Getirin mazlumu', valla beni dövüyorlar." Arzuhâlci başlıyor yazmaya, uzun bir dilekçeden sonra vatandaş arzuhâlciye döner, der ki: "Hele bir oku." "Ya sen ne dediysen ben de onu yazdım." "Hele bir oku bakayım başımıza ne geldi." Arzuhâlci başlar okumaya, vatandaş başlar ağlamaya. "Ya niye ağlıyorsun?" "Valla benim başıma böyle bir zulüm geldiğini bilmiyordum." Şimdi bütün muhalefeti dinlerken yani bizim başımıza geldiğini biz az çok biliyorduk ama bütün muhalefetin bu kadar ciddi şekilde hukuksuzluktan, adaletsizlikten bu kadar, bu kadar feryat ettiği...

Peki bizim görevimiz ne? Biz danışma kurulu muyuz, danışma meclisi miyiz? 12 Eylülün ürünü müyüz? Etkisiz, yetkisiz bir Parlamento muyuz? Yani parti liderleri ne diyorsa o mu olmalıdır? O zaman bizim halkımıza karşı bir sorumluluğumuz yok mu? Bizim halkın iradesini nasıl temsil ettiğimize dair soru işaretleri yok mu? Eminim, bakın, hepimizin yüreğinde bu bayram öncesi yapılan haksızlıklarla ilgili ciddi bir rahatsızlık var ama ilahlar böyle emretti. Bu toprakların ilahları var; geçmişte apoletlilerdi, şimdi sivil apoletliler bunu böyle istiyorlar. Peki, siz yüz yıllık sorunu nasıl çözeceksiniz? Bir iklim var yani 1 Ekimde Sayın Bahçeli'nin elini uzattığı, 27 Şubatta Sayın Öcalan'ın "Silahlardan arınacağız." arkasından PKK'nin başlattığı bir süreç var. Hepimizin de büyük bir coşkuyla bu süreci desteklediğimiz ve önümüzde tarihî bir fırsat var, bunu değerlendirebiliriz. Peki bu barış iklimini kim sağlayacak? Eğer biz bir düzenlemede bile bunu yapamıyorsak asrın sorununu nasıl çözeceğiz? Ne yapacağız? Valla kusura bakmayın, bir tek yani Cumhur İttifakı'nda dik duran, sözünün arkasında olan bir tek insan var, o da Sayın Bahçeli'dir. Gerisi o tarafa, bu tarafa erteleyip öteleyerek biz bu devasa sorunu çözemeyiz. İşte tarihî fırsat da dediğimiz de budur, bu tarihî fırsatı değerlendirebilirsiniz. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Kobani kumpas davasındaki arkadaşlarımızın, valla bir yasal düzenlemeye bile ihtiyaç yok. AİHM'in kararları var, Anayasa Mahkemesinin kararları var. Bu kararları bir günde hayata geçirip bir barış iklimi yaratabiliriz. Valla burada bir konsensüs sağlayıp işte bu 50 bin insanın umudu olan bu değişikliği hayata geçirebiliriz ve toplum da bunu bizden istiyor. Bizim de ilk günden beri dönüp söylediğimiz şu: Ya biz ilk önce bir bahar temizliği yapmalıyız, hem beynimizde hem yol temizliği. Bunu yapabilirsek barışı sağlayabiliriz ama ne hikmetse bunların hiçbiri olmadı. Geçmişten bakın, 1921'den ta bugüne kadar totalde on yılda bir af süreci olmuştur ama son dönemlerde infaz yasasıyla dilenen insanların valla af kapsamı dâhilinde cezaları altmış altı yıl; o sürece dâhil olmamış, yeniden kanun yararına başvurulmuş, istendiği zaman otuz yılı ortadan kaldırılmış, özgürlüğüne kavuşmuş, istediği zaman olabiliyor.

Peki bu Parlamento niye bunları yapmasın? Neden bunları hayata geçirmeyelim? Öylesi şeyler oldu ki, bakın elleri kan içindeydi, asit kuyularının mimarlarıydı; kimlerdi? Veli Küçüklerdi, Mehmet Ağarlardı, bunların hepsi ne oldu? Valla hepsi aklandılar ve bunlar için yargı, o kadar çok yargıya baskı uygulandı ki. Şimdi toplumsal bir barıştan, toplumsal bir sözleşmeden bahsediyorsak hepinize, hepimize önemli bir şekilde görev düşüyor, bu sorunu çözmek zorundayız. Ülkenin bütünlüğünden, geçmişten korkularımız, endişelerimiz vardı, şimdi bu korkular da yok, bu endişeler de yok. Gelin, birlikte cesurca adımlar atalım. Evet, bunu istemeyenler var, bunun üzerinden siyaseten var olmak istiyorlar çünkü bunların tuzu kuru, bunların çocukları savaşa gitmiyor, hepsinin çocukları yurt dışında, hepsi paralı askerlik yapmışlar ama vatanseverlik, bayrak ve ezanın dışında ellerinde hiçbir malzeme yok. Biz bakın, saat dört olmamıştı, DEM PARTİ'nin bütün milletvekilleri buradaydı. Niye? Derdimiz var bizim. Biz sorunları çözmek istiyoruz, kimseyle kavga etmek istemiyoruz, artık kavgadan da yorulduk, çatışmalardan da yorulduk. Onun için bu kan deryasından beslenen siyasetçiler var, biliyoruz, tanıyoruz, bunların ne yapmak istediklerini de biliyoruz. Bunların Türkiye'de iktidar olmak gibi bir dertleri de yok; bunlar 30 kişi, 40 kişi Parlamentoda bulunacaklar. Bunların hepsinin ne istediklerini az çok biliyoruz, biz bunlara takılıp gitmeyeceğiz ama Türkiye'de ciddi bir şekilde büyük bir halk desteği var. Bakın, ana muhalefetinden tutun, Sayın Bahçeli'den Sayın Erdoğan'a kadar, Sayın Babacan'dan Sayın Davutoğlu'na kadar bütün siyasi partilerde büyük bir halk desteği olan bir süreçten bahsediyoruz. Onun için diyoruz ki: Geçmişte bize uygulanan düşman hukuku... Sayın Başkan biraz önce buna itiraz etti ama emin olun ki bunların hepsi yaşandı. Bakın, bizi alıp tutuklayıp götürdüklerinde dosyamızda bizi tutuklayacak -mahkeme hâkimi ile savcılar "Tutuklanmayacak." diyor ama askerler devredeydi- suç yoktu. Yani genelde suçtan tutuklamaya gidilir, delilden tutuklamaya gidilir; bizi alıp tutuklayıp götürdüler, sonrası bölgeye savcılar gitti, helikopterlerle gittiler, oralardan, köy korucularından beyanlar temin ettiler ve mahkûmiyetler bunun üzerine inşa edildi. Biz o gün yaşananlardan dolayı bir öç, intikam duygusu içerisinde değiliz; bunları geride bıraktık. Acılarımız var, acılarımızı ortaklaştıracak bir sürece ihtiyacımız var; bunun yeri de burasıdır, Adalet Komisyonu diyoruz. Vallahi, bu Adalet Komisyonu yarın farklı bir şekilde kamuoyunun önüne çıkabilir, "Biz bunu böyle düşündük ülkemizin geleceği ve iç barışımız için." deyip bu, daha önce söylenip ve bugün olmayan Covid'deki mağduriyetle ilgili bunu ortadan kaldırabilirsiniz; hukukçu arkadaşlarımız bunun formülünü bir an önce bulabilirler. Bunu yaparsak bir şey ifade ederiz, yapmazsak vallahi, başta da söylediğim gibi, bir günün ne kadar zulüm olduğunu biliyorum. O cezaevindeki ailelerin, tutuklu olanların dışardaki ailelerinin size çok dua ettiğini düşünmüyorum. Gelin, hep birlikte onların duasını alalım.

Tekrar teşekkür ediyorum.

Sağ olun.