KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN UZ (Çanakkale) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, kıymetli bürokratlar, helal oylarıyla bizi seçen kıymetli halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, konunun içeriğine girmeden önce önemli olan bu kanunlar, yasalar geçtiği noktada da acaba bunun uyumlu hâle getirilebilmesi adına ne kadar riayet edeceğimiz de çok önemli bir husus. Bunu niye söylüyorum? Daha önce bir İliç Komisyonu vardı ve ben o İliç Komisyonunun da üyesiydim. Bu İliç Komisyonunda dört ayrı liç alanı vardı yani siyanürlü toprağın biriktirildiği bir alan. Bunun için 5'inci ÇED izni istenmiş, verilmiş fakat 5'inci ÇED izni yetiştirilemediğinden 4'üncü liç olan kısma 4/B ÇED'i de verilerek burada bu noktada oraya yığılma devam etmiş ve kanunun arkasından dolanılarak orada 9 işçimizi kaybettik. Siyanürlü toprak kayarak belli bir noktada da çevreye olan etkisi çok net bir şekilde tespit edilemeyen bir husus hâline gelmişti. Ve o dönemde, o ÇED raporunu veren Sayın Murat Kurum'un bariz bir şekilde hatalı olmasına rağmen ne bürokratları ne de kendisi hakkında bir yargılanmaya gerek olmadığı şeklinde bir rapor verilmişti.

Yine, Kartalkaya Komisyonunda -daha yeni de 78 canımızı kaybettik- orada da bilirkişi raporları ve Mecliste Komisyonda üyesi bulunan arkadaşlarımızın ortak kanaati neticesinde, iki bakanlık birinci derecede kusurlu ve ihmali bulundu; biri Turizm Bakanlığıydı, biri Çalışma Bakanlığı. İki bakanlık da tali kusurluydu; Çevre ve İçişleri Bakanlığı. Bunun dışında da yerel yönetimlerde belediye itfaiyesi ve il özel idaresi birinci derecede kusurlu bulunmuştu fakat bu kanunun açık hükümlerine rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisinin talebine rağmen ve Yargıtayın açık talebine rağmen "Buradaki sorumlu arkadaşlar yargılanmalıdır." kararına rağmen yürütme yani Turizm ve Çalışma Bakanlıkları kendi personelinin yargılanmasına müsaade etmediğinden dolayı biz maalesef buradaki bu arkadaşları yargılayamıyoruz yani şunu demek istiyorum: Biz bugün burada çıkaracağımız kanunda "ÇED olsun, olmasın." gibi düzenleme yapıyoruz, iyi niyetle de yapılıyor olabilir ama bunun neticesinde buralara uyulmadığı takdirde, Anayasa'ya uyulmadığı takdirde bunun bir anlamı yok yani bizi seçen değerli halk, milletimiz bizi seçerken Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletin faydasına ve yararına iş yapmak adına bizleri buraya gönderiyor hem iktidarı gönderiyor hem de muhalefeti, herkesi bir belli amaç doğrultusunda buraya gönderiyor, dolayısıyla biz de bunun hakkını vermeliyiz.

Şimdi, ben Ayvalık doğumluyum. Dolayısıyla hem Ayvalık hem de Çanakkale bizim bölgemiz, zeytincilik açısından çok kıymetli ve değerli. Bilinen tarih öncesinde de Homeros'un bir sözü var, zeytin ağacını konuşturur, bir kibirli insan zeytin ağacına dayanır, zeytin ağacı der ki: "Kibirlenme insanoğlu, senden önce de vardım, şimdi de varım, senden sonra da olacağım." Biz o zeytin zamanı sırığa giderdik. Zeytinden sonra da o süreçte "başak" denen bir dönem olurdu, zeytin bittikten sonra da çocuklar yani bizler başağa giderdik, orada kalan zeytinleri toplar, satar ve harçlığımızı çıkartırdık. Zeytin o yöre için, o yöreler için hakikaten hem sabunu hem zeytini hem de zeytinyağı anlamında evlere ve orada hem düğünlerimizi yapmamıza vesile olur hem geçimimizi sağlamamıza vesile olur hem de yatırım amaçlı bir süreçtir, dolayısıyla bütün bölgeyi etkiler ve bu kıymetlidir. Bunun kıymetli olduğu yani zeytin ağacının kıymetli olduğu -bizi yöneten iktidarın İslami hassasiyetini de düşünerek söylüyorum- yüce dinimiz Kur'an'da da altı surede, yedi ayette zeytinle ilgili açık hüküm var ve Cenab-ı Allah orada buyuruyor, diyor ki: "Zeytine yemin ederim." yani Cenab-ı Allah'ın yemini Kur'an'da üç yerdedir, biri de zeytin üzerinedir. Zeytin hakikaten dinen de ve millî anlamda da hem dinî hassasiyetler hem de millî hassasiyetler yönünde herkesin sahip çıkacağı, çıkması gereken bir durumdur. Dolayısıyla bu noktada madenciliğimizi elbette doğru noktada yapabilmeli, dünya rekabetine katabilmeliyiz ama bunu bu verimli arazilerde yapmamamız lazım. Zeytin ağacı öyledir; zeytin ağacını köklerinden söktüğünüzde, başka yere götürdüğünüzde yine yeşerir ama size asla ürün vermez, sadece süs olarak kullanılan bir hâle gelir. Sekiz yüz yıllık, bin yıllık, bin beş yüz yıllık zeytin ağaçları vardır, dağlarda kalmış, toplanması zor diye çıkarılıp belediyeler şehirlerin belli noktalarına onu süs olarak dikerler ve hiçbir zaman ürün vermez, sadece yeşilliğiyle kalır. Dolayısıyla, hani "Oradan zeytin ağaçlarını taşıyoruz, başka yere koyacağız." demek çok doğru bir şey değildir ama yeniden zeytin ağacı dikeceğiz, yeniden fidan, sıfırdan yapacağız bunu demek daha doğru bir davranış yani daha doğru bir süreç olur bu anlamda, bunu da burada belirtmek isterim.

Tabii, bu maden alanlarıyla ilgili söylenecek çok sözler var, maddelerde ayrı ayrı konuşulacak ama çok kısaca değinmek isterim. Yani dediğim gibi, bu ÇED raporlarının verilmesi, verilmemesi, isminin değiştirilmesi ÇED'e uygun değildir ya da direkt ÇED verilmesinin önemini aslında biz ilk maddeyle ortadan kaldırıyoruz. Diyoruz ki: "ÇED raporu diğer bakanlıklara ya da yetkili kurumlara da izin, müsaadeye başvurulabilir diyoruz. Evet, bu önemli, başvurabiliyoruz ama bu ÇED'i formalite hâline getiriyor ve bürokrasi üzerinde büyük bir baskı olacak. Yani arkadaş, ben diğer bütün izinleri aldım, niye ÇED'im çıkmıyor diye bürokrasiye de bu ÇED raporu veren kişi ve kurumlara da bir baskı hâline dönüştürecek. Ama önce nedir? "Önce değerlendir, sonra izin ver"ken, şimdi önceden izinleri al, sonra "Kardeşim, biz bu kadar uğraştık, bana niye ÇED vermiyorsun?"a gidecek bir duruma gelebilir.

Gene, 2'nci maddemizde teminat sistemini kaldırıyoruz. Aslında "Bu rehabilitasyon bedelleri yapılmadan ruhsat yapılamaz." hükümleri eklenmesi gerekirken biz teminatı kaldırıyoruz. Yani teklifte rehabilitasyon bedelini hesaplama yöntemi de ne yapılmamış, belirtilmemiş. Yani burada alan büyüklüğü, maden cinsi, hangi unsurlar göz önünde bulunduğuna dair bir sebep de belirtilmediğinden bu konuda da net bir duruş yok.

3'üncü madde bu MAPEG izinleriyle ilgili. "Kamu yararı gözetilerek Cumhurbaşkanı Yardımcısı Başkanlığında oluşturulacak kurul tarafından verilmesi hususu..." diyor. Şimdi, Anayasa’nın 169'uncu maddesi çok açık, mülkiyetin devredilemeyeceği hükmünü içeriyor. Yani ormanların devlet eliyle korunacağı ve bu alanların mülkiyetinin devredilemeyeceği hükmü var. Orman vasfındaki taşınmazların MAPEG'e ücretsiz olarak devri bu da açıkça Anayasa ihlali olacak, bu da muhtemel, kuvvetle muhtemel, çok açık hüküm olduğu için Anayasa Mahkemesinden dönecek.

Teklifin 4'üncü maddesinde de stratejik ve kritik maden tanımı yapılmadan, nesnel ölçütler belirlenmeden acele kamulaştırma ve stoklama gibi temel hakları ve ekonomik faaliyeti doğrudan etkileyen düzenlemelerin kanunla getirilmesi Anayasa'yla güvence altına alınmış pek çok ilkeye bu da aykırılık gözetiyor. Ayrıca, dediğimiz gibi "Rehabilitasyon için kullanılacak." demek, nasıl ve kim tarafından ve hangi kriterlerle olacağının da ortaya konması gerekliliğini söylemek isterim.

Teklifin 10'uncu maddesinde alanların yine ihaleye açılacağına dair Genel Müdürlüğün tek başına karar vermesi bu da yolsuzluğun önünü açabilecek sıkıntılı bir durumdur, tek başına bırakılması doğru değil. En önemli maddelerden biri girişimizi de zeytinle yapmıştık, burada da yasallaştırmak istese de kamuoyunun tepkisi üzerine bu daha önce geri çekilmiş bir teklifti. Birçok zeytin ağacının taşınamayacağı ve tahrip edileceği ve ürün vermeyeceğinden bahsettik. Ayrıyeten zeytinliği kamulaştırılan taşınmaz maliklerine aynı ilçe ve il önceliğiyle başka bir alan tahsis edilmesi güzel ama bu alanın rayiç bedelle kiraya verilmesi ve çiftçinin oluşan zararlarının derinleşmesi de burada unutulmuş ve atlanmış. Dolayısıyla, iktidarın bu madencilik firmalarına yönelik geçmiş dönem uygulamalarını da göz önünde bulundurduğumuzda burada bir kamu zararının da meydana geleceği aşikâr hâle geliyor.

Tabii, 14'üncü madde mera yani hayvancılık ve tarım, yurt dışından da artık bol bol ithal etmeye başladığımız bir durum bu husus. Dolayısıyla, 25/2/1998 tarihli 4342 sayılı Mera Kanunu'nda "Mera, yaylak ve kışlaklar; özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zaman aşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz. Ancak, kullanım hakkı kiralanabilir. Kiralama ilkeleri yönetmelikle belirlenir." diyor. Yani tahsis amacının değiştirilmesine yönelik bu madde de yine, açıkça, Anayasa'yla örtüşen bir durum değildir ve bir de burada meraların açılması demek, özellikle hayvansal üretim açısından da hayati önem taşıyan meraların tahsis amacının iktidarın değişen politikaları neticesinde yine farklı kullanım alanlarına geleceği de söz konusu oluyor.

Bu vesileyle, biz İYİ Parti Grubu olarak bu yasanın çok çalışılmadan, hazırlanmadan geldiğini düşünmekteyiz ve geri çekilmesinde fayda telakki ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (Alkışlar)

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Arkadaşlar, uyarma ihtiyacı hissetmeyeyim. Yani burada alkış yapmak bu Komisyonun kurallarına aykırı, beni çok rahatsız etmiyor ama kural böyle, onun için tekrar size hatırlatıyorum.

Sayın Vekilim, size müsaade ederseniz bir soru sormak istiyorum: Şu anda yargılanan bir kamu görevlisi yok mu Bolu'yla ilgili olarak?

RIDVAN UZ (Çanakkale) - Kartalkaya'da yok. Yani Turizm Bakanlığına...

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - İl Genel Sekreteri...

TÜRKER ATEŞ (Bolu) - İçişleri Bakanlığının var.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Bir kamu görevlisi ve yargılanıyor şu anda.

RIDVAN UZ (Çanakkale) - Turizm Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığından bahsettim.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Tamam, onu düzeltmek istedim.

İki, şimdi ÇED'le ilgili arkadaşlar, siz bu kanun tasarısını okudunuz mu ben çok açıkçası anlayamıyorum çünkü ÇED'i gene ÇED'le sorumlu kurum kimse o verecek. ÇED'in süresinin kısaltılmasıyla ilgili bir husus yok. Burada, tekrar arkadaşlarımız ÇED konusunu bir daha ifade ederlerse...

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Bakan Yardımcısı bize onu öyle söyledi zaten, bütün hedefi dedi bu süreci...

MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) - Hayır, öyle söylemedi, toplam süreç o ya!

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - O toplam süreç. Toplam sürenin azaltılması... Yani ben burada sorabilirim: Sizce bir yenilenebilir yatırımın beş senede ruhsat süreçlerini, izin süreçlerini bitirmesini siz makul görüyor musunuz mesela? Beş yıl.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Sayın Başkan, siz teklif sahibi olarak mı konuşuyorsunuz Başkan olarak mı?

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Sayın Bakan, başka ülkelerde kaç yıl sürüyor?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Avrupa Birliğinin bir tavsiye kararı var ve uygulamaya başladı, bu sürelerin iki yılda bitirilmesiyle ilgili. Bütün süreçlerin iki yılda bitirilmesiyle ilgili...

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Hâlihazırda ne yapılıyor?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Biz de kanun kararlara..

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Neden kapitalist olanını alıyoruz?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Değil işte. Biz burada, biz süreçleri...

RIDVAN UZ (Çanakkale) - Bizde niye beş yıl sürüyor Sayın Bakanım?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Çünkü şöyle, şimdi, Sayın Vekilim, ben anlatayım size. ÇED'e başvurdum. ÇED'in tamamlanmasına ya da bitmesine çok az bir süre kala bir dava açılıyor, bir yılda zaten ÇED'ler ortalama veriliyor, bildiğim kadarıyla, yanılmıyorsam ÇED süreçleri. Şimdi, bu süreç iki yıl uzayabiliyor, o iki yıl uzadıktan sonra, ÇED süreçleri bittikten sonra devlet diyor ki: "O işleri bitir, sonra bana gel." Şimdi yapılan tek şey şu: "Sen izin süreçlerine gene başvur, bunlar paralel yürüsün. ÇED süreçlerin tamamlandığında ben senin buradaki izin süreçlerine onay vereyim, devam et, ikisi paralel yürüsün." diyor. Bunda bir mahzur nerede görüyorsunuz?

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Olumsuz çıktığında ne oluyor Sayın Bakan?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Onay alamıyor.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - O kadar kurum niye hazırlanmış oluyor?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Gene alır. Gene o kadar kurum ona hazırlanmış oluyor.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Kanun teklifini veren milletvekilleri neden savunamıyorlar da Başkan olarak siz savunmak zorunda kalıyorsunuz?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Söylüyorlar.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Sayın Başkan, burada bir usul kusuru işliyorsunuz. Siz Komisyon Başkanı olarak sürekli böyle lehte konuşmalar mı yapacaksınız acaba?

CAVİT ARI (Antalya) - Görevlerini iki taraf karıştırıyor.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Yo, ben süreci anlatıyorum.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Hayır, siz sürekli lehte konuşmalar yapıyorsunuz. Bu, böyle olmaz. Kanun teklifi sahipleri burada, kendileri savunacaklardır. Siz neden sürekli olarak bu kanun teklifine olumlu yaklaşıyorsunuz, bu bir usul hatasıdır. Böyle olmaz.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Ben burada kendi bilgim ve görgüm dâhilinde arkadaşlarımıza açıklama yapıyorum.

OĞUZHAN KAYA (Çorum) - Anlattık zaten, çok uzun anlattık bu süreci.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Siz açıp bakarsınız, usule aykırı bir şey var mı yok mu?

OĞUZHAN KAYA (Çorum) - Bir daha anlatırım, belki anlamadığınız yerler vardır.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Evet, istiyorsanız konuşsun teklif sahibimiz iki saat daha anlatsın.

Nevzat Bey, bu...

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Yani bir aleyhte konuşmaya 6 kere müdahalede bulunuyorsunuz, bu doğru bir tutum değil.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Yo, ben size bir müdahalede bulundum mu Rıdvan Bey?

RIDVAN UZ (Çanakkale) - Yok. Açıklayabilirlerse bir de oradan dinleyelim.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Oğuzhan Bey'den dinleyelim yani kanun teklifini veren o.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Ben size müdahalede bulundum mu, konuşmanızı tamamladınız mı?

RIDVAN UZ (Çanakkale) - Tamamladım.